Sonsuzluk
Perspektifinin Yaşamımızdaki Yansımaları
Dr.
Ramazan YILDIRIM
Hayat, Arapça “h-y-y/v” kökünden gelen bir kelime olup ölümün zıddı olan canlılığı, canlı olmayı, yaşamı, diri olmayı[1] ifade eder. Allah’ın, var olan bütün canlılara verdiği bir imkân, bir fırsattır ki; içine girdiği varlığı canlandırır onun güneş, hava, su, toprak gibi canlı-cansız bütün evrenle irtibat kurmasını, onları etkilemeyi ve onlardan etkilenmeyi sağlar. Nitekim canlı bir varlıktan hayat çıkınca da onun vücudu taş kesilir ve sayılan bu varlıkların hepsi ile bağı kopup sona erer. Felsefi anlamda öteden beri yapılan bir taksime göre; canlı varlıkların hepsinin, bitkisel (nebatî), hayvanî ve insanî olmak üzere üç hayat mertebesine sahip olduğu kabul edilir ve bunlar arasında nebatî olandan insanî olana doğru yükselen bir hiyerarşinin olduğu dile getirilir.[2]
Kur’an’a göre; Allah hiçbir varlığı ölçüsüz ve rastgele yaratmamıştır.[3] En
geniş gökyüzü boşluklarından zerrelere, oradan da büyük kürelere kadar
yaratılan her şeyde bir düzen, ince bir ölçü, birbirini tamamlayan bir uyum ve
ahenk vardır. Canlı-cansız bütün varlıklar kendilerine mahsus dil ve
kabiliyetleri ile Allah’ı anar, O’na hamd, tesbih ve şükrederler.[4] Bu
eşsiz ve mükemmel düzeninden dolayı evren, bazı çağdaş Müslüman ilim adamları
tarafından “makro kozmik bir vahiy” olarak isimlendirilir.[5] Yani gördüğümüz ve
göremediğimiz, farkında olduğumuz veya olamadığımız bütün evren ve içindeki varlıklar Müslümandır
ve her biri kendi seviyesine göre bir hayat sahibidir. İçerisinde insan unsurunun da
bulunduğu varlık dünyası Allah’ın Hayy ve Muhyi isimlerine mazhar olmak için
bir süreklilik içerisinde dünyaya gelir ve burada kalma süresi sona erince de çeker,
gider. Aynen akan bir nehirdeki su damlacıklarının belli bir noktada güneşin
ışınları ile parladıktan sonra akıp gitmesi ve ardından başka damlaların
gelmesi gibi…
İşte bu genel çerçeve içerisinde yaşadığımız
hayat da Allah’ın biz insanlara verdiği kısa bir fırsattır. Ölümü ve hayatı
yaratan ve bizlere veren Allah’tır.[6]
Kur’an, bunun sebebini imtihana tabi tutmak, sınamak, denemek ve kimin bu
fırsattan daha güzel istifade edeceğini belirlemek, olarak ortaya koyar ve
önce ölümü zikreder, çünkü ölüm hayattan daha gerçektir. Zira varlık sahasına
çıkmamış bir şeyin çıkıp çıkmayacağı konusunda hiç birimizin bir fikri olmadığı
halde bu sahada bulunan her şeyin bir gün öleceğini hepimiz biliriz.
Dolayısıyla insan için bu kısa hayattan nihaî amaç, yaratıcısı olan Allah’ı
razı etmiş bir şekilde dünyadan göçmektir. Bundan dolayı her bir insana bir
defa bu imkân verilir o da bunu değerlendirmek için yaşar ve fırsat sona
erdiğinde bir daha gelmemek üzere gider. Hayatta hiçbir şeyin tekrarı olmadığı
gibi hayatın kendisinin de tekrarı yoktur. Aklı başında olan herkes, eriyip
biten, akıp giden ve tekrar elde edilemeyen bir şeyin çok kıymetli olduğunu
bilir. Çünkü tekrar elde etme imkânı yok artık bitti, gitti, eridi, son buldu
oluyor.
İşte dünya hayatı böyle olduğundan
her saniyesi önemli ve son derece verimli değerlendirilmek durumundadır. Bundan
dolayı da Kur’an’da bu hayatın fani, geçici ve kısa olduğu birçok defa dile
getirilir.[7]
İslam, hayatı bir bütün olarak ele alır ve bu bütünün farklı katmanları veya
bölümleri olduğunu ifade eder, ayrıca belirtmek durumunda olduğu zamanlarda ise
dünya ya da ahiret hayatı şeklinde vurgu yapar. Bazen gençlere sorarım, Hayat
nedir diye? Genelde aldığım cevapların başında: “Hayat Ezanla başlayıp sala
ile sona eren bir şeydir” cümlesi gelmektedir. İşte işin püf noktası burada
başlıyor. Hayat anlayışımız, yaşantımızın her alanını ilgilendirmekte ve
şekillendirmektedir ve acizane kanaatime göre bugün yaşadığımız birçok
problemin temelinde yanlış bir hayat anlayışı gelmektedir. Gerçekten sala
ile bitiyor mu hayat? Aslında biten bir şey yok sadece yer değiştirme var, evin
bir odasından diğerine geçmek veya bir mahalleden diğerine taşınmak söz
konusudur.
İslam kaynaklarına baktığımız
zaman genelde dört katmanlı veya dört ayrı bölümden oluşan bir hayat
anlayışının olduğunu görürüz: Ruhlar alemi, Dünya, Kabir–Berzah ve Sonsuz Ahiret
serüveni, birinde öldüğünüzde diğerine diriliyorsunuz. Yok olmak yok, kaybetmek
yok ve ölüm sadece geçici bir ayrılık, bir boyuttan diğer boyuta geçiş için bir
yol haline geliyor. Ve ikinci sırada bulunan dünya safhasından sonraki
ahiret, dünyada yapıp ettiklerimizle şekillenmektedir. Hayata böyle
bakmak yaşantımızı tepeden tırnağa değiştirecek ve kendimize çeki–düzen vermeye
sebep olacaktır. İnsanlar ve evrendeki diğer varlıklarla olan ilişkilerimizde
daha dikkatli olmaya sevk edecek, ilişkileri sonsuzluğa göre geliştirmenin
yollarını gösterecek ve böyle ilişkiler geliştirmeye bizleri mecbur edecektir. Yaptıklarının,
tekrar karşısına çıkacağını ve onlardan hesaba çekileceğini bilen insan yaptıklarını
ona göre işleyecek ve bu konuda daha dikkatli olacaktır.
Yaşadığı bu dünya hayatından
sonraki hayatta da tekrar eşi ile görüşeceğine inanan ve bilen kişi ona yanlış
yapar mı? Ya da anne-babası ile tekrar görüşeceğini, aralarındaki ilişkinin
burada sona ermediğini bilen evlat onlara saygısızlık, hürmetsizlik yapar mı?
Aynı şekilde böyle inanan bir esnaf/tüccar müşterisini aldatır mı? Amir
memuruna haksızlık yapıp hakkını yer mi? Bu şekilde inanan bir toplumda yalan, ölçü
ve tartıda hile yapmak, başkasının ayağını kaydırmak, müşteriyi aldatmak, ikiyüzlü
davranmak, arkadan iş çevirmek gibi kötü davranışlar kendine yer bulabilir mi? Bu
soruları arttırabiliriz. Yani hayata böyle bir yaklaşım şahsi yaşantımız başta
olmak üzere aile, iş, ticaret ve kamu alanlarındaki yaşantılarımızın hepsinde
bizleri daha dikkatli ve titiz olmaya sevk eder. Çünkü işin sonunda yüz yüze
bakma ve mahcup olma durumu söz konusudur. Son zamanlarda artan aile içi
şiddetin, boşanmaların, anne-babaya hürmetsizliklerin veya evrendeki herhangi
bir varlığa haksızlık yapmanın sebeplerinden biri de hayatı bu dünyadan ibaret
zannetmektir. Halbuki Allah Resulü (sav): “Dünya ahiretin tarlasıdır,[8]”
buyururken dikkatlerimizi bu hususa çekmiş ve burada nasıl davranırsak ahirette
aynısının karşımıza çıkacağını ifade buyurarak, hayatlar arasındaki devamlılığa
vurgu yapmıştır.
Hayat zincirinin bir kesiti olan
bu dünya hayatını, bizden istendiği şekilde değerlendirmek için nasıl hareket
etmeli? Sorusu elbette burada önem kazanıyor. Öncelikle şunu ifade etmek
gerekir ki; Kur’an’a göre bir hayatın değer kazanabilmesi için, Allah’ın
insanda yarattığı alıcılarla O’nun mesajını anlamak ve kendisine iman edip imanın
gereği olan ibadetleri[9]
yerine getirmek zaruridir. Aksi takdirde bu hayat amacına ulaşmamış olacaktır.[10]
Zira hayat imanla değer kazanır, iman Allah’la bağlantı kurmak, sahipsizlikten,
başıboşluktan kurtularak en yüce Kudrete kul olmaktır. Hayatı imanla diri tutmak,
farzlarla süslemek ve günahlardan sakınmakla muhafaza etmek gerekir ki; bu
üçünün toplamından da ahlak ile bezenmiş Müslüman/kâmil insan şahsiyeti ortaya
çıkar ve hayat güzel ahlak ile anlam bulur. İçerisinde bunların bulunmadığı bir
hayat, telafisi mümkün olmayan kaçırılmış bir fırsat olduğu gibi ilerideki
hesabı da ağır olacaktır.
Aslında Haya ve Hayat kelimeleri
aynı kelime kökünden gelir. Bu da hayatın tam anlamıyla hayat olabilmesi
için haya (ahlak) ile yaşanması gerektiğini, hayanın olmadığı bir hayatın eksik
olduğunu ima eder. Burada bahsedilen haya sadece basit bir utanma
duygusundan ibaret değildir. Tam tersine hayatı insan onuruna yakışır bir
şekilde yaşamak için gösterilen bütün bir çaba anlamına gelmektedir. Haya
bilindiği gibi imanın bir şubesidir.[11]
Efendimiz (sav): Her bir dinin kendine mahsus bir ahlakı vardır, İslam’ın
ahlakı da hayadır,[12]
utanmıyorsan dilediğini yap,[13]
buyurmaktadır. Haya bütün güzel ahlakı kendisinde toplayan özet gibi olduğundan
insan hayatının her alanına ve davranışına hâkim olmalıdır ki; hayatın gayesi
ortaya çıksın. Nitekim Efendimiz (sav) gerçek
hayanın tarifini; vücuttaki bütün uzuvları haramdan korumak, ölümü hatırdan
çıkarmamak ve dünya sevgisini terk ederek ahirete odaklanmak gerektiği şeklinde
yapmış ve ancak böyle yapanların Allah’tan hakkıyla haya etmiş olabileceğini ifade buyurmuşlardır.[14]
Haya, sahibine dünya ve ahirette
kıymet ve şeref kazandırır. Nitekim sıradan bir bayan, sahip olduğu hayasından
dolayı Hz. Musa gibi bir peygambere hanım olmuş, peygamberin ailesinden olma
şerefini elde etmiştir.[15]
Efendimiz (sav) insanlar içerisinde en çok haya sahibi olduğu gibi hayasını her
zaman övdüğü Hz. Osman’a iki kızını vererek bu konudaki hassasiyetini ortaya
koymuştur. Yazımızı noktalamaya çalışırken tekrar ifade edelim ki; aksiyoner
bir iman, o imanın gereği ve zaruri sonucu olan ibadetler ve her
ikisinin bütünlüğünden ortaya çıkan ve tamamlayan güzel ahlak, hayatın
hayat olması için sahip olmamız gereken temel hususlardır. Bunların bulunduğu
ortam ve zamanlarda hukuka fazla ihtiyaç duyulmaz, çünkü hukuk ahlakın en alt
mertebesidir. Bu şekilde iman ve salih amellerle hayatını değerlendiren mümin
erkek ve kadının çok daha güzel bir hayatla mükafatlandırılacağını ve
ecirlerinin tas tamam verileceğini yine Kur’an’dan okuyoruz.[16]
Bu şekilde bir hayat yaşamak aynı zamanda ölümsüzlük iksiri gibi insanı ölümsüz
kılarak sonsuz Cennet hayatını netice verir. Ondandır ki merhum Yunus asırlar
öncesinden insan bedeni ölse bile Hakk aşıklarının ölmeyeceğini ifade babında;
Yunus öldü deyu sala verirler,
Ölen hayvan imiş aşıklar ölmez, demiştir.
[1] İbn-i Manzur,
Lisan-u’l Arab, c. XIV, s. 211
[2] Bkz:
Yıldırım, Ramazan: İşrakî Filozof Şehrazuri’nin Nefs Anlayışı, İstanbul: KDY Yayınları,
2021.
[3]
Kamer, 49
[4]
İsra, 44
[5] Nasr, Seyid Hüseyin: İnsan ve
Tabiat, İstanbul: İşaret Yayınları, 2. Baskı, 1988, s. 14-15.
[6]
Mülk, 2
[7]
Mü’minun, 113 vb. ayetlere bakılabilir.
[8] Buhari,
Rikak, 3.
[9]
İbadet kelimesi burada sadece ritüeller anlamında değil, onlarla beraber, bir
yaşam şekli anlamında kullanılmıştır.
[10]
A’raf, 179.
[11]
Müslim, İman, 58.
[12]
İbni Mace, Zühd, 17.
[13]
Buhari, Edep, 78.
[14] Tirmizi, Kıyamet,
24/2458.
[15]
Kasas, 25
[16]
Nahl, 97.
Çok önemli bir başlık güzel ve yalın bir şekilde izah edilmiş, şahsen müstefid oldum, teşekkür ediyorum
YanıtlaSilRabbim yüreğinize, aklınıza ve bileğinize kuvvet versin
YanıtlaSilÇok güzel ve etkileyici bir yazı. Allah razı olsun.
YanıtlaSilÇok güzel ve etkileyici bir yazı. Allah razı olsun.
YanıtlaSilÇok güzel istifade edilecek bir yazı yüreğine sağlık Rabbim devamını nasip etsin inş.
YanıtlaSilKaleminize, yüreğinize, sağlık yazılarınızdan çok istifade ediyorum. Çok teşekkür ediyor rabbimden sizlere sağlık, sıhhat, uzun ve hayırlı bir ömür niyaz ediyorum...
YanıtlaSilÇok güzel bir yazı hocam kaleminize ve yüreğinize sağlık...
YanıtlaSil