15 Ocak 2021 Cuma

Hz. Peygamber’in (s.a.v) Eşi: HZ. ZEYNEB BİNT CAHŞ (R.AH.)

Prof. Dr. Adem APAK

BUÜ İlahiyat Fakültesi

Hz. Peygamber’in (s.a.v) aynı adı taşıyan iki hanımından biri olan Zeyneb bint. Cahş (r.ah.) Mîlâdî 588 yılında Mekke’de dünyaya geldi. Annesi Hz. Peygamber’in (s.a.v) halası Ümeyme bint. Abdülmut­talib’dir.[1]

Zeyneb bint. Cahş (r.ah.), Hz. Peygamber’in (s.a.v) hanımları arasında hakkında İslâm muhalifleri ve bilhassa batılı araştırmacılar tarafından en fazla alaka gören hanımdır. Onun gerek Zeyd’le evliliği, gerekse Hz. Peygamber’le (s.a.v) ikinci evliliği farklı çevrelerce değişik şekillerde yorumlanmış, daima gündemde kalmıştır. Kaynaklarda hadise şu şekilde gelişmiştir: Rasûl-i Ekrem (s.a.v) azatlısı Zeyd b. Hârise’yi (r.a.) Medine’de Hz. Zeyneb bint. Cahş (r.ah.) ile evlendirmişti ki, bu hâdise tarihte meşhur Zeyd-Zeyneb meselesi olarak bilinir. Bundaki asıl amaç, İslâm dininde Müslümanların eşit olduğunu göstermek, azat edilmiş bir kölenin hür ve asil bir kadınla evlenebileceğini ispat etmekti. Allah Rasûlü (s.a.v) esas itibariyle hür bırakılmış bir insanla hür insan arasındaki bütün ayrıcalıkları kaldırıp, ikisi arasında mutlak eşit hakları temin etmeyi istediği gibi, kölelik hatıralarını da zihinlerden silerek onu toplumun saygın bir ferdi haline getirmek istiyordu. Hz. Peygamber (s.a.v) Arap eşrafından birinin kızı olan Zeyneb’i (r.ah.) azatlı bir köleye eş olarak seçerek hem yabancılara, hem de özellikle azat edilmiş kölelerin şahsiyetine karşı hakaret duygusunu ortadan kaldırmayı, hem de özellikle evlilik sırasında görülen ailevî taassubu unutturmayı arzu ediyordu. Bu sembolik ve anlamlı görev Hz. Peygamber’in (s.a.v) azatlısı Zeyd’e (r.a.) verildi. Zeyd (r.a.) o zamana kadar olduğu gibi babası olarak kabul ettiği peygamberin kararına itirazsız teslim oldu. Ancak Zeyneb (r.ah.) planlanan izdivaca şiddetle itiraz etti. Çünkü Arap toplumunda o zamana kadar böyle bir hadisenin gerçekleşmesi mümkün olmamıştı.[2] Neticede Zeyd (r.a.) bir köle iken Zeyneb (r.ah.) Kureyş’in en saygın ailelerinden birine mensuptu. Fakat “Allah ile Peygamberi bir iş hakkında hüküm verdikten sonra artık inanmış bir kadın ve erkeğe o işi kendilerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah’a ve Rasûlü’ne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur” âyeti[3] Zeyd-Zeyneb evliliğini her iki taraf için de zorunlu hale getirdi.

Hz. Peygamber’in (s.a.v) gerçekleşmesini çok arzu ettiği bu evlilikten istenilen sonuç elde edilemedi. Bir yıl kadar süren bu evlilik hayatı, her iki tarafa da mutluluk getirmedi. Çünkü Zeyneb (r.ah.) dindar bir kadın olmasına rağmen, sülalesi, güzelliği ve asaleti ile iftihar ediyor, azatlı bir köle olan kocasına incitici sözler söyleyip tepeden bakıyordu. Akrabasının evine bir köle olarak giren bir azadlının nikâhı altında bulunmayı bir türlü hazmedemiyordu. Bu sebeple de her fırsatta kocasının kalbini kırıyordu. Zeyd, artık kendisine yapılanlara dayanamayarak Hz. Peygamber’e (s.a.v) müracaatla karısını boşamak istediğini bildirdi. Rasûlüllah (s.a.v) gelişmeden çok müteessir oldu. Çünkü evlenmelerini bizzat kendisi istemişti. Evlilik hayatı çekilmez hale gelen Zeyd (r.a.) de Rasûlüllah’a (s.a.v) sık sık giderek gelerek boşanmaktan bahsetmeye başladı. Allah Rasûlü (s.a.v) ise her defasına evlatlığına sabır tavsiyesinde bulunuyor ondan eşinden boşanmamasını istiyordu. Ancak buna rağmen ailevî sıkıntı gittikçe büyüyordu. Bunun üzerine Ahzâb suresinin 37. ayeti nazil oldu:

“Hani sen Allah’ın kendisine nimet verdiği, senin de (azat etmek suretiyle) iyilikte bulunduğun kimseye, “Eşini nikâhında tut (onu boşama) ve Allah’tan sakın” diyordun. İçinde, Allah’ın ortaya çıkaracağı bir şeyi gizliyor ve insanlardan çekiniyordun. Oysa kendisinden çekinmene Allah daha layıktı. Zeyd eşinden yana isteğini yerine getirince (eşini boşayınca), onu seninle evlendirdik ki, eşlerinden yana isteklerini yerine getirdiklerinde (onları boşadıklarında), evlatlıklarının eşleriyle evlenmeleri konusunda mü’minlere bir zorluk olmasın. Allah’ın emri mutlaka yerine getirilmiştir”.

Böylece ilahi emirle Zeyneb (r.ah.), Zeyd’den (r.a.) ayrılmış, Allah Rasûlü (s.a.v) ile nikâhlanmıştır. Zeyneb (r.ah.), Zeyd (r.a.) ile maslahat temini için gerçekleştirdiği evlilikten, Zeyd (r.a.) de kendisini baştan beri istemeyen bir eşle çekilmez hale gelen evliliği sürdürme zahmetinden kurtulmuş oldu. Hz. Peygamber (s.a.v) Zeyneb’i (r.ah.) nikâhına almakla, müminlerin annelerinin arasına dahil edilmesini sağladı.[4]

İlahi emirle gerçekleşen bu evlilik, câhiliyye döneminin kötü bir âdetini daha ortadan kaldırılmış, Hz. Peygamber (s.a.v) de, hem Zey­neb’in (r.ah.), hem de akrabalarının ilk arzuları doğrultusunda onunla nikâhlanmış oldu. Allah Rasûlü’nün (s.a.v) Zeyneb’le (r.ah.) evlenmesi münafıklar tarafından dedi-kodu malzemesi yapıldı. Onlar işi o kadar ileri götürdüler ki, “Muhammed, oğulun karısının babaya haram olduğunu bildirdiği halde kendisi oğlunun hanımını nikâhladı” demeye başladılar. Bunun üzerine Ahzâb suresinin 40. âyeti nâzil oldu: “Muhammed, erkeklerinizden birinin babası değildir. Fakat o, Allah’ın Resulü ve Peygamberlerin sonuncusudur”.

Görüldüğü gibi istenilen neticeyi vermese de Zeyd-Zeyneb evliliği, cahiliye döneminde geçerli olan ve toplumda etkisi devam eden evlatlıkların gerçek manada oğul kabul edilmeleri uygulamasının geçersiz olduğunu ispatta esaslı bir rol üstlendi. Artık bundan sonra babalar evlatlıklarının eşleriyle evlenebileceklerdi. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm’in el-Ahzâb sûresinin beşinci âyetinde bu anlamda şöyle denilmektedir: “Onları (evlatlıklarınızı) babalarının ismiyle çağırın. Bu, Allah katında daha doğrudur. Eğer babalarını bilmiyorsanız, o halde (onlar) din kardeşleriniz ve dostlarınızdır...” Bunun üzerine Hz. Peygamber’in (s.a.v) evlatlığı olan Zeyd de, Zeyd b. Hârise adıyla çağrılmaya ve daha sonraki nesillerce de bu isimle anılmaya başlandı. Halbuki daha önce kendisine Zeyd b. Muhammed deniyordu. Zeyd, Hz. Peygamber’in (s.a.v) oğlu değil, ev­latlığı idi.[5] Buna göre onun hanımı olan Zeyneb (r.ah.) de Rasûlüllah’ın (s.a.v) öz gelini değildi. Evlatlık müessesesinin Kur’ân emri ile kaldırılmasından sonra bunun bir kalıntısı olan “evlatlık hanımlarının, evlat edinenler tarafından alınamayacağı” anlayışının da kaldırılması gerekiyordu ki, bu âyet yanlış uygulamayı geçersiz kılmıştır.

Gerçekten bu kadar basit ve bazı uygulamaların değiştirilmesine yönelik olan bu izdivacı, bilhassa İslâm düşmanları ve Batı’nın mutaassıp yazarları dillerine dolayarak bu konuda Hz. Peygamber’i (s.a.v) tenkit edici görüşler ileri sürdüler. Buna göre Hz. Peygamber (s.a.v), Zeyd’in (r.a.) evde bulunmadığı bir sırada onu aramaya gelmiş, evde Zeyneb’i (r.ah.) görmüş ve ona hayran olmuştur. Bunun üzerine de Zeyd (r.a.) hanımını boşamıştır. Hadiseyi bu şekilde değerlendirenlerin gözden kaçırdıkları bazı önemli noktalar bulunmaktadır. Bunlar, Zeyneb’in (r.ah.) Hz. Peygamber’in (s.a.v) yakın akrabası olduğunu, onun Medine’ye hicret eden ilk Müslümanlar arasında bulunduğunu, Rasûl-i Ekrem’in (s.a.v), Zeyneb’i (r.ah.) Zeyd’le (r.a.) evlendirmek için ne kadar uğraştığını, evliliğin sürmesi için ne kadar gayret sarf ettiğini, üstelik Zeyneb’in (r.ah.) Zeyd’le (r.a.) evlenmeden önce Rasûlüllah’a (s.a.v) varmak istediğini hiç dikkate almıyorlar. Eğer, Hz. Peygamber (s.a.v), Zeyneb’le (r.ah.) daha önce evlenmek isteseydi buna kim engel olabilirdi?

Görüldüğü gibi tamamen hayal mahsûlü olan ve münafıkların dedikodusu sebebiyle ortalığa yayılan fitneden dolayı bu izdivaçla ilgili olarak müsteşrik ve misyonerler, gayr-i ilmî ve gayr-i ahlâkî bir faaliyetin içine girmişler, bu konuda kitaplar hatta piyesler yazmışlardır. Piyes yazanlardan biri de Woltaire’dir. Woltaire, tarihî gerçeklerle taban tabana zıt olan bu piyesi yazarken papadan iltifat görmüş, daha önce aforoz edilmişken yazdığı bu tiyatro eseri üzerine papa tarafından “Oğlum Woltaire” diye başlayan bir mektup alarak papanın iltifatına nail olmuştur. Aslında normal bir evlilik şeklinde gerçekleşen bu izdivaç, bilhassa İslâm düşmanları tarafından devamlı olarak gündemde tutulmaya çalışılmıştır. Bunu ancak dinî taassup, en hafifinden bilgisizlik ile açıklamak mümkün olur.

Hz. Peygamber’le (s.a.v) evlendiği zaman 35 yaşında bulunan Zeyneb bint. Cahş’ın (r.ah.) düğününde Rasûlüllah (s.a.v) büyük bir ziyafet vermişti. Bu evliliği sebebiyle Hz. Zeyneb (r.ah.), Rasûlüllah’ın (s.a.v) diğer kadınlarına karşı övünür ve “Sizi Peygamber’le aileleriniz evlendirdi. Halbuki beni yedi kat göklerin üstünden Yüce Allah evlendirdi” derdi. Başka bir rivayete göre Hz. Peygamber’e (s.a.v) : “Diğer hanımlarının sana karşı nazlanamayacağı üç şeyle nazlanabilirim demiş. Bunlar, senin dedenle benim dedem aynı kişi (Abdülmuttalib) olması, beni sana nikâhlayanın Allah, aradaki elçinin de Cebrail Aleyhisselâm olmasıdır”.[6] Yine bir gün Hz. Peygamber’in (s.a.v) huzurunda: “Ya Rasûlallah! Allah’a yemin ederim ki ben, senin diğer eşlerinden biri gibi değilim. Onları, babaları, kardeşleri veya aileleri evlendirdi. Benden başka, Allah’ın gökte seninle evlendirdiği var mıdır? diye sormuştur. Keza, İbn Sa’d’da bulunan başka bir habere göre Zeyneb, “Vallahi ben, Peygamber’in diğer kadınları gibi değilim. Onlar mehir ile evlendiler. Onları akrabaları evlendirdi. Beni ise Allah, kendi elçisi ile evlendirdi. Allah, Kitapta (Kur’ân) benim hakkımda âyet indirdi. Müslümanlar onu okurlar ki, bu ebediyyen değişmez”.[7] Ezvâc-ı Tâhirât’tan Ümmü Seleme (r.ah.) şöyle der: “Peygamber onu severdi. O, saliha, çokça namaz kılan, oruç tutan ve sadaka veren bir kadındı”.[8] Bu hususta Enes b. Mâlik’ten (r.a.) şöyle bir rivayet aktarılır: Hz. Peygamber (s.a.v) mescide girdiğinde iki direk arasında bir ipin çekilmiş olduğunu gördü. Bu ip nedir diye sorunca oradakiler : “Bu, Zeyneb’in ipidir. Zeyneb (namazda ayakta durmaktan) yorulunca bu ipe tutunur” dediler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v) : “Hayır, ibâdette böyle güçlük olmaz bu ipi çözünüz. Sizden biriniz zinde ve kuvvetli oldukça namazı (ayakta) kılsın. Yorulunca da otursun” buyurdu.[9]

Hicretin yirminci yılında vefat eden Zeyneb bint. Cahş (r.ah.), Rasûlüllah’ın (s.a.v) vefatından sonra ona kavuşan ilk hanımıydı.[10] Vefatında, dönemin halîfesi olan Hz. Ömer (r.a.), cenaze namazını kıldırdı. Naşı o daha sonra Medine’de Baki’ mezarlığına defnedildi. Vefat ettiği zaman 53 yaşındaydı.[11]

 



[1]       İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, I-VIII, Beyrut ts. (Dâru Sâdır), VIII, 101; İbn Abdilberr, el-İstî’âb, I-VI, Kahire ts. (Dâru  Nehdati Mısr), IV, 1849.

[2]       İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, VIII, 101-102.

[3]       Ahzâb, 33/36.

[4]       Müslim, Nikâh, 15.

[5]       İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, VIII, 101.

[6]       Buhârî, Tevhid, 21.

[7]       İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, VIII, 102-103; İbn Abdilberr, el-İstî’âb, IV, 1850.

[8]       Buhârî, Teheccüd, 18; Müslim, Fedâil, 101.

[9]       Buhârî, Teheccüd, 18; Müslim, Salâtü’l-Müsâfirîn, 31.

[10]      İbn Abdilberr, el-İstî’âb, IV, 1850, 1852.

[11]      İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, VII, 110-112; İbn Abdilberr, el-İstî’âb, IV, 309. Ayrıca bk. Ayşe Abdurrahman, Terâcimü Seyyidâti Beyti’n-Nübüvve, Kahire ts., s. 336-350; Kazıcı, Ziya, Hz. Muhammed’in Aile Hayatı ve Eşleri, İstanbul 2003, s. 241-266; Hamidullah, Muhammed, “Zeyneb bint Cahş’, DİA, XXXIV, 357-358.

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar