Otuz
Üç Yıl Önceye Mektup[1]
Prof.
Dr. Şaban Öz
15.12.2023
Sevgili 33 yıl önceki Ben!
Henüz 17 yaşındasın ve artık bir üniversitelisin. Sana yıllar sonradan tam tamına 33 yıl sonradan yazıyorum. Bu mektubu hiçbir zaman okuyamayacaksın ve okumadığın için aynı hataları yapacaksın…Ama bunun sebebi bu mektubu okuyamadığın olmayacak. Hem inatçısın hem laftan sözden anlamıyorsun… Hatta eminim bu mektubu okuyacak olsan “senin doğrularını yaşamaktansa kendi yanlışlarımı tercih ederim” diye ukala ukala konuşurdun!
Yine de vardır değil mi
tecrübelerden ders alabilecek senden yüzlercesi…
O yüzden ben yine de
yazacağım, madem iş inada bindi!
Hadi başlayalım…
Bu aralar biraz sıkıntı
çekeceksin, okula, şehre, insanlara alışamayacaksın ama güzel günler göreceksin,
o yüzden sana gelecekte yaşayacaklarını anlatmayacağım, Allah’ın sana
lütfettiği gelecek için şükretmelisin…
Babanı ihmal etme… mezun
olduktan bir yıl sonra onu kaybedeceksin. Hatta biliyor musun, “oğlum iki gün
daha kalsaydın” diyecek ama sen marifetmiş gibi yine dinlemeyeceksin. İki gün
sonra vefat edecek. Ve sen bir ömür boyunca o iki günün acısıyla yaşayacaksın.
O yüzden sakın gitme olur mu? Ne olursa olsun gitme…Kal ya, Allah billah aşkına
iki gün daha kalıver!
Kalın’daki öğrencilerine
iyi davran. Yıldızeli İmam Hatip Lisesi’ndeki öğrencilerine iyi davran. İyi
davran derken üslubunu değiştir işte be ya! Onlar o kadar vefalı çıkacaklar ki,
hiç seni terk etmeyecekler, yıllar sonra bile seni arayıp soracaklar…
Hiçbir araştırma
görevliliği sınavına girme. Kazanamayacaksın, kazandırılmayacaksın. Hatta
sınavda sana ayağını bile soracaklar. Aklıma gelmişken hiçbir yarışmaya da
katılayım deme. Bir de sana ödül vereceğiz falan diyecekler onları da kabul
etme. Çünkü vermeyecekler. Bir de kitaplarını bastırmak için de çok uğraşma
olur mu? Olmayacak… Kendi yayınevini konuşuyordun ya çok uzatma onu… Bul,
buluştur yap bir şeyler…
Hani normalde insanlara
inanmayıp güvenmiyorsun ya… Zamanla bu huyun değişecek, inanmaya güvenmeye
başlayacaksın. Sakın ha! Asla ve asla insanların çok rahat yalan söyleyebildiklerini
unutma. O kadar çok inanıp o kadar çok aldatılacaksın ki… İnanma, güvenme işte!
Şöyle bir zırva geliştireceksin zaman içerisinde “ne olursa olsun insana
inanmaya devam edeceğim”. Yediğin kazıkları, aldatmaları, inandığın yalanları
hafifletmeyecek o. Ne insanların yalanı ne de senin üzülmelerin bitecek…
Lütfen!
Aynı şekilde yardım için
gelecekler, yok akademi, yok ilim diyerek… Sakın inanma olur mu! Hele hele aman
şu olsun bu olsun diye kendini asla ve asla yıpratma. Çünkü aralarında öyle
nankörleri, öyle hainleri, öyle terbiyesizleri çıkacak ki aklın duracak! O
yüzden bak gözünü severim, yapma! Kimsenin sana ihtiyacı yok… Sen olsan da
olmasan da hayat akacak. Kendini yıpratıp bu yaşlarda benim canımı sıkma tamam
mı?
Allah nazardan saklasın
güzel bir ailen olacak. Ama biliyor musun Ahmet Said’i de Ömer Asım’ı da ihmal
etme. İkisinin de ne arada ne hızla büyüdüklerini bir türlü anlayamayacaksın. O
yüzden ne kadar yorgun olursan ol, “baba oynayalım” dediklerinde asla geri
çevirme. İleride en çok zoruna gideceklerden biri olacak bu ihmal. Hele hele
onların zamanından çalıp yaptıkların işleri düşününce… Aklıma gelmişken, eşini
de üzme! Önceliklerin sıralamasına senden önce yazsan emin ol yeridir! Bak bir
defasında paran olmadığı için tüpü değiştiremeyeceksin de kabak yemeği pişsin
diye oturup onunla tüpü sallayacaksın. Gerçi yine pişmeyecek ama itiraz da
etmeyecek oturup seninle o çiğ kabağı yiyecek. Yoklukta yanında olanı varlıkta
ihmal etme olur mu?
Aslında gidip
Kahramanmaraş’ta göreve başlama, biraz daha bekle başka bir kapı açılır demek
isterdim de sen bu kafayla gideceğin şehirde de aynı hataları yapacağından gitme
demiyorum. Yalnız orada kurumsal kimlikle falan fazla takılma, işine gücüne
bak. Bir de Ömer Asım ilkokulu bitirince şehirden ayrıl olur mu? Deprem
olacağından, öğrencilerini kaybedeceğinden değil, emin ol hiçbir zaman o şehir
seni kabul etmeyecek, seni hiçbir zaman kendilerinden görmeyecek! Zorlama yani…
Fenerbahçe’yi bırak! Bak,
babanın vefatından sonra sigaraya başlayacaksın, çok hem de çok içeceksin ama
bir gün Allah nasip edecek bırakacaksın. İnan en az sigara kadar zararlı
Fenerbahçe. Tamam bu mümkün olmayacak ama en azından ilgilenme… İzleme ya… Çocuklarını
da uzak tut. İzleme kardeşim, takip etme! Vatan hainlerinin operasyon
çekeceğinden, otobüsü kurşunlanacağından, hakemler yüzünden falan değil… Şöyle
uzanıp kaç gol atarız diyemeyeceksin hiçbir zaman! Tamam ya! Ne halin varsa
gör!
Geçmişte güzel
dostluklar, arkadaşlıklar kurduğunu düşündüğün insanlara da fazla güvenme.
İnsanların değişebileceğini, değiştiğini asla unutma. Gelecekte sık sık
yapacağın “geçmişteki güzel günler hatırına” saçmalığına sakın kendini
kaptırma. Yaşandı ve bitti, güzeldi çirkindi. Hele sakın ama sakın o güzel
günlerdeki insanları geleceğe taşıma! Yorma beni güzel kardeşim, yorma!
Yok, yok aklına kötü
şeyler getirme. Allah sana güzel insanlar da nasip edecek. O kadar güzel
insanlar ki, onlarla çok güzel işler yapacaksınız. Ama onları doğru seç işte
veya onların seni seçmelerine izin ver…
Sana son sözüm;
vazgeçmeyi öğren. Olmuyorsa olmasın! Döne döne zorlama, bak sana yemin billah
en çok bu yüzden yorulacaksın, yıpranacaksın. Tabi ki, dene, uğraş ama kusura
bakma da yani suyunu da çıkartma be kardeşim. Her vazgeçiş yenilgi değil, kaçış
değil… Bazen kaybettiğinde kazanacağını kafana sok lütfen olur mu?
Şimdi bırak o elindeki
kitabı, çık ve babanı ara… Telefon kartın “el-Arabiyyetü li’l-Hayât”ın
içerisinde…
Sevgilerle…
33
yıl sonraki Sen
[1] 15
Aralık, tarihî gerçekliğe sahip olmayan “resmî” doğum günüm. Yine gerçek
olmayıp resmî olan tarihe göre 50 yaşımı (doğrusu 49) tamamlamış oldum.
Bazılarının aksine bunun dahi oldukça uzun olduğunu düşünüyorum. Gelecekte beni
bekleyen kimsem olmadığı için bu mektubu 33 yıl önce Ankara İlahiyat’ı yeni
kazanmış kendime yazdım.
0 yorum:
Yorum Gönder