GAZZE SOYKIRIMIN FAİLLERİ ve DESTEKÇİLERİ
Doç. Dr. İbrahim BARCA
2023 yılının 7 Ekim gününden itibaren başlayan ve bu on aylık süre içinde çoğunluğu bebek, çocuk ve kadın olmak üzere yaklaşık 40 bin Filistinlinin katledilmesine ve 90 binin üzerindekinin de yaralanmasına sebebiyet veren soykırım bugün de devam etmektedir. Bu post-modern soykırım süresi içinde Filistinlilere karşı işlenen suçlar, geçmişte gerçekleşen soykırım, yerinden etme ve etnik temizlik türlerini içerdiği gibi daha fazlasını da içermektedir. Nasıl sonuçlanacağı da kestirilemeyen bu soykırımın ileride her alanda küresel ölçekte yansımaları olacağı kuşkusuzdur.
Bu yazımızda soykırımın bilfiil faili olan İsrail ile ona destek
veren Batılı ve Doğulu güçlere kısaca değinilmiştir.
İsrailliler Hamas’ın 7 Ekim 2023’te Aksa Tufanı adıyla gerçekleştirdiği
eylemleri evvelemirde çok büyük ve korkunç, haksız ve zalimane olarak gördü ve
göstermeye çalıştı. Bu saldırıları Holokost’tan sonra Yahudilere yapılmış en
büyük saldırı olarak telakki ettiler. Onlardan bazıları bu saldırıları
İsrail’in 11 Eylül’ü olduğunu açıkladı. Bununla başta ABD yönetimi ve Yahudi
Lobisine de nasıl hareket edeceklerini ve kendilerine nasıl destek olunacağının
mesajını verdiler. İkincil olarak başta İsrail’de yaşayan Yahudiler olmak üzere
tüm dünya Yahudilerine İsrail’i destekleme ve İsrail’de birleşme mesajı
verdiler. Son olarak da diğer güçleri, kararsız olanları ve düşman bildiklerini
bu duruma hazırlama amacı güttüler denilebilir.
75 yıllık Siyonist işgalin, fiziki ve ruhi zulümlerin, etnik ve
dinsel aşağılamanın, siyasi ve ekonomik bakımdan bağımlı kılmanın bir neticesi
olan Hamas eylemleri, siyasi konjonktür gereği bugünkü Siyonistler tarafından
arzu edilmekteydi. Zira İsrail devletini kuran Siyonist aklın dünyanın değişik
yerlerinde yaşayan Yahudileri ne tür kirli komplolar, iş birlikleri ve
saldırılar ile İsrail’e getirmeye çalıştığı malumdur. Tüm dış desteklemelere ve dış gücüne, içerideki
tüm uygulama ve önlemlere rağmen İsrail toplumu; kendi içinde etnik, siyasi,
dini ve kültürel manada bir birliğe sahip değildir. Bu saldırılar ile Siyonist
yönetim artık pervasız bir şekilde işgalini genişletebilir ve Hamas’ın otonom
sahibi olduğu doğal kaynaklar ve verimli toprakların bulunduğu ve adeta bir
açık hava hapishanesine çevirmiş oldukları Gazze’yi tamamen işgal edebilirdi.
Neticede bu saldırıların hemen akabinde İsrailli Siyonistler, intikam almak
için Demir Kılıçlar adını verdikleri bir saldırı başlattı. İsrailliler,
saldırılarının amaçlarını şöyle ifade ettiler: “Hamas’ı silahsızlandırmak veya bitirmek;
Hamas’ın elindeki rehineleri kurtarmak; İsrail halkının devlet ve askerlerine
güvenini sağlamak; dost ve düşmanlarına caydırıcılıklarını göstermek” İsrail
devletinin kuruluşundan bugüne değin yaptıklarına bakıldığında Siyonistlerin
her gelişmeyi Filistin topraklarını işgal etmek ve ele geçirdikleri toprakları
genişletmek için kullandığı görülecektir. Bu yüzden Filistin cephesinden
gerçekleştirilen birçok saldırı gerçekte ya onlar tarafından başlatılmış ya da
kışkırtılmıştır denilebilir. Hamas 7 Ekim saldırıları da Siyonistler
tarafından uzun bir süredir devam edegelen zulümlerin ve kışkırtmaların bir
neticesidir denilebilir.
Soykırımın baş faili İsrail başbakanı Netenyahu ve onun koalisyon hükümetindeki
aşırı sağcı, fanatik milletvekilleri ve bakanlardır. Nitekim bu soykırım süresince Filistinlilere
yönelik her türlü katliam emrinin veren bunlardır. Geçmişin solcu Siyonist
yöneticileri sağcı Siyonist yöneticiler arasındaki fark bu soykırım süresi
içinde daha bir anlaşılır hale geldi. Solcular, çarpıtılmış ve yanlış
yorumlanan Tevrat ve diğer dini referansları zaman zaman kullansalar da bunlara
inanmıyorlardı. Ancak sağcılar, bunlara inanarak hareket etmektedirler. Bu
yüzden mevcut Gazze soykırımında bu denli Siyonist vahşiliklere, insanlık dışı
uygulamalara ve korkunç barbarlıklarına şahit olunmuştur. Zikredilmesi gereken
diğer bir husus da dini karakterli olan Hamas’ın haklarını, onur ve izzetlerini
koruma bakımından solcu Filistinli güçlerden farklı bir nitelikte olduğudur. Hamas
da gerçekleştirdikleri mücadelenin, eylemlerin ve eylem çeşitlerinin hak ve
hakları olduğuna inanarak bunları gerçekleştirmektedir.
Başta ABD ve İngiltere olmak üzere Almanya, Fransa, İtalya, Kanada,
Japonya, Hindistan, Azerbaycan, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi gibi devletler
bu soykırıma çeşitli şekillerde destek verdiler. Bunda ABD gibi ülkelerdeki
güçlü Yahudi lobisi ve Siyonist Evangelistlerin varlığı en önemli
faktörlerdendir. Diğer bazı ülkeler için de çıkarları, ortaklıkları ve iş
birlikleri önemli motivasyon ve gerekçedir.
İsrail’i kuran, bugüne gelmesini sağlayan ve işlediği bu vahşi
soykırımı da en fazla destekleyen asıl güçler başta ABD ve İngiltere gibi büyük
Batılı devletlerdir. Netenyahu ve Siyonist Yahudiler soykırımın her aşamasında
bu çevrelerin desteğini almak için, desteklerini artırmaları için birçok
girişimde bulundu. Netenyahu, Direniş cephesi diye adlandırılan Hamas, Yemen,
Hizbullah ve İran’a karşı elde edecekleri güya zaferlerin Yahudi-Hıristiyan
medeniyetinin barbarlığa karşı zaferi olacağını belirtti. İsrail Savunma Bakanı
Yoav Gallant, ABD kongre heyetine hitaben, İsrail’in İran’ın vekillerine karşı
yürüttüğü savaşın Batı medeniyetini korumaya yönelik bir savaş olduğunu
söyledi. Aslında bugün diğer Batılı devletlerin desteği bir tarafa eğer ABD ve
ABD’deki sayıları milyonlara ulaşan Yahudi Lobisinin desteği olmazsa, İsrail
devleti ne var olabilirdi ne de bugüne kadar varlığını sürdürebilirdi. Ancak
ABD ile stratejik ilişki içinde olan İsrail devleti, ABD çıkarlarına ve
önceliklerine hizmet ettiği müddetçe bu desteğin devam edeceğini çok iyi
bilmektedir. Ve bu yüzden de her eyleminde ABD’nin bundaki kazancını
muhataplarına aktarmaktadır.
Bugün yaşanan Gazze soykırımının pek görünmeyen ve nispeten gizli
olan dolaylı failleri ise çokuluslu bazı şirket, banka, finans sektörü ve medya
kuruluşlarıdır. Farmason, Rötary ve Lions gibi meslek ve hayır kurumları da bu
sayılanlara eklenebilir. Zira bu kuruluşlar Siyonist İsrail’in varlığını ve
bekasını önemser ve öncelerler.
İsrail devletinin diğer bir destekçi gurubu ise Doğudaki bazı
Müslüman Arap ülke yöneticileri; seküler ve liberal fikirdekiler ile sömürgeci
ve ırkçı güçlerdir. Suudi Arabistan, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Ürdün,
Fas ve Mısır gibi bazı Arap ülkeleri bunlara örnek verilebilir. Müslüman ülkelerin yöneticileri; bunların
çoğunluk ve etkili oldukları Arap Birliği, İslam İş birliği Teşkilatı gibi
örgütler bazen göstermelik olarak kınasalar da genelde İsrail’in yanında yer
aldı. Örneğin Suudi Arabistan’da hiçbir Filistin gösterisine izin verilmediği
gibi İsrail’e ve İsrail mallarına karşı herhangi bir boykot da yaşanmadı.
Üstelik soykırım tüm vahşetiyle sürerken Suudi Arabistan’da haftalarca süren
Riyad Mevsimi Festivaline gerçekleştirildi.
Sözü geçen Müslüman Arap ülkeler ABD, Batı dünyası ve İsrail ile
ekonomik ve siyasi ilişkileri olan, birbirleriyle rekabet içinde olup
birbirlerine güvenmeyen ülkelerdir. Ayrıca İran Şii yayılmacılığı adını
verdikleri durumdan işkillenen, İhvan-ı Müslimîn gibi siyasi İslam hareketinin
yayılmasından ve koltuklarını kaybetmekten korkmaktadırlar. Ayrıca çoğu
saltanat ile veya şaibeli olarak başa geçmiş olan bu yöneticiler ABD ve İsrail’den,
onlar tarafından suikasta uğramaktan veya alaşağı edilmekten oldukça
korkmaktadırlar.
0 yorum:
Yorum Gönder