13 Aralık 2023 Çarşamba

Şam Emevîleri Dönemi İspanya’sında Kabilevi ve Etnik Rekabetin Siyasal ve Toplumsal Hayata Etkileri


ŞAM EMEVÎLERİ DÖNEMİ İSPANYA’SINDA KABİLEVİ VE ETNİK REKABETİN SİYASAL VE TOPLUMSAL HAYATA ETKİLERİ 

Prof. Dr. Adem APAK

Emevîler Muâviye b. Ebî Süfyân tarafından Araplar’ın iç mücadelesi sonunda, başka bir ifadeyle Arap’ın Arap’la savaşı neticesinde kurulmuş bir devlettir. Nitekim devletin kurucu unsurunun Araplar olması, ayrıca devletin Arap öncelikli siyaset takip etmesi sebebiyle, Emevîler, “Arap devleti” olarak da vasıflanmıştır. Emevî devleti, esasta Adnânîler ve Kahtânîler olmak üzere iki ana Arap soyuna dayanmaktadır. Asırlardan beri aralarında sürekli olarak rekabet ve düşmanlık bulunan mezkur Araplarla iktidarını sürdürmek durumunda kalan devlet için bu durum, daha kuruluş safhasında başlı başına bir problem sebebi olmuştur. Bu problem, Emevî asrı boyunca devam etmiş, hatta devletin yıkılışında önemli derecede belirleyici olmuştur. Dolayısıyla Emevîler devrinde kabîlelerarası asabiyet kavgalarının etkinliğini vurgulamak için, bu dönemi, Adnânî-Kahtânî veya Kaysî-Kelbî asabiyet mücadelelerinin tarihi olarak nitelemek yanlış olmaz.

Emevîler devleti döneminde asabiyet, İslâm tarihinin başka hiçbir devrinde olmadığı kadar sosyal ve siyasî hadiseler üzerinde derin tesir icra etmiştir. Bilhassa Şam, Irak, Horasan başta olmak üzere, eyâletlerdeki dâhilî problemlerde asabiyetin başrol oynadığı açıkça görülür. Bu dönem olaylarının tek müessir âmilinin asabiyet olduğu iddia edilemez. Ancak asabiyetin Emevî asrında Arap hayatına mührünü basan en kuvvetli âmillerden olduğu da bir gerçektir.

Emevî asrında siyasî, içtimaî ve iktisadî sebeplerle eski kabîle düşmanlıklarına yeni düşmanlıklar eklenmiş, bunun sonucu olarak Şam, Irak, Cezîre, Horasan ve Endülüs başta olmak üzere pek çok eyâlet şiddetli kabîle savaşlarına sahne olmuştur. Savaşların meydana gelmesinde, eyâletlerdeki kabîle gruplaşmalarının (Mudar, Rebîa, Yemen) ve Emevî halîfelerinden bir kısmının bu gruplardan herhangi birinin lehine veya aleyhine politika takip etmelerinin önemli derecede etkisi vardır.

Bu dönemde kabîle savaşları ve intikam mücadeleleri hem katılım hem de şiddet boyutunda en ileri dereceye ulaşmıştır. Öyle ki, artık savaşlar câhiliye devrinde olduğu gibi deve ve koyun sürüsü gaspı veya su-mera kavgaları sebebiyle değil, iktidara ulaşmak, geniş ve verimli topraklar kazanmak ve bol ganimet elde etmek hedefiyle gerçekleştirilmiştir. Bu savaşlarda câhiliye çağındaki kabîle savaşlarıyla mukayese edilemez derecede insan kaybı verilmiştir.[1]

Emevîler dönemindeki kabîle savaşları Irak, Şam, Horasan ve Endülüs gibi bölgelerde gerçekleşmiştir. Farklı merkezlerdeki savaşlar, bazen diğer bölgeleri de etkilemiştir. Binâenaleyh nedenle adı geçen eyâletlerdeki savaşların birbirinden bağımsız ele alınması mümkün değildir. Nitekim Irak’taki bir kabîle savaşı doğrudan Horasan’ı da tesiri altına almıştır. Bu bölgelerden birisi de başkente en uzak coğrafya olan Endülüs’tür.

Velîd b. Abdülmelik  döneminde Mûsâ b. Nusayr ve Târık b. Ziyâd tarafından gerçekleştirilen fetih hareketleri neticesinde İspanya toprakları Müslümanlar’ın hâkimiyetine girerek Endülüs adını almıştır.[2] İspanya’nın Müslümanlar tarafından fethi sonrasında ülkede yeni bir toplum yapısı meydana gelmiştir. Daha önce ülkede yerleşik bulunan Hristiyan çoğunluk Hispano-Romen ve yine Hristiyan olan Vizigotlar ile azımsanmayacak sayıya ulaşan Yahûdî unsur üzerine, Araplar, Berberîler ve mevâlîden müteşekkil yeni Müslüman topluluklar yarımadaya gelmişlerdir. Bu çeşitliliğe daha sonra mühtedi İspanyollar (müvelled) ve Orta ve Doğu Avrupa menşeli azınlıklar (sekâlibe) de eklenmiştir.[3] Endülüs’te, Emevîler döneminde ve daha sonraki süreçte bu unsurlar arasında ırk ve din kaynaklı mücadeleler meydana gelmiştir. Bölgede özellikle Müslümanlar arasında gerçekleşen bu mücadelelerin en önemli sebeplerinden biri de kuşkusuz asabiyettir. Biz burada diğer etnik ve dinî guruplar arasındaki çekişmeleri ikinci plânda değerlendirerek, konumuz gereği, özellikle Müslüman Araplar arasında görülen kabîle çekişme ve savaşlarını ele alacağız.

Endülüs’e fetihle birlikte Araplar’dan yaklaşık 40-50 bin kişi gelmiş, aynı anda bunun birkaç katı Müslüman Berberî de bölgeye yerleşmiştir.[4] Gerek Araplar, gerekse Berberîler yeni mekânlara kabîleler halinde iskân edildikleri için[5] bu yerleşme şekli, doğudaki eyâletlerde olduğu gibi kabîle yapısının devamını sağlayıp asabiyeti canlı tutarken, aynı zamanda içtimaî kaynaşmanın da gecikmesine sebep olmuştur.[6] Öyle ki, ülkeye gelen Arap kabîleleri eskiye dayanan kıskançlık ve rekabetleri buraya da taşımışlar, onlar kendilerini tarihî kökleri olan Mudarî veya Yemenî, ya da Kaysî-Kelbî gruplaşması içinde kabul etmişlerdir. Bu bölünme daha sonraki yıllarda gerek Araplar arası iktidar mücadelelerinde gerekse Endülüs’ün genel siyasetinde önemli derecede etkinlik göstermiştir.[7]

Emevî akınlarının Batı Avrupa içlerinde durduruldukları Balâtü’ş-Şühedâ savaşından sonra bölgedeki askerî faaliyetler kesintiye uğrayınca, Müslümanlar içe kapanıp kendi meseleleriyle ilgilenmeye başlamışlardır. Fetihlerin durması, ülkede dâhilî problemlerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Bunların ilki Berberî isyanlarıdır. Berberîler Endülüs’ün fethinde Araplar’dan daha fazla pay sahibi olmalarına rağmen gerek siyasî sorumluluk üstlenme gerekse iktisadî imkânlardan faydalanmada geri plânda tutuldukları gerekçesiyle ilk önce Endülüs’le yakın bağları olan Kuzey Afrika’da büyük bir isyan başlatmışlardır.[8]

Hicretin 123-124. (M.740-741) yıllarında Emevî halifesi Hişâm b. Abdülmelik Kuzey Afrika’daki isyanları bastırmak amacıyla Suriye’den Külsûm b. İyâz idaresinde bir ordu gönderdi. Ordunun öncü birliklerinde Belc b. Bişr el-Absî komutanlık yapıyordu.[9] Gelen ordu, isyanı bastıramadığı gibi, isyancılar tarafından mağlup edildi. Ordunun komutanı Külsûm başta olmak üzere pek çok Suriyeli asker Berberîler tarafından öldürüldü.[10] Hezimetten sonra ordunun geriye kalan kısmıyla Septe’ye sığınan ve Berberîler tarafında muhasara altına alınan Belc b. Bişr, çaresiz Endülüs valisi Abdülmelik b. Katan’dan (H.114-116/M.732-734), (H.122-124/M.739-741) İspanya topraklarına geçmek için izin istedi, fakat bu talep Suriyeliler’in ülkeye gelmesinden endişe duyan vali tarafından başlangıçta kabul edilmedi.[11] Ancak Berberî isyanı Endülüs’e sıçrayıp Emevî idaresini tehdit etmeye başlayınca, vali Suriyeli askerleri bölgeye davet etmek zorunda kaldı. Neticede Abdülmelik, Belc’in de yardımıyla Berberî isyanını etkisiz hale getirdi.[12]

Suriye’den gelen Araplar, Berberî isyanının bertaraf edilmesinden sonra ülkeyi terk edeceklerine söz vermişlerdi. Bunun için validen kendilerini toplu halde Afrika kıtasına geçirecek gemiler temin etmesini istediler. Ancak Abdülmelik onları ancak gruplar halinde Kuzef Afrika’ya gönderebileceğini söyledi. Bunun, kendilerini Berberîler’in kucağına atmak olduğunu düşünen Suriyeliler isyan gerçekleştirip valilik sarayını basarak Belc’i Endülüs valisi ilân ettiler. Kısa süre sonra da eski Vali Abdülmelik’i öldürdüler. (H.124/M.741).[13] Bu durum daha önceden ülkeye yerleşmiş olan Araplar’la yeni gelenler arasında bir çatışmayı gündeme getirdi. Endülüs’e ilk göç eden Araplar’ın çoğunluğu Yemenî, Suriye’den gelenler ise Kaysî olduğu için, Berberî isyanının bastırma amaçlı ülkeye gönderilen ordu sebebiyle Endülüs topraklarında bir Kaysî-Kelbî çekişmesi ihtimali ortaya çıktı. Bu siyasî rekabette İspanya topraklarının ilk Müslüman sakinleri olan Berberîler ve diğer Müslüman İspanyollar da eski komşuları Yemenîler’e destek verdiler.  Buna rağmen, Kayslılar eski valinin oğulları Ümeyye ve Katan’ın idare ettiği Endülüs müttefiklerini 124 (742) yılında mağlup ettiler.[14] Bu savaşta yaralanan Şam askerlerinin komutanı Belc kısa süre sonra ölünce, yerine Salebe b. Selâme geçti.[15] Kaysîler bu savaşta birçok Yemenli’yi öldürdükten sonra, sağ kalanları da kurdukları pazarlarda esirleri tahkir amacıyla açık indirme usulüyle satışa çıkarmışlardır. O kadar ki, insanlar bir oğlak, hatta bir köpek karşılığında satılmıştır.[16] Mezkûr hadise Emevîler döneminde Endülüs’te Araplar arasında gerçekleşen ilk büyük kabîle çatışmasıdır. Asabiyet ateşini canlandıran bu savaş, daha sonraki kabîle mücadelelerinin de tetikleyicisi olmuştur.

Endülüs’te gerçekleşen Kaysî-Yemenî savaşı, Emevî idaresini endişelendirince halîfe Hişâm b. Abdülmelik, asabiyet çekişmelerini hafifletmek amacıyla kabîlesine meyletme konusuna mutedil bir şahıs olarak bilinen Ebu’l-Hattâr lakaplı Hüsam b. Dırar el-Kelbî’yi Hicretin 125 (M.743) yılında Endülüs’e vali tayin etti.[17] Yeni vali başarılı bir siyaset takip ederek, Suriyeli askerleri zorla geri göndermek yerine onları ülkenin belirli bölgelerine dağıttı. Nitekim Belc b. Bişr ile birlikte Endülüs’e gelen Dimaşklılar’ı Elbire, Humuslılar’ı İşbiliyye, Kınnesrinliler’i Ceyyân, Ürdünlüler’i Reyte ve Malaka, Filistinliler’i Şezune, ve Mısırlılar’ı da Tüdmir’e yerleştirip onlardan hiçbir gruba Kurtuba’da kalma izni vermedi.[18] Ardından Suriyeliler’in elebaşlarını da ülkeden uzaklaştırarak belli bir süre ülkede kabîle savaşlarına engel oldu.[19]

Ebu’l-Hattâr’ın sağladığı huzur ortamı yine bir kabîle çekişmesi nedeniyle bozuldu. Kayslı ve Kelbli iki şahıs arasındaki problem, vali tarafından Kelbli lehine çözülünce, valinin soyuna meylettiğini ileri süren Kayslılar yeniden isyan başlattılar.[20] Endülüs’te Yemenîler’in desteklediği Ebu’l-Hattâr’a karşı Kays muhalefetini, Suriye ordusunda Belc b. Bişr ile Endülüs’e gelen Sumayl b. Hâtim organize ediyordu. Sumayl İspanya topraklarında Kaysîler’in Yemenîler’e göre daha az sayıda olmaları sebebiyle iktidarı tek başlarına ele geçiremeyeceklerini bildiği için, Yemenliler’i kendi arasında bölmek suretiyle rakiplerini zayıflatmayı plânladı. Bunun için Yemenli Benî Cüzâm kabîlesinin reisi olan ve daha önce İşbiliye valiliğinde görevli iken Endülüs eyâlet valisi Ebu’l-Hattâr tarafından azledilmiş olan Süvâbe b. Selâme’ye bir mektup yazarak kendisini Endülüs emiri olmaya davet etti.[21] Teklifi kabul eden Süvâbe yanındaki birliklerle Sumayl’a katıldı. Recep 127’de (Nisan 745) ordunun öncü birliklerinin başına Yemenli Süvabe’yi geçiren Sumayl valinin üzerine yürüdü. Yapılan savaşta Ebu’l-Hattâr’ın ordusu mağlup edilerek Süvâbe yeni Endülüs valisi ilân edildi. Görünürde Süvâbe vali olmakla birlikte idare asıl Sumayl'ın kontrolünde bulunuyordu.[22]

Süvâbe b. Selâme’nin kısa süre sonra ölmesi, bölgede Kaysîler ile Kelbîler’i bir kez daha karşı karşıya getirdi. Sumayl nöbetleşe olarak bir yıl Kaysî bir yıl da Kelbîler’in valilik yapmasını teklif etti. Bu defa da valinin önce hangi soydan seçileceği problemi ortaya çıktı. Sumayl bunun üzerine Kureyşli birini valiliğe önerince Yûsuf b. Abdurrahman el-Fihrî Endülüs’ün yeni valisi oldu.[23] Bu seçim neticesinde de yönetimde gerçek söz sahibi Sumayl’dı. Buna dayanarak Sumayl, valiye Kaysî politika takip etmesi ve Yemenli devlet adamlarını azletmesi telkininde bulununca, Yemenliler tekrar Ebu’l-Hattâr’ın etrafında toplanarak siyasî mücadeleye başladılar.[24]

Yûsuf’un bir yıllık süresi dolduktan sonra, Yemenliler yapılan anlaşma gereği yönetimin kendilerinden birine devredilmesini istediler.  Ancak Sumayl talebi kabul etmeyip yeniden Yemenliler’le savaşmaya karar verdi. Bu sebeple onun liderliğindeki Kayslılar, Ebu’l-Hattâr’ın yönettiği Yemenliler’le yine karşı karşıya geldiler. Hicretin 130. yılı başlarında (M.747 yılı sonları) meydana gelen Secunda savaşı yine Kaysîler’in galibiyetiyle sonuçlandı. Ebu’l-Hattâr başta olmak üzere birçok Yemenli öldürüldü.[25] Bu şekilde Suriyeliler Endülüs’teki hâkimiyetlerini daha da pekiştirmiş oldular.[26] Vali Ebu’l-Hattâr’ın göreve gelmesinden sonra gerçekleşen ve fasılalarla yaklaşık 10 yıl süren Mudarî-Yemenî savaşları, tarihçiler tarafından o zamana kadar meydana gelen kabîle savaşlarının en şiddetlisi olarak kabul edilmiş, gerek akan kanın çokluğu, gerekse sosyal bünyede meydana getirdiği tahribat sebebiyle bu çarpışmalar Sıffin Savaşı’na benzetilmiştir.[27]

Endülüs topraklarında Kaysî-Kelbî mücadelesi, Emevî devletinin yıkılması ve ardından I. Abdurrahman’ın (Abdurrahman b. Muâviye b. Hişâm b. Abdülmelik) (H.138-172/M.756-788) İspanya’da Endülüs Emevîleri devletini kurması sürecindeki siyasî hadiselerde de belirgin bir şekilde rol oynamıştır.[28] I. Abdur-rahman’ın iktidar mücadelesine başladığı dönemde Endülüs, Mudarîler’in temsilcisi kabul edilen Yûsuf b. Abdurrahman el-Fihrî tarafından idare ediliyordu. Vali, görevini istismar edip anlaşmaya aykırı davranarak vazifesini Yemenîlere terk etmemiş ve ülkeyi 10 yıl kadar bir süre despotça yönetmişti. Bu nedenle mağdur olan bölgedeki Yemenîler Kaysîler’e karşı Abdurrahman’a destek vermişlerdir.[29] Aynen Horasan’da Mudar’a karşı Yemen-Rebîa ittifakının gerçekleşmesi gibi, burada da Mudar’a karşı Yemen-Berberî ittifakı sağlanarak Abdurrahman’ın iktidar yürüyüşünün sosyal alt yapısı oluşturulmuştur. İki tarafın karşılaştığı 1 Şevval 138 (8 Mart 756) tarihindeki savaşı Yemenî ve Berberîler’in desteğini alan Abdurrahman kazanınca Endülüs Emevî devleti önündeki en büyük engel bertaraf edilmiş oldu.[30]

