7 Şubat 2021 Pazar

Adaletin Üç Sütunu


Doç. Dr. İbrahim BARCA

ما هیچ و جهان هیچ و غم و شادی هیچ
خوش نیست برای هیچ ناخوش بودن
 (ابوسعید ابوالخیر)

Biz bir hiç, âlem bir hiç, keder ve neşe de bir hiç
Bu yüzden bir hiçe hoş olmamak yaraşmaz hiç

(Ebül-Hayr Said)

 

دنیا همه هیچ و اهل دنیا همه هیچ 
ای هیچ برای هیچ بر هیچ مپیچ
دانی که پس از عمر چه ماند باقی
 مهر است و محبت است و باقی همه هیچ

 

Dünya ve dünya ehli tümüyle bir hiç
Ey Hiç! Bir hiç için hiçbir hiçe bağlanıp kalma hiç
Ömründen geriye neyin kalacağını bil Ey Hiç!
Kalacak merhamet ve sevgidir, gerisi hepsi bir hiç

(Mevlana)

Ebül-Hayr Said, yukarıdaki şiirinde bu hiçlikler aleminde hoş olmak gerektiğini belirtiyor. Mevlana ise yine bu hiçlikler aleminde ancak merhamet ve sevginin bir hiç olmadığını vurguluyor. Hoş halde olabilmenin, merhamet ve sevgi ile donanmanın yegâne yolu ise adalettir. Zira İbn Miskeveyh, adalet faziletlerin tümüdür, der. Anlaşılan o ki; insan ve insan toplumlarının dünyada ve yaşarken sadece adaleti ayakta tutmak gibi bir sorumluluğu vardır. Diğer bütün güya sorumluluk adı altında yapılanlar adalete hizmet ediyorsa ne ala, değilse, o sorumluluk falan değildir. Din de ancak adalet ile din olabilir. Nitekim Yüce Allah da adil olduğu için Yüce Allah'tır. Siyaset de adalete müncer ise ve adaleti gerçekleştirmek için varsa siyasettir.

Hoş olmak, sevgi ve merhamet beslemek; adaletin var olmasını/var kılınmasını ve dolayısıyla suçların ve kötülüklerin izale edilmesini sağlar.  Günümüzde ülkelerde işlenilen cürümlerin ve kötülüklerin temelinde de bu durum yatmaktadır. Günümüz toplumların hukuk kuralları ve siyasası, maalesef bu tespitin ve bu tespitin gereklerinden yeterli düzeyde beslenmemektedir.  Hoş olmak; intikam, kin ve nefretten azade olmayı gerektirdiği gibi sevgi beslemek adalet için sevgi beslemektir. Merhamet ise adalete teşne olanlara adaletli davranmayı lüzumlu kılmaktadır.

İnsanlığın sahip olduğu imkânların, tarihte hiç olmadığı kadar çeşitli ve çok olması güçlü olanları bugün daha bir zalimleştirmektedir. Bu yüzden adalet, bugün daha bir önemlidir. Hoş olmak, sevgi ve merhamet beslemek yine bugün daha bir önemlidir.  Eskiden kötülüğün bu denli çok sayıda çeşidi yoktu ve herkes kötülük yapamazdı. Bugün ise kötülük her yerde ve herkese açıktır. Yine bugün herkes potansiyel olarak kötülük işleyebilir durumdadır. Zira bugünün insanı hem teorik hem de pratik manada kötülük sarmalı içindedir.

Her gün onlarca kötülük çeşidi ve kötülük yolları internet ve televizyon aracılığıyla öğrenilmekte. Yine her gün kötülük yapanlara ve kendisine kötülük yapılanlara ya bizzat şahit olunmakta ya da yine bu iletişim kanalları aracılığıyla görülmekte ve duyulmaktadır. Kötülük herkesten herkese karşı sudur etmektedir. İnsanlar, artık bunun normal bir durum olduğu zehabına kapılmaktadır.

Bunun önemli bir sebebi de bugünün insanı kötülüğü min heysu hüve kötülük görmemektedir. Kötülük kendisine yapıldığında kötülüktür. Başkasına yapılan kötülük ise kötülük değildir. Bu yüzden adalet de kendisinin işine yarayan adalettir. Yani kötülük, kötülük olarak görülmediği için adalet de adalet olarak görülmemektedir. İster iyilik ister kötülük her topluluk, yapıp ettiklerinden razıdır ve yaptıklarıyla övünmektedir. Herkes, güce kavuşunca ötekilerinden intikam almaktadır. Bu durum adaletin sahici ilerlemesini ve gelişmesini de engellemektedir. Bugünden başlıyor intikam naraları. İntikam naraları dün de vardı. İnsanlar intikam intikam dedikçe, adalet adalet demeyeceklerdir. İntikam ile adalet birbirinin zıddıdır. Zira intikamda şehvet, öfke ve hırs vardır. Adalette ise hoş olmak, sevgi ve merhamet beslemek vardır. Nitekim İbn Sinâ, şöyle demiştir:

یه قومی مبتلا شديم که فکر میکنند
خدا جز آنها کسی را هدايت نکرده

 

 “Allah'ın kendilerinden başka hiç kimseye hidayet vermediğini düşünen

Bir kavimle beraber yaşamak zorunda kaldım.”  İbn Sinâ, bu sözleri ile sadece kendileri söz konusu olduğunda adaleti hatırlayanları ve kötülüğü sadece kendileri için kötülük olarak görenlerden bizar olduğunu belirtmiştir. Aile içi şiddet, kurum içi şiddet, toplumsal şiddet ve bireysel şiddet, hayvana yönelik şiddet ve tabiata yönelik şiddet…Tüm şiddetlerin temelinde şehvet, öfke ve hırsın tetiklediği intikam duygusunun varlığı bulunmaktadır.

Şehvet, öfke ve hırs; adaletin adalet olarak görülmesinin önündeki en büyük üç engeldir. Zira bunlar, hoş olmanın, sevgi ve merhamet beslemenin karşıtıdır. Aslında bugün bazı insanların diğer insanlar üzerinde ve diğer canlılar üzerinde musle benzeri yaptıkları güya şovlar ve bunları izleyip bundan zevk alan, bunları taklid eden milyonlar; dizginleştirilmemiş ve ehlileştirilmemiş şehvet, öfke ve hırsın vucüd giymiş halini gözler önüne sermektedir. Canlı veya ölü bedenleri ile oynanan insan ve hayvanları her gün milyonlar izlemektedir. Bazıları bunlara kayıtsız iken büyük çoğunluk bu gösterileri beğenmektedirler. Elinde bıçak olan yarı çıplak adamlar, yemek ve yedirmek için öldürdükleri hayvanların bedenleri üzerinde bıçaklarla değişik hareketler yapmaktadır. Hayvanların orasına burasına bıçaklar saplamaktadır. Ateşte o çıplak bedenleri yakmakta ve sonra değişik şekillerde o bedenleri parçalamaktadır. Parçaladıkları, üzerinde oyun oynadıkları ve tepindikleri o bedenin parçalarını birbirlerinin ağızlarına sokmaktadır. Bunun bir insana yapıldığını düşünün.  Ve insanlara yapıldığından da emin olun. Bu şovlara kayıtsız kalan ve beğenen insanların, insanlar söz konusu olduğunda da kayıtsız kalacağından ve beğeneceğinden emin olabilirsiniz. Zira can candır. Ha hayvanın canı ha insanın canı…

Her gün kadına ve erkeğe; çocuğa ve anne babaya yönelik şiddet ve kötülükler artmaktadır. Hukuk kuralları ve bu kuralların uygulanmasından sorumlu olanlar, bu durumu önlemekte yetersiz kalmaktadır. Bunun da en büyük sebebi; dizginleştirilmemiş ve ehlileştirilmemiş şehvetin, öfkenin ve hırsın, orantısız bir şekilde hoş olmak, sevgi ve merhamet beslemek karşısında hızlı bir şekilde çoğalması ve yaygınlaşmasıdır. Dilllerde, hareketlerde ve tavırlarda şehvet, öfke ve hırs kokarken kalplerde hoşluk, sevgi ve merhamet tohumları ekilemez. Bencilleşmenin, tüketimin, kar ve kazancın ha bire artmasını istemenin altında şehvet, öfke ve hırs yatmaktadır. Böylesi bir toplumda güzel hasletler ve dolayısıyla gerçek manadaki adalet kendisine yer bulamaz. Zira böylesi toplumlarda insanlar, daha fazla ve daha rahat yaşamanın peşindedirler. Oysa hoş olmak, sevgi ve merhamet ise daha fazla adalet ve daha fazla erdem, iyilikler ve güzellikleri intaç etmek ister. Bir yandan şehvetin, öfkenin ve hırsın yayılmasına izin veren ve yayan sistemler diğer taraftan bunların olumsuz neticelerini bırakın yok etmek asgari düzeye bile indiremezler. Meselenin özü, adalet namına hoşluğu, sevgiyi ve merhameti yayıp şehveti, öfkeyi ve hırsı yine adalet namına dizginlemekte saklıdır.

 

 



0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar