AH KERBELA! VAH GAZZE! YUHH BİZE!
Doç. Dr. Cuma KARAN
İslam tarihinin bazı acı veren kör noktaları vardır. Her İslam tarihçisinin görmek, okumak istemediği veya okuduğunda zorlandığı bu zaman şeridini gözyaşlarıyla izlediği anların başında şüphesiz ki Kerbela gelir. Okurken sadece göze yaşlar gelmiyor şüphesiz; aklına gelen sorularla adeta yıkılıverir tarihçi. Zira bir yandan din, iman ve ihtiras adına devletin bütün gücünün arkasına almış bir İslam ordusu! Diğer taraftan ise toplam 70 kişi zor bulan birkaç aileden oluşan ve aralarında 6 aylık bebeklerin olduğu sözde isyancı, devleti yıkmaya gelen bir bâği grup. Koskoca İslam devletinin halifesine karşı çıkan bu grubun üyelerine bakarsanız bir de kimleri görürsünüz? Halife Yezide göre isyancı grubun başı Hüseyin! Asi Hüseyin! Devletin birliğine kasteden, halifeye karşı gelen Hüseyin! Dolayısıyla katli vacip olan Hüseyin! Sahi, kimdir bu Hüseyin? Hz. Muhammed (s.a.v.) biricik torunu, Cennet gençlerinin efendisi Hz. Hüseyin, Cuma günü mescide girdiğinde Peygamberin hutbeyi yarıda bırakıp kucağına aldığı Hüseyin, secdede iken sırtında taşıdığı Hüseyin!
Her Muharrem geldiğinde iliklerimize kadar hissettiğimiz bu Kerbela
acısına bu sene bir yenisi daha eklendi.
Gazze... Gerçi sürekli kanayan bir yara idi. Ama son bir yıldır asrın
Kerbelası oluverdi Gazze. Tıpkı Ehl-i Beyt'in hep acılarla geçen hayatları ve
Kerbela ile müşahhaslaşan dramı gibi. Bu dramı; Şiiler zincirlerle sırtlarına
vurarak onu kültürleştirirken, bir kısım Sünniler de aşure tatlısıyla ona bir
başka açıdan katkı sağlayıp kültürümüzün ayrılmaz bir parçası haline
getirdiler. Asrımızın Kerbela’sı olan Gazze'yi acaba nasıl bir kültüre kurban
edeceğiz?
Kerbelayı, muharremde yaşardık. Bu sene Kerbelamız erken başladı.
Hem de hala bitmedi, altı ayı geçti; Gazze toprağında her gün ortalama yüzlerce
Hüseyin, bir o kadar masum Zeynepler ve anne karnında bebekler hunharca
dünyanın en gelişmiş silahlarıyla bütün insanlığın gözü önünde canlı yayında
bombalanıyor. Sığınacak bir yer kalmadığı gibi, ölülerini defnedecek bir yer
bile çok görülüyor, hatta defnedilmiş masum bedenler buldozerlerle çıkarılıp
insanlığın gözü önüne asrın Yezid ruhluları tarafından çıkarılıyor. Defnedilip
hürmet edilmesi gereken masum bedenler, köpeklerin ağızlarında hem de bütün
dünyanın gözü önünde.
“Ümmetin suskunluğunu Allah’a şikâyet ediyorum” diyen Filistin
direnişin unutulmaz ismi Ahmet Yasin, “Dirensek de öldürüyorlar, direnmesek de
öldürüyorlar. Biz direnmeyi seçtik.” Tıpkı Hüseyin gibi, geri dönmeye izin yok,
“ya boyun eğme ya da ölüm.” diyordu.
Ah Gazze, Vah Gazze! Boyun eğmedin Yezid’e, terk etmedin toprağını,
gerçi sığınacak yerin ve gidecek yolun da kalmadı, tıpkı Hüseyin gibi. Bugün
Gazze, ölümü göze almış, ölüyor çaresizce. Ama duruyor, direniyor izzetiyle,
hem de bütün insanlığın gözü önünde. O ölmeye devam ediyor biz seyretmeye;
onlar gidişi cennet olan bir onurlu direnişle yol alırken biz ise arkasında
korkak bir şekilde suskun kaldık, kaybettik; yuh olsun bizlere. Yaşasın bu
direnişe duyarlı olanlara, buna sessiz kalmayıp “Tükürün zalimlerin hayasız
yüzlerine” deyip her platformda bunu dile getirenlere. Yuh olsun bir şey
yapıyor gibi görünüp de hiçbir şey yapmayanlara!
Gazze; dünya ve Müslümanların tarihinde bir turnusol işlevini
gördü. Dünyada birçok kavram, birçok söylem bu süreçte test edildi ve içi boş
çıktı. Bütün dünya, bunu gördü. Din ile toplumlarını uyutan, dini afyona
dönüştüren Müslüman idarecilerin de kutsal ve kırmızı dedikleri çizgilerinin de
foyasını ortaya çıkardı. Kutsal dedikleri meğer menfaatleri, mezhepleri,
ırkları, şirketleri, zevk ve keyifleri, kaybetmek istemediği münafık dostları
ve zulümle yürüyen iktidarlarıymış.
Gazze; Müslüman liderlerin bırakın insanlık ailesinin bir üyesi olmayı
Müslümanlar olarak bir ümmet birliği bile göstermekten acizliklerini ve münafık
yüzlerini çıkardı ortaya. Tıpkı şahsi ve siyasi ikbal ve menfaatleri uğruna her
türlü kutsalı yok sayan hatta Hz. Peygamber’in torununu bile katletmekten
çekinmeyen Yezid ve başında bulunduğu iktidarı gibi.
“O günleri, biz insanlar arasında döndürüp duruyoruz” (Ali-İmran, 3/140) ifadesiyle tarih; bugün nasıl ki Kerbela faillerini,
Yezid’i lanetliyor, sessiz kalanları da kınıyorsa gün gelecek Gazze için de
aynı şey olacak; bugünlerde yetki sahibi olanların torunları yıllar sonra
onları lanetle kınayacak.
ABD’nin İsrail’e silah göndermesine tepki olarak istifa eden
Dışişleri Bakanlığında çalışan Annelle Sheline’nin, “Küçük bir kızım var.
İleride bir gün bu konuyu öğrenirse ve Dışişleri’nde çalıştığım için bana bunu
sorarsa ona elimden geleni yaptığımı söyleyebilmek istiyorum” şeklindeki onurlu
duruşu da tarih unutmayacak. Tıpkı ABD
Hava Kuvvetlerinde aktif görevde olan ve 24 Şubat'ta İsrail'in Washington
Büyükelçiliği önünde "Artık soykırım suçuna iştirak etmeyeceğim deyip
kendini yakan 25 yaşındaki Aaron Bushnell gibi onurlu duruşlu insanları da
unutmayacağı gibi. Velayet Aytan’ın şu
dörtlüğündeki gibi;
“Ola ki, Yezit’in dostuysan eğer, /Suyolunu
sen de kestiysen eğer,
Hüseyin ölürken, sustuysan eğer, /Yüzbin
lanet olsun, sana Kerbelâ.” İfadesiyle;
“Yüz bin defa lanaet olsun size; Ey
Müslüman toplumun sözde liderleri! Ey bunca katliamı hala kendilerine milli ve
kırmızı çizgi saymayan yetkililer; Ey idarecilerini bu konu da zorlamayan ama
takvadan da kimseye söz bırakmayan sözde Müslümanlar! Ey Gazze edebiyatıyla
saltanatlarını, iktidarlarını sürdürenler! Ey açlıktan ölen Gazzeli, Yemenli
çocuğun ölümüne sessiz kalan karnı tok sofradan sofraya koşan Müslümanlar! Aşık
Maksud Feryadi’nin dediği gibi:
Sinemdedir benim derdim dağlarım
Ben yaramı gizli sarar bağlarım
Ben gündüzler güler, gece ağlarım
Benim neler çektiğimi kim bilir?
Ben kimine yazım, kimine kışım
Arife doluyum, cahile boşum
Ben kolsuz kanatsız bedensiz başım
Benim neler çektiğimi kim bilir?
Kerbela’ya gelen Hz. Hüseyin’e; “Babana bunca hıyanet eden
Kufelilerin neyine güvendin de geldin?” sorusuna bir tarihçi olarak cevap
alamadan asrın Kerbela’sı olan Gazze’de öldürülen Hüseyinlerle, katliamlarla
uyandık. Ağıtta yakamaz olduk. Dilimiz tutuldu, nefesimiz kesildi, şuurumuz
kayboldu, kıblemiz şaştı, dünyamız yıkıldı, umut bağladığımız dağlara kar, güvendiğimiz
liderlerimize korkaklık sardı, Bizde takat kalmadı, umudumuz Allah’a, sebepler
dünyasında da “çoğu zaman dünyamızdan uzak ama vicdanlarıyla, bu konuda
duruşlarıyla bizleri şaşırtan insanların, grupların; protestolarına, bitmeyen,
dinmeyen cesaretlerine, insanlık vicdanını harekete geçirip sürdürecek
kıvılcımlara kaldı.
“Zalim Allah’ın kılıcıdır, onunla başka bir zalimi vurur ve sonra
da onu kırar” diyen Hz. Peygamber’in ifadesiyle elbet bir gün devran tersine
döner. Tıpkı Muhtar es-Sakafi gibi birinin gelip zulme varan intikamıyla Kerbela’nın
hesabını görmesi ve katilleri tek tek bulup öldürmesi gibi…
Gazze için de ya Muhtar es-Sakafi gibi
insanların ya da Ümmetin umudu olan bir Ömer, bir Selahaddin gelir, hesabı
görür zalimden.
“Birgün olur elbette doğar şems-i
hakikat/Hiç böyle müebbed mi kalır zulmet-i âlem”
“Gazze’nin ve özellikle de
Müslümanların özgürlüğünü özledim” diyen İhsan Süreyya Sırma’nın duygularımıza
tercüman olan şu mısralarıyla bitirelim:
Herkes bir Kâbil olmuş, zulmün
bataklığında.
Hak uğruna can veren, Hâbil'ler'i
özledim.
Zulüm dünyayı sardı, her tarafta bir
Câlût;
Câlût'lara son veren, Dâvûd'ları
özledim.
Yönümüzü şaşırdık, ele yalvarır olduk.
Süleyman'a yol veren, Hüdhüd'leri
özledim.
"Hilâfet" kaldırıldı,
"Saltanat" oturtuldu.
Saltanata "yok!" diyen,
Hüseyin'i özledim.
Kudüs kurtulmuş idi, Haçlıların
zulmünden.
Siyonist durduracak, Selahattin
özledim.
Nâmert bir savaş sardı Müslümanın yurdunu.
Uçağa sapan atan, çocukları özledim.
25.07.2024
Not: “Ortak Zemin Dergisi”, (33. Sayı,
(Ağustos-Eylül-Ekim Sayısı, 2024, s. 4 6)’inden alıntıdır.
Dilinize, kaleminize sağlık hocam...
YanıtlaSilKaleminize sağlık
YanıtlaSilYazınızla duygularımı dile getirmişsiniz, kaleminize sağlık, ilminize, ömrünüze bereket
YanıtlaSil