16 Aralık 2023 Cumartesi

Otuz Üç Yıl Önceye Mektup


Otuz Üç Yıl Önceye Mektup[1]

Prof. Dr. Şaban Öz

15.12.2023

Sevgili 33 yıl önceki Ben!

Henüz 17 yaşındasın ve artık bir üniversitelisin. Sana yıllar sonradan tam tamına 33 yıl sonradan yazıyorum. Bu mektubu hiçbir zaman okuyamayacaksın ve okumadığın için aynı hataları yapacaksın…Ama bunun sebebi bu mektubu okuyamadığın olmayacak. Hem inatçısın hem laftan sözden anlamıyorsun… Hatta eminim bu mektubu okuyacak olsan “senin doğrularını yaşamaktansa kendi yanlışlarımı tercih ederim” diye ukala ukala konuşurdun!

Yine de vardır değil mi tecrübelerden ders alabilecek senden yüzlercesi…

O yüzden ben yine de yazacağım, madem iş inada bindi!

Hadi başlayalım…

Bu aralar biraz sıkıntı çekeceksin, okula, şehre, insanlara alışamayacaksın ama güzel günler göreceksin, o yüzden sana gelecekte yaşayacaklarını anlatmayacağım, Allah’ın sana lütfettiği gelecek için şükretmelisin…

Babanı ihmal etme… mezun olduktan bir yıl sonra onu kaybedeceksin. Hatta biliyor musun, “oğlum iki gün daha kalsaydın” diyecek ama sen marifetmiş gibi yine dinlemeyeceksin. İki gün sonra vefat edecek. Ve sen bir ömür boyunca o iki günün acısıyla yaşayacaksın. O yüzden sakın gitme olur mu? Ne olursa olsun gitme…Kal ya, Allah billah aşkına iki gün daha kalıver!

Kalın’daki öğrencilerine iyi davran. Yıldızeli İmam Hatip Lisesi’ndeki öğrencilerine iyi davran. İyi davran derken üslubunu değiştir işte be ya! Onlar o kadar vefalı çıkacaklar ki, hiç seni terk etmeyecekler, yıllar sonra bile seni arayıp soracaklar…

Hiçbir araştırma görevliliği sınavına girme. Kazanamayacaksın, kazandırılmayacaksın. Hatta sınavda sana ayağını bile soracaklar. Aklıma gelmişken hiçbir yarışmaya da katılayım deme. Bir de sana ödül vereceğiz falan diyecekler onları da kabul etme. Çünkü vermeyecekler. Bir de kitaplarını bastırmak için de çok uğraşma olur mu? Olmayacak… Kendi yayınevini konuşuyordun ya çok uzatma onu… Bul, buluştur yap bir şeyler…

Hani normalde insanlara inanmayıp güvenmiyorsun ya… Zamanla bu huyun değişecek, inanmaya güvenmeye başlayacaksın. Sakın ha! Asla ve asla insanların çok rahat yalan söyleyebildiklerini unutma. O kadar çok inanıp o kadar çok aldatılacaksın ki… İnanma, güvenme işte! Şöyle bir zırva geliştireceksin zaman içerisinde “ne olursa olsun insana inanmaya devam edeceğim”. Yediğin kazıkları, aldatmaları, inandığın yalanları hafifletmeyecek o. Ne insanların yalanı ne de senin üzülmelerin bitecek… Lütfen!

Aynı şekilde yardım için gelecekler, yok akademi, yok ilim diyerek… Sakın inanma olur mu! Hele hele aman şu olsun bu olsun diye kendini asla ve asla yıpratma. Çünkü aralarında öyle nankörleri, öyle hainleri, öyle terbiyesizleri çıkacak ki aklın duracak! O yüzden bak gözünü severim, yapma! Kimsenin sana ihtiyacı yok… Sen olsan da olmasan da hayat akacak. Kendini yıpratıp bu yaşlarda benim canımı sıkma tamam mı?

Allah nazardan saklasın güzel bir ailen olacak. Ama biliyor musun Ahmet Said’i de Ömer Asım’ı da ihmal etme. İkisinin de ne arada ne hızla büyüdüklerini bir türlü anlayamayacaksın. O yüzden ne kadar yorgun olursan ol, “baba oynayalım” dediklerinde asla geri çevirme. İleride en çok zoruna gideceklerden biri olacak bu ihmal. Hele hele onların zamanından çalıp yaptıkların işleri düşününce… Aklıma gelmişken, eşini de üzme! Önceliklerin sıralamasına senden önce yazsan emin ol yeridir! Bak bir defasında paran olmadığı için tüpü değiştiremeyeceksin de kabak yemeği pişsin diye oturup onunla tüpü sallayacaksın. Gerçi yine pişmeyecek ama itiraz da etmeyecek oturup seninle o çiğ kabağı yiyecek. Yoklukta yanında olanı varlıkta ihmal etme olur mu?

Aslında gidip Kahramanmaraş’ta göreve başlama, biraz daha bekle başka bir kapı açılır demek isterdim de sen bu kafayla gideceğin şehirde de aynı hataları yapacağından gitme demiyorum. Yalnız orada kurumsal kimlikle falan fazla takılma, işine gücüne bak. Bir de Ömer Asım ilkokulu bitirince şehirden ayrıl olur mu? Deprem olacağından, öğrencilerini kaybedeceğinden değil, emin ol hiçbir zaman o şehir seni kabul etmeyecek, seni hiçbir zaman kendilerinden görmeyecek! Zorlama yani…

Fenerbahçe’yi bırak! Bak, babanın vefatından sonra sigaraya başlayacaksın, çok hem de çok içeceksin ama bir gün Allah nasip edecek bırakacaksın. İnan en az sigara kadar zararlı Fenerbahçe. Tamam bu mümkün olmayacak ama en azından ilgilenme… İzleme ya… Çocuklarını da uzak tut. İzleme kardeşim, takip etme! Vatan hainlerinin operasyon çekeceğinden, otobüsü kurşunlanacağından, hakemler yüzünden falan değil… Şöyle uzanıp kaç gol atarız diyemeyeceksin hiçbir zaman! Tamam ya! Ne halin varsa gör!

Geçmişte güzel dostluklar, arkadaşlıklar kurduğunu düşündüğün insanlara da fazla güvenme. İnsanların değişebileceğini, değiştiğini asla unutma. Gelecekte sık sık yapacağın “geçmişteki güzel günler hatırına” saçmalığına sakın kendini kaptırma. Yaşandı ve bitti, güzeldi çirkindi. Hele sakın ama sakın o güzel günlerdeki insanları geleceğe taşıma! Yorma beni güzel kardeşim, yorma!

Yok, yok aklına kötü şeyler getirme. Allah sana güzel insanlar da nasip edecek. O kadar güzel insanlar ki, onlarla çok güzel işler yapacaksınız. Ama onları doğru seç işte veya onların seni seçmelerine izin ver…

Sana son sözüm; vazgeçmeyi öğren. Olmuyorsa olmasın! Döne döne zorlama, bak sana yemin billah en çok bu yüzden yorulacaksın, yıpranacaksın. Tabi ki, dene, uğraş ama kusura bakma da yani suyunu da çıkartma be kardeşim. Her vazgeçiş yenilgi değil, kaçış değil… Bazen kaybettiğinde kazanacağını kafana sok lütfen olur mu?

Şimdi bırak o elindeki kitabı, çık ve babanı ara… Telefon kartın “el-Arabiyyetü li’l-Hayât”ın içerisinde…

                                                                                                                     Sevgilerle…

                                                                                                                33 yıl sonraki Sen

 

 

 

   



[1] 15 Aralık, tarihî gerçekliğe sahip olmayan “resmî” doğum günüm. Yine gerçek olmayıp resmî olan tarihe göre 50 yaşımı (doğrusu 49) tamamlamış oldum. Bazılarının aksine bunun dahi oldukça uzun olduğunu düşünüyorum. Gelecekte beni bekleyen kimsem olmadığı için bu mektubu 33 yıl önce Ankara İlahiyat’ı yeni kazanmış kendime yazdım.   

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar