Prof. Dr. Mehmet Azimli
Harura
Hz. Ali, tahkimi kabul edince ordudan daha sonra Harici
olarak nitelendirilen ve sayıları bazı rivayetlerde 12.000 olarak verilen grup
ayrılarak Harura’ya gitti.[1]
Hz. Ali onlarla konuşmak için önce İbn Abbas’ı gönderdi. Onlar ilk olarak “Hz.
Ali’nin, Yusuf 40. ayette geçtiği üzere[2] Kur’an
yerine insanların hükmüne razı olduğunu” belirttiler. İkinci olarak “eğer karşı taraf mümin ise mümine karşı
savaşmak haram iken niye bizi savaştırdı, değilse niye yok edinceye kadar
savaştırmadı, ganimet ve esir almaya izin vermedi?” Üçüncü olarak, “kendisini müminlerin emiri konumundan
niye düşürdü?” Şeklinde sorular sordular. Tabi ki bunlara verilen cevaplar
onları tatmin etmiyordu.[3]
İbn Abbas’ın onları ikna sadedinde Maide 95. ayetindeki[4]
“içinizden adalet sahibi iki kişi
hakemlik eder.” ibaresini okuyarak Hakem olayını normal göstermeye çalışması
üzerine, derhal itiraz ettiler ve Amr b. As’ın nasıl adil bir hakem
olabileceğini sorarak şöyle dediler: “Dün bizimle çarpışıp duran senin gözünde
adil bir kimse midir? Eğer o adil ise bizim adaletle hiç bir ilişkimiz yoktur.
Sizler Allah’ın hükmü ve emirleri konusunda insanları hakem tayin ettiniz.
Halbuki Allah, Muaviye ve adamları hakkında hükmünü vermiş, tevbe edip
dönünceye ya da teslim oluncaya kadar onlarla savaşılması emredilmiştir. Fakat
siz aranızda bir ahitname yazıp ahitleştiniz. Halbuki Berae suresi indiği
günden beri Allah, cizye verene kadar Müslümanlara savaş açanlarla ahitleşmeyi
kesinlikle yasaklamıştır.”[5]
İbn Abbas’ın onlara verdiği cevaplarla bazıları ikna olup Kufe’ye dönseler de
hepsi geri dönmedi.[6]
Bunun üzerine Hz. Ali, Harura’ya giderek onlarla
konuştu. Onlar, Hz. Ali’den yaptığından tevbe etmesini istediler. Hz. Ali de genel
bir cümle kullanarak yaptığı işlerden dolayı Allah’a tevbe ettiğini bildirdi.[7]
Bunun üzerine aralarında konuşarak Kufe’ye döndüler ve Muaviye üzerine
gidileceğini yaymaya ve konuşmaya başladılar. Ayrıca Hz. Ali’nin tahkimden
vazgeçtiğini söylediler. Anladığımız kadarıyla Hz. Ali, bunları ikna için bu
anlama gelen genel cümleler kullanmıştır.
Ancak bu söylentinin yayılması üzerine Hz. Ali,
tahkimden dönmeyeceğini, söz verildiğini ve hakemlerin kararını bekleyeceğini
söyleyince Hariciler, tekrar ondan ayrılmaya karar verdiler. Artık Hz. Ali’yi
tanımayan Hariciler, kendilerine Abdullah b. Vehb’i lider seçerek biat ettiler.[8]
Biat edenler arasında birçok sahabi de vardı.[9]
Sloganları, “Hüküm Allah’ındır!” idi. Hz. Ali ise buna karşı, “doğru söz ile batılı kastettiler.”
şeklinde cevap vermişti.[10]
Haricilerin ayrılması Şam’da memnuniyet yaratmıştı. Amr
b. As, Haricilerin halifeye isyan ettikleri haberini alınca Muaviye’ye, “Hani
Sıffin’de bunaldığımız zaman onları Allah’ın kitabına çağırmıştım. Iraklıların
şüphe ehli olduğunu biliyordum, bak şimdi onlar Ali’ye karşı çıktılar. Ali de
onlarla meşgul olmaktan seninle ilgilenmeye imkan bulamayacak.” demiştir.[11]
Nehrevan
Kufe’deki Hariciler, Allah’ın hükmünü yerine getirmek
üzere dikkat çekmeyecek şekilde sessizce teker teker Nehrevan köprüsüne gitmeye
ve Basra’daki arkadaşlarına da haber gönderip beraber hareket etmeye karar
verdiler. Artık onlar için Nehrevan asıl hedeflerini gerçekleştirmek üzere bir
toplanma yeri olacaktı ve Nehrevan’da toplandıkları sırada hakemler de
kararlarını açıkladılar. Hz. Ali de Kufe’de bir konuşma yaparak hakemlerin
Allah’ın Kitabı’na aykırı karar verdiklerini, bu sebeple kararlarını
tanımadığını açıkladı ve taraftarlarından Şamlılarla savaş için hazırlık
yapmalarını istedi.
Hz. Ali, inançları uğruna kabilelerinin etkisinden
ayrılarak bağımsız hareket edebilen ve dindarlıklarıyla tanınan, eskiden beri
kendisine en büyük desteği veren Haricileri yine yanında görmek istiyordu. Bu
sebeple onlara haber göndererek, “hakemlerin yanlış karar verdiklerini, tahkim
öncesi duruma yeniden dönüldüğünü, hem kendisinin hem de onların düşmanı olan
Muaviye’ye karşı hareket edeceğini” belirterek buluşma yeri olarak Nehrevan’ı
önerdi. Ancak Hariciler, tahkimi kabul etmekle kendi kendisini azletmiş olarak
gördükleri Hz. Ali’nin teklifini, “Allah rızası için değil, kendi nefsi için
kızdığını ve yaptıklarından dolayı tevbe etmesi gerektiğini” belirterek
reddettiler ve Hz. Ali’nin tavrının Allah rızası çizgisinden çıktığını, dünyevi
arzular üzerine temellendiğini, daha çok buna dayandığını ve bunun da dini bir
temeli olmadığını belirttiler.[12]
Basra Haricileri
Bu noktada kaynaklar, Haricilerin Abdullah b. Habbab b.
Eret ve hamile karısını vahşice öldürdüklerini naklederler.[13] Bunun
yanında domuzunu yanlışlıkla öldürdükleri bir gayrimüslime parasını
ödediklerini belirtirler.[14]
Bu profildeki bir tanıtımla domuz için gayrimüslime para ödeyen bu insanların,
hamile bir kadını nasıl vahşice katlettiği şeklinde aktarılır. Bu aleyhte
propaganda ile görülen Harici profili Müslümanlar nezdinde yüzyıllar boyu
dışlanma sonucunu doğurmuştur. Ayrıca onların topyekun ortadan kaldırılmaları
için iyi bir gerekçe olarak da bu olay aktarılmıştır. Böylece Hz. Ali’nin onlar
üzerine seferinin gerekçesi de hazırlanmış olur.
Hariciler ise bunun aleyhlerine yapılmış bir iftira
olduğunu zikrederler. Onlara göre; Misar b. Fedeki,[15]
Nehrevan’a gitmek amacıyla Basra’dan bir grup ile birlikte yola çıktı. Abdullah
b. Habbab’ın bulunduğu köye geldiklerinde ona tahkimden bahsettiler. Abdullah,
“Babam, fitne çıktığında evimde oturmamı tavsiye etmişti.” şeklinde cevap
verince, Misar: “Allah bize babanın sana tavsiye ettiklerinden farklı şeyler
tavsiye ediyor. O, “Fitne ortadan kalkıncaya kadar onlarla savaşın.”[16]
demektedir.” şeklinde cevap vererek onu öldürdü. Misar, Nehrevan’a ulaştığında
oradakiler, işlediği cinayetten dolayı ona karşı çıktılar ve kendisini öldürmek
istediler; fakat onların yanından kaçtı.[17] Bunun
üzerine ondan uzak olduklarını söylediler.[18] Bu arada
olayı incelemeye gönderilen kişinin de öldürüldüğü zikredilir.[19]
Nehrevan Savaşı
Bu olaylar üzerine Hz. Ali, ordusundaki askerlerin de
talebi üzerine Şamlılara karşı harekete geçmeden önce Harici problemini
halletmek için üzerlerine yürüdü. Bu arada Hz. Ali ile aralarında yapılan
görüşmeler sonuçsuz kaldı.[20]
Hz. Ali, Haricilerden katilleri isteyince onlar haklı olarak katillerin
kendilerinde olmadığını söylüyorlardı.[21]
Gerçekten de onlar, katilleri aralarında
barındırmıyorlardı. Ancak Hz. Ali’nin muhtemelen Şam seferi öncesi geride
problem bırakmamak gibi bir isteği vardı. Onların Kufe’ye saldırmalarından
endişe ediyor olmalıydı.[22]
Onları Cemel ordusu gibi biatten ayrılmış olarak görüyordu. Bu sebeple
Haricilerin önüne ya itaat ya da savaş şeklinde bir seçenek sunuldu. Bu arada
birçok elçi gidip gelse, mektuplaşmalar olsa da sonuç çıkmadı ve Hz. Ali
Haricilerin üzerine yürüdü.[23]
Hariciler ise böyle bir savaşı istemiyorlardı. Ancak Hz. Ali’nin ordusu
üzerlerine gelmişti. Nitekim Ferve b. Nevfel el-Eşca’i, “Vallahi Ali’yle niçin
savaştığımı bilmiyorum. Onunla savaşmak ya da ona tabi olmak hususunda görüşüm
netleşinceye kadar beklemek için gitmeyi uygun görüyorum.” diyerek 500 atlıyla
beraber savaş alanından ayrıldı.[24]
Savaş alanında kalan Hariciler arasında ölüme atılmak
için büyük bir iştiyak vardı. Nihayet başlayan çatışma kısa sürdü ve savaş
alanında kalan Haricilerin büyük bir kısmı kılıçtan geçirilerek katledildi.[25]
Yaralı olarak ele geçirilen 400 kişi tedavi edilmek üzere kabilelerine teslim
edildi.
Nehrevan Savaşı’nın en önemli sonucu, Haricilerin Hz.
Ali ve ondan sonra iktidara gelenlere bir daha katılmaları ihtimalini ortadan
kaldırmasıdır. Nehrevan’da saygı duydukları pek çok kişinin öldürülmesi,
Hariciler tarafından uzun zaman hatırlanacak ve maktullerin hatırası, isyana
teşvik edici etkenlerden biri olacaktır. Bu hadise Hz. Ali’ye suikast
düzenlenmesi sonucunu da doğurmuştur.
Olayın Hz. Ali açısından en büyük sonucu ise bir daha
savaşa çıkacak kimseyi bulamamış olmasıdır. Akrabaları Nehrevan’da
öldürülenlerin Hz. Ali’nin yanında yer almaları artık söz konusu olmayacaktı.
Hz. Ali, belki Haricilere büyük darbe vurdu ancak bu savaş Hz. Ali’nin de
bitişine neden oldu ve yakını Nehrevan’da öldürülmüş bir Harici tarafından katledildi.
Ayrıca kendi dönemi boyunca birçok Harici isyanı gerçekleşti.[26]
Nehrevan olayının genelde hakemlerin sonuç
açıklamasından sonra gerçekleştiği belirtilir.[27] Bazı
kaynaklar ise Nehrevan olayının Hakem olayından önce[28]
gerçekleştiğini anlatır.[29]
Konu ile ilgili araştırmalarda bile genel olarak tarih hatası yapılır ve bazı
kaynaklarda Nehrevan’ın tarihi hakemlerin sonuç açıklamasından önce anlatılır.
Böyle bir çelişkinin genelde çok da farkına varılmaz.[30] Ancak
genel teamül[31]
Hakemlerin kararı sonrası[32]
Hz. Ali’nin onlardan yardım istemesi neticesi karşılıklı restleşme sonrası
Nehrevan olayının gerçekleştiği şeklindedir.[33]
Devam Edecek….
[1] Taberi, V, 92.
[2] “Allah’ı
bırakıp da taptıklarınız, sizin ve atalarınızın taktığı birtakım isimlerden
başka bir şey değildir. Allah onlar hakkında herhangi bir delil indirmemiştir.
Hüküm sadece Allah’a aittir. O size kendisinden başkasına ibadet etmemenizi
emretmiştir. İşte dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.”
[3] Belazuri, III, 135.
[4] “Ey
iman edenler! İhramlı iken avı öldürmeyin. İçinizden kim onu kasten öldürürse
öldürdüğü hayvanın dengi (ona) cezadır. (Buna) Kâbe’ye varacak bir kurban olmak
üzere içinizden adalet sahibi iki kişi hükmeder (öldürülen avın dengini takdir
eder). Yahut (avlanmanın cezası), fakirleri doyurmaktan ibaret bir keffârettir,
yahut onun dengi oruç tutmaktır. Ta ki (yasak av yapan) işinin cezasını tatmış
olsun. Allah geçmişi affetmiştir. Kim bu suçu tekrar işlerse Allah da ondan
karşılığını alır. Allah daima galiptir, öç alandır.”
[5] İbnü’l-Esir, III, 203.
[6] Belazuri, III, 122; Nesai, 185.
[7] Belazuri, III, 123.
[8] Dineveri, 254.
[9] Yıldız, 70.
[10] İbnü’l-Esir, III, 213.
[11] İbn Sad, IV, 258.
[12] Belazuri, III, 141; Zekvan, 42 vd.
[13] Taberi, V, 81.
[14] İbnü’l-Esir, III, 218.
[15] Halife b. Hayyat, Tarihu Halife b. Hayyat,
çev. Abdülhalık Bakır, Ankara 2001, 245.
[16] Enfal, 39.
[18] Yıldız, 80.
[19] Belazuri, III, 142.
[20] Dineveri, 260.
[22] Belazuri, III, 136, 142.
[23] Ayar, 398.
[24] Belazuri, V, 169; Dineveri, 261.
[25] Montgomery Watt, İslam Düşüncesinin Teşekkül Devri, çev. Ethem Ruhi
Fığlalı, İstanbul, 1998, 16.
[27] Belazuri, III, 135.
[29] İbn Sad, III, 33.
[30] Yıldız, 81.
[31] Mesudi, II, 361.
[32] Yakubi, II, 93.
[33] Taberi, V, 91.
0 yorum:
Yorum Gönder