ŞAM EMEVÎLERİ DÖNEMİ İSPANYA’SINDA KABİLEVİ VE ETNİK REKABETİN SİYASAL VE TOPLUMSAL HAYATA ETKİLERİ
Prof. Dr. Adem APAK
Emevîler Muâviye b. Ebî Süfyân tarafından Araplar’ın iç mücadelesi sonunda, başka bir ifadeyle Arap’ın Arap’la savaşı neticesinde kurulmuş bir devlettir. Nitekim devletin kurucu unsurunun Araplar olması, ayrıca devletin Arap öncelikli siyaset takip etmesi sebebiyle, Emevîler, “Arap devleti” olarak da vasıflanmıştır. Emevî devleti, esasta Adnânîler ve Kahtânîler olmak üzere iki ana Arap soyuna dayanmaktadır. Asırlardan beri aralarında sürekli olarak rekabet ve düşmanlık bulunan mezkur Araplarla iktidarını sürdürmek durumunda kalan devlet için bu durum, daha kuruluş safhasında başlı başına bir problem sebebi olmuştur. Bu problem, Emevî asrı boyunca devam etmiş, hatta devletin yıkılışında önemli derecede belirleyici olmuştur. Dolayısıyla Emevîler devrinde kabîlelerarası asabiyet kavgalarının etkinliğini vurgulamak için, bu dönemi, Adnânî-Kahtânî veya Kaysî-Kelbî asabiyet mücadelelerinin tarihi olarak nitelemek yanlış olmaz.
Emevîler devleti döneminde asabiyet, İslâm tarihinin başka hiçbir
devrinde olmadığı kadar sosyal ve siyasî hadiseler üzerinde derin tesir icra
etmiştir. Bilhassa Şam, Irak, Horasan başta olmak üzere, eyâletlerdeki dâhilî problemlerde
asabiyetin başrol oynadığı açıkça görülür. Bu dönem olaylarının tek müessir
âmilinin asabiyet olduğu iddia edilemez. Ancak asabiyetin Emevî asrında Arap hayatına mührünü basan en kuvvetli
âmillerden olduğu da bir gerçektir.
Emevî asrında siyasî, içtimaî ve iktisadî sebeplerle eski
kabîle düşmanlıklarına yeni düşmanlıklar eklenmiş, bunun sonucu olarak Şam, Irak, Cezîre, Horasan ve Endülüs başta olmak üzere pek çok eyâlet şiddetli kabîle
savaşlarına sahne olmuştur. Savaşların meydana gelmesinde, eyâletlerdeki kabîle
gruplaşmalarının (Mudar, Rebîa, Yemen) ve Emevî halîfelerinden bir kısmının bu gruplardan
herhangi birinin lehine veya aleyhine politika takip etmelerinin önemli
derecede etkisi vardır.
Bu dönemde kabîle savaşları ve intikam mücadeleleri hem katılım
hem de şiddet boyutunda en ileri dereceye ulaşmıştır. Öyle ki, artık savaşlar
câhiliye devrinde olduğu gibi deve ve koyun sürüsü gaspı veya su-mera kavgaları
sebebiyle değil, iktidara ulaşmak, geniş ve verimli topraklar kazanmak ve bol
ganimet elde etmek hedefiyle gerçekleştirilmiştir. Bu savaşlarda câhiliye
çağındaki kabîle savaşlarıyla mukayese edilemez derecede insan kaybı
verilmiştir.[1]
Emevîler dönemindeki kabîle savaşları Irak, Şam, Horasan ve Endülüs gibi bölgelerde gerçekleşmiştir. Farklı
merkezlerdeki savaşlar, bazen diğer bölgeleri de etkilemiştir. Binâenaleyh
nedenle adı geçen eyâletlerdeki savaşların birbirinden bağımsız ele alınması
mümkün değildir. Nitekim Irak’taki bir kabîle savaşı doğrudan Horasan’ı da
tesiri altına almıştır. Bu bölgelerden birisi de başkente en uzak coğrafya olan
Endülüs’tür.
Velîd b. Abdülmelik döneminde Mûsâ b.
Nusayr ve Târık b. Ziyâd tarafından gerçekleştirilen fetih hareketleri
neticesinde İspanya toprakları Müslümanlar’ın hâkimiyetine girerek Endülüs adını almıştır.[2]
İspanya’nın Müslümanlar tarafından fethi sonrasında ülkede yeni bir toplum
yapısı meydana gelmiştir. Daha önce ülkede yerleşik bulunan Hristiyan çoğunluk
Hispano-Romen ve yine Hristiyan olan Vizigotlar ile azımsanmayacak sayıya ulaşan Yahûdî unsur üzerine,
Araplar, Berberîler ve mevâlîden müteşekkil yeni Müslüman topluluklar
yarımadaya gelmişlerdir. Bu çeşitliliğe daha sonra mühtedi İspanyollar
(müvelled) ve Orta ve Doğu Avrupa menşeli azınlıklar (sekâlibe) de eklenmiştir.[3]
Endülüs’te, Emevîler döneminde ve daha sonraki süreçte bu unsurlar arasında
ırk ve din kaynaklı mücadeleler meydana gelmiştir. Bölgede özellikle
Müslümanlar arasında gerçekleşen bu mücadelelerin en önemli sebeplerinden biri
de kuşkusuz asabiyettir. Biz burada diğer etnik ve dinî guruplar arasındaki
çekişmeleri ikinci plânda değerlendirerek, konumuz gereği, özellikle Müslüman
Araplar arasında görülen kabîle çekişme ve savaşlarını ele alacağız.
Endülüs’e fetihle birlikte Araplar’dan yaklaşık 40-50 bin kişi
gelmiş, aynı anda bunun birkaç katı Müslüman Berberî de bölgeye yerleşmiştir.[4]
Gerek Araplar, gerekse Berberîler yeni mekânlara kabîleler halinde iskân
edildikleri için[5]
bu yerleşme şekli, doğudaki eyâletlerde olduğu gibi kabîle yapısının devamını
sağlayıp asabiyeti canlı tutarken, aynı zamanda içtimaî kaynaşmanın da
gecikmesine sebep olmuştur.[6]
Öyle ki, ülkeye gelen Arap kabîleleri eskiye dayanan kıskançlık ve rekabetleri
buraya da taşımışlar, onlar kendilerini tarihî kökleri olan Mudarî veya Yemenî, ya da Kaysî-Kelbî gruplaşması içinde kabul etmişlerdir. Bu bölünme
daha sonraki yıllarda gerek Araplar arası iktidar mücadelelerinde gerekse
Endülüs’ün genel siyasetinde önemli derecede etkinlik göstermiştir.[7]
Emevî akınlarının Batı Avrupa içlerinde durduruldukları
Balâtü’ş-Şühedâ savaşından sonra bölgedeki askerî faaliyetler kesintiye
uğrayınca, Müslümanlar içe kapanıp kendi meseleleriyle ilgilenmeye
başlamışlardır. Fetihlerin durması, ülkede dâhilî problemlerin ortaya çıkmasına
sebep olmuştur. Bunların ilki Berberî isyanlarıdır. Berberîler Endülüs’ün fethinde Araplar’dan daha fazla pay sahibi olmalarına
rağmen gerek siyasî sorumluluk üstlenme gerekse iktisadî imkânlardan
faydalanmada geri plânda tutuldukları gerekçesiyle ilk önce Endülüs’le yakın
bağları olan Kuzey Afrika’da büyük bir isyan başlatmışlardır.[8]
Hicretin 123-124. (M.740-741) yıllarında Emevî halifesi Hişâm b. Abdülmelik Kuzey Afrika’daki isyanları bastırmak amacıyla Suriye’den Külsûm b. İyâz idaresinde bir ordu gönderdi. Ordunun öncü birliklerinde
Belc b. Bişr el-Absî komutanlık yapıyordu.[9]
Gelen ordu, isyanı bastıramadığı gibi, isyancılar tarafından mağlup edildi.
Ordunun komutanı Külsûm başta olmak üzere pek çok Suriyeli asker Berberîler
tarafından öldürüldü.[10]
Hezimetten sonra ordunun geriye kalan kısmıyla Septe’ye sığınan ve Berberîler
tarafında muhasara altına alınan Belc b. Bişr, çaresiz Endülüs valisi Abdülmelik b. Katan’dan (H.114-116/M.732-734), (H.122-124/M.739-741) İspanya
topraklarına geçmek için izin istedi, fakat bu talep Suriyeliler’in ülkeye
gelmesinden endişe duyan vali tarafından başlangıçta kabul edilmedi.[11]
Ancak Berberî isyanı Endülüs’e sıçrayıp Emevî idaresini tehdit etmeye
başlayınca, vali Suriyeli askerleri bölgeye davet etmek zorunda kaldı. Neticede
Abdülmelik, Belc’in de yardımıyla Berberî isyanını etkisiz hale getirdi.[12]
Suriye’den gelen Araplar, Berberî isyanının bertaraf edilmesinden sonra ülkeyi terk
edeceklerine söz vermişlerdi. Bunun için validen kendilerini toplu halde Afrika
kıtasına geçirecek gemiler temin etmesini istediler. Ancak Abdülmelik onları ancak gruplar halinde Kuzef Afrika’ya gönderebileceğini söyledi. Bunun, kendilerini
Berberîler’in kucağına atmak olduğunu düşünen Suriyeliler isyan gerçekleştirip
valilik sarayını basarak Belc’i Endülüs valisi ilân ettiler. Kısa süre sonra da eski Vali
Abdülmelik’i öldürdüler. (H.124/M.741).[13]
Bu durum daha önceden ülkeye yerleşmiş olan Araplar’la yeni gelenler arasında
bir çatışmayı gündeme getirdi. Endülüs’e ilk göç eden Araplar’ın çoğunluğu
Yemenî, Suriye’den gelenler ise Kaysî olduğu için, Berberî isyanının bastırma amaçlı ülkeye
gönderilen ordu sebebiyle Endülüs topraklarında bir Kaysî-Kelbî çekişmesi
ihtimali ortaya çıktı. Bu siyasî rekabette İspanya topraklarının ilk Müslüman
sakinleri olan Berberîler ve diğer Müslüman İspanyollar da eski komşuları
Yemenîler’e destek verdiler.
Buna rağmen, Kayslılar eski valinin oğulları Ümeyye ve Katan’ın idare ettiği Endülüs müttefiklerini 124
(742) yılında mağlup ettiler.[14]
Bu savaşta yaralanan Şam askerlerinin komutanı Belc kısa süre sonra ölünce,
yerine Salebe b. Selâme geçti.[15]
Kaysîler bu savaşta birçok Yemenli’yi öldürdükten sonra, sağ
kalanları da kurdukları pazarlarda esirleri tahkir amacıyla açık indirme
usulüyle satışa çıkarmışlardır. O kadar ki, insanlar bir oğlak, hatta bir köpek
karşılığında satılmıştır.[16]
Mezkûr hadise Emevîler döneminde Endülüs’te Araplar arasında gerçekleşen ilk
büyük kabîle çatışmasıdır. Asabiyet ateşini canlandıran bu savaş, daha sonraki
kabîle mücadelelerinin de tetikleyicisi olmuştur.
Endülüs’te gerçekleşen Kaysî-Yemenî savaşı, Emevî idaresini endişelendirince halîfe Hişâm b. Abdülmelik, asabiyet çekişmelerini hafifletmek amacıyla kabîlesine
meyletme konusuna mutedil bir şahıs olarak bilinen Ebu’l-Hattâr lakaplı Hüsam
b. Dırar el-Kelbî’yi Hicretin 125 (M.743) yılında Endülüs’e vali tayin etti.[17]
Yeni vali başarılı bir siyaset takip ederek, Suriyeli askerleri zorla geri
göndermek yerine onları ülkenin belirli bölgelerine dağıttı. Nitekim Belc b.
Bişr ile birlikte Endülüs’e gelen Dimaşklılar’ı Elbire, Humuslılar’ı İşbiliyye, Kınnesrinliler’i Ceyyân, Ürdünlüler’i Reyte ve Malaka, Filistinliler’i Şezune, ve Mısırlılar’ı da Tüdmir’e yerleştirip onlardan hiçbir gruba Kurtuba’da kalma izni vermedi.[18]
Ardından Suriyeliler’in elebaşlarını da ülkeden uzaklaştırarak belli bir süre ülkede
kabîle savaşlarına engel oldu.[19]
Ebu’l-Hattâr’ın sağladığı huzur ortamı yine bir kabîle
çekişmesi nedeniyle bozuldu. Kayslı ve Kelbli iki şahıs arasındaki problem,
vali tarafından Kelbli lehine çözülünce, valinin soyuna meylettiğini ileri
süren Kayslılar yeniden isyan başlattılar.[20]
Endülüs’te Yemenîler’in desteklediği Ebu’l-Hattâr’a karşı Kays muhalefetini, Suriye ordusunda Belc b. Bişr ile Endülüs’e gelen Sumayl b. Hâtim organize ediyordu. Sumayl İspanya topraklarında Kaysîler’in Yemenîler’e göre daha az sayıda olmaları sebebiyle
iktidarı tek başlarına ele geçiremeyeceklerini bildiği için, Yemenliler’i kendi arasında bölmek suretiyle rakiplerini
zayıflatmayı plânladı. Bunun için Yemenli Benî Cüzâm kabîlesinin reisi olan ve daha önce İşbiliye valiliğinde görevli iken
Endülüs eyâlet valisi Ebu’l-Hattâr tarafından azledilmiş olan Süvâbe b. Selâme’ye bir mektup yazarak kendisini Endülüs emiri olmaya
davet etti.[21]
Teklifi kabul eden Süvâbe yanındaki birliklerle Sumayl’a katıldı. Recep 127’de
(Nisan 745) ordunun öncü birliklerinin başına Yemenli Süvabe’yi geçiren Sumayl
valinin üzerine yürüdü. Yapılan savaşta Ebu’l-Hattâr’ın ordusu mağlup edilerek
Süvâbe yeni Endülüs valisi ilân edildi. Görünürde Süvâbe vali olmakla birlikte
idare asıl Sumayl'ın kontrolünde bulunuyordu.[22]
Süvâbe b. Selâme’nin kısa süre sonra ölmesi, bölgede Kaysîler ile Kelbîler’i bir kez daha karşı karşıya getirdi.
Sumayl nöbetleşe olarak bir yıl Kaysî bir yıl da Kelbîler’in valilik yapmasını teklif etti. Bu
defa da valinin önce hangi soydan seçileceği problemi ortaya çıktı. Sumayl
bunun üzerine Kureyşli birini valiliğe önerince Yûsuf b. Abdurrahman el-Fihrî Endülüs’ün yeni valisi oldu.[23]
Bu seçim neticesinde de yönetimde gerçek söz sahibi Sumayl’dı. Buna dayanarak
Sumayl, valiye Kaysî politika takip etmesi ve Yemenli devlet adamlarını
azletmesi telkininde bulununca, Yemenliler tekrar Ebu’l-Hattâr’ın etrafında toplanarak siyasî
mücadeleye başladılar.[24]
Yûsuf’un bir yıllık süresi dolduktan sonra, Yemenliler yapılan anlaşma gereği yönetimin kendilerinden birine
devredilmesini istediler. Ancak Sumayl
talebi kabul etmeyip yeniden Yemenliler’le savaşmaya karar verdi. Bu sebeple
onun liderliğindeki Kayslılar, Ebu’l-Hattâr’ın yönettiği Yemenliler’le yine karşı
karşıya geldiler. Hicretin 130. yılı başlarında (M.747 yılı sonları) meydana
gelen Secunda savaşı yine Kaysîler’in galibiyetiyle sonuçlandı. Ebu’l-Hattâr başta olmak
üzere birçok Yemenli öldürüldü.[25]
Bu şekilde Suriyeliler Endülüs’teki hâkimiyetlerini daha da pekiştirmiş oldular.[26]
Vali Ebu’l-Hattâr’ın göreve gelmesinden sonra gerçekleşen ve fasılalarla
yaklaşık 10 yıl süren Mudarî-Yemenî savaşları, tarihçiler tarafından o zamana kadar meydana
gelen kabîle savaşlarının en şiddetlisi olarak kabul edilmiş, gerek akan kanın
çokluğu, gerekse sosyal bünyede meydana getirdiği tahribat sebebiyle bu
çarpışmalar Sıffin Savaşı’na benzetilmiştir.[27]
Endülüs topraklarında Kaysî-Kelbî mücadelesi, Emevî devletinin yıkılması ve ardından I. Abdurrahman’ın
(Abdurrahman b. Muâviye b. Hişâm b. Abdülmelik) (H.138-172/M.756-788)
İspanya’da Endülüs Emevîleri devletini kurması sürecindeki siyasî hadiselerde de
belirgin bir şekilde rol oynamıştır.[28]
I. Abdur-rahman’ın iktidar mücadelesine başladığı dönemde Endülüs, Mudarîler’in
temsilcisi kabul edilen Yûsuf b. Abdurrahman el-Fihrî tarafından idare ediliyordu. Vali, görevini istismar
edip anlaşmaya aykırı davranarak vazifesini Yemenîlere terk etmemiş ve ülkeyi 10 yıl kadar bir süre despotça
yönetmişti. Bu nedenle mağdur olan bölgedeki Yemenîler Kaysîler’e karşı Abdurrahman’a destek vermişlerdir.[29]
Aynen Horasan’da Mudar’a karşı Yemen-Rebîa ittifakının gerçekleşmesi gibi, burada da Mudar’a karşı
Yemen-Berberî ittifakı sağlanarak Abdurrahman’ın iktidar yürüyüşünün
sosyal alt yapısı oluşturulmuştur. İki tarafın karşılaştığı 1 Şevval 138 (8
Mart 756) tarihindeki savaşı Yemenî ve Berberîler’in desteğini alan Abdurrahman kazanınca
Endülüs Emevî devleti önündeki en büyük engel bertaraf edilmiş oldu.[30]
I. Abdurrahman hâkimiyetini sağlamasının hemen ardından
ülkede Mudar ve Yemen merkezli kabîle savaşlarıyla karşı karşıya gelmiştir.
Kayslılar mağlup edilmiş olmalarına rağmen iktidar mücadelesini
sürdürmüşler, Yemenîler ise kendi destekleriyle iktidara geldiği için, yeni
emiri kabîlelerinin menfaati doğrultusunda yönlendirmeye çalışmışlar, ondan,
yaptıkları yardımlarının karşılığını istemeye başlamışlardır. Abdurrahman ise
her ne kadar Yemenî ve Berberîler’in desteğiyle iktidara gelmişse de bu
duruma son verip her gruba karşı aynı mesafede kalarak kabîle mücadelelerinde
taraf olmamak ve kabîleler üstü bir konum elde etmek, neticede asabiyet
çekişmelerini en aza indirmeyi hedeflemiştir. Onun tavrından kendisinden
özellikle siyasî bedel isteyen Yemenîler rahatsız olmuşlar ve isyan
etmişlerdir. Hicretin 145. (M.762) yılından başlayıp (H.156/M.772) yılına kadar
süren ve aralıklarla gerçekleşen Yemenî isyanlarında başta kabîle reisleri
olmak üzere pek çok asi öldürülmüştür.[31]
Yapılan savaşlar sonucunda Yemenî desteğinin siyasî bedelini ödeyen ve Kaysî-Kelbî gruplaşmasında taraf olmaktan kurtulan
Abdurrahman, bundan sonraki dönemde kendi siyasetini uygulama imkânı bulmuş ve
bu sayede başarılı bir yönetim sergileyebilmiştir. Ancak daha sonraki dönemde
Mudarî-Yemenî çekişmesi, Endülüs’teki siyasî hadiselerde varlığını ve tesirini
hissettirmeye devam etmiştir.
İslâm dairesine girmiş
olmalarına rağmen, geçmişten devraldıkları içtimaî yapı ve özelliklerini
kaybetmemiş olan muhtelif Arap kabîleleri yeni sosyal şartların da tesiriyle
İslâm’ın gelişiyle tam olarak tasfiye etmeden kapattıkları eski hesapları
Emevîler döneminde yeniden gözden geçirmeye başlamışlardır.
Siyasî, iktisadî ve ictimaî sâiklerle kabîleler arasındaki rekabet bölgelere
göre farklılık arz etmiş, Suriye’de mücadele eden taraflar Kayslılar’la Kelbliler iken, Horasan’da Mudarlılar ile Ezdliler çatışmaya girmişlerdir.
Ülkede Kayslılar ile Yemenliler arasında çıkan ihtilâflar, çok geçmeden önce Kuzey
Afrika, ardından da Endülüs’e ulaşarak Emevîler’in hâkim oldukları bütün coğrafyaya
çeşitli boyutlarda yayılmıştır. Bu nedenle Emevîler devletinin çözülmesi ve
yıkılışında eyâletlerde meydana gelen kabîle çatışmalarının büyük etkisinin
olduğunu ifade etmek mümkündür.
[1] Belâzürî, Ensâb, (thk. Goitein, SDF), Jerusalem 1936, V,
319; İsfahânî,Kitabü’l-Eğânî, (thk. İbrahim el-Ebyârî), I-XXXI, Kahire 1970, XXVIII,
9480.
[2] İbnü'l-Esîr, el-Kâmil fi’t-Tarih, I-IX, Beyrut 1986, IV, 119-124, 128-129;
Makkarî,Nefhu’t-TîybMinĞusni’l-Endelüsi’r-Ratîb,(thk. İhsan Abbas), I-VIII, Beyrut 1986, I,
229-243; Sâlim
Abdülazîz, Tarihu’l-Müslimîn
ve Asruhumfi’l-Endelüs, Mısır 1961,
s. 66-116.
[3] Mehmet Özdemir, Endülüs
Müslümanları I, Ankara 1994, s. 31.
[4] İnan, Muhammed Abdullah, Devletü’l-İslâm fi’l-Endelüsmine’l-Fethi
ilâ BidâyetiAhdi’n-Nâsır, I-II, Kahire 1969, I, 67.
[5] Sâlim, Tarihu’l-Müslimin,
s. 119-133.
[6] Özdemir, s. 31-32.
[7] İmadüddin, S. Muhammed, Endülüs Tarihi, (çev.
Yûsuf Yazar), Ankara 1990, 53-54.
[8] İnan, Devletü’l-İslâm
fi’l-Endelüs, I, 67, 117-118; Sâlim, Tarihu’l-Müslimîn,
s. 153-160.
[9] İbn Abdilhakem,Futûhu Mısr ve Ahbâruhâ, (thk.
Charles Torrey), Kâhire 1991, s. 218-219.
[10] İbn Abdilhakem, Futûhu Mısr, s. 220; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, IV, 361.
[11] İbn Abdilhakem,Futûhu Mısr, s. 250; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, IV, 250.
[12] İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, IV, 250-551.
[13] İbn Abdilhakem, Futûhu Mısr, s. 220;
İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, IV, 250-251;
Makkarî, Nefhu’t-Tîyb, I, 236.
[14] İbn Abdilhakem, Futûhu Mısr, s. 221;
İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, IV, 254;
Makkarî, Nefhu’t-Tîyb, I, 237.
[15] İbn Abdilhakem, Futûhu Mısr, s.
221; Makkarî, Nefhu’t-Tîyb, I, 127.
[16] Ahbâru Mecmûa, s. 48.
[17] İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, IV, 261; Sûfî, Tarihu’l-Arabfi’l-Endelüs, s. 271.
[18] Makkarî, Nefhu’t-Tîyb,
I, 273; İnan, Devletü’l-İslâm fi’l-Endelüs, I, 126.
[19] İbn Abdilhakem, Futûhu Mısr, s.
221-224; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, IV,
260, 361; Makkarî, Nefhu’t-Tîyb, I,
237; AhbâruMecmûa,Fî Fethi’l-Endelüs ve
Zikri Umerâhiâ, (thk. İbrahim el-Ebyârî), Kahire-Beyrut 1989, s.
48-49.
[20] İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, IV, 290; Makkarî, Nefhu’t-Tîyb,
I, 237
[21] İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, IV, 291; Makkarî, Nefhu’t-Tîyb, I, 237.
[22] İbnü'l-Esîr, IV, 291, 361; Makkarî, Nefhu’t-Tîyb, I, 238.
[23] İbnü'l-Esîr, IV, 308; Makkarî, Nefhu’t-Tîyb, I, 238.
[24] İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, IV, 308.
[25] İbnü'l-Esîr, IV, 308, 361.
[26] İmadüddin, Endülüs Tarihi, s.
61.
[27] Ahbâru Mecmûa, s. 60.
[28] Makkarî, Nefhu’t-Tîyb,
I, 327-329.
[29] Makkarî, Nefhu’t-Tîyb,
I, 328.
[30] İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, IV, 362-363, 364-365; Makkarî, Nefhu’t-Tîyb, I, 329.
[31] (H.145-146/M.762-763) yıllarında Alâ b.
Muğayyes el-Yahsubî tarafından gerçekleştirilen Yemenî
isyanlarında yaklaşık 76 bin kişinin öldürüldüğü rivayet edilir. (İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, V, 21). Hicretin 148. (M.765)
yılında Saîd el-Yahsubî, (H.149/M.766) yılında Ebû Sabah b. Yahya el-Yahsubî ve
(H.156/M.773) yılında Abdülğâfir el-Yahsubî isyanları gerçekleştirilmiştir.
(bk. İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, V, 26-27,
39; Ahbâru Mecmûa, s. 96-99; İnan, Devletü’l-İslâm fi’l-Endelüs,
II, 160-163; Vekil, el-Emeviyyûn, II, 136-137, 138; Özdemir, Endülüs Müslümanları, s.
61-64).
0 yorum:
Yorum Gönder