Doç. Dr. Cahit KÜLEKÇİ
Herhangi bir kelimenin kökenini, ait olduğu dili, tam olarak hangi sebeple ve ne zaman ortaya çıktığını, ilk olarak hangi kaynakta geçtiğini, ses ve anlam bakımından geçirdiği safhaları inceleyen bilim dalı etimolojinin bile algılayamadığı, betimleme konusunda çaresiz kaldığı anlar vardır. Anadolu’da ifade edildiği şekliyle söyleyecek olursak etimoloji bazen eli böğründe öylece bakakalmaktadır. Söz konusu hâllerin en sık yaşandığı alanlardan birisi de kuşkusuz akademi alanıdır ki o anlarda değil etimoloji, antik Yunan mitolojisindeki paranormal güçler bile kendilerini âciz hissederler. Bu hissin tarafımızdan tespit edilmesi de ayrıca tartışılmalıdır. Sahi siz Gerçeği İnciten Papağanın hikâyesini okudunuz mu?
Yazımıza konu olan hususun, yazımızın başlığından da
anlaşılabileceğini umarak, doğrudan birkaç ilmî kaygıya dikkat çekmek ve
oluşabilecek muhtemel bir teyakkuza bu vesileyle katkı sunmak istiyoruz.
Peki, Gogol’u okudunuz mu? Meselâ Bir Delinin Hatıra Defterini?
Malum olduğu üzere akademik çalışmalar, çalışmayı yapan
akademisyenlerin ilmî kimliklerini deşifre etmektedir. Ancak bundan kastımız
kesinlikle, yapılan çalışmaların yeterli düzeyde alana katkı sağlayıp
sağlamadığını belirlemek, bu çalışmaları tartışmaya açmak, bilimsel bir takım
kuruntularla ve çokbilmiş bir edâyla çalışmaları hedefe koymak, dolayısıyla
genel yargılarla akademisyenleri ve akademik dünyayı değersizleştirmek
değildir. Elbette her çalışma eksiktir ve bu eksiklikler, sonraki çalışmalarla
akademisyenin bizzat kendisi ya da başka bir akademisyen tarafından
tamamlanabilir. Çalışmalardaki hatalar da yine çeşitli eleştiri ve tetkiklerle
giderilebilir. Bu bağlamda bir akademisyen, önceki çalışmalarında hararetle
savunduğu görüşlerinden, ilmî gelişimi çerçevesinde rücû‘ edebilir, belki tam
tersi bir görüşe dahi sahip olabilir. Normalin dışında da örneğin ideolojik
saplantılarını eserlerine yansıtabilir, hiç olmadık sonuçlara ulaşabilir.
Bunları da, bir hezeyan sonucu ilmin vardığı en son nokta olarak
tanımlayabilir. Alanda bir kendisi vardır, bir de diğerleri. Yani durum o
derece vahim bir hâl alabilir.
İlmî inkişâf, modern tabirle bilimsel gelişim, şu ya da bu şekilde
aktarmaya çalıştığımız mezkûr hususların tamamını kapsayan bir süreçte ilerler.
Müsbet bir sürdürülebilirlik için de akademisyenin her türlü eleştiriye,
değişime, dönüşüme açık olması, teorideki metot bilgilerini pratik hayatına
yansıtması gerekmektedir. Aksi halde sözünü ettiğimiz inkişâf son bulacak,
vehâmetin hududu görünmez hale gelecektir.
Tüm bunların bir şekilde anlamlandırılabileceği ve bu konulardaki
aksaklıkların giderilebileceği kanaatindeyiz. Bu bizim gerçek düşüncemizdir.
Neticede mihne, geçmiş tarihimizin pek de şanlı tecrübelerinden birisi
değildir.
Mevlana çağımızda yaşasaydı, Tarkovski’nin sinema diliyle konuşurdu,
dedi.
Fakat akademik alanda olduğu gibi diğer alanlarda da intihali yaşam
tarzı haline getiren müntehiller karşısında, etimoloji gibi elimiz
böğrümüzde kalakalmaktayız. Bu gibi durumlarda belki de en yaygın
reaksiyonumuz, trajik bir tebessümden öteye geçememektedir. Çünkü tanıyoruzdur
genelde müntehili. Genelde tanıyoruzdur. Tanıyoruz.
Sözün burasında müntehil kelimesinin tarafımızdan uydurulduğunu,
uydurulduktan sonra kelimenin küçük bir mecliste tarafımızdan kullanıldığını ve
alelacele bu yazının yazılarak ilgili kelimeye sahip çıkıldığını da beyân
etmeliyiz. Çünkü çalışmanın konusu bunu gerektirmekteydi ve gereği düşünülerek
davranılmıştı.
Sözün özü şu ki akademik çalışmalardaki eksiklikler,
yetersizlikler, yazım yanlışları, anlatım bozuklukları, delilden yoksun
önermelerden çıkarılan genel hükümler gibi usulsüzlükler bir şekilde
giderilebilmektedir. Ancak ilmin karakterini rencide eden, gerçekleri inciten
müntehillerle, ne idüğü belirsiz etik prensipler dâhilinde müntehile sahip
çıkanların bertaraf edilmesi pek mümkün olamamaktadır.
Okuyucuya Not: Bu çalışmada glasnost
ve perestroyka ifadeleri de kullanılacaktı ancak son anda vazgeçildi. Çünkü
bazı akademisyenler, bazı akademisyenleri hiç acımadan yalnızlığa mahkûm
edebilmekteydi. Çünkü bazı akademisyenler, bazı akademisyenler gibi
düşünmemekteydi.
0 yorum:
Yorum Gönder