19 Aralık 2018 Çarşamba

Hariciliğe Farklı Bir Bakış-III


Prof. Dr. Mehmet Azimli

Harura
Hz. Ali, tahkimi kabul edince ordudan daha sonra Harici olarak nitelendirilen ve sayıları bazı rivayetlerde 12.000 olarak verilen grup ayrılarak Harura’ya gitti.[1] Hz. Ali onlarla konuşmak için önce İbn Abbas’ı gönderdi. Onlar ilk olarak “Hz. Ali’nin, Yusuf 40. ayette geçtiği üzere[2] Kur’an yerine insanların hükmüne razı olduğunu” belirttiler. İkinci olarak “eğer karşı taraf mümin ise mümine karşı savaşmak haram iken niye bizi savaştırdı, değilse niye yok edinceye kadar savaştırmadı, ganimet ve esir almaya izin vermedi?” Üçüncü olarak, “kendisini müminlerin emiri konumundan niye düşürdü?” Şeklinde sorular sordular. Tabi ki bunlara verilen cevaplar onları tatmin etmiyordu.[3]

İbn Abbas’ın onları ikna sadedinde Maide 95. ayetindeki[4]içinizden adalet sahibi iki kişi hakemlik eder.” ibaresini okuyarak Hakem olayını normal göstermeye çalışması üzerine, derhal itiraz ettiler ve Amr b. As’ın nasıl adil bir hakem olabileceğini sorarak şöyle dediler: “Dün bizimle çarpışıp duran senin gözünde adil bir kimse midir? Eğer o adil ise bizim adaletle hiç bir ilişkimiz yoktur. Sizler Allah’ın hükmü ve emirleri konusunda insanları hakem tayin ettiniz. Halbuki Allah, Muaviye ve adamları hakkında hükmünü vermiş, tevbe edip dönünceye ya da teslim oluncaya kadar onlarla savaşılması emredilmiştir. Fakat siz aranızda bir ahitname yazıp ahitleştiniz. Halbuki Berae suresi indiği günden beri Allah, cizye verene kadar Müslümanlara savaş açanlarla ahitleşmeyi kesinlikle yasaklamıştır.”[5] İbn Abbas’ın onlara verdiği cevaplarla bazıları ikna olup Kufe’ye dönseler de hepsi geri dönmedi.[6]
Bunun üzerine Hz. Ali, Harura’ya giderek onlarla konuştu. Onlar, Hz. Ali’den yaptığından tevbe etmesini istediler. Hz. Ali de genel bir cümle kullanarak yaptığı işlerden dolayı Allah’a tevbe ettiğini bildirdi.[7] Bunun üzerine aralarında konuşarak Kufe’ye döndüler ve Muaviye üzerine gidileceğini yaymaya ve konuşmaya başladılar. Ayrıca Hz. Ali’nin tahkimden vazgeçtiğini söylediler. Anladığımız kadarıyla Hz. Ali, bunları ikna için bu anlama gelen genel cümleler kullanmıştır.
Ancak bu söylentinin yayılması üzerine Hz. Ali, tahkimden dönmeyeceğini, söz verildiğini ve hakemlerin kararını bekleyeceğini söyleyince Hariciler, tekrar ondan ayrılmaya karar verdiler. Artık Hz. Ali’yi tanımayan Hariciler, kendilerine Abdullah b. Vehb’i lider seçerek biat ettiler.[8] Biat edenler arasında birçok sahabi de vardı.[9] Sloganları, “Hüküm Allah’ındır!” idi. Hz. Ali ise buna karşı, “doğru söz ile batılı kastettiler.” şeklinde cevap vermişti.[10]
Haricilerin ayrılması Şam’da memnuniyet yaratmıştı. Amr b. As, Haricilerin halifeye isyan ettikleri haberini alınca Muaviye’ye, “Hani Sıffin’de bunaldığımız zaman onları Allah’ın kitabına çağırmıştım. Iraklıların şüphe ehli olduğunu biliyordum, bak şimdi onlar Ali’ye karşı çıktılar. Ali de onlarla meşgul olmaktan seninle ilgilenmeye imkan bulamayacak.” demiştir.[11]
Nehrevan
Kufe’deki Hariciler, Allah’ın hükmünü yerine getirmek üzere dikkat çekmeyecek şekilde sessizce teker teker Nehrevan köprüsüne gitmeye ve Basra’daki arkadaşlarına da haber gönderip beraber hareket etmeye karar verdiler. Artık onlar için Nehrevan asıl hedeflerini gerçekleştirmek üzere bir toplanma yeri olacaktı ve Nehrevan’da toplandıkları sırada hakemler de kararlarını açıkladılar. Hz. Ali de Kufe’de bir konuşma yaparak hakemlerin Allah’ın Kitabı’na aykırı karar verdiklerini, bu sebeple kararlarını tanımadığını açıkladı ve taraftarlarından Şamlılarla savaş için hazırlık yapmalarını istedi.
Hz. Ali, inançları uğruna kabilelerinin etkisinden ayrılarak bağımsız hareket edebilen ve dindarlıklarıyla tanınan, eskiden beri kendisine en büyük desteği veren Haricileri yine yanında görmek istiyordu. Bu sebeple onlara haber göndererek, “hakemlerin yanlış karar verdiklerini, tahkim öncesi duruma yeniden dönüldüğünü, hem kendisinin hem de onların düşmanı olan Muaviye’ye karşı hareket edeceğini” belirterek buluşma yeri olarak Nehrevan’ı önerdi. Ancak Hariciler, tahkimi kabul etmekle kendi kendisini azletmiş olarak gördükleri Hz. Ali’nin teklifini, “Allah rızası için değil, kendi nefsi için kızdığını ve yaptıklarından dolayı tevbe etmesi gerektiğini” belirterek reddettiler ve Hz. Ali’nin tavrının Allah rızası çizgisinden çıktığını, dünyevi arzular üzerine temellendiğini, daha çok buna dayandığını ve bunun da dini bir temeli olmadığını belirttiler.[12]
Basra Haricileri
Bu noktada kaynaklar, Haricilerin Abdullah b. Habbab b. Eret ve hamile karısını vahşice öldürdüklerini naklederler.[13] Bunun yanında domuzunu yanlışlıkla öldürdükleri bir gayrimüslime parasını ödediklerini belirtirler.[14] Bu profildeki bir tanıtımla domuz için gayrimüslime para ödeyen bu insanların, hamile bir kadını nasıl vahşice katlettiği şeklinde aktarılır. Bu aleyhte propaganda ile görülen Harici profili Müslümanlar nezdinde yüzyıllar boyu dışlanma sonucunu doğurmuştur. Ayrıca onların topyekun ortadan kaldırılmaları için iyi bir gerekçe olarak da bu olay aktarılmıştır. Böylece Hz. Ali’nin onlar üzerine seferinin gerekçesi de hazırlanmış olur.
Hariciler ise bunun aleyhlerine yapılmış bir iftira olduğunu zikrederler. Onlara göre; Misar b. Fedeki,[15] Nehrevan’a gitmek amacıyla Basra’dan bir grup ile birlikte yola çıktı. Abdullah b. Habbab’ın bulunduğu köye geldiklerinde ona tahkimden bahsettiler. Abdullah, “Babam, fitne çıktığında evimde oturmamı tavsiye etmişti.” şeklinde cevap verince, Misar: “Allah bize babanın sana tavsiye ettiklerinden farklı şeyler tavsiye ediyor. O, “Fitne ortadan kalkıncaya kadar onlarla savaşın.[16] demektedir.” şeklinde cevap vererek onu öldürdü. Misar, Nehrevan’a ulaştığında oradakiler, işlediği cinayetten dolayı ona karşı çıktılar ve kendisini öldürmek istediler; fakat onların yanından kaçtı.[17] Bunun üzerine ondan uzak olduklarını söylediler.[18] Bu arada olayı incelemeye gönderilen kişinin de öldürüldüğü zikredilir.[19]
Nehrevan Savaşı
Bu olaylar üzerine Hz. Ali, ordusundaki askerlerin de talebi üzerine Şamlılara karşı harekete geçmeden önce Harici problemini halletmek için üzerlerine yürüdü. Bu arada Hz. Ali ile aralarında yapılan görüşmeler sonuçsuz kaldı.[20] Hz. Ali, Haricilerden katilleri isteyince onlar haklı olarak katillerin kendilerinde olmadığını söylüyorlardı.[21]
Gerçekten de onlar, katilleri aralarında barındırmıyorlardı. Ancak Hz. Ali’nin muhtemelen Şam seferi öncesi geride problem bırakmamak gibi bir isteği vardı. Onların Kufe’ye saldırmalarından endişe ediyor olmalıydı.[22] Onları Cemel ordusu gibi biatten ayrılmış olarak görüyordu. Bu sebeple Haricilerin önüne ya itaat ya da savaş şeklinde bir seçenek sunuldu. Bu arada birçok elçi gidip gelse, mektuplaşmalar olsa da sonuç çıkmadı ve Hz. Ali Haricilerin üzerine yürüdü.[23] Hariciler ise böyle bir savaşı istemiyorlardı. Ancak Hz. Ali’nin ordusu üzerlerine gelmişti. Nitekim Ferve b. Nevfel el-Eşca’i, “Vallahi Ali’yle niçin savaştığımı bilmiyorum. Onunla savaşmak ya da ona tabi olmak hususunda görüşüm netleşinceye kadar beklemek için gitmeyi uygun görüyorum.” diyerek 500 atlıyla beraber savaş alanından ayrıldı.[24]
Savaş alanında kalan Hariciler arasında ölüme atılmak için büyük bir iştiyak vardı. Nihayet başlayan çatışma kısa sürdü ve savaş alanında kalan Haricilerin büyük bir kısmı kılıçtan geçirilerek katledildi.[25] Yaralı olarak ele geçirilen 400 kişi tedavi edilmek üzere kabilelerine teslim edildi.
Nehrevan Savaşı’nın en önemli sonucu, Haricilerin Hz. Ali ve ondan sonra iktidara gelenlere bir daha katılmaları ihtimalini ortadan kaldırmasıdır. Nehrevan’da saygı duydukları pek çok kişinin öldürülmesi, Hariciler tarafından uzun zaman hatırlanacak ve maktullerin hatırası, isyana teşvik edici etkenlerden biri olacaktır. Bu hadise Hz. Ali’ye suikast düzenlenmesi sonucunu da doğurmuştur.
Olayın Hz. Ali açısından en büyük sonucu ise bir daha savaşa çıkacak kimseyi bulamamış olmasıdır. Akrabaları Nehrevan’da öldürülenlerin Hz. Ali’nin yanında yer almaları artık söz konusu olmayacaktı. Hz. Ali, belki Haricilere büyük darbe vurdu ancak bu savaş Hz. Ali’nin de bitişine neden oldu ve yakını Nehrevan’da öldürülmüş bir Harici tarafından katledildi. Ayrıca kendi dönemi boyunca birçok Harici isyanı gerçekleşti.[26]
Nehrevan olayının genelde hakemlerin sonuç açıklamasından sonra gerçekleştiği belirtilir.[27] Bazı kaynaklar ise Nehrevan olayının Hakem olayından önce[28] gerçekleştiğini anlatır.[29] Konu ile ilgili araştırmalarda bile genel olarak tarih hatası yapılır ve bazı kaynaklarda Nehrevan’ın tarihi hakemlerin sonuç açıklamasından önce anlatılır. Böyle bir çelişkinin genelde çok da farkına varılmaz.[30] Ancak genel teamül[31] Hakemlerin kararı sonrası[32] Hz. Ali’nin onlardan yardım istemesi neticesi karşılıklı restleşme sonrası Nehrevan olayının gerçekleştiği şeklindedir.[33]
Devam Edecek….



[1]      Taberi, V, 92.

[2]      Allah’ı bırakıp da taptıklarınız, sizin ve atalarınızın taktığı birtakım isimlerden başka bir şey değildir. Allah onlar hakkında herhangi bir delil indirmemiştir. Hüküm sadece Allah’a aittir. O size kendisinden başkasına ibadet etmemenizi emretmiştir. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.”

[3]      Belazuri, III, 135.

[4]      Ey iman edenler! İhramlı iken avı öldürmeyin. İçinizden kim onu kasten öldürürse öldürdüğü hayvanın dengi (ona) cezadır. (Buna) Kâbe’ye varacak bir kurban olmak üzere içinizden adalet sahibi iki kişi hükmeder (öldürülen avın dengini takdir eder). Yahut (avlanmanın cezası), fakirleri doyurmaktan ibaret bir keffârettir, yahut onun dengi oruç tutmaktır. Ta ki (yasak av yapan) işinin cezasını tatmış olsun. Allah geçmişi affetmiştir. Kim bu suçu tekrar işlerse Allah da ondan karşılığını alır. Allah daima galiptir, öç alandır.

[5]      İbnü’l-Esir, III, 203.

[6]      Belazuri, III, 122; Nesai, 185.

[7]      Belazuri, III, 123.

[8]      Dineveri, 254.

[9]      Yıldız, 70.

[10]    İbnü’l-Esir, III, 213.

[11]    İbn Sad, IV, 258.

[12]    Belazuri, III, 141; Zekvan, 42 vd.

[13]    Taberi, V, 81.

[14]    İbnü’l-Esir, III, 218.

[15]    Halife b. Hayyat, Tarihu Halife b. Hayyat, çev. Abdülhalık Bakır, Ankara 2001, 245.

[16]    Enfal, 39.

[17]    Demircan, Hz. Ali Dönemi ve Ehl-i Beyt, 198.

[18]    Yıldız, 80.

[19]    Belazuri, III, 142.

[20]    Dineveri, 260.

[21]    Demircan, Hz. Ali Dönemi ve Ehl-i Beyt, 198.

[22]    Belazuri, III, 136, 142.

[23]    Ayar, 398.

[24]    Belazuri, V, 169; Dineveri, 261.

[25]    Montgomery Watt, İslam Düşüncesinin Teşekkül Devri, çev. Ethem Ruhi Fığlalı, İstanbul, 1998, 16.

[26]    Adnan Demircan, Haricilerin Siyasi Faaliyetleri, İstanbul, 1996, 120; Yıldız, 58, 91.

[27]    Belazuri, III, 135.

[28]    Julius Wellhausen, Arap Devleti ve Sukutu, Ankara 1963, 41.

[29]    İbn Sad, III, 33.

[30]    Yıldız, 81.

[31]    Mesudi, II, 361.

[32]    Yakubi, II, 93.

[33]    Taberi, V, 91.


0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar