6 Mart 2020 Cuma

Osmanlı’nın Ermenileri – II -Kimlik Sorunu-

Doç. Dr. Cahit KÜLEKÇİ
Ermeni sorunu belirli zamanlarda, belirli gruplar tarafından gündeme getirilen ve tamamen siyasî tabanlı bir meselenin özetidir. Aksi halde ne Osmanlı’nın ne de Türkiye Cumhuriyeti’nin bu bağlamda çözemediği ya da tanımlayamadığı siyasî bir sorunu bulunmamaktadır. Kaldı ki Ermeni sorunu tarihçilerin, tarihî usullere uygun bir şekilde ama mutlaka kaynaklar çerçevesinde ele alınması gereken bir bütündür.
Türkçe olarak neşredilen, Ermenilerin erken dönem tarihlerine ilişkin araştırma sayısı çok değildir. Bunun temel sebebi olarak genelde konuyla ilgili erken dönem kaynaklarında verilen bilgilerin yetersizliği gösterilir. Bu durum hem Roma, Yunan, Ermeni hem de İslam tarihi kaynakları için söz konusudur. Fazla sayıda olmasa da mezkûr kaynaklara dayanılarak yapılan kimi araştırmaların birbirleri ile çelişik, muhtelif bilgiler içeren sonuçlara varması ayrıca dikkat çekmektedir ki bu da kaynakların sunduğu yetersiz verilerden dolayıdır.

Buna mukâbil Ermenilerin kendilerine ait bilhassa sosyo- kültürel tarihlerini, siyasî alandan uzak sadece tarihî bilgilerden müteşekkil bir halde incelemenin gerekliliği, konuyla ilgili araştırma yapan hemen herkes tarafından dile getirilen bir husustur.
Öyle anlaşılıyor ki; Ermeni halkının sosyal ve kültürel alanı ile erken dönemdeki tarihî varlıkları, söz konusu millete ait bilhassa son dönemdeki siyasî mülâhazalara nazaran daha az dikkat çekmiş, bu alanla ilgili neşredilen araştırmalar belki zorunlu olarak bir kısırdöngünün içine düşmüştür. Üstelik doğrulanamayan kimi tarihî bilgilerin siyasî çıkarlara hizmet etme hususundaki etkin kullanımı da bu kısırdöngüye hayli katkı sağlamıştır.
Özetle zaten kısıtlı olan tarihin verileri, bir kısım araştırmacılar tarafından siyasî malzeme olarak kullanılmış ve Ermeni milleti hakkında, üzerinde ittifak edilebilen gerçeklere ulaşmak pek mümkün olmamıştır.
Gerçekte de Ermeniler, M.S. IV. yüzyılın başlarına kadar Anadolu topraklarının ücrâ köşelerinde yaşayan, adı sanı çok da bilinmeyen, belirli bir isim altında tanımlanamayan topluluk, millet hüviyetindedir.
Ermeniler, kimi zaman ‘garip insanlar topluluğu’ olarak tanımlanırken kimi zaman Romalıların dindaşı olan topluluk kimi zaman da muktedir bir gücün kolonu olarak nitelendirilmişlerdir. Fakat Roma, Pers, Urartu, Frig gibi siyasî güçler tarafından zaman zaman sadece vassal güç olarak kullanılan Ermenilerin, Hıristiyanlığı kabul ettikleri IV. yüzyıldan itibaren tarih sahnesine müstakil bir millet olarak ortaya çıktığını ve adından söz ettirmeye başladığını da açıkça söyleyebiliriz. Ancak bu durumun Ermenilerin Anadolu’nun bozkırlarında at koşturmalarından ziyade özellikle Romalılarla Perslilerin ya da Urartularla Frigyalıların, kısacası iskân edildikleri bölgede bulunan hâkim güçlerin birbirleriyle olan münasebetleri ile ilgisinin kuruluyor olması, bizi Ermenilerin tarihinin oluşumunda başka milletlerin rolünü incelemeye zorunlu olarak sevk etmektedir.
Ermenilerin erken dönem tarihlerine ilişkin verilerin fazla olmaması, belki de dönem itibariyle hâkim güçlerin arasında yer almamasıyla ya da söz konusu ettiğimiz dönemin hâkim güçlerinin tarihlerindeki anlatımların eksikliğiyle açıklanabilir. Öyle ki; hem antik Yunan kaynaklarında hem de ilk dönem İslâm tarihi kaynaklarında Ermenilerden ayrı bir millet olarak, meselâ Rumlar, Persliler ya da Yahudiler gibi söz etme geleneğinin oluşumu daha geç bir döneme rastlamaktadır. Örneğin İslam tarihi kaynaklarında Ermenilerle Savaş yerine Ermeniyye Savaşı gibi bölgesel muhtevaya sahip ifadeler kullanılmakta, belki de bu savaşlarda doğrudan Ermeni milleti kastedilmemektedir. Çünkü Ermenilerin bir güç olarak dünya siyâset sahnesine çıkması, yukarıda söylediğimiz gibi ancak diğer devletlerin iktidar mücadelelerinin otorite boşlukları arasında mümkün olabilmiş, bu da daha sonraki zamanlarda telif edilmiş kaynaklara zaman zaman yansımıştır.
Dolayısıyla İslâm tarihi kaynaklarında ve gerekse daha önceki devirlerde yazılmış, özellikle antik Yunan, Roma kaynaklarında, Ermenilerden bir millet olarak sıkça bahsedilmemesini, Ermenilerin müstakil bir devlet haline gelememesine ve doğal olarak da kendilerine ait geleneksel bir siyasî sisteme sahip olamamasına bağlamaktayız. Fakat bu bağlam, Ermenilerin herhangi bir dönemde ve hiçbir şekilde siyasal bir sistem kuramadıkları, dil, kültür ya da medeniyet bağlamında herhangi bir numûneye sahip olamadıkları anlamına gelmemelidir.
Her ne kadar Ermenistan – Arapların ifadesiyle İrminiyye bölgesine göç etmelerinden sonra kendilerine; bölgeye yerleşen insanları kastetmek amacıyla Armen, Ermen veya İrmin denmesi söz konusu ise de Ermeniler, çoğu zaman Rumların kimi zaman da Perslerin kadîm komşuları olarak anılmaktan öteye geçemeyeceklerdir.
Nitekim önce Perslerin hâkimiyet sahasının Müslümanlar tarafından fethi ve hemen sonraki süreçte Rum topraklarındaki fetihler, Ermenilerin kadîm komşuluklarının çehresini değiştirecek, fetihlerin ardından Ermeni toplumu için yeni bir dönem başlamış olacaktır.

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar