Prof. Dr. Mehmet Azimli
Tahkim’de Haklımıydılar?
Hariciler için söylenen yaygın anlatım “hem Tahkim’i
istedikleri hem de tahkim gerçekleşince Hz. Ali’ye karşı çıktıkları”
şeklindedir.[1]
Yani Kur’an sahifelerinin kaldırılması üzerine Haricilerin Hz. Ali’yi Tahkim’e
zorladıkları,[2]
yaklaşık 20 bin Haricinin Hz. Ali’yi tehdit ederek savaşı bıraktırttığı
aktarılır.[3]
Bu görüşü teyit bağlamında Hz. Ali’nin “ben
size savaşa devam dedim siz bıraktırdınız” dediği nakledilir.[4]
Sünni öğreti sürekli bu anlatımlar üzerinden hareket
eder.[5]
Oysaki savaşı durduranlar Hariciler değildir.[6] Onlar,
Ammar gibi savaşın devamını istemişlerdir.[7] Onlar Hz.
Ali’ye gelip, “Allah’tan kork! Hani düşmanı yok edinceye kadar savaşacaktık”
demişlerdir.[8]
Hariciler, Hz. Ali’nin Tahkim konusunda Eşas b. Kays’ın etkisinde kalmasından
şikayetçidirler.[9]
Sonuçta onlar Tahkim’e gidilmesini savundukları için değil, Tahkim’i
reddettikleri için harekete geçtiler ve Hz. Ali’ye tavır alıp ordudan
ayrıldılar, ancak tam tersi bir tavırla suçlandılar.
Yine bu bağlamda Haricilerin Ebu Musa’nın hakem olması
için baskı yaptıkları söylenir.[10]
Oysa Hariciler, Ebu Musa’yı savunan Kahtanilerin tam tersine Kuzey Araplarından[11]
oluşan kabileler içinden geliyorlardı ve hakem olayını ilk baştan itibaren
reddediyorlardı.[12]
İslam tarihinde hakem olayını reddeden bu ilk Harici gruba, “İlk Muhakkime”
denildi.[13]
Tahkimname’de Hz. Ali tarafını temsilen şahitlik yapanlar arasında mushafın
hakemliğini zorla kabul ettirdikleri iddia edilen Haricilerden kimsenin
bulunmayışı da, bu görüşü destekler mahiyettedir.[14]
Esasen Hariciler hakkındaki bu yanlış algılar,
Tahkim’de acziyet gösteren Hz. Ali’yi kurtarma telaşıyla suçu Haricilere atma
çabasıdır.[15]
Sonuçta tahkimin başarısızlığı Haricilere fatura edilmek istenmiştir.[16]
Oysaki Belazuri onların durumunu şöyle anlatır: “Hz. Ali ordusundaki çoğunluk
anlaşma taraftarıydı. Dört bin kadar azınlıktaki grup (Harici) ise savaşa
devamı savunuyordu. Hz. Ali de bu görüşteydi. Ancak çoğunluk bunu istemeyince
Hz. Ali çoğunluğa uydu ve bunların bir kısmı Tahkim yazılmadan ordudan
ayrıldılar. Bir kısmı ise belki tevbe edilir ve savaşa dönüş olur ümidiyle
orduda beklediler.”[17]
Onların Tahkimi istemedikleri ve Muaviye ile savaşa devam etmeyi istediklerini
İbn Kesir de belirtir.[18]
Onlar cahiliyye döneminde uygulanan hakeme gitme meselesine karşı oldular ve
Maide 50. ayet gereği buna karşı çıktılar.[19] Bunların
o dönemdeki sayıları, Belazuri’nin rivayetinde geçtiği üzere 4 bin civarında
olmalıdır.
Bu noktada Hariciler savaşa devam düşüncesinde haksız
iseler, bu takdirde ilk başta Tahkim’e gidilmemesini ısrarla savunup sonra bazı
nedenlerden bu görüşünden vazgeçmek zorunda kalan Hz. Ali de haksız demektir.
Yani bu tavır suç ise bunu Hz. Ali de yapmıştı. Kaldı ki Hz. Ali’nin en büyük
yardımcısı Eşter de Hz. Ali’ye çok sert çıkmış ve düşmanın bitmek üzere olduğu
anda anlaşmanın yanlış olduğunu söylemiştir.[20]
Sonuçta “(Haricilerin tahkimi savundukları şeklindeki)
bu rivayetler, Irak’ın ehl-i beyt taraftarı ravileri arasında ortaya çıkıp
yayılmış taraflı anlatımlardır. Bir kere rivayetlerde Ali’nin haklılığı
vurgulanmak istenirken, aynı zamanda Hariciler tutarsız insanlar olarak gösterilmektedir.
Doğrusunu söylemek gerekirse Haricilerin, savundukları görüşlerde başından
itibaren bir tutarlılık mevcuttur. Bundan sonraki tavırları da böyledir.”[21]
Haricilerin kendi kaynaklarına göz attığımızda da
onların bu tavırlarını rahatlıkla görürüz. Bunlar tahkimi reddettiklerini,
savaşa devam edilmesini istediklerini bildirirler. Gerçekten de tahkim kararı
okununca ordu içindeki[22]
Temimli Urve b. Udeyye[23]
“Hakimiyet Allah’ındır!” diye bağırmış[24] ve bu
slogan bundan sonra Haricilerin söylemi olmuştur.[25]
Hz. Ali’nin ordusunun Kufe’ye dönmesinden sonra ordu
sanki mağlup olmuş havasındaydı. Çünkü Haricilerin dediği gibi eldeki zafer
aptalca kaçırılmıştı.[26]
İşte bu yüzden Hariciler ordudan ayrılıp Harura’ya çekildiler. Böylece İslam
tarihinde kendilerine “Hariciler” denilen siyasal grup, ayrı bir fırka olarak
ortaya çıkmış oldu.
Hariciler Harura’ya çekilince düşünceleri net olarak
ayrılmaya başladı. Hucurat 9. ayet gereği[27] haksızlık
yapanla sonuna kadar savaşmanın gerekliliğini savunuyorlardı.. Kur’an’daki ayet
gereği “fitne kalmayıncaya kadar savaş”[28]
yapılmasını istiyorlardı.[29]
Bu tavırları bile kendilerine öğretilen dini yaşama çabası içerisinde
olduklarının göstergesi olmalıdır. Ancak kendilerine öğretilen dine aykırı
olduğunu gördükleri ilkesizlikler onları taşkınlıklara ve savrulmalara
sürükleyecektir.[30]
Hz. Ali’nin elçilerine şunu soruyorlardı: “madem anlaşma yapacaksın, niye bizi
savaştırdın bunca kan dökmemize vesile oldun?” Hz. Ali’ye karşı “Ölülerimiz
nerede?”[31]
sorusunu sorarak “Ölülerimiz şehit ise şimdi bu tahkimi kabul ederek
yaptıklarımızdan şüphe duymuş oluyoruz” diyorlardı.[32] Onların
isyanı, Hz. Ali’nin meşru halife olmasına rağmen silaha sarılarak sonuna kadar
bunu mudafaa etmemesi ve insanların kesin olmayan hükmünü Allah’ın kesin olan
hükmüne tercih etmesineydi.[33]
Esasen Hz. Ali de din konusunda samimi olan bu grubu
hep yanında görmek istemişti. Nehrevan öncesi bile onlarla çalışmak istiyor ve
davet ediyordu. Onlardaki ilkeli tavrı takdir etmeden duramıyor olmalıydı.
Nitekim Hz. Ali, Tahkim sonrası Muaviye’ye güvenerek hata yaptığını ona karşı
savaşa devam etmek istediğini mektupla Haricilere bildirmişti. Ancak Hariciler
ona cevaplarında “Allah için değil, nefsin için kızıyorsun” şeklinde cevap
vererek yardım etmeyi reddettiler.[34] Bu da
Haricilerin baştan itibaren Hz. Ali’ye nispetle daha ilkeli davrandıklarının
göstergesi olmalıdır.
Devam Edecek….
[1] İbn Sad, et-Tabakatü’l-Kübra,
Beyrut 1985IV, 255; Taberi, IV, 36 47.
[2] İrfan Aycan, Muaviye b. Ebi Süfyan,
Ankara, 2010, 117.
[3] Minkari, Vakatu Sıffin, Beyrut 1990,
489.
[5] Hizmetli, 450.
[7] Yıldız, 62.
[10] Mesudi, Mürucü’z-Zeheb, Beyrut 1989,
II, 402.
[12] İbnü’l-Esir, III, 194.
[13] Dineveri, el-Ahbaru’t-Tıval-İslam
Tarihi, çev. Nusrettin Bolelli, İbrahim Tüfekçi, İstanbul 2007, 248; bkz.
Cevat Meşkûr, Mezhepler Tarihi Sözlüğü, çev. Heyet, Ankara,
2011, 339.
[17] Belazuri, III, 112.
[18] İbn Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye,
Kahire 1992, VII, 258.
[19] Yıldız, 62.
[20] Dineveri, 242.
[21] Demircan, Ali-Muaviye
Kavgası,
s. 163; ayrıca bkz., Demircan, “Ali b. Ebi Talib’i, Tahkimi Kabule Zorlayanlar
Üzerine”, İstem, VI, Konya, 2005,
s.51-58.
[22] Mesudi, II, 404.
[23] Belazuri, III, 110; Taberi, V, 55.
[24] Dineveri, 248.
[25] İbnü’l-Esir, III, 196
[27] “Eğer müminlerden iki gurup birbirleriyle
vuruşurlarsa aralarını düzeltin. Şayet biri ötekine saldırırsa, Allah’ın
buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın. Eğer dönerse artık
aralarını adaletle düzeltin ve (her işte) adaletli davranın. Şüphesiz ki Allah,
âdil davrananları sever.”
[29] Yıldız, 62.
[30] Dineveri, 258.
[31] Dineveri, 248.
[33] Henry Laoust, İslam’da Ayrılıkçı Görüşler, çev. Ethem Ruhi
Fığlalı, Sabri Hizmetli, İstanbul 1999, 29.
[34] Dineveri, 257.
0 yorum:
Yorum Gönder