KÖPEĞİN ÖLÜMÜ
Prof. Dr. Cağfer KARADAŞ
Evin tek çocuğuydu. El üstünde büyütüldü, el pembe gül pembe muamele gördü. Hiçbir şeyi eksik bırakılmadı, yediği önünde yemediği arkasındaydı. İsmi de özenle seçildi: Elite. O biricikti, seçkindi, narindi, nazendeydi. Bir zarar görmesin, kötülüğe maruz kalmasın diye hep takip altında tutuldu. Hem anne hem baba üstüne titredi. Ne de olsa biricik evlatlarıydı.
Anne babanın bütün hayatları evle işyeri arasında geçiyordu. Arada
bir elit mekanlara takılırlar fakat çok kalmazlardı. Seçkin insanların
azaldığından şikâyet ederlerdi. Ev, iş yeri ve elit mekân çemberi içinde dönüp
duruyorlardı. Hayatlarındaki tek farklılık yılda bir veya iki kez tatile çıkmaktı.
O da kafalarına göre mekân bulamadıkları için hep yarıda kesilirdi. Çocuk da bu
çemberin içine dahil olmuş, aynı tarzı benimsemişti. Onun tek farkı arada bir
oyun bahçesine götürülmesiydi. Orada da dokunan olmasın, mikrop bulaşmasın,
zarar görmesin diye yalnız oynatılırdı. Eğitimine de özen gösterdiler, onu özel
okula verdiler, tek başına bir sırada oturttular. Evden çıkarken her sabah sıkı
sıkı uyardılar: “Kimseye dokunma ve kimsenin sana dokunmasına izin verme!” Uyarıları
unutup oyun oynadığı ve arkadaşlarına karıştığı zamanlar olurdu ama hemen fark
edilirdi. En az bir hafta hasta yatardı. Hemen doktora götürülür, tedavisine
titizlik gösterilir, sağlığı tekrar bozulmasın diye uyarı dozajı artırılırdı:
“Sen seçkin, narin ve naif bir kızsın, diğer çocukların azılı mikroplarına
dayanamazsın.” O da bunlara inanır ve uyarılara uymaya çalışırdı. Çünkü doktoru
da hastaneyi de hiç sevmezdi.
Gel zaman git zaman yalnızlıktan bunaldı Elite. Hemen anne baba
tedbirlerini aldılar. Biz sana Avrupa’dan getirilmiş cins bir köpek alalım.
Medeni insanlar hayvanlarla yalnızlıklarını gidiyorlardı. Onların bulduğu çözüm
bizim için de geçerliydi. Neticede onlardan daha akıllı ve daha gelişmiş
değildik. Hem oradan gelen köpek
mikroplardan arındırılmış, hastalıklardan korunmuş, medeni bir hayvandır.
Bu gelişme Elite için büyük bir değişim oldu. Çok mutluydu, köpeğin
geleceği günü iple çekmeye başladı. Siparişi verdiler, bir haftada gelecekti.
Evde artık yeni bir farklılık ve onun verdiği mutluluk vardı. Yıllarca “sen
farklısın, narin yapılısın, kimseye benzemezsin” diye büyütmüşlerdi ve
inandırmışlardı, bu yeni eleman o farklılığı tamamlayan bir aile ferdi
olacaktı.
Öyle de oldu, aileye yeni bir birey eklendi. Elite bütün gününü
artık köpeğiyle geçirmeye başlamış, zaman içinde onunla özdeşleşmişti. Onu
kendi diline alıştırmaya değil, kendisi onun diline alışmaya çalışıyordu. Köpek
gibi hırlıyor, havlıyor ve hareket ediyordu. Anne baba da bunu bir oyun ve
eğlence olarak görüyorlardı. Zaten çok az konuştuğu ve sohbet ettiği için bu
durum onlara çok yadırgatıcı gelmemişti. O hale geldi ki köpeğini anne
babasıyla bile paylaşmıyor, evden dışarı özel kıyafetler içinde ve özenle
çıkarıyordu.
Dışarı çıktığı bir gün yanında kedisi olan okul arkadaşıyla
karşılaşmışlardı da hiç sevmemişlerdi. Kedicik köpeği görünce iyice sahibinin
kucağına pusmuştu. Kedinin tırnaklarının olmadığı dikkatini çekti. Sorduğunda
arkadaşı ona “Evde eşyalara ve insanlara zarar vermesin diye tırnaklarını kestirdiklerini,
onu medeni ve uysal bir hale getirdiklerini” ayrıntılı bir şekilde anlatmıştı. “Benim
köpeğim zaten medeni olarak geldi” dedi. “Ama tırnaklarının kesilmesi biraz
aşırı değil mi?” diye sormadan da edemedi. Arkadaşı “Niçin aşırı olsun,
kısırlaştırılıyorsa, tırnakları da kesilebilir” cevabını verdi. Mantıklı geldi
bu cevap ona. Neticede kendi köpeği de kısırlaştırılmıştı.
Elite büyüdü, en seçkin okullarda okudu. Okul günlerinde de
yalnızlığını köpeğiyle giderdi. O yüzden insan cinsinden hiç yakın arkadaşı
olmadı. Köpeğini okula götüremediği günlerde çektiği videoları ve resimleriyle gününü
geçirdi. Okullar bitmiş iyi bir eğitim almıştı, artık iş hayatı başlayacaktı.
Çok işe girdi çıktı Elite, ama bir türlü insanlarla ilişki ve
iletişim kuramadı. Anne babası “Kendisinin çok özel ve narin yapılı olduğunu,
iş yerindeki insanların kabalıklarını ve kalabalıklarını kaldıramadığını”
söyleyerek onu teselli ettiler. Sonunda evden çalışmaya karar verdiler.
Bilgisayar başında çeşitli firmaların internet üzerinden işlerini yapmaya
yöneldi. Böylece hem insanlara karışmıyor hem de köpeğinden ayrılmıyordu.
Hayat tek düze gitmiyordu. Her canlının yaşam süresi aşağı yukarı
belliydi. Çok iyi bakılsalar da evdeki köpeklerin de belli bir ömür süresi
vardı. Bir anda köpek hastalandı, apar topar kliniğe götürdüler. Veteriner
yaşlılığa bağlı organ yetmezliği yaşadığını ve çok az bir ömür süresinin
kaldığını söyledi. Çok üzülmüştü. Özdeşleştiği parçasını kaybetmişti. Hemen
özel ve mutena bir köpek mezarlığı buldular, yerini ayarladılar ve özenle
götürüp defnettiler, hatta mezarı başında saygı duruşunda bulunmak suretiyle
bir ritüel bile yaptılar.
Bu ayrılık çok ağır gelmiş ve Elite bunalıma girmişti. İşini
bırakmış, anne babasıyla bile iletişimi kesmiş adeta hayattan kopmuştu.
Uykusundan köpek hırıltısı çıkartarak ve havlayarak kan ter içinde uyanıyordu.
Psikoloğa götürdüler, “Yeni bir köpek alın, normale dönebilir” dedi. Anne baba
“kızımız kendisini köpek gibi hissediyor, hatta bunu söylüyor” dediklerinde
psikolog “Bu zaten onun normali, öyle hissediyorsa öyledir” dedi. Şaşkın ve
çaresiz köpek almaya yöneldiler. Avrupa’dan gelmiş cins bir köpek alacaklardı.
Bu sefer tedbirli davrandılar, yaşı oldukça küçük bir köpek aldılar. Kız ona da
alıştı hatta özdeşleşti. Artık rüyada değil uyanıkken onunla hırlaşıyor ve
havlama sesi çıkarıyordu. Doktor bunun normal olduğunu söylemişti. Eh yani,
bilim böyle diyorsa, böyleydi.
Zaman durmuyor, her şey gibi anne babaları da yaşlandırıyordu. Önce
anne ayrıldı hayattan, sonra baba. Ama Elite hayat sıkıntısı yaşamadı.
Evlenmediği için ailesinin maaşı ona bağlanmıştı. Baba ölmeden önce bunu
avukatıyla ayarlamış ve gözü arkada gitmemişti. Nedense anne babasının ölümü
köpeğinin ölümü kadar onu etkilememişti. Çünkü yeni can dostu yanındaydı ve
yalnız değildi, köpeğiyle birlikte hırlarken ve havlarken anne babasının
uyarıları da ortadan kalkmıştı. Komşular bu durumdan rahatsızdılar ama onlar da
alışmışlardı.
Zaman su gibi aktı, komşuları bir ara onların hırlama ve havlama
seslerini duymaz oldular. Epey bir zaman geçmişti ve hiç sesleri çıkmıyordu.
Üstüne üstlük evden kötü kokular da gelmeye başlamıştı. Şüphelendiler, gerekli
yerlere haber verdiler. İtfaiye geldi, kapıyı açtı. Polisler dikkatli bir
şekilde içeri girdiler. Mutfağın ortasında bir ceset buldular, insana
benziyordu; hemen yanı başında ikinci bir ceset vardı, o da köpeğe benziyordu.
Sağlıkçılar nasıl öldüklerine dair tahmin yürütmekte zorlandılar.
Polis komşularına sordu. Hepsi aynı
şeyi anlattı: “Evden çok az çıkardı, kimseye karışmaz, kimseyle konuşmaz,
markete gider, sanki geç kalmış gibi hızla eve dönerdi. Hem köpeğe hem
kendisine aynı renkte, tonda ve tarzda elbise giydirirdi, adeta köpekle
birbirlerine benzemeye başlamışlardı. Evden sürekli hırlama ve havlama sesi
gelirdi. Sesler kesilince şüphelendik ama, belki bir yerlere gitmişlerdir diye
düşündük. Meğer ölmüşler”
29 Ağustos 2024
Bu yazı senoryalaştığı vakit mükemmel bir sinema filmi çıkar. Ama köpek severleri çok kızdıracağı için hiçbir yapımcı ve oyuncu taraf olmaya aktır.
YanıtlaSil