Prof. Dr. Mehmet Azimli
Giriş
Hariciler, Hz. Ali döneminde ortaya çıkmış olup fikirlerini tam
olarak ortaya koyamamış, kendini anlatamamış, sürekli olarak taşkınlıklarıyla
gündeme gelen, bu sebeple marjinal olarak yaşamak zorunda kalan bir gruptur.
Dindardırlar, Kur’an’ı her konuda öncelerler. Bunlarda samimi bedevi imanı
vardır. Cömert ve sertlikleri ile meşhurdurlar.[1]
Hariciler, önemli kısmı Kuzey[2] ve
taşra Araplarından oluşan ancak homojen bir yapı arz etmeyen ve
birlikteliklerinin merkezine Müslümanlığın değerlerini koyup, kavmiyetçiliğe
özellikle Kureyş merkezli ayrımcılığa karşı mücadele ettikleri için sürekli
dışlanmış ve merkezi iktidarlarca kötü gösterilmiş topluluktur. Bu
dışlanmışlık, sonraki yıllarda kendilerini merkezden uzakta ifade etmeye sevk
etmiş ve Müslüman coğrafyasının uzak topraklarında (Batı Afrika, İç İran,
Umman, İç Afrika ve Cezire dağları…..) kendilerini göstermeye çalışmışlardır.
Onlar, Hz. Ali’nin ordusundan ayrıldıkları zaman Abdullah b. Habbab
ve hamile eşini katlettikleri, aynı zamanda başkasına ait bir hurmayı
yediklerine hemen ağızlarından çıkardıkları,[3] bir
Hıristiyanın domuzunu öldürdükleri için parasını ödedikleri gibi rijit örnekler
üzerinden tanıtılmışlardır.[4]
Ancak bu anlatımlar, rakiplerinin tanımlamasıdır. Onlar, İbn Habbab olayını
sürekli reddetmişler ve bu eylemi yapan Basra Haricilerinden olan Misar isimli
şahsı da içlerine kabul etmemişlerdir. Hurma ve domuz olayı ise onların
kötülüğüne değil erdemine işaret eden bir olaydır. Ancak sürekli bu iki rijit
olayın kıyası üzerinden kötülenmişler ve kendilerini bir türlü
anlatamamışlardır.
Hariciler, sürekli İslam tarihinin daimi suçluları olarak
anlatılmaktan kurtulamazlar. Nerede yanlış bir iş varsa onlara mal edilir. Örneğin
bu grubun Hz. Osman’ın katledilme sürecinde Medine’yi basan ve halifeyi
katledenler oldukları yaygın bir kanaattir.[5]
Halbuki Medine’yi basan grubun içinde Eşter gibi Hz. Ali’nin taraftarı ve Adiy
b. Hatem gibi Hz. Ali’nin yanında Haricilere karşı savaşan önemli kişiler
vardır. Belki bu grubun içinden bir kısmının daha sonra Haricilere katıldığı
söylenebilir. Ancak bu durum, Medine’yi basan isyancıların Harici olarak
nitelendirilmesini gerektirmez.
Yine Cemel savaşına sebep oldukları iddia edilen muhayyel İbn Sebe
grubu ile Haricilerin aynı oldukları, Tahkim olayında Hz. Ali’yi tahkime
zorlayan ve Muaviye ile anlaşmaz ise gerekirse kılıç kullanabilecekleri
tehdidini yapanların da yine Hariciler olduğu yaygın olarak bilinir.[6]
Oysaki Hariciler, Hz. Ali’nin hilafetinin son yıllarında ortaya çıkan bir
gruptur.[7]
Hz. Osman’ın katilleri daha çok Hz. Ali’nin yanındadırlar ve Haricilere karşı
kıyasıya mücadele etmişlerdir. Yine bazı müelliflerin belirttiği gibi;
Sebeilerin sonradan Haricilere dönüştüğü tezi doğru değildir. Onlar Sebeiyye
denilen gruptan ayrılmış değil, Müslümanlıktan neşet etmiş bir gruptur ve aşırı
şiayı savunan Sebeiyye ile tamamen ters düşmüşlerdir.[8] Daha
ilginç olanı; Hariciler, Şiilere “Sebeiler” şeklinde hitap etseler de[9]
Sünni müelliflerce Sebeilerden neşet ettikleri ithamından kurtulamazlar.[10]
Aslında Hariciler İslam adına kendilerine öğretilen öğretiler
üzerinden hareket ediyor ve Müslümanlığı ilkeler üzerinden savunuyorlardı.
Onlar ilkesizlikleri sorguluyorlardı. Kendilerine öğretilen din doğru ise, buna
göre hareket edilmeliydi. Mesela, onlara göre bu ilkeler gereği; Zübeyr, Talha,
Aişe halifeye yani Hz. Ali’ye isyan eden baği konumundaydılar.[11]
Samimiyetle Müslüman olmuşlardı. Ancak “gelin Müslüman öldürelim!”
denilince şaşırmışlardı. Onlar samimiyetle Hz. Ali’ye şunu soruyorlardı:
“Cemel’de savaşıp Müslüman öldürmek caiz de esir almak neden haram oluyor?”[12]
Doğrusu bu soruya cevap verilememiştir. Eğer Cemel’de katledilen Aişe
grubundaki Müslümanlar öldürülmeyi hak ettilerse, daha hafif bir şey olan
ganimetlerinin alınması veya esir edilmeleri hangi ilkeye göre yasak olacaktır?
Sıffin’de savaşa girişmişler sonra anlaşma yapılmasına anlam verememişlerdir.
“Şimdiye kadar niye bu kadar insanı öldürttünüz o zaman?” diye düşünüyorlardı.
Doğrusu onlarınki yaşananlar karşısında bir hayalkırıklığı tepkisiydi. Örneğin,
onların ortaya çıkışına zemin hazırlayan sebeplerinden biri de Hz. Osman ile
başlayan süreçte, ganimetten pay almasınlar diye bedevilerin savaşa
gönderilmemesini kabullenememeleriydi.[13]
İşte ilk İslam cemaatinin bütün bu ilkesizlikleri, Haricilerde
savrulmalar meydana getirdi, bir daha Müslüman dünya ile entegre olamadılar ve
aralarındaki makas gittikçe açıldı. Sonuçta Haricileri ilk baştan itibaren
gayet tutarlı, söylediklerinin arkasında duran, ilkeli bir grup olarak
görmekteyiz.[14]
Onlar, Cemel Savaşı’nda savaşı başlatmamışlar, Tahkim’de de baştan itibaren
sürekli Hz. Ali’ye savaşa devam etmesini telkin etmişlerdir.
Devam edecek….
[4] Belazuri,
Ensabu’l-Eşraf, Beyrut 1996III, 136.
[5] Harun
Yıldız, Hariciliğin Doğuşu ve Gelişimi, Ankara, 2010, 44.
[8] Julius
Wellhausen, İslamiyetin İlk Devrinde Dini-Siyasi Muhalefet Partileri, çev. Fikret Işıltan, Ankara, 1989, 16.
[9] Taberi,
Tarihu’t-Taberi, Kahire, trz, II, 43; Wellhausen, İslamiyetin
İlk Devrinde Dini-Siyasi Muhalefet Partileri, 13-15.
[12] Yıldız,
58.
[13] Yıldız,
45.
[14] Yıldız,
68.
0 yorum:
Yorum Gönder