I. Abdurrahman hâkimiyetini sağlamasının hemen ardından ülkede Mudar ve Yemen merkezli kabîle savaşlarıyla karşı karşıya gelmiştir. Kayslılar mağlup edilmiş olmalarına rağmen iktidar mücadelesini sürdürmüşler, Yemenîler ise kendi destekleriyle iktidara geldiği için, yeni emiri kabîlelerinin menfaati doğrultusunda yönlendirmeye çalışmışlar, ondan, yaptıkları yardımlarının karşılığını istemeye başlamışlardır. Abdurrahman ise her ne kadar Yemenî ve Berberîler’in desteğiyle iktidara gelmişse de bu duruma son verip her gruba karşı aynı mesafede kalarak kabîle mücadelelerinde taraf olmamak ve kabîleler üstü bir konum elde etmek, neticede asabiyet çekişmelerini en aza indirmeyi hedeflemiştir. Onun tavrından kendisinden özellikle siyasî bedel isteyen Yemenîler rahatsız olmuşlar ve isyan etmişlerdir. Hicretin 145. (M.762) yılından başlayıp (H.156/M.772) yılına kadar süren ve aralıklarla gerçekleşen Yemenî isyanlarında başta kabîle reisleri olmak üzere pek çok asi öldürülmüştür.[31] Yapılan savaşlar sonucunda Yemenî desteğinin siyasî bedelini ödeyen ve Kaysî-Kelbî gruplaşmasında taraf olmaktan kurtulan Abdurrahman, bundan sonraki dönemde kendi siyasetini uygulama imkânı bulmuş ve bu sayede başarılı bir yönetim sergileyebilmiştir. Ancak daha sonraki dönemde Mudarî-Yemenî çekişmesi, Endülüs’teki siyasî hadiselerde varlığını ve tesirini hissettirmeye devam etmiştir.

İslâm dairesine girmiş olmalarına rağmen, geçmişten devraldıkları içtimaî yapı ve özelliklerini kaybetmemiş olan muhtelif Arap kabîleleri yeni sosyal şartların da tesiriyle İslâm’ın gelişiyle tam olarak tasfiye etmeden kapattıkları eski hesapları Emevîler döneminde yeniden gözden geçirmeye başlamışlardır. Siyasî, iktisadî ve ictimaî sâiklerle kabîleler arasındaki rekabet bölgelere göre farklılık arz etmiş, Suriye’de mücadele eden taraflar Kayslılar’la Kelbliler iken, Horasan’da Mudarlılar ile Ezdliler çatışmaya girmişlerdir. Ülkede Kayslılar ile Yemenliler arasında çıkan ihtilâflar, çok geçmeden önce Kuzey Afrika, ardından da Endülüs’e ulaşarak Emevîler’in hâkim oldukları bütün coğrafyaya çeşitli boyutlarda yayılmıştır. Bu nedenle Emevîler devletinin çözülmesi ve yıkılışında eyâletlerde meydana gelen kabîle çatışmalarının büyük etkisinin olduğunu ifade etmek mümkündür.

 

 

 

 

 



[1]    Belâzürî, Ensâb, (thk. Goitein, SDF), Jerusalem 1936, V, 319; İsfahânî,Kitabü’l-Eğânî, (thk. İbrahim el-Ebyârî), I-XXXI, Kahire 1970, XXVIII, 9480.

[2]    İbnü'l-Esîr, el-Kâmil fi’t-Tarih, I-IX, Beyrut 1986, IV, 119-124, 128-129; Makkarî,Nefhu’t-TîybMinĞusni’l-Endelüsi’r-Ratîb,(thk. İhsan Abbas), I-VIII, Beyrut 1986, I, 229-243; Sâlim Abdülazîz, Tarihu’l-Müslimîn ve Asruhumfi’l-Endelüs, Mısır 1961, s. 66-116.

[3]    Mehmet Özdemir, Endülüs Müslümanları I, Ankara 1994, s. 31.

[4]    İnan, Muhammed Abdullah, Devletü’l-İslâm fi’l-Endelüsmine’l-Fethi ilâ BidâyetiAhdi’n-Nâsır, I-II, Kahire 1969, I, 67.

[5]    Sâlim, Tarihu’l-Müslimin, s. 119-133.

[6]    Özdemir, s. 31-32.

[7]    İmadüddin, S. Muhammed, Endülüs Tarihi, (çev. Yûsuf Yazar), Ankara 1990, 53-54.

[8]    İnan, Devletü’l-İslâm fi’l-Endelüs, I, 67, 117-118; Sâlim, Tarihu’l-Müslimîn, s. 153-160.

[9]    İbn Abdilhakem,Futûhu Mısr ve Ahbâruhâ, (thk. Charles Torrey), Kâhire 1991, s. 218-219.

[10]  İbn Abdilhakem, Futûhu Mısr, s. 220; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, IV, 361.

[11]  İbn Abdilhakem,Futûhu Mısr, s. 250; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, IV, 250.

[12]  İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, IV, 250-551.

[13]  İbn Abdilhakem, Futûhu Mısr, s. 220; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, IV, 250-251; Makkarî, Nefhu’t-Tîyb, I, 236.

[14]  İbn Abdilhakem, Futûhu Mısr, s. 221; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, IV, 254; Makkarî, Nefhu’t-Tîyb, I, 237.

[15]  İbn Abdilhakem, Futûhu Mısr, s. 221; Makkarî, Nefhu’t-Tîyb, I, 127.

[16]  Ahbâru Mecmûa, s. 48.

[17]  İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, IV, 261; Sûfî, Tarihu’l-Arabfi’l-Endelüs, s. 271.

[18]  Makkarî, Nefhu’t-Tîyb, I, 273; İnan, Devletü’l-İslâm fi’l-Endelüs, I, 126.

[19]  İbn Abdilhakem, Futûhu Mısr, s. 221-224; İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, IV, 260, 361; Makkarî, Nefhu’t-Tîyb, I, 237; AhbâruMecmûa,Fî Fethi’l-Endelüs ve Zikri Umerâhiâ, (thk. İbrahim el-Ebyârî), Kahire-Beyrut 1989, s. 48-49.

[20]  İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, IV, 290; Makkarî, Nefhu’t-Tîyb, I, 237

[21]  İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, IV, 291; Makkarî, Nefhu’t-Tîyb, I, 237.

[22]  İbnü'l-Esîr, IV, 291, 361; Makkarî, Nefhu’t-Tîyb, I, 238.

[23]  İbnü'l-Esîr, IV, 308; Makkarî, Nefhu’t-Tîyb, I, 238.

[24]  İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, IV, 308.

[25]  İbnü'l-Esîr, IV, 308, 361.

[26]  İmadüddin, Endülüs Tarihi, s. 61.

[27]  Ahbâru Mecmûa, s. 60.

[28]  Makkarî, Nefhu’t-Tîyb, I, 327-329.

[29]  Makkarî, Nefhu’t-Tîyb, I, 328.

[30]  İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, IV, 362-363, 364-365; Makkarî, Nefhu’t-Tîyb, I, 329.

[31]  (H.145-146/M.762-763) yıllarında Alâ b. Muğayyes el-Yahsubî tarafından gerçekleştirilen Yemenî isyanlarında yaklaşık 76 bin kişinin öldürüldüğü rivayet edilir. (İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, V, 21). Hicretin 148. (M.765) yılında Saîd el-Yahsubî, (H.149/M.766) yılında Ebû Sabah b. Yahya el-Yahsubî ve (H.156/M.773) yılında Abdülğâfir el-Yahsubî isyanları gerçekleştirilmiştir. (bk. İbnü'l-Esîr, el-Kâmil, V, 26-27, 39; Ahbâru Mecmûa, s. 96-99; İnan, Devletü’l-İslâm fi’l-Endelüs, II, 160-163; Vekil, el-Emeviyyûn, II, 136-137, 138; Özdemir, Endülüs  Müslümanları, s. 61-64).


 

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar