ما هیچ و جهان
هیچ و غم و شادی هیچ
خوش نیست برای هیچ ناخوش بودن
(ابوسعید
ابوالخیر)
Biz bir hiç, âlem bir
hiç, keder ve neşe de bir hiç
Bu yüzden bir hiçe hoş olmamak yaraşmaz hiç
(Ebül-Hayr Said)
دنیا
همه هیچ و اهل دنیا همه هیچ
ای هیچ برای هیچ بر هیچ مپیچ
دانی که پس از عمر چه ماند باقی
مهر است و محبت است و باقی همه هیچ
Dünya
ve dünya ehli tümüyle bir hiç
Ey Hiç! Bir hiç için hiçbir hiçe bağlanıp kalma hiç
Ömründen geriye neyin kalacağını bil Ey Hiç!
Kalacak merhamet ve sevgidir, gerisi hepsi bir hiç
(Mevlana)
Ebül-Hayr Said, yukarıdaki şiirinde bu
hiçlikler aleminde hoş olmak gerektiğini belirtiyor. Mevlana ise yine bu
hiçlikler aleminde ancak merhamet ve sevginin bir hiç olmadığını vurguluyor.
Hoş halde olabilmenin, merhamet ve sevgi ile donanmanın yegâne yolu ise
adalettir. Zira İbn Miskeveyh, adalet faziletlerin tümüdür, der. Anlaşılan o
ki; insan ve insan toplumlarının dünyada ve yaşarken sadece adaleti ayakta
tutmak gibi bir sorumluluğu vardır. Diğer bütün güya sorumluluk adı altında
yapılanlar adalete hizmet ediyorsa ne ala, değilse, o sorumluluk falan
değildir. Din de ancak adalet ile din olabilir. Nitekim Yüce Allah da adil
olduğu için Yüce Allah'tır. Siyaset de adalete müncer ise ve adaleti
gerçekleştirmek için varsa siyasettir.
Hoş olmak, sevgi ve merhamet beslemek;
adaletin var olmasını/var kılınmasını ve dolayısıyla suçların ve kötülüklerin
izale edilmesini sağlar. Günümüzde ülkelerde
işlenilen cürümlerin ve kötülüklerin temelinde de bu durum yatmaktadır. Günümüz
toplumların hukuk kuralları ve siyasası, maalesef bu tespitin ve bu tespitin
gereklerinden yeterli düzeyde beslenmemektedir.
Hoş olmak; intikam, kin ve nefretten azade olmayı gerektirdiği gibi
sevgi beslemek adalet için sevgi beslemektir. Merhamet ise adalete teşne
olanlara adaletli davranmayı lüzumlu kılmaktadır.
İnsanlığın sahip olduğu imkânların,
tarihte hiç olmadığı kadar çeşitli ve çok olması güçlü olanları bugün daha bir
zalimleştirmektedir. Bu yüzden adalet, bugün daha bir önemlidir. Hoş olmak,
sevgi ve merhamet beslemek yine bugün daha bir önemlidir. Eskiden kötülüğün bu denli çok sayıda çeşidi
yoktu ve herkes kötülük yapamazdı. Bugün ise kötülük her yerde ve herkese
açıktır. Yine bugün herkes potansiyel olarak kötülük işleyebilir durumdadır.
Zira bugünün insanı hem teorik hem de pratik manada kötülük sarmalı içindedir.
Her gün onlarca kötülük çeşidi ve kötülük
yolları internet ve televizyon aracılığıyla öğrenilmekte. Yine her gün kötülük
yapanlara ve kendisine kötülük yapılanlara ya bizzat şahit olunmakta ya da yine
bu iletişim kanalları aracılığıyla görülmekte ve duyulmaktadır. Kötülük
herkesten herkese karşı sudur etmektedir. İnsanlar, artık bunun normal bir
durum olduğu zehabına kapılmaktadır.
Bunun önemli bir sebebi de bugünün insanı
kötülüğü min heysu hüve kötülük görmemektedir. Kötülük kendisine yapıldığında
kötülüktür. Başkasına yapılan kötülük ise kötülük değildir. Bu yüzden adalet de
kendisinin işine yarayan adalettir. Yani kötülük, kötülük olarak görülmediği
için adalet de adalet olarak görülmemektedir. İster iyilik ister kötülük her
topluluk, yapıp ettiklerinden razıdır ve yaptıklarıyla övünmektedir. Herkes,
güce kavuşunca ötekilerinden intikam almaktadır. Bu durum adaletin sahici
ilerlemesini ve gelişmesini de engellemektedir. Bugünden başlıyor intikam
naraları. İntikam naraları dün de vardı. İnsanlar intikam intikam dedikçe,
adalet adalet demeyeceklerdir. İntikam ile adalet birbirinin zıddıdır. Zira
intikamda şehvet, öfke ve hırs vardır. Adalette ise hoş olmak, sevgi ve
merhamet beslemek vardır. Nitekim İbn Sinâ, şöyle demiştir:
یه قومی مبتلا شديم که فکر میکنند
خدا جز آنها کسی را هدايت
نکرده
“Allah'ın
kendilerinden başka hiç kimseye hidayet vermediğini düşünen
Bir kavimle beraber yaşamak zorunda kaldım.” İbn Sinâ, bu sözleri ile sadece kendileri söz
konusu olduğunda adaleti hatırlayanları ve kötülüğü sadece kendileri için
kötülük olarak görenlerden bizar olduğunu belirtmiştir. Aile içi şiddet, kurum
içi şiddet, toplumsal şiddet ve bireysel şiddet, hayvana yönelik şiddet ve
tabiata yönelik şiddet…Tüm şiddetlerin temelinde şehvet, öfke ve hırsın
tetiklediği intikam duygusunun varlığı bulunmaktadır.
Şehvet,
öfke ve hırs; adaletin adalet olarak görülmesinin önündeki en büyük üç
engeldir. Zira bunlar, hoş olmanın, sevgi ve merhamet beslemenin karşıtıdır. Aslında
bugün bazı insanların diğer insanlar üzerinde ve diğer canlılar üzerinde musle
benzeri yaptıkları güya şovlar ve bunları izleyip bundan zevk alan, bunları
taklid eden milyonlar; dizginleştirilmemiş ve ehlileştirilmemiş şehvet, öfke ve
hırsın vucüd giymiş halini gözler önüne sermektedir. Canlı veya ölü bedenleri
ile oynanan insan ve hayvanları her gün milyonlar izlemektedir. Bazıları
bunlara kayıtsız iken büyük çoğunluk bu gösterileri beğenmektedirler. Elinde
bıçak olan yarı çıplak adamlar, yemek ve yedirmek için öldürdükleri hayvanların
bedenleri üzerinde bıçaklarla değişik hareketler yapmaktadır. Hayvanların
orasına burasına bıçaklar saplamaktadır. Ateşte o çıplak bedenleri yakmakta ve
sonra değişik şekillerde o bedenleri parçalamaktadır. Parçaladıkları, üzerinde
oyun oynadıkları ve tepindikleri o bedenin parçalarını birbirlerinin ağızlarına
sokmaktadır. Bunun bir insana yapıldığını düşünün. Ve insanlara yapıldığından da emin olun. Bu
şovlara kayıtsız kalan ve beğenen insanların, insanlar söz konusu olduğunda da
kayıtsız kalacağından ve beğeneceğinden emin olabilirsiniz. Zira can candır. Ha
hayvanın canı ha insanın canı…
Her gün
kadına ve erkeğe; çocuğa ve anne babaya yönelik şiddet ve kötülükler
artmaktadır. Hukuk kuralları ve bu kuralların uygulanmasından sorumlu olanlar,
bu durumu önlemekte yetersiz kalmaktadır. Bunun da en büyük sebebi;
dizginleştirilmemiş ve ehlileştirilmemiş şehvetin, öfkenin ve hırsın, orantısız
bir şekilde hoş olmak, sevgi ve merhamet beslemek karşısında hızlı bir şekilde
çoğalması ve yaygınlaşmasıdır. Dilllerde, hareketlerde ve tavırlarda şehvet,
öfke ve hırs kokarken kalplerde hoşluk, sevgi ve merhamet tohumları ekilemez.
Bencilleşmenin, tüketimin, kar ve kazancın ha bire artmasını istemenin altında
şehvet, öfke ve hırs yatmaktadır. Böylesi bir toplumda güzel hasletler ve
dolayısıyla gerçek manadaki adalet kendisine yer bulamaz. Zira böylesi
toplumlarda insanlar, daha fazla ve daha rahat yaşamanın peşindedirler. Oysa
hoş olmak, sevgi ve merhamet ise daha fazla adalet ve daha fazla erdem,
iyilikler ve güzellikleri intaç etmek ister. Bir yandan şehvetin, öfkenin ve
hırsın yayılmasına izin veren ve yayan sistemler diğer taraftan bunların
olumsuz neticelerini bırakın yok etmek asgari düzeye bile indiremezler.
Meselenin özü, adalet namına hoşluğu, sevgiyi ve merhameti yayıp şehveti,
öfkeyi ve hırsı yine adalet namına dizginlemekte saklıdır.
0 yorum:
Yorum Gönder