ELLERİYLE YAZIP
ALLAH’A İFTİRA ATANLAR
Prof. Dr. Cağfer
KARADAŞ
أعوذ بالله...
فَوَيْلٌ لِلَّذٖينَ
يَكْتُبُونَ الْكِتَابَ بِاَيْدٖيهِمْ ثُمَّ يَقُولُونَ هٰذَا مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ
“Kendi elleriyle yazıp da “işte bu Allah’ın katındandır” diyenlere yazıklar olsun!” (el-Bakara 2/79).
Kimden bahsediyoruz? Tabi ki Yahudilerden. Kendilerini Firavunun
zulmünden kurtaran Hz. Musa’ya olmadık zorluklar çıkaranlar, deyim yerindeyse
onun burnundan getirenler. Bir ve yegâne Rableri olan Allah’ı bırakıp henüz
denizi yeni geçmişken Hz. Musa’dan puttan tanrı isteyenler. Hz. Musa’nın Allah
ile görüşmeye gitmesini fırsat bilip Samiri’nin ziynet eşyalarını eriterek
yaptığı buzağı heykelinden puta tapanlar. İnatta ve inkârda sınır tanımayanlar,
Hz. Musa’nın yüzüne karşı “Allah’ı açıkça görmeden sana inanmayız” deme
edepsizliğini gösterenler.
Çarpıttıkları Tevrat ve elleriyle yazıp ekledikleri diğer metinler
adeta onların günah galerisi gibidir.
En önemlisi de çocuk katili Firavunun çağdaş versiyonu Netenyahu’nun
ifşaatıyla herkesin malumu olan İşaya’nın kehaneti.
İşaya’nın kehaneti Tevrat’ta Yeşu kitabı içinde geçmektedir. Kenan
topraklarının İsrailliler tarafından ele geçirilmesinin anlatısıdır. Zalimce ve
kanlı biçimde Amalikalılar’ın katledilişinin hikayesidir. Buyurun birlikte
okuyalım:
“Yeşu halka, “Bağırın! Rab kenti size verdi” dedi. “Kent içindeki
her şeyle birlikte Rabbe koşulsuz adanmıştır…” Kentin surları çöktü. Herkes
bulunduğu yerden dosdoğru kente girdi. Böylece kenti ele geçirdiler. Kadın, erkek,
genç, yaşlı, küçükbaş ve büyükbaş hayvanlardan eşeklere dek kentte ne kadar
canlı varsa hepsini kılıçtan geçirip yok ettiler… Sonra kenti içindekilerle
birlikte ateşe verdiler. Ancak altını ve gümüşü, tunç ve demir eşyayı Rabbin
tapınağının hazinesine koydular… (Tevrat, Yeşu, 6/16-24).
Bugün Gazze’de yapılanlara bakın, burada anlatılanlara ne kadar
benziyor, değil mi? Demek ki İsrail zihniyeti bin yıllar boyu hiç değişmemiş.
Ellerine düşmeye görsün bir kent, bütün nefes alan canlıları yok ederler,
sadece çok sevdikleri altın, gümüş ve değerli madenleri bırakırlar. Demek ki
Gazze’deki bütün canlıları yok edebilseler, son safhada oradaki değerli
madenlere el koyacaklar. En önemli maden de Gazze sahilindeki petrol ve
doğalgaz yatakları.
Bir düşünün! Böyle zihniyete sahip zalim ve gaddar insanlarla aynı
dünyada, aynı zamanda yaşamak nasıl bir duygudur? Gazzelilerin yerine kendinizi
koyunuz. Bu gaddarların sizin ülkenize musallat olduklarını düşününüz. Evinizi
elinizden aldıklarını, sizi sürdüklerini ve yakınlarınızı katlettiklerini...
Peki, Rab dedikleri Hz. Musa’yı peygamber olarak gönderen Yüce Allah
böylesi bir zulmü emreder ve buna rıza gösterir mi? Asla! Bu onların
uydurdukları ve elleriyle yazdıklarıdır. Zaten Tevrat’ın tahrifine başkaca
delil aramaya gerek yoktur. Yukarıdaki alıntı fazlasıyla yeterlidir.
Yüce Allah asla zalim olmaz ve zulme rıza göstermez. Tam aksine
zalime hak ettiği cezayı verir. Hikmeti ve koyduğu kanunlar gereği belki bu
dünyada biraz mühlet tanır ama eceli geldiğinde, dünya süresi dolduğunda o
zalimin alnının çatından yakalar, perçeminden tutar, cehenneme sürükler ve o
kibir simgesi yüzünü yerlerde sürter, anasından doğduğuna pişman eder, yaptıklarını
fitil fitil burnundan getirir. Çünkü o zalimler bütün bu cezayı fazlasıyla hak
etmişlerdir. Kadın, çocuk, yaşlı demeden bütün masumları öldürmüşler, yetmemiş
iki kişiyi aynı anda öldürme canavar hissini tatmin için hamile kadınları hedef
seçmişler. Hamile kadınları öldürünce bir taşla iki kuş vurmuş olacaklarmış. Nasıl
bir cinnet hali ve canavarlık...
“Gerçek şu ki Yüce Allah insanlara zerrece zulmetmez, fakat
insanlar kendilerine zulmederler.” (Yunus 10/44). O zalimler, bu dünyanın
kendilerine ebedi kalacağını zannederler. Hâlbuki onlar da ölecekler ve ilahî
mahkemeye çıkacaklar. Günahlarının her zerresi için hesap verecekler. Bu
dünyada ölen veya öldürülen bir kere ölür. Ama o zalimler kendi elleriyle
hazırladıkları cehennem çukurlarında ebedî kalacaklar, ölüp ölüp dirilecekler,
ölümlerden ölüm beğenecekler. Toprak olmak isteyecekler de toprak bile onları kabul
etmeyecek. Çünkü bunlar yaratılmışların en dibe vurmuşları ve en şerlileridir.
Onlara verilecek ceza suçlarının tam karşılığı olacaktır.
Demek ki, neymiş? Yüce Allah hak edene, hak ettiği cezayı, hak
ettiği kadar verirmiş. Ne bir fazla ne bir eksik.
Peki, iyiler. Onların yeri başka. Yüce Allah iman edip iyilik
yapana, insanlara faydası dokunana ve hayır peşinde koşana kat kat mükâfat
verecektir.
Ölçü: Zulüm ve kötülükten uzak durmak, iyilik ve güzellikten yana
olmaktır.
أعوذ بالله...
فَوَيْلٌ لِلَّذٖينَ يَكْتُبُونَ
الْكِتَابَ بِاَيْدٖيهِمْ ثُمَّ يَقُولُونَ هٰذَا مِنْ عِنْدِ اللّٰهِ
لِيَشْتَرُوا بِهٖ ثَمَناً قَلٖيلاًؕ فَوَيْلٌ لَهُمْ مِمَّا كَتَبَتْ اَيْدٖيهِمْ
وَوَيْلٌ لَهُمْ مِمَّا يَكْسِبُونَ
“Az bir kazanç ve çıkar elde etmek için kendi elleriyle yazıp da “işte
bu Allah katındandır” diyenlere yazıklar olsun! Yine yazıklar olsun iftira edip
elleriyle yazanlara! Bir kez daha yazıklar olsun geçici az bir kazancın peşinde
koşanlara!” (el-Bakara 2/79).
18 Cemaziyelevvel
1445 / 1 Aralık 2023
0 yorum:
Yorum Gönder