23 Ağustos 2024 Cuma

Sonsuzluk Perspektifinin Yaşamımızdaki Yansımaları


Sonsuzluk Perspektifinin Yaşamımızdaki Yansımaları

Dr. Ramazan YILDIRIM

Hayat, Arapça “h-y-y/v” kökünden gelen bir kelime olup ölümün zıddı olan canlılığı, canlı olmayı, yaşamı, diri olmayı[1] ifade eder. Allah’ın, var olan bütün canlılara verdiği bir imkân, bir fırsattır ki; içine girdiği varlığı canlandırır onun güneş, hava, su, toprak gibi canlı-cansız bütün evrenle irtibat kurmasını, onları etkilemeyi ve onlardan etkilenmeyi sağlar. Nitekim canlı bir varlıktan hayat çıkınca da onun vücudu taş kesilir ve sayılan bu varlıkların hepsi ile bağı kopup sona erer. Felsefi anlamda öteden beri yapılan bir taksime göre; canlı varlıkların hepsinin, bitkisel (nebatî), hayvanî ve insanî olmak üzere üç hayat mertebesine sahip olduğu kabul edilir ve bunlar arasında nebatî olandan insanî olana doğru yükselen bir hiyerarşinin olduğu dile getirilir.[2]

Kur’an’a göre; Allah hiçbir varlığı ölçüsüz ve rastgele yaratmamıştır.[3] En geniş gökyüzü boşluklarından zerrelere, oradan da büyük kürelere kadar yaratılan her şeyde bir düzen, ince bir ölçü, birbirini tamamlayan bir uyum ve ahenk vardır. Canlı-cansız bütün varlıklar kendilerine mahsus dil ve kabiliyetleri ile Allah’ı anar, O’na hamd, tesbih ve şükrederler.[4] Bu eşsiz ve mükemmel düzeninden dolayı evren, bazı çağdaş Müslüman ilim adamları tarafından “makro kozmik bir vahiy” olarak isimlendirilir.[5] Yani gördüğümüz ve göremediğimiz, farkında olduğumuz veya olamadığımız bütün evren ve içindeki varlıklar Müslümandır ve her biri kendi seviyesine göre bir hayat sahibidir. İçerisinde insan unsurunun da bulunduğu varlık dünyası Allah’ın Hayy ve Muhyi isimlerine mazhar olmak için bir süreklilik içerisinde dünyaya gelir ve burada kalma süresi sona erince de çeker, gider. Aynen akan bir nehirdeki su damlacıklarının belli bir noktada güneşin ışınları ile parladıktan sonra akıp gitmesi ve ardından başka damlaların gelmesi gibi…

İşte bu genel çerçeve içerisinde yaşadığımız hayat da Allah’ın biz insanlara verdiği kısa bir fırsattır. Ölümü ve hayatı yaratan ve bizlere veren Allah’tır.[6] Kur’an, bunun sebebini imtihana tabi tutmak, sınamak, denemek ve kimin bu fırsattan daha güzel istifade edeceğini belirlemek, olarak ortaya koyar ve önce ölümü zikreder, çünkü ölüm hayattan daha gerçektir. Zira varlık sahasına çıkmamış bir şeyin çıkıp çıkmayacağı konusunda hiç birimizin bir fikri olmadığı halde bu sahada bulunan her şeyin bir gün öleceğini hepimiz biliriz. Dolayısıyla insan için bu kısa hayattan nihaî amaç, yaratıcısı olan Allah’ı razı etmiş bir şekilde dünyadan göçmektir. Bundan dolayı her bir insana bir defa bu imkân verilir o da bunu değerlendirmek için yaşar ve fırsat sona erdiğinde bir daha gelmemek üzere gider. Hayatta hiçbir şeyin tekrarı olmadığı gibi hayatın kendisinin de tekrarı yoktur. Aklı başında olan herkes, eriyip biten, akıp giden ve tekrar elde edilemeyen bir şeyin çok kıymetli olduğunu bilir. Çünkü tekrar elde etme imkânı yok artık bitti, gitti, eridi, son buldu oluyor.

İşte dünya hayatı böyle olduğundan her saniyesi önemli ve son derece verimli değerlendirilmek durumundadır. Bundan dolayı da Kur’an’da bu hayatın fani, geçici ve kısa olduğu birçok defa dile getirilir.[7] İslam, hayatı bir bütün olarak ele alır ve bu bütünün farklı katmanları veya bölümleri olduğunu ifade eder, ayrıca belirtmek durumunda olduğu zamanlarda ise dünya ya da ahiret hayatı şeklinde vurgu yapar. Bazen gençlere sorarım, Hayat nedir diye? Genelde aldığım cevapların başında: “Hayat Ezanla başlayıp sala ile sona eren bir şeydir” cümlesi gelmektedir. İşte işin püf noktası burada başlıyor. Hayat anlayışımız, yaşantımızın her alanını ilgilendirmekte ve şekillendirmektedir ve acizane kanaatime göre bugün yaşadığımız birçok problemin temelinde yanlış bir hayat anlayışı gelmektedir. Gerçekten sala ile bitiyor mu hayat? Aslında biten bir şey yok sadece yer değiştirme var, evin bir odasından diğerine geçmek veya bir mahalleden diğerine taşınmak söz konusudur.

İslam kaynaklarına baktığımız zaman genelde dört katmanlı veya dört ayrı bölümden oluşan bir hayat anlayışının olduğunu görürüz: Ruhlar alemi, Dünya, Kabir–Berzah ve Sonsuz Ahiret serüveni, birinde öldüğünüzde diğerine diriliyorsunuz. Yok olmak yok, kaybetmek yok ve ölüm sadece geçici bir ayrılık, bir boyuttan diğer boyuta geçiş için bir yol haline geliyor. Ve ikinci sırada bulunan dünya safhasından sonraki ahiret, dünyada yapıp ettiklerimizle şekillenmektedir. Hayata böyle bakmak yaşantımızı tepeden tırnağa değiştirecek ve kendimize çeki–düzen vermeye sebep olacaktır. İnsanlar ve evrendeki diğer varlıklarla olan ilişkilerimizde daha dikkatli olmaya sevk edecek, ilişkileri sonsuzluğa göre geliştirmenin yollarını gösterecek ve böyle ilişkiler geliştirmeye bizleri mecbur edecektir. Yaptıklarının, tekrar karşısına çıkacağını ve onlardan hesaba çekileceğini bilen insan yaptıklarını ona göre işleyecek ve bu konuda daha dikkatli olacaktır.

Yaşadığı bu dünya hayatından sonraki hayatta da tekrar eşi ile görüşeceğine inanan ve bilen kişi ona yanlış yapar mı? Ya da anne-babası ile tekrar görüşeceğini, aralarındaki ilişkinin burada sona ermediğini bilen evlat onlara saygısızlık, hürmetsizlik yapar mı? Aynı şekilde böyle inanan bir esnaf/tüccar müşterisini aldatır mı? Amir memuruna haksızlık yapıp hakkını yer mi? Bu şekilde inanan bir toplumda yalan, ölçü ve tartıda hile yapmak, başkasının ayağını kaydırmak, müşteriyi aldatmak, ikiyüzlü davranmak, arkadan iş çevirmek gibi kötü davranışlar kendine yer bulabilir mi? Bu soruları arttırabiliriz. Yani hayata böyle bir yaklaşım şahsi yaşantımız başta olmak üzere aile, iş, ticaret ve kamu alanlarındaki yaşantılarımızın hepsinde bizleri daha dikkatli ve titiz olmaya sevk eder. Çünkü işin sonunda yüz yüze bakma ve mahcup olma durumu söz konusudur. Son zamanlarda artan aile içi şiddetin, boşanmaların, anne-babaya hürmetsizliklerin veya evrendeki herhangi bir varlığa haksızlık yapmanın sebeplerinden biri de hayatı bu dünyadan ibaret zannetmektir. Halbuki Allah Resulü (sav): “Dünya ahiretin tarlasıdır,[8]” buyururken dikkatlerimizi bu hususa çekmiş ve burada nasıl davranırsak ahirette aynısının karşımıza çıkacağını ifade buyurarak, hayatlar arasındaki devamlılığa vurgu yapmıştır.

Hayat zincirinin bir kesiti olan bu dünya hayatını, bizden istendiği şekilde değerlendirmek için nasıl hareket etmeli? Sorusu elbette burada önem kazanıyor. Öncelikle şunu ifade etmek gerekir ki; Kur’an’a göre bir hayatın değer kazanabilmesi için, Allah’ın insanda yarattığı alıcılarla O’nun mesajını anlamak ve kendisine iman edip imanın gereği olan ibadetleri[9] yerine getirmek zaruridir. Aksi takdirde bu hayat amacına ulaşmamış olacaktır.[10] Zira hayat imanla değer kazanır, iman Allah’la bağlantı kurmak, sahipsizlikten, başıboşluktan kurtularak en yüce Kudrete kul olmaktır. Hayatı imanla diri tutmak, farzlarla süslemek ve günahlardan sakınmakla muhafaza etmek gerekir ki; bu üçünün toplamından da ahlak ile bezenmiş Müslüman/kâmil insan şahsiyeti ortaya çıkar ve hayat güzel ahlak ile anlam bulur. İçerisinde bunların bulunmadığı bir hayat, telafisi mümkün olmayan kaçırılmış bir fırsat olduğu gibi ilerideki hesabı da ağır olacaktır.

Aslında Haya ve Hayat kelimeleri aynı kelime kökünden gelir. Bu da hayatın tam anlamıyla hayat olabilmesi için haya (ahlak) ile yaşanması gerektiğini, hayanın olmadığı bir hayatın eksik olduğunu ima eder. Burada bahsedilen haya sadece basit bir utanma duygusundan ibaret değildir. Tam tersine hayatı insan onuruna yakışır bir şekilde yaşamak için gösterilen bütün bir çaba anlamına gelmektedir. Haya bilindiği gibi imanın bir şubesidir.[11] Efendimiz (sav): Her bir dinin kendine mahsus bir ahlakı vardır, İslam’ın ahlakı da hayadır,[12] utanmıyorsan dilediğini yap,[13] buyurmaktadır. Haya bütün güzel ahlakı kendisinde toplayan özet gibi olduğundan insan hayatının her alanına ve davranışına hâkim olmalıdır ki; hayatın gayesi ortaya çıksın. Nitekim Efendimiz (sav) gerçek hayanın tarifini; vücuttaki bütün uzuvları haramdan korumak, ölümü hatırdan çıkarmamak ve dünya sevgisini terk ederek ahirete odaklanmak gerektiği şeklinde yapmış ve ancak böyle yapanların Allah’tan hakkıyla haya etmiş olabileceğini ifade buyurmuşlardır.[14]

Haya, sahibine dünya ve ahirette kıymet ve şeref kazandırır. Nitekim sıradan bir bayan, sahip olduğu hayasından dolayı Hz. Musa gibi bir peygambere hanım olmuş, peygamberin ailesinden olma şerefini elde etmiştir.[15] Efendimiz (sav) insanlar içerisinde en çok haya sahibi olduğu gibi hayasını her zaman övdüğü Hz. Osman’a iki kızını vererek bu konudaki hassasiyetini ortaya koymuştur. Yazımızı noktalamaya çalışırken tekrar ifade edelim ki; aksiyoner bir iman, o imanın gereği ve zaruri sonucu olan ibadetler ve her ikisinin bütünlüğünden ortaya çıkan ve tamamlayan güzel ahlak, hayatın hayat olması için sahip olmamız gereken temel hususlardır. Bunların bulunduğu ortam ve zamanlarda hukuka fazla ihtiyaç duyulmaz, çünkü hukuk ahlakın en alt mertebesidir. Bu şekilde iman ve salih amellerle hayatını değerlendiren mümin erkek ve kadının çok daha güzel bir hayatla mükafatlandırılacağını ve ecirlerinin tas tamam verileceğini yine Kur’an’dan okuyoruz.[16] Bu şekilde bir hayat yaşamak aynı zamanda ölümsüzlük iksiri gibi insanı ölümsüz kılarak sonsuz Cennet hayatını netice verir. Ondandır ki merhum Yunus asırlar öncesinden insan bedeni ölse bile Hakk aşıklarının ölmeyeceğini ifade babında;

Yunus öldü deyu sala verirler,

Ölen hayvan imiş aşıklar ölmez, demiştir.



[1] İbn-i Manzur, Lisan-u’l Arab, c. XIV, s. 211

[2] Bkz: Yıldırım, Ramazan: İşrakî Filozof Şehrazuri’nin Nefs Anlayışı, İstanbul: KDY Yayınları, 2021.

[3] Kamer, 49

[4] İsra, 44

[5] Nasr, Seyid Hüseyin: İnsan ve Tabiat, İstanbul: İşaret Yayınları, 2. Baskı, 1988, s. 14-15.

[6] Mülk, 2

[7] Mü’minun, 113 vb. ayetlere bakılabilir.

[8] Buhari, Rikak, 3.

[9] İbadet kelimesi burada sadece ritüeller anlamında değil, onlarla beraber, bir yaşam şekli anlamında kullanılmıştır.

[10] A’raf, 179.

[11] Müslim, İman, 58.

[12] İbni Mace, Zühd, 17.

[13] Buhari, Edep, 78.

[14] Tirmizi, Kıyamet, 24/2458.

[15] Kasas, 25

[16] Nahl, 97.


 

7 yorum:

  1. Çok önemli bir başlık güzel ve yalın bir şekilde izah edilmiş, şahsen müstefid oldum, teşekkür ediyorum

    YanıtlaSil
  2. Rabbim yüreğinize, aklınıza ve bileğinize kuvvet versin

    YanıtlaSil
  3. Çok güzel ve etkileyici bir yazı. Allah razı olsun.

    YanıtlaSil
  4. Çok güzel ve etkileyici bir yazı. Allah razı olsun.

    YanıtlaSil
  5. Çok güzel istifade edilecek bir yazı yüreğine sağlık Rabbim devamını nasip etsin inş.

    YanıtlaSil
  6. Kaleminize, yüreğinize, sağlık yazılarınızdan çok istifade ediyorum. Çok teşekkür ediyor rabbimden sizlere sağlık, sıhhat, uzun ve hayırlı bir ömür niyaz ediyorum...

    YanıtlaSil
  7. Çok güzel bir yazı hocam kaleminize ve yüreğinize sağlık...

    YanıtlaSil

Yazarlar