BUÜ İlahiyat Fakültesi
Hz. Peygamber’in (s.a.v) aynı adı taşıyan iki hanımından biri olan Zeyneb bint. Cahş (r.ah.) Mîlâdî 588 yılında Mekke’de dünyaya geldi. Annesi Hz. Peygamber’in (s.a.v) halası Ümeyme bint. Abdülmuttalib’dir.[1]
Zeyneb bint.
Cahş (r.ah.), Hz. Peygamber’in
(s.a.v) hanımları arasında hakkında İslâm muhalifleri ve bilhassa batılı
araştırmacılar tarafından en fazla alaka gören hanımdır. Onun gerek Zeyd’le evliliği,
gerekse Hz. Peygamber’le (s.a.v) ikinci evliliği farklı çevrelerce değişik
şekillerde yorumlanmış, daima gündemde kalmıştır. Kaynaklarda hadise şu şekilde
gelişmiştir: Rasûl-i Ekrem (s.a.v) azatlısı Zeyd b. Hârise’yi
(r.a.) Medine’de Hz. Zeyneb bint. Cahş (r.ah.) ile evlendirmişti ki,
bu hâdise tarihte meşhur Zeyd-Zeyneb meselesi olarak bilinir. Bundaki asıl
amaç, İslâm dininde Müslümanların eşit olduğunu göstermek, azat edilmiş bir
kölenin hür ve asil bir kadınla evlenebileceğini ispat etmekti. Allah Rasûlü
(s.a.v) esas itibariyle hür bırakılmış bir insanla hür insan arasındaki bütün
ayrıcalıkları kaldırıp, ikisi arasında mutlak eşit hakları temin etmeyi
istediği gibi, kölelik hatıralarını da zihinlerden silerek onu toplumun saygın
bir ferdi haline getirmek istiyordu. Hz. Peygamber (s.a.v) Arap eşrafından
birinin kızı olan Zeyneb’i (r.ah.) azatlı bir köleye eş olarak seçerek hem
yabancılara, hem de özellikle azat edilmiş kölelerin şahsiyetine karşı hakaret
duygusunu ortadan kaldırmayı, hem de özellikle evlilik sırasında görülen ailevî
taassubu unutturmayı arzu ediyordu. Bu sembolik ve anlamlı görev Hz. Peygamber’in
(s.a.v) azatlısı Zeyd’e (r.a.) verildi. Zeyd (r.a.) o zamana kadar olduğu gibi
babası olarak kabul ettiği peygamberin kararına itirazsız teslim oldu. Ancak
Zeyneb (r.ah.) planlanan izdivaca şiddetle itiraz etti. Çünkü Arap toplumunda o
zamana kadar böyle bir hadisenin gerçekleşmesi mümkün olmamıştı.[2] Neticede Zeyd
(r.a.) bir köle iken Zeyneb (r.ah.) Kureyş’in en saygın ailelerinden birine mensuptu. Fakat “Allah
ile Peygamberi bir iş hakkında hüküm verdikten sonra artık inanmış bir kadın ve
erkeğe o işi kendilerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Rasûlü’ne
karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur” âyeti[3] Zeyd-Zeyneb
evliliğini her iki taraf için de zorunlu hale getirdi.
Hz.
Peygamber’in (s.a.v) gerçekleşmesini çok arzu ettiği bu evlilikten istenilen
sonuç elde edilemedi. Bir yıl kadar süren bu evlilik
hayatı, her iki tarafa da mutluluk getirmedi. Çünkü Zeyneb (r.ah.) dindar bir
kadın olmasına rağmen, sülalesi, güzelliği ve asaleti ile iftihar ediyor, azatlı
bir köle olan kocasına incitici sözler söyleyip tepeden bakıyordu. Akrabasının
evine bir köle olarak giren bir azadlının nikâhı altında bulunmayı bir türlü
hazmedemiyordu. Bu sebeple de her fırsatta kocasının kalbini kırıyordu. Zeyd,
artık kendisine yapılanlara dayanamayarak Hz. Peygamber’e (s.a.v) müracaatla
karısını boşamak istediğini bildirdi. Rasûlüllah (s.a.v) gelişmeden çok
müteessir oldu. Çünkü evlenmelerini bizzat kendisi istemişti. Evlilik hayatı çekilmez hale gelen Zeyd (r.a.) de
Rasûlüllah’a (s.a.v) sık sık giderek gelerek boşanmaktan bahsetmeye başladı.
Allah Rasûlü (s.a.v) ise her defasına evlatlığına sabır tavsiyesinde bulunuyor
ondan eşinden boşanmamasını istiyordu. Ancak buna rağmen ailevî sıkıntı
gittikçe büyüyordu. Bunun üzerine Ahzâb suresinin 37. ayeti nazil oldu:
“Hani sen Allah’ın
kendisine nimet verdiği, senin de (azat etmek suretiyle) iyilikte bulunduğun
kimseye, “Eşini nikâhında tut (onu boşama) ve Allah’tan sakın” diyordun.
İçinde, Allah’ın ortaya çıkaracağı bir şeyi gizliyor ve insanlardan
çekiniyordun. Oysa kendisinden çekinmene Allah daha layıktı. Zeyd eşinden yana
isteğini yerine getirince (eşini boşayınca), onu seninle evlendirdik ki,
eşlerinden yana isteklerini yerine getirdiklerinde (onları boşadıklarında),
evlatlıklarının eşleriyle evlenmeleri konusunda mü’minlere bir zorluk olmasın.
Allah’ın emri mutlaka yerine getirilmiştir”.
Böylece ilahi
emirle Zeyneb (r.ah.), Zeyd’den (r.a.) ayrılmış, Allah Rasûlü (s.a.v) ile
nikâhlanmıştır. Zeyneb (r.ah.), Zeyd (r.a.) ile maslahat temini için
gerçekleştirdiği evlilikten, Zeyd (r.a.) de kendisini baştan beri istemeyen bir
eşle çekilmez hale gelen evliliği sürdürme zahmetinden kurtulmuş oldu. Hz.
Peygamber (s.a.v) Zeyneb’i (r.ah.) nikâhına almakla, müminlerin annelerinin
arasına dahil edilmesini sağladı.[4]
İlahi emirle
gerçekleşen bu evlilik, câhiliyye döneminin kötü bir âdetini daha ortadan
kaldırılmış, Hz. Peygamber (s.a.v) de, hem Zeyneb’in (r.ah.), hem de
akrabalarının ilk arzuları doğrultusunda onunla nikâhlanmış oldu. Allah Rasûlü’nün
(s.a.v) Zeyneb’le (r.ah.) evlenmesi münafıklar tarafından dedi-kodu malzemesi
yapıldı. Onlar işi o kadar ileri götürdüler ki, “Muhammed, oğulun karısının
babaya haram olduğunu bildirdiği halde kendisi oğlunun hanımını nikâhladı”
demeye başladılar. Bunun üzerine Ahzâb suresinin 40. âyeti nâzil oldu: “Muhammed,
erkeklerinizden birinin babası değildir. Fakat o, Allah’ın Resulü ve
Peygamberlerin sonuncusudur”.
Görüldüğü gibi
istenilen neticeyi vermese de Zeyd-Zeyneb evliliği, cahiliye döneminde geçerli
olan ve toplumda etkisi devam eden evlatlıkların gerçek manada oğul kabul
edilmeleri uygulamasının geçersiz olduğunu ispatta esaslı bir rol üstlendi. Artık
bundan sonra babalar evlatlıklarının eşleriyle evlenebileceklerdi. Nitekim Kur’ân-ı
Kerîm’in el-Ahzâb sûresinin beşinci âyetinde bu anlamda şöyle
denilmektedir: “Onları (evlatlıklarınızı) babalarının ismiyle çağırın. Bu,
Allah katında daha doğrudur. Eğer babalarını bilmiyorsanız, o halde (onlar) din
kardeşleriniz ve dostlarınızdır...” Bunun üzerine Hz. Peygamber’in (s.a.v) evlatlığı
olan Zeyd de, Zeyd b. Hârise adıyla çağrılmaya ve daha sonraki nesillerce
de bu isimle anılmaya başlandı. Halbuki daha önce kendisine Zeyd b. Muhammed deniyordu. Zeyd, Hz.
Peygamber’in (s.a.v) oğlu değil, evlatlığı idi.[5]
Buna göre onun hanımı olan Zeyneb (r.ah.) de Rasûlüllah’ın (s.a.v) öz gelini
değildi. Evlatlık müessesesinin Kur’ân emri ile kaldırılmasından sonra bunun
bir kalıntısı olan “evlatlık hanımlarının, evlat edinenler tarafından
alınamayacağı” anlayışının da kaldırılması gerekiyordu ki, bu âyet yanlış
uygulamayı geçersiz kılmıştır.
Gerçekten bu
kadar basit ve bazı uygulamaların değiştirilmesine yönelik olan bu izdivacı,
bilhassa İslâm düşmanları ve Batı’nın mutaassıp yazarları dillerine dolayarak
bu konuda Hz. Peygamber’i (s.a.v) tenkit edici görüşler ileri sürdüler. Buna
göre Hz. Peygamber (s.a.v), Zeyd’in (r.a.) evde bulunmadığı bir sırada onu
aramaya gelmiş, evde Zeyneb’i (r.ah.) görmüş ve ona hayran olmuştur. Bunun
üzerine de Zeyd (r.a.) hanımını boşamıştır. Hadiseyi bu şekilde
değerlendirenlerin gözden kaçırdıkları bazı önemli noktalar bulunmaktadır.
Bunlar, Zeyneb’in (r.ah.) Hz. Peygamber’in (s.a.v) yakın akrabası olduğunu,
onun Medine’ye hicret eden ilk Müslümanlar arasında bulunduğunu, Rasûl-i Ekrem’in
(s.a.v), Zeyneb’i (r.ah.) Zeyd’le (r.a.) evlendirmek için ne kadar uğraştığını,
evliliğin sürmesi için ne kadar gayret sarf ettiğini, üstelik Zeyneb’in (r.ah.)
Zeyd’le (r.a.) evlenmeden önce Rasûlüllah’a (s.a.v) varmak istediğini hiç
dikkate almıyorlar. Eğer, Hz. Peygamber (s.a.v), Zeyneb’le (r.ah.) daha önce
evlenmek isteseydi buna kim engel olabilirdi?
Görüldüğü gibi
tamamen hayal mahsûlü olan ve münafıkların dedikodusu sebebiyle ortalığa
yayılan fitneden dolayı bu izdivaçla ilgili olarak müsteşrik ve misyonerler, gayr-i
ilmî ve gayr-i ahlâkî bir faaliyetin içine girmişler, bu konuda kitaplar hatta
piyesler yazmışlardır. Piyes yazanlardan biri de Woltaire’dir. Woltaire, tarihî
gerçeklerle taban tabana zıt olan bu piyesi yazarken papadan iltifat görmüş,
daha önce aforoz edilmişken yazdığı bu tiyatro eseri üzerine papa tarafından “Oğlum
Woltaire” diye başlayan bir mektup alarak papanın iltifatına nail olmuştur. Aslında
normal bir evlilik şeklinde gerçekleşen bu izdivaç, bilhassa İslâm düşmanları
tarafından devamlı olarak gündemde tutulmaya çalışılmıştır. Bunu ancak dinî
taassup, en hafifinden bilgisizlik ile açıklamak mümkün olur.
Hz. Peygamber’le
(s.a.v) evlendiği zaman 35 yaşında bulunan Zeyneb bint. Cahş’ın
(r.ah.) düğününde Rasûlüllah (s.a.v) büyük bir ziyafet vermişti. Bu evliliği sebebiyle
Hz. Zeyneb (r.ah.), Rasûlüllah’ın (s.a.v) diğer kadınlarına karşı övünür ve “Sizi Peygamber’le aileleriniz evlendirdi.
Halbuki beni yedi kat göklerin üstünden Yüce Allah evlendirdi” derdi.
Başka bir rivayete göre Hz. Peygamber’e (s.a.v) : “Diğer hanımlarının sana
karşı nazlanamayacağı üç şeyle nazlanabilirim demiş. Bunlar, senin dedenle
benim dedem aynı kişi (Abdülmuttalib) olması,
beni sana nikâhlayanın Allah, aradaki elçinin de Cebrail Aleyhisselâm olmasıdır”.[6]
Yine bir gün Hz. Peygamber’in (s.a.v) huzurunda: “Ya Rasûlallah! Allah’a yemin
ederim ki ben, senin diğer eşlerinden biri gibi değilim. Onları, babaları,
kardeşleri veya aileleri evlendirdi. Benden başka, Allah’ın gökte seninle
evlendirdiği var mıdır? diye sormuştur. Keza, İbn Sa’d’da
bulunan başka bir habere göre Zeyneb, “Vallahi ben, Peygamber’in diğer
kadınları gibi değilim. Onlar mehir ile evlendiler. Onları akrabaları
evlendirdi. Beni ise Allah, kendi elçisi ile evlendirdi. Allah, Kitapta (Kur’ân)
benim hakkımda âyet indirdi. Müslümanlar onu okurlar ki, bu ebediyyen değişmez”.[7]
Ezvâc-ı Tâhirât’tan Ümmü Seleme (r.ah.) şöyle der: “Peygamber onu severdi. O,
saliha, çokça namaz kılan, oruç tutan ve sadaka veren bir kadındı”.[8]
Bu hususta Enes b. Mâlik’ten (r.a.) şöyle bir rivayet aktarılır: Hz. Peygamber (s.a.v) mescide
girdiğinde iki direk arasında bir ipin çekilmiş olduğunu gördü. Bu ip nedir
diye sorunca oradakiler : “Bu, Zeyneb’in ipidir. Zeyneb (namazda ayakta
durmaktan) yorulunca bu ipe tutunur” dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber
(s.a.v) : “Hayır, ibâdette böyle güçlük olmaz bu ipi çözünüz. Sizden biriniz
zinde ve kuvvetli oldukça namazı (ayakta) kılsın. Yorulunca da otursun” buyurdu.[9]
Hicretin yirminci
yılında vefat eden Zeyneb bint. Cahş (r.ah.), Rasûlüllah’ın (s.a.v) vefatından
sonra ona kavuşan ilk hanımıydı.[10]
Vefatında, dönemin halîfesi olan Hz. Ömer (r.a.), cenaze namazını kıldırdı. Naşı o daha
sonra Medine’de Baki’ mezarlığına defnedildi. Vefat ettiği zaman 53 yaşındaydı.[11]
[1] İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, I-VIII,
Beyrut ts. (Dâru Sâdır), VIII, 101; İbn Abdilberr, el-İstî’âb, I-VI,
Kahire ts. (Dâru Nehdati Mısr), IV,
1849.
[2] İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, VIII,
101-102.
[3] Ahzâb, 33/36.
[4] Müslim, Nikâh, 15.
[5] İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, VIII,
101.
[6] Buhârî, Tevhid, 21.
[7] İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, VIII,
102-103; İbn Abdilberr, el-İstî’âb, IV, 1850.
[8] Buhârî, Teheccüd, 18; Müslim, Fedâil,
101.
[9] Buhârî, Teheccüd, 18; Müslim, Salâtü’l-Müsâfirîn,
31.
[10] İbn Abdilberr, el-İstî’âb, IV,
1850, 1852.
[11] İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, VII,
110-112; İbn Abdilberr, el-İstî’âb, IV, 309. Ayrıca bk. Ayşe Abdurrahman,
Terâcimü Seyyidâti Beyti’n-Nübüvve, Kahire ts., s. 336-350; Kazıcı,
Ziya, Hz. Muhammed’in Aile Hayatı ve Eşleri, İstanbul 2003, s. 241-266;
Hamidullah, Muhammed, “Zeyneb bint Cahş’, DİA,
XXXIV, 357-358.
0 yorum:
Yorum Gönder