KADER VE KAZANIN HAKİKATİ
Prof. Dr. Cağfer KARADAŞ
İslam düşüncesinde hâkim görüş, âlemin işleyişinin bütünüyle Yüce Allah’ın iradesine bağlı olduğudur. Buna göre âlemde bir işleyiş kanunundan söz edilecekse öncelikle bunun kaynağının/dayanağının Yüce Allah olmasını baştan kabul etmemiz gerekmektedir. Bu konuda ihtilaf yoktur. İhtilaf, insan fiilleri hususundadır.
Yüce Allah’ın kudretinin insan fiillerinin oluşumuna etki boyutu
nedir? Bu etki, fiilin hangi aşamasında gerçekleşir? Burada aşama dememiz,
zamansal anlamda değildir. Çünkü Yüce Allah zaman ve mekândan münezzehtir,
O’nun için bir şeyin gerçekleşme zamanından söz edilemez. Öyleyse buradaki
zamansal aşama Allah bakımından değil, evren ve insan açısındandır.
İnsan fiilleri konusunda Mutezile âlimleri Yüce Allah’ın baştan güç
vererek insanın kendi fiillerini meydana getirdiğini iddia ederken Ehl-i Sünnet
âlimleri bu gücün insana fiilin oluşumu anında verildiğini, yaratmanın Allah’a,
niyetin ve kastın ise kişiye ait olduğunu dile getirirler.
Her iki görüşte de yaratma
gücü Allah’a bağlanmakta, verilme zamanı ve aşaması hususunda ihtilaf
bulunmaktadır. Buna göre bir fiilin iyi veya kötü olması Mutezileye göre
insanın iradesi ve önceden verilen güçle gerçekleşen fiiline bağlanırken Ehl-i
Sünnete göre insanın iradesine bağlanır. Her iki görüşün ortak noktası insanın
iradesinin/niyetinin kulun fiillerinin iyi ve kötü niteliği kazanmasında belirleyici
olduğudur. Kader konusu işte tam da bu noktadan ele alınmalıdır.
Kader, evrendeki olgu ve olayların
Allah’ın koyduğu ölçüye göre işlemesidir. İlahî irade tarafından konulan bu
ölçüye insanın müdahale etme şansı yoktur. Evrenin içinde bir unsur olan insanın
da bir kader çizgisinin ve bu çerçeveden bir özgürlüğünün bulunduğu bir
gerçektir. Onun özgürlüğünün dayanağı kendisine verilen akıl ve iradedir.
İnsanın özgürlüğü niyetiyle yani zihnindeki düşüncesiyle sınırlıdır.
Bunun anlamı, insan düşünce bakımından özgürdür. “Dinde zorlama yoktur” ilkesi
de bunu teyit eder. Çünkü insanın tek hâkim olduğu yani istediği gibi çekip
çevirebileceği tek şey düşüncesidir. Bu düşünce fiile veya söze dönüştüğünde
artık insanın elinden çıkar, yani yaptığı fiilleri ve söylediği sözleri geri
alamaz, hiç olmamış hale getiremez. Ama söze ve fiile dönüşmemiş düşüncesini
değiştirebilir, hatta tamamen vazgeçebilir. Bundan dolayı da düşüncesinden
sorumlu tutulmaz, o düşüncenin fiile ve söze dönüşmesiyle sorumluluk
oluşur. Eskilerin “bin düşün, bir söyle”
uyarısı tam da bu gerçeğe işaret eder. Çünkü düşünmenin maliyeti yoktur ama söz
ve fiilin maliyeti vardır.
Peki, Yüce Allah insanın hangi düşüncesini esas alır? Yüce Allah
için zaman ve mekân sınırı olmadığından insanın önceki düşüncesini bildiği gibi
değiştirdiği düşüncesini de bilir, değişen düşüncesine göre takdirde bulunur ve
kaderini belirler. Buradaki değişim Allah’ın ilminde ve takdirinde değil, kulun
düşüncesinde yani niyetindedir. Ama niyet söz ve fiil aşamasına geçtiğinde
artık kesinleşmiş demektir, bu aşamada kader değil kaza hali söz
konusudur.
Kaza anılan kader ölçüsü ve düzeni
içinde olgu ve olayların gerçekleşmesi, gün yüzüne çıkması ve insan tarafından
bilinir hale gelmesidir. Bir örnek vermek gerekirse evlenen bir çiftin
çocuğunun olacağı bilgisi kaderdir, çocuğun ana rahmine düşmesi ve doğması
kazadır. Kader aşamasını sadece Allah bilir, insanlar ise ancak kaza aşamasında
bilgi sahibi olur. Öte yandan insanın zihnindeki düşüncenin söze ve fiile
dönüşmesi Yüce Allah’ın yaratmasıyla gerçekleşir. Ancak bu yaratma fiile iyi ve
kötü niteliği vermez; bilakis insanın kafasındaki düşüncesi ve özgür seçimi fiile
iyi veya kötü niteliği kazandırır. Daha açık ifadeyle insanın fiillerinin iyi
veya kötü, helal veya haram, güzel veya çirkin olmasını belirleyen insanın niyeti,
düşüncesi, tasarlaması ve kararlılığıdır. Örneğin bir cerrahın tedavi niyetiyle
“vücudu kesmesi” yararlıdır, ancak bir katilin öldürmek niyetiyle “vücudu kesmesi”
kötüdür ve zararlıdır. Kötülük niteliğini “vücudu kesme” fiili değil, hangi niyetle
yapıldığı belirler. Hata yoluyla adam öldürmekle kasten adam öldürmek
arasındaki fark da buradan ortaya çıkar.
Bilerek ve isteyerek bir kötülük yapıp pişmanlık duyan ve tövbe
eden kişiyi Yüce Allah bağışlar, ama yaptığı işi hiç olmamış hale getirmez. Çünkü
olay veya olgu meydana gelmiş, geçmişe intikal etmiş ve sabitleşmiştir. Bu Yüce
Allah’ın evrene koyduğu âdetullah denilen kanunudur. Buna kaderin kaza
aşamasına geçmesi denmektedir. O kişi tövbeyle ilahî cezadan kurtulur ama
yaptığı şeyin bedelin öder. Tıpkı Hz. Âdem ve Hz. Havva’nın yaptıklarından
tövbe etmeleri sonucu Allah’ın onları bağışlaması ama bedel olarak da cennetten
çıkarması gibi. Bu yüzden hata etmek ve günah işlemek bütün bir geleceği
kaybetmek değildir. Kişi tövbe eder, istikamet üzere yoluna devam ederse hem
dünya hem ahiret mutluluğunu kazanabilir.
Hz. Âdem ve eşi Havva’ya yönelik Yüce Allah’ın şu buyruğu bugün
için de geçerlidir: “Sizin için yeryüzünde belli bir barınma ve yeme-içme imkânı
sağlanmıştır.” “Benden size bir yol gösterici gelecektir. Benim yol göstericime
uyan kişi ne bir korku ne de bir üzüntü duyacaktır.” (Bakara 2/36,38). Bu
ayetin geniş yorumu şöyledir: Yüce Allah belli bir süre yaşaması için yeryüzünü
İNSANA mekân kılmış; çalışsın, geçimini temin etsin diye orasını türlü
şartlarla ve imkânlarla donatmış, ardından bütün bunları hazırlayan Rabbini
hatırlaması ve teşekkür etmesi için bir YOL GÖSTERİCİ göndermiştir.
Kendi özgür iradeleriyle gönüllü olarak yol göstericiye uyan kişi, ebedî
âleme intikal ettiğinde geçmiş üzüntüsünden kurtulacak, gelecek kaygısı ve
korkusu taşımayacak, kusur ve hatadan arınmış olarak ebedî RAHMET YURDUNDA mutlu
bir şekilde yaşayacaktır. Ancak yol göstericiye sırt dönen, arzu ve heveslerine
uyan, Allah’a isyan edip kullarına zulmeden kişi derin bir pişmanlık duyacak,
her anı azap olacak, karalara bürünecek, üzüntü ve kaygı içinde kıvranacak ve
kendisine hazırlanan ebedî ADALET EVİNDE cezasını çekecektir.
Geniş okumak için bakınız:
Cağfer Karadaş, Kaderin Sırrını
Anlamak, Otto Yayınları.
Cağfer Karadaş, Zaman ve Mekan
İçinde İnsan ve Kaderi, Emin Yayınları.
Cağfer Karadaş, Kadere İman,
Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları.
7 Ramazan 1445 / 7 Mart 2024
0 yorum:
Yorum Gönder