12 Aralık 2018 Çarşamba

Hariciliğe Farklı Bir Bakış-II


Prof. Dr. Mehmet Azimli
Tahkim’de Haklımıydılar?
Hariciler için söylenen yaygın anlatım “hem Tahkim’i istedikleri hem de tahkim gerçekleşince Hz. Ali’ye karşı çıktıkları” şeklindedir.[1] Yani Kur’an sahifelerinin kaldırılması üzerine Haricilerin Hz. Ali’yi Tahkim’e zorladıkları,[2] yaklaşık 20 bin Haricinin Hz. Ali’yi tehdit ederek savaşı bıraktırttığı aktarılır.[3] Bu görüşü teyit bağlamında Hz. Ali’nin “ben size savaşa devam dedim siz bıraktırdınız” dediği nakledilir.[4]

Sünni öğreti sürekli bu anlatımlar üzerinden hareket eder.[5] Oysaki savaşı durduranlar Hariciler değildir.[6] Onlar, Ammar gibi savaşın devamını istemişlerdir.[7] Onlar Hz. Ali’ye gelip, “Allah’tan kork! Hani düşmanı yok edinceye kadar savaşacaktık” demişlerdir.[8] Hariciler, Hz. Ali’nin Tahkim konusunda Eşas b. Kays’ın etkisinde kalmasından şikayetçidirler.[9] Sonuçta onlar Tahkim’e gidilmesini savundukları için değil, Tahkim’i reddettikleri için harekete geçtiler ve Hz. Ali’ye tavır alıp ordudan ayrıldılar, ancak tam tersi bir tavırla suçlandılar.
Yine bu bağlamda Haricilerin Ebu Musa’nın hakem olması için baskı yaptıkları söylenir.[10] Oysa Hariciler, Ebu Musa’yı savunan Kahtanilerin tam tersine Kuzey Araplarından[11] oluşan kabileler içinden geliyorlardı ve hakem olayını ilk baştan itibaren reddediyorlardı.[12] İslam tarihinde hakem olayını reddeden bu ilk Harici gruba, “İlk Muhakkime” denildi.[13] Tahkimname’de Hz. Ali tarafını temsilen şahitlik yapanlar arasında mushafın hakemliğini zorla kabul ettirdikleri iddia edilen Haricilerden kimsenin bulunmayışı da, bu görüşü destekler mahiyettedir.[14]
Esasen Hariciler hakkındaki bu yanlış algılar, Tahkim’de acziyet gösteren Hz. Ali’yi kurtarma telaşıyla suçu Haricilere atma çabasıdır.[15] Sonuçta tahkimin başarısızlığı Haricilere fatura edilmek istenmiştir.[16] Oysaki Belazuri onların durumunu şöyle anlatır: “Hz. Ali ordusundaki çoğunluk anlaşma taraftarıydı. Dört bin kadar azınlıktaki grup (Harici) ise savaşa devamı savunuyordu. Hz. Ali de bu görüşteydi. Ancak çoğunluk bunu istemeyince Hz. Ali çoğunluğa uydu ve bunların bir kısmı Tahkim yazılmadan ordudan ayrıldılar. Bir kısmı ise belki tevbe edilir ve savaşa dönüş olur ümidiyle orduda beklediler.”[17] Onların Tahkimi istemedikleri ve Muaviye ile savaşa devam etmeyi istediklerini İbn Kesir de belirtir.[18] Onlar cahiliyye döneminde uygulanan hakeme gitme meselesine karşı oldular ve Maide 50. ayet gereği buna karşı çıktılar.[19] Bunların o dönemdeki sayıları, Belazuri’nin rivayetinde geçtiği üzere 4 bin civarında olmalıdır.
Bu noktada Hariciler savaşa devam düşüncesinde haksız iseler, bu takdirde ilk başta Tahkim’e gidilmemesini ısrarla savunup sonra bazı nedenlerden bu görüşünden vazgeçmek zorunda kalan Hz. Ali de haksız demektir. Yani bu tavır suç ise bunu Hz. Ali de yapmıştı. Kaldı ki Hz. Ali’nin en büyük yardımcısı Eşter de Hz. Ali’ye çok sert çıkmış ve düşmanın bitmek üzere olduğu anda anlaşmanın yanlış olduğunu söylemiştir.[20]
Sonuçta “(Haricilerin tahkimi savundukları şeklindeki) bu rivayetler, Irak’ın ehl-i beyt taraftarı ravileri arasında ortaya çıkıp yayılmış taraflı anlatımlardır. Bir kere rivayetlerde Ali’nin haklılığı vurgulanmak istenirken, aynı zamanda Hariciler tutarsız insanlar olarak gösterilmektedir. Doğrusunu söylemek gerekirse Haricilerin, savundukları görüşlerde başından itibaren bir tutarlılık mevcuttur. Bundan sonraki tavırları da böyledir.”[21]
Haricilerin kendi kaynaklarına göz attığımızda da onların bu tavırlarını rahatlıkla görürüz. Bunlar tahkimi reddettiklerini, savaşa devam edilmesini istediklerini bildirirler. Gerçekten de tahkim kararı okununca ordu içindeki[22] Temimli Urve b. Udeyye[23] “Hakimiyet Allah’ındır!” diye bağırmış[24] ve bu slogan bundan sonra Haricilerin söylemi olmuştur.[25]
Hz. Ali’nin ordusunun Kufe’ye dönmesinden sonra ordu sanki mağlup olmuş havasındaydı. Çünkü Haricilerin dediği gibi eldeki zafer aptalca kaçırılmıştı.[26] İşte bu yüzden Hariciler ordudan ayrılıp Harura’ya çekildiler. Böylece İslam tarihinde kendilerine “Hariciler” denilen siyasal grup, ayrı bir fırka olarak ortaya çıkmış oldu.
Hariciler Harura’ya çekilince düşünceleri net olarak ayrılmaya başladı. Hucurat 9. ayet gereği[27] haksızlık yapanla sonuna kadar savaşmanın gerekliliğini savunuyorlardı.. Kur’an’daki ayet gereği “fitne kalmayıncaya kadar savaş[28] yapılmasını istiyorlardı.[29] Bu tavırları bile kendilerine öğretilen dini yaşama çabası içerisinde olduklarının göstergesi olmalıdır. Ancak kendilerine öğretilen dine aykırı olduğunu gördükleri ilkesizlikler onları taşkınlıklara ve savrulmalara sürükleyecektir.[30]
Hz. Ali’nin elçilerine şunu soruyorlardı: “madem anlaşma yapacaksın, niye bizi savaştırdın bunca kan dökmemize vesile oldun?” Hz. Ali’ye karşı “Ölülerimiz nerede?”[31] sorusunu sorarak “Ölülerimiz şehit ise şimdi bu tahkimi kabul ederek yaptıklarımızdan şüphe duymuş oluyoruz” diyorlardı.[32] Onların isyanı, Hz. Ali’nin meşru halife olmasına rağmen silaha sarılarak sonuna kadar bunu mudafaa etmemesi ve insanların kesin olmayan hükmünü Allah’ın kesin olan hükmüne tercih etmesineydi.[33]
Esasen Hz. Ali de din konusunda samimi olan bu grubu hep yanında görmek istemişti. Nehrevan öncesi bile onlarla çalışmak istiyor ve davet ediyordu. Onlardaki ilkeli tavrı takdir etmeden duramıyor olmalıydı. Nitekim Hz. Ali, Tahkim sonrası Muaviye’ye güvenerek hata yaptığını ona karşı savaşa devam etmek istediğini mektupla Haricilere bildirmişti. Ancak Hariciler ona cevaplarında “Allah için değil, nefsin için kızıyorsun” şeklinde cevap vererek yardım etmeyi reddettiler.[34] Bu da Haricilerin baştan itibaren Hz. Ali’ye nispetle daha ilkeli davrandıklarının göstergesi olmalıdır.
Devam Edecek….



[1]      İbn Sad, et-Tabakatü’l-Kübra, Beyrut 1985IV, 255; Taberi, IV, 36 47.

[2]      İrfan Aycan, Muaviye b. Ebi Süfyan, Ankara, 2010, 117.

[3]      Minkari, Vakatu Sıffin, Beyrut 1990, 489.

[4]      İbnü’l-Esir, el-Kamil, Beyrut 1987, III, 204.

[5]      Hizmetli, 450.

[6]      Adnan Demircan, Haricilerin Siyasi Faaliyetleri, İstanbul, 1996, 101.

[7]      Yıldız, 62.

[8]      İbn Kuteybe, Mearif, Beyrut 1970, II, 206; Demircan, Din-Siyaset İlişkisi, 103.

[9]      Demircan, Din-Siyaset İlişkisi, 99.

[10]    Mesudi, Mürucü’z-Zeheb, Beyrut 1989, II, 402.

[11]    Aycan, 117; Demircan, Hz. Ali Dönemi ve Ehl-i Beyt, 87.

[12]    İbnü’l-Esir, III, 194.

[13]    Dineveri, el-Ahbaru’t-Tıval-İslam Tarihi, çev. Nusrettin Bolelli, İbrahim Tüfekçi, İstanbul 2007, 248; bkz. Cevat Meşkûr, Mezhepler Tarihi Sözlüğü, çev. Heyet, Ankara, 2011, 339.

[14]    Demircan, Hz. Ali Dönemi ve Ehl-i Beyt, 87.

[15]    Sarıçam, 274; Demircan, Hz. Ali Dönemi ve Ehl-i Beyt, 90.

[16]    Demircan, Hz. Ali Dönemi ve Ehl-i Beyt, 90.

[17]    Belazuri, III, 112.

[18]    İbn Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, Kahire 1992, VII, 258.

[19]    Yıldız, 62.

[20]    Dineveri, 242.

[21]    Demircan, Ali-Muaviye Kavgası, s. 163; ayrıca bkz., Demircan, “Ali b. Ebi Talib’i, Tahkimi Kabule Zorlayanlar Üzerine”, İstem, VI, Konya, 2005, s.51-58.

[22]    Mesudi, II, 404.

[23]    Belazuri, III, 110; Taberi, V, 55.

[24]    Dineveri, 248.

[25]    İbnü’l-Esir, III, 196

[26]    Wellhausen, İslamiyetin İlk Devrinde Dini-Siyasi Muhalefet Partileri, 9.

[27]    “Eğer müminlerden iki gurup birbirleriyle vuruşurlarsa aralarını düzeltin. Şayet biri ötekine saldırırsa, Allah’ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın. Eğer dönerse artık aralarını adaletle düzeltin ve (her işte) adaletli davranın. Şüphesiz ki Allah, âdil davrananları sever.”

[28]    Enfal, 39; “Fitne ortadan kalkıncaya ve din tamamen Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın.

[29]    Yıldız, 62.

[30]    Dineveri, 258.

[31]    Dineveri, 248.

[32]    Demircan, Din-Siyaset İlişkisi, 79.

[33]    Henry Laoust, İslam’da Ayrılıkçı Görüşler, çev. Ethem Ruhi Fığlalı, Sabri Hizmetli, İstanbul 1999, 29.

[34]    Dineveri, 257.


0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar