KUR’AN’DAN KAÇANLAR VE ONU YAKANLAR
Cağfer KARADAŞ
Tarih boyunca inkârcıların Kur’an karşısında akıl dışı, çoğu kin ve nefretten kaynaklı duygusal yaklaşımları ve davranışları olmuştur. Bunlar Kur’an’dan kaçma, Kur’an’ı yok etme veya yok sayma, Kur’an’ı değiştirme talebi ve son numara Kur’an’ı yakma veya yırtma… Öyle görünüyor ki bu akıl dışılık, hakikate karşı körlük ve sağırlık ile kin ve nefret devam ettiği sürece bu tür olaylarla daha çok karşılaşacağız.
Olanlara bakınca dünkü inkârcılarla bugünküler arasında çok fark
olmadığı görülüyor. Hatta çağdaş kindarlar eskilerini aratacak düzeyde bir barbarlık
ve vandallık içindeler, ırkçılıklarını Kur’an’ı yakmaya ve yırtmaya kadar vardırmış
durumdalar. Çünkü bunların insanlık derdi olmadığı gibi değer ve kutsal
algıları da yok olmuş. Kendilerini aşağıların aşağısına çekmişler, dibe
vurmuşlar ve yaratılmışların en şerlisi olmayı tercih etmişler. İnsanlıktan
tamamen sıyrılmışlar, kin ve nefret sarmalına dönüşmüşler. Bunların
kapıldıkları hastalığın tedavisi yok. Çünkü ne hastalığı ne de tedaviyi kabul
ediyorlar. “İnkârcıların bazıları öyle duruma gelmiştir ki, onları uyarman veya
uyarmaman fark etmez. Onlar asla iman edecek değildirler. Kendilerini
getirdikleri durum itibariyle Allah onların kalplerini ve kulaklarını
mühürlemiş, gözlerine perde çekmiştir.” (Bakara 2/6-7) Çünkü onlar “Bizi çağırdığın şeylere karşı kalplerimiz kapalıdır,
kulaklarımızda da tıkaç var; bir de seninle bizim aramızda perde bulunmaktadır.
Sen yapacağını yap, biz de yapacağımızı yapacağız, diyorlar.” (Fussilet 41/5)
Kur’an’da bu tiplerin çarpıcı tasvirleri bulunmaktadır. Halleri
adeta umutsuz vaka olarak nitelenmektedir. Ancak Yüce Allah rahmeti gereği
yaşadıkları sürece yine de tövbe kapısını bunlara açık tutar. Bizim de bunlara
küçük de olsa bir açıklık bırakmamız rahîm ve rahmân olan Allah’ın kulu olmamızın
bir gereğidir. Onlar ne kadar zulmetseler de Yüce Allah yine de onlara adil
muamelede bulunacaktır. “Allah insanlara hiçbir şekilde zulmetmez. Ama insanlar
kendilerine zulmederler.” (Yunus 10/44). Onlar için adalet terazisi ve adaletin gereğinin yerine geleceği
yer hazırdır (Bkz. Bakara 2/24; Âl-i İmrân 3/131).
Bu tiplerden bazıları Kur’an’a karşı akla uygun bir gerekçe ortaya
koyamadıkları için kaçmayı tercih ederler. Bunu ya inatlarından ya da
kibirlerinden yaparlar. “Böyle birine âyetlerimiz okunduğunda sanki
kulaklarında ağırlık varmış da işitemiyormuş gibi büyüklük taslayarak sırt
çevirir” (Lokman 31/7). Çünkü onların ne Allah’a ne Hz. Peygamber’e ne de Kur’an’a
tahammülleri vardır. “Kur’an’da tek olan Rabbini andığın vakit, nefretle
arkalarını dönüp savuşurlar” (İsrâ 17/46).
Bu tipler “Allah’ın içlerinden seçtiği bir kuluna vahiyde
bulunmasına” şaşırırlar da; taştan, tunçtan, ağaçtan yaptıkları putlara
tapınmaya hiç şaşırmazlar. Dürüstlük abidesi Hz. Peygamber’e yönelik iftiraları
tutmayınca “büyücü” yakıştırmasına sarılırlar (bk. Yunus 10/2). Onlara Hz. Peygamber’in
şöyle cevap vermesi bildirilmiştir: Ey müşrikler! “Allah öyle dileseydi ne ben Kur’an’ı
size okuyabilirdim ne de siz onu anlayabilirdiniz. Hâlbuki ben Kur’an nazil
olmadan önce aranızda uzun bir süre yaşamıştım. Siz aklınızı kullanıp düşünmez
misiniz?” (Yunus 10/16). Şayet bunlar akıllarını kullansalardı, Hz.
Peygamber’in kırk yaşına kadar Kur’an veya benzeri bir şeyden bahsetmediğini
yani kendiliğinden uyduracak biri olmadığını anlarlardı. Ama onlar bildikleri
halde gerçeği saptırmaktan kaçınmamışlardır. İşte bu gibilerin sonlarını Yüce
Allah şöyle beyan eder: “Bizim karşımıza çıkmayacaklarını zannedenler, dünya
hayatıyla yetinip rahat ve refah içinde olanlar ve ayetlerimize sırtlarını
dönenler var ya, onların yeri hak ettikleri cehennemdir.” (Yunus 10/7-8)
Bu tiplerin bazıları da Kur’an’ı değiştirme talebinde bulunmuşlardır.
Dün bunu müşrikler yapıyordu, bugün vehimlerini gerçek zannedenler, kendilerini
dev aynasında görenler, her şeye ayar çekme hevesine kapılanlar yapıyor. Nitekim
kendini medeni zanneden bir devlet başkanı çıkıp “Kur’an’dan bazı ayetleri
çıkarın” teklifinde bulunmuştu. “Onlara açık açık ayetlerimiz okunduğu zaman,
huzurumuza gelmeyeceklerini zannedenler “Bundan başka bir Kur’an getir veya
bunu değiştir” derler. Onlara de ki: “Onu kendiliğimden değiştirmeye hak ve
yetkim yoktur, ben ancak bana vahiyle bildirilene uyarım. Eğer Rabbime itaatsizlik
edersem şüphesiz dehşetli bir günün azabından korkarım.” (Yunus 10/15).
Kendilerini medeni ve çağdaş zanneden vandallar bu dünyanın yegâne
olduğunu ve rahatlarının ebedi olacağını zannediyorlar. “Kendilerine dokunan
bir darlıktan sonra bolluk ve rahatlık zevkini tattırdığımız zaman bir de
bakarsın ki ayetlerimiz hakkında planlar kuruyorlar. Onlara de ki: Allah’ın
planı daha sonuç alıcıdır ve kurduğunuz tuzaklarınızı elçilerimiz kaydetmektedirler”
(Yunus 10/21). “Ey İnsanlar! Bu azgınlığınız aleyhinizedir. Şimdilik geçici
dünyanın zevkini biraz sürün bakalım. Sonra döner bize gelirsiniz. Biz de bütün
bu yapıp ettiklerinizi size tek tek haber veririz” (Yunus 10/ 23).
Bunlar “İsterler ki Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürüversinler;
ama inkârcılar hoşlanmasalar da Allah nurunu muhakkak tamamlayacaktır” (Saf 61/8).
Bu Vandallar ve “Müşrikler hoşlanmasa da dinini bütün dinlere üstün kılmak için
Peygamberini hidayet ve hak din ile gönderen O’dur” (Saf 61/9).
Öyleyse endişeye mahal yok. Kulağını, gözünü ve gönlünü hakikate
açan, aklını kullanan herkese Kur’an’ı okumaya, hak dini anlatmaya, yaşamaya ve
yaşatmaya devam. “Buna rağmen yüz
çevirirlerse de ki: “Allah bana yeter, O’ndan başka ilah yoktur, ben yalnız
O’na güvenip dayanırım. O, her şeyin ve herkesin üstünde büyük gücün sahibidir”
(Tevbe 9/129).
2 Recep 1444 /
24 Ocak 2023
MaşaAllah Barekellah..
YanıtlaSilİlhamına sağlık kıymetli hocam..
İT ÜRÜR KERVAN YÜRÜR..