4 Ağustos 2024 Pazar

Sokak Köpekleri ve Hayvan Hakları Konusu


SOKAK KÖPEKLERİ VE HAYVAN HAKLARI KONUSU

Dr. Ramazan YILDIRIM

Son günlerde gündeme gelen başıboş sokak köpekleri meselesinden dolayı toplumun her kesiminden hayvanlara karşı bir hassasiyet oluşmuş durumdadır. Kimisi köpekleri sonuna kadar savunurken kimisi de medyadaki bazı olumsuz haberlerden dolayı onlara acımamak gerektiğini ve onların imhasını ister oldu. Hatta bazı insanlar köpek kostümleri giyip köpekler gibi havlayarak sokaklara döküldü, yürüyüşler yaptı ve böylece hayvan haklarını savunmaya çalıştı. Biz de insan olarak bizden beklenen nedir? Bu konuda yaklaşımımız nasıl olmalıdır? Sorularına cevap ararken İslam kaynakları doğrultusunda aşağıdaki genel kaideleri kaleme almış olduk, istifadeye sebep olmasını ümit ediyorum.

İslam kaynaklarına göre kâinat/evren/kozmosta bütün varlığı içine alan ilahi bir denge mevcuttur. Evrendeki her şeyi kendi varlığının bir alameti[1] olarak yaratan Allah, onların hiçbirini ölçüsüz ve rastgele yaratmamıştır. En geniş gökyüzü boşluklarından zerrelere, oradan da büyük kürelere kadar yaratılan her şeyde bir düzen, ince bir ölçü, birbirini tamamlayan bir uyum ve ahenk vardır. Bu eşsiz ve mükemmel düzeninden dolayı evren, bazı çağdaş Müslüman ilim adamları tarafından “makro kozmik bir vahiy” olarak isimlendirilir.[2]

Yaşamak, bu evrene adım atan her canlının doğarken kendisi ile getirdiği vazgeçilmez, ertelenemez ve bu hakkı veren Allah’tan başka hiç kimse tarafından son verilemez olan temel bir hakkıdır. Kur’an’da, Allah kendisini Hayy (diri) ve Muhyi (dirilten) isimleri ile bildirerek[3] hayatın sebebinin kendi yaratması olduğunu[4] ve kendisini ölüden diriyi çıkaran[5] ölüyü dirilten[6] cansızlara can veren, sonra onları tekrar öldüren olarak tanıtır, kesin ve son dönüşün sadece kendisine olacağını vurgular.[7] O’nun izni ve emri olmadan hiçbir canlının hayatına son verilemez.

Medine Köpeklerini Öldürme Emri

Hicretin ilk yıllarında Hz. Peygamber, Cebrail (as) ile buluşmak üzere randevulaşır. Buluşma vakti olmasına rağmen Cebrail’in (as) gelmemesi Hz. Peygamberi oldukça üzer. Bu arada evin içine baktıklarında bir köpek yavrusunun evin köşesinde bir örtü altında saklandığını görür ve onu dışarı çıkarırlar. Bilahare Cebrail (as) gelip kendisine niçin zamanında gelmediği sorulunca; evde köpek vardı, içinde köpek ve suret olan eve melekler girmez, diye bir açıklama yapar.[8] Muhtemelen bu olay üzerine Hz. Peygamber (sav) Medine’deki köpeklerin öldürülmesini emreder. Hatta çölden Medine’ye gelen kadınla birlikte gelen bir köpeğin öldürülüp öldürülmemesi gerektiğini soran sahabiye: Ey Eba Rafi’ onu öldür zira onları (n varlığını) Allah men’ ediyor, der.[9]

Hz. Peygamber’in (sav) bu öldürme emrine gerekçe olarak şerh kitaplarında şu hususlar zikredilmektedir:

a) Köpeklerin olduğu yere melekler girmediği için meleklerin sık sık geldiği, vahyin indiği merkez olan Medine’deki köpekleri öldürmeyi emretmiş olabilir.[10] Bu anlamdaki emrin sadece Medine ile sınırlı olması ve Hadiste geçen, onları(n varlığını) Allah men’ ediyor ibaresi manidardır.

b) O zaman şehirde köpek sayısının fazla olması ve insanların onlardan çekinmemesi. Hatta âlimlere göre, köpek salyasının değdiği kabın yedi defa su ile sekizinci defa da toprak ile yıkanmasının emredilme sebeplerinden biri de insanların bu konudaki yanlışını ortadan kaldırmaktı.[11] c) Dönemin toplumunda köpeklere karşı aşırı bir ülfetin olması ve bunun yaygın bir anlayış haline gelmesi. Öyle ki onların bir kısmı köpeklerle beraber yaşar, oturur, yer-içer veya köpekleri yerlerdi.[12]

Ancak bir müddet geçip bu konuda insanlarda bir farkındalık meydana geldikten sonra Hz. Peygamber’in; Eğer köpekler de ümmetlerden bir ümmet[13] olmasaydı onları öldürmeyi emrederdim fakat siz onlardan sadece simsiyah[14] olan zararlılarını (saldırgan) öldürün,[15] dediğini görüyoruz. Bu Hadisiyle Hz. Peygamber, Allah’ın bazı hikmetler için yaratmış olduğu nesillerden birini yok etmek istemediğini, onların yaratılışlarının gereksiz olmadığını dile getirerek sadece zararlı olmaları durumunda onları öldürmeye izin vermiş oluyordu.[16] Köpekler de hal dili ile Allah’ı zikreden, O’nun kudret ve hikmetine delil varlıklar olduklarından öldürülmeleri veya topyekûn yok edilmeleri doğru görülmemiştir. Ancak bir zararı ortadan kaldırmak veya bir faydayı sağlamak üzere öldürülebilirler[17] ki bu, başka varlıklar için de geçerli olan bir husustur.

İslam kaynakları, gerekçeleri olmadıkça köpek beslemeyi iyi karşılamamışlardır. Hadiste bu gerekçeler ekin-, koyun- bekçiliği ve av[18] şeklinde sıralanır. İmam-ı Nevevi, Kadı Iyaz’ın köpeklerin öldürülmesi ile alakalı hususta bir nasih-mensuh durumunun olduğunu ifade ettiğini aktarır. Yani Hicretin ilk yıllarında Medine’deki bütün köpeklerin öldürülmesi emredilmişken sonra bu emir nesh edilerek sadece zararlı olanların öldürülmesine indirgenmiş ve bir müddet sonra da yukarıda sayılan gerekçeler dışında beslenmesinin uygun olmayacağı söylenerek beslenmesi belli gerekçelere bağlanmıştır.[19] Mezkûr gerekçeler olmadığı halde köpek besleyenin sevabından her gün bir miktar azalacağı söylenerek[20] bu konuda keyfiliğin önüne geçilmiştir.

Kurtubi, susamış bir köpeğe su veren adamın misalini anlatan Hz. Peygamber’in bir soru üzerine ‘ciğer sahibi her varlığa yapılan iyilikte ecir olduğunu’ ifade etmesini delil göstererek zarar vermediği halde herhangi bir canlının öldürülmesinin caiz olmadığını söyler. Ayrıca sıcak bir günde şiddetle susadığından kuyunun etrafında dolanan ve dili dışarıya sarkmış bir köpeğe su veren günahkâr bir kadının bu hareketinden dolayı affa mazhar olduğunu anlatan hadisi de zikrettikten sonra Kurtubi, köpeklere su vermekte bile bu kadar yüksek sevap olduğunu söyleyen bir anlayışın/medeniyetin gereksiz yere köpek öldürmeyi asla caiz görmeyeceğini[21] vurgulayarak İslam’ın bu konudaki yaklaşımını ortaya koyar.

Aslında aynı evreni paylaştığımız hiçbir canlının haksız yere öldürülmemesi gerektiği hususundaki Ayet ve Hadisler son derece açıktır. Dolayısıyla köpekleri öldürmeyi amir olan bu rivayetlerin, o günkü şartlarda Medine'de ortaya çıkan bulaşıcı bir hastalığın insanlar arasında hızla yayılmasına vesile olan sınırlı sayıda ve sadece Medine’deki (bir mikrobu taşıyan siyah) köpeklerle ilgili olduğu ifade edilmiştir.[22] Yoksa bir varlığın kendi gücü ile sahip olamadığı rengi, boyu, ırkı vs. özelliklerinden dolayı suçlu ilan edilmesi İslam'ın genel prensiplerine aykırıdır.

Bir canlının veya varlığın dinen haram olması, ontolojik olarak onu ortadan kaldırmayı ve yok etmeyi gerektirmez. Nitekim domuz her açıdan haram olmasına rağmen hiçbir şekilde onun hayat hakkının gasp edilebilir olduğu söylenemez. Netice olarak köpeğe düşman olmamak, onu evde veya evin en mutena yerinde beslemek anlamına gelmemektedir. Her varlığı, Allah’ın yarattığına inanarak O’nun, kendisine verdiği konumunda ve yerinde kabul ederek kendisine hiçbir haksızlık yapmadan, yaratılış hikmetine uygun bir şekilde muamelede bulunmak gerekir. Mekke’nin fethine giden Hz. Peygamber, “Arc” denilen mevkiye geldiğinde yavruları üzerine gerilmiş onları emziren bir köpek görür ve ordunun zarar vermesinden endişelendiği için ashabından Cüayl b. Suraka’yı çağırır, bütün ordu geçinceye kadar o köpeğin hizasında beklemesini kendisine emreder.[23]

Her Varlık Emanettir

Bu anlatılanlardan hareketle, herhangi bir canlıya zarar verip gereksiz yere hayatının son bulmasına sebep olan kişi Kur’an nazarında günah işlemiş olur.[24] Zira hangi canlı olursa olsun eline geçen hayat imkânı, nasıl başlamış ise öyle de sona ermelidir. Kur’an’a göre her ne kadar insanın diğer canlılar içindeki konumu farklı ve üstün[25] ise de bu farklılık ona sorumsuzca ve keyfi hareket etme özgürlüğü vermez. İnsan dünyada bulunan madenler, bitkiler ve hayvanlardan hayatını devam ettirecek şekilde, belli kaide ve kurallara riayet ederek istifade edebilir. Çünkü bu varlıklar kendisinin değil bilakis kendisine emaneten, geçici olarak verilmiştir. Allah’ın kendisine emrettiği şekilde, varlıklarla ilişkisini devam ettirmeyen insan, her an yüksek konumunu kaybetme riski ile karşı karşıyadır.

Ayet ve hadislerde öldürmemek, hayatı muhafaza etmeye teşvik ve hayatın ne kadar büyük nimet olduğu ile alakalı ifadelerin etkilerini fıkhi bazı hükümlerde[26] ve bazı Müslüman yönetici ya da komutanların ordularına verdikleri talimatlarda görmek mümkündür. Halife Hz. Ebu Bekir (ra) Şam’a gönderdiği orduyu yolcu ederken: “Ben size şu on şeyi emrediyorum: Kadınları, çocukları, yaşlıları öldürmeyin; meyve ağaçlarını kesmeyin, evleri yıkmayın; yemek dışında herhangi bir sebep için koyun-keçi ve develeri kesmeyin; hurma ağaçlarını kesip yakmayın ve ele geçirdiğiniz malları zimmete geçirmeyin”[27] diye talimat vermiştir.

Kur’an’a göre dünya içindekilerle birlikte yaratıcının ifsad ve israf etmemek şartıyla, insanın hizmetine verdiği bir nimetler toplamıdır. İnsanı, sorumlu davranmaya mecbur eden böyle bir anlayış, bazı çevreciler tarafından iddia edildiği gibi çevre sorununun sebebi olarak gösterilemez. Zira “dünyadaki varlıkların insanın hizmetine sunulduğunun” kabul edilmesi insan dışındaki diğer varlıkların sadece insan hatırına yaratılmış, değersiz nesneler olduğu anlamına gelmemektedir.[28] Tam aksine, mevcut bilgilerimize göre yegâne akıllı varlık olan insanın ne kadar ağır bir sorumluluk altında olduğunu, bu sorumluluğuna dikkat etmediğinde dünyada ve ahirette sıkıntılar yaşayacağını hatırlatmaktadır.[29]

Hayvanlar da Bizim Gibi Ümmettir

Kur’an hayvanların da insanlar gibi birer ümmet olduklarını bildirir: "Yeryüzünde yürüyen hayvanlar ve iki kanadıyla uçan kuşlardan hiçbiri yoktur ki sizin gibi birer ümmet olmasın. Biz Kitap'ta hiçbir şeyi noksan bırakmadık. Nihayet hepsi toplanıp sadece Rablerine getirilirler."[30] Ayet, bütün hayvan türlerini “ümmet” sözcüğüyle nitelendirmektedir ki bu, onurlandırma ve değer vermenin zirvesidir.[31] Kur’an’daki bu ayet hayvan hakları konusunda adeta bir mihenk taşı konumundadır ve bugün yeryüzündeki hiçbir sistem veya kanunda eşi bulunmamaktadır. Ayet, insanları kastederek söylediği “emsalukum” (sizin gibi) ibaresi ile insanlarla hayvanlar arasında bir benzerlik olduğunu ve bu iki farklı varlığın ortak bazı özelliklere sahip olduğunu dile getirmektedir.

Bu ayeti ile Kur’an, insanın hayvanlarla olan münasebetinin seviyesini ve nasıl olması gerektiğini göstermektedir. Yani hayvanlar ümmet/belli haklara sahip topluluklar olduğuna göre insanlar onlara hak ettiği değeri vermeli, rastgele bir eşya muamelesinde bulunmamalı ve haklarını aksatmamalıdır. Ayetin sonundaki; “Sonra ancak Rablerinin (huzuruna) toplanıp gelirler” cümlesi bu konuda ihmalkâr davrananlara kıyamet gününde gerekli cezanın verileceğini, Allah’ın huzurunda meydana gelecek olan toplanmada her hak sahibinin hakkını eksiksiz bir şekilde elde edeceğini[32] ifade eder.

Kur’an’a göre dünya ve içindekiler yaratılış ve ontolojik olarak insana ait olmadıkları gibi kullanımları da sadece insana mahsus değildir.[33] Dolayısıyla hayvanların yaratılışı gayesiz olmadığı gibi bunun birçok sebep ve hikmeti söz konusudur. Hayvanlar, işlerinde insana yardımcı, bazı dini sorumlulukları yerine getirmede aracı (kurban), av ve kesim yolu ile besin materyali ve insanlar arası ilişkilerde iyilik- kötülük simgesi, ayrıca Allah’ın yaratıcılığının göstergeleri, ceza ya da mükâfat aracı, sosyal konum, askeri ve ekonomik gücün göstergeleri, insana verilen değerin alameti şeklinde bazı hikmetleri burada sıralamak mümkündür.[34]

Evren ve İçindekiler Allah’ın Kullarıdır

İslam’ın iki kaynağına göre bütün evreni ve içindekileri yoktan yaratan ve varlıklarını devam ettiren Allah’tır. Dolayısıyla evrendeki canlı–cansız hiçbir varlık başıboş değil, rastgele yaratılmamış ve bu hayatta öylesine bulunmamaktadır. Her birinin kendine mahsus görevleri ve sorumlulukları vardır. Hepsi Allah’ı tanır, kendine özel dilleri ile O’na hamd ve teşekkür ederek O’nu tesbih ederler. Bunun neticesi olarak her varlığın kendine mahsus sorumlulukları ve hakları vardır ki -insan için- dünya imtihanını kazanmak veya kaybetmek, büyük ölçüde, bu sorumlulukları yerine getirmeye ve bu hakları gözetmeye bağlanmıştır.

Aslında bütün varlıkların ana maddesi su olduğundan yaratılışın ham maddesi bakımından hiçbir varlık diğerlerinden üstün değildir. Ancak Kur’an iman eden, imanı doğrultusunda yaşayan, bilen, düşünen ve düşündüğünü mantıklı bir şekilde ifade etme özelliğine sahip olan insana varlıklar içerisinde daha üstün bir konum verildiğini ifade eder. Fakat bu üstünlük, insana keyfi hareket etme özgürlüğü vermez tam aksine sorumluluğunun daha fazla olduğunu gösterir. Nitekim bu sorumluluğun gereğini yerine getirmeyen insanların diğer varlıklardan hiçbir farklarının olmayacağını hatta daha da gerileyerek, o yüksek konumlarını kaybedeceklerini Kur’an açık bir şekilde ifade eder.

İslam kaynakları, hayvanların da insanlar gibi sosyal organizasyonlara sahip ümmet/topluluklar olduğunu ifade ederek, günümüzdeki hayvan hakları yaklaşımından çok daha ileri olan bir seviyeye işaret ederler. Böylece insanları, kendilerinden birçok alanda yararlandıkları bu varlıklara karşı merhametli olmaya, haksızlık yapmamaya davet ederler. Kur’an’daki birçok sure hayvanları konu edinir ve 114 surenin 7 tanesi hayvan adı ile isimlendirilmiştir. Takribi olarak % 6.14 gibi bir orana tekabül eden bu realite hayvanlara verilen değerin bir ifadesi olarak da okunabilir. Hadislerde konu daha detaylı bir şekilde ele alınmış ve Hz. Peygamber’in hayvan refahı ile ilgili ifadelerine birçok hadiste yer verilmiştir.

İslam kaynakları evrende Yaratıcının koyduğu doğal bir dengenin olduğunu kabul ederler. İnsanlar normalin dışına çıkıp varlıklara yersiz müdahale ederek bu dengenin bozulmasına, göklerde ve yerde insanın kendi eli ile fesadın çıkmasına sebep olurlar. Bütün olarak hayvanlar âlemi de evrenin bu tabii dengesinin devam edebilmesi için temel unsurlardan biridir. İnsanlar kendi hayatlarını devam ettirmek, kolaylaştırmak veya ziynet/süs için bu temel unsurdan istifade edebilirler. Ancak bu istifade çeşitlerinin hiçbirisinde istedikleri gibi hareket etme lüksüne sahip değildirler. Kur'ân ve Hadiste yer alan kıstaslara uyarak ve bu ölçüler dâhilinde söz konusu istifadelerini gerçekleştirebilirler. Eğer buna dikkat edilmez de denge bozulursa yeryüzü, insanlar da dâhil olmak üzere, bütünüyle canlı hayatını barındıramaz hale gelebilir.

Hem hayvanların bizzat kendilerine hem de onların konumlarının önemine vurgu yapan İslam dininin her iki kaynağında da bugün bildiğimiz seküler anlamı ile „hayvan hakları” terimi yer almaz. Hayvanlara yapılan haksızlıklar bazen bir zulüm ve lanet ifadesi ile kötülenirken bazen de dünya ve ahiretteki cezanın sebebi olacak bir fiil olarak dile getirilir. Aynı şekilde onlara yapılan iyilikler hakkında takdir edici ifadeler kullanılır bazen de ahirette insanı cennete götürecek bir amel olarak dile getirilerek Allah’ın rızasını ve mükâfatını kazanma sebebi sayılır. Böylece her davranış gibi hayvanlara yapılan iyi ya da kötü davranışların da sadece dünya hayatı ile sınırlı olmadığı olayın bir de ahiret boyutunun olduğu dile getirilir. Hayvanlara yapılan davranışların sonuçlarının sadece dünya hayatı ile sınırlı olmaması ve günah-sevap bağlamında ahiret boyutunun da vurgulanması günümüzdeki seküler hayvan hakları anlayışı ile İslam’daki hayvan hakları anlayışı arasındaki temel farklardan biridir. Bu, aynı zamanda İslam’ın mevzuya ne kadar derinlikli yaklaştığını da ortaya koymaktadır.

İslam’ın her iki kaynağında hayvanlara yapılan iyi ve kötü davranışların insana geri dönüşümünden bahsedilir. Bu geri dönüş ekseriyetle ahirette olacağı gibi bazen dünyada da gerçekleşebilir. İslam âlimlerince kullanılan hayvan hakları kavramı ile ifade edilen husus daha çok hayvanlara karşı insanlara düşen görev ve sorumluluklardır. Bu anlamda bakıldığı zaman hayvanlar da yaşama, hayatını ve nesillerini iyi bir ortamda devam ettirme haklarına sahiptirler. İnsanların onlara karşı olan sorumlulukları: Gıdaları ile ilgilenmek ve buna dikkat etmek, temizlik ve bakımlarına itina göstermek, kendilerine baskı yapmamak ve fazla yük vurmamak, eziyet ve işkence yapmamak, tabiatlarına uygun işlerde çalıştırmak, değer vermek, doğal vücut şekillerini bozmamak, şeklinde özetlenebilir.

Hayvanları zevk için öldürmek, onlara işkence yapmak, onlarla cinsel ilişkiye girmek, onları gereksiz yere deneylere obje yapmak, doğal yapılarını bozmak gibi fiziki eziyetler de İslam kaynaklarında kesinlikle yasaklanmış ve bunları yapanlar hakkında lanete varacak kadar ağır ifadeler kullanılmıştır. Onları lânetlemek, kendilerine sövmek, hakaret etmek, bizzat kendilerini veya seslerini uğursuz saymak gibi rencide edici manevi eziyetler de iyi karşılanmamıştır. Onlara takdir edici güzel isimler koymak, eğitmek, süslemek, idmanlı bir yapıya sahip olmaları için gayret göstermek hatta yolculuk esnasında onları şevke getirecek müzikler söylemek gibi davranışlar ise teşvik edilmiştir.

İslam’ın iki temel kaynağında günümüzde kabul edilen evrensel hayvan hakları beyannamesindeki ifadeler ile çelişen, onlara zıt olan bir husus görülmez. Aksine bu kaynaklardaki yaklaşım daha detaylı, derinlikli ve şimdiki seküler yaklaşımı da aşan ileri bir seviyededir. Bazı rivayetlerde bulunan ve bazı hayvanları öldürmeyi emreden ifadeler ilk bakışta çelişebilir. Fakat dikkatli bir şekilde incelendiği ve her biri kendi bağlamında ele alındığı zaman bir aykırılığın olmadığı görülür. Mesela köpekleri öldürmek ile alakalı olan talep, şehirde köpek sayısının aşırı artması, saldırgan olmaları, kuduz taşıyıp bunu bulaştırma tehlikesi üzerine olmuştur. Bu uygulama, belli bir süre ve şehirle sınırlı tutulmuştur. Bu şekilde değerlendirilmediği zaman başka bir hadiste köpeklerin ümmet olarak nitelendirilmesini anlamak mümkün olmaz. İslam kaynaklarının kendi bütünlüğü içerisinde düşünüldüğü zaman belli hayvanların Müslümanlarca kurban olarak kesilmesinin de hayvan haklarına aykırı olmadığı görülür.

Hayvan hakları konusuna İslam kaynaklarının yaklaşımı ile günümüz yaklaşımı arasında ciddi bir fark bulunmaktadır. Şöyle ki: İslam kaynakları bir canlıyı/hayvanı Allah’ın yarattığı bir varlık olduğu için O’ndan hareketle hak–hukukuna dikkat etmeye teşvik eder. Ancak günümüzdeki hayvan hakları yaklaşımı sekülerdir, Allah’ı işin içine karıştırmaz, hayvanın kendisini sever, değer verir, hakkına riayet etmek gerektiğini söyler. Temelde birbirinden farklı olan bu iki yaklaşım netice olarak da bizleri farklı sonuçlara götürür. İslam kaynaklarındaki hayvan sevgisi kurallara bağlı bir sevgidir. Kur’an ve Hadislerdeki emir ve yasaklara dayanır. Yani köpeğe ya da domuza olan sevgi onları evde beslemeyi meşrulaştırmadığı gibi kurban hayvanlarından birine olan sevgi de o hayvanın kurban olarak kesilmesine engel olmaz.

Ölen hayvanlar için insanlarınkine benzer bir şekilde belli bir toprak parçasını mezarlık olarak tahsis etmek ve burayı koruma altına almak doğru karşılanmamıştır. Ruh taşıyan varlıklar olan hayvanlar da dünya hayatının son bulmasıyla tekrar kendi yapılarına uygun bir şekilde diriltilecek ve bir araya toplanacaklardır. Fakat tekrar diriltilip bir araya geldikten sonra ne olacaklarına dair Kur’an ve Hadislerde herhangi bir malumat yoktur. Her ne kadar bazı kaynaklarda toprak olacakları ile ilgili birtakım yorumlar varsa da bu konuda bir netlik yoktur. Hayvanların tekrar diriltilmesi onların da bu hayatta/dünyada sorumluluk sahibi olduğunu göstermez. Zira İslam dinine göre sorumlu sayılmanın olmazsa olmaz şartı akıl sahibi olmaktır.

İslam’ın her iki kaynağındaki bazı olaylarda hayvanların ciddi bir kısım rollere sahip olduğu görülür. Özellikle Kur’an’da anlatılan Süleyman Peygamberin kıssası ve buna benzer diğer bazı ayetler bunun en güzel örneklerdendir. Bu durum bazı hayvanlarla diyalog kurmanın, onları eğitmenin, hatta belli oranda dillerini öğrenip anlamanın mümkün olduğuna işaret olarak sayılabilir. Ayet ve Hadislerin bunları anlatması insanları bu alanlarda araştırmaya teşvik etmek içindir, denilebilir. Dolayısıyla bu, geniş bir çalışma alanı olarak insanlığın önünde durmaktadır.

Konuyu şöyle noktalayalım: Günümüz toplum yapısı içerisinde hayvan haklarından bahsetmek son derece olağan ve normaldir. Bunun aksini yani hayvanların hakkı olmadığını iddia etmek anormaldir ve toplum tarafından dışlanma sebebi sayılır. Fakat bu konuyu on dört asır önce, insan haklarının bile rahatça çiğnendiği bir dönem ve ortamda, bu konulara yabancı olan bir toplum içerisinde gündeme getirmiş olmaları ve topyekûn insanlığı bugün de bu hakları gözetmeye davet etmeleri her iki İslam kaynağını bu hususta orijinal kılmaktadır. Ancak bu husus Müslümanlar tarafından yeterince gündeme taşınamamıştır.

 

Not: Bu yazı, Dr. Ramazan Yıldırım’ın “Kur’an ve Hadislerde Hayvan Hakları” adlı Kitaptan özet olarak alınmıştır. Daha geniş bilgi için kitaba bakılabilir.

https://www.kitapyurdu.com/kitap/kuran-ve-hadislerde-hayvan-haklari-/654518.html&publisher_id=10190?fbclid=IwY2xjawEcvOZleHRuA2FlbQIxMQABHYITNbB6O-yIISjTHdgFTqqDkvmhN1ORAlz9UZSAFqK9awG0hkoCUx9qPg_aem_E06NS9gqdr1w1XAFqssfHg

 

 



[1] Düzgün, Şaban Ali: Zeichen/Alamet, Lexikon des Dialogs içinde, c. II, s. 759

[2] Nasr, Seyid Hüseyin: İnsan ve Tabiat, İstanbul: İşaret Yayınları, 2. Baskı, 1988, s. 14-15

[3] Kur’an: 2, 255; 30, 50

[4] Erdem, Engin: Leben (Hayat), Lexikon des Dialogs içinde, c. II, s. 441

[5] Kur’an: 3, 27; 6, 95; 10, 31; 30, 19

[6] Kur’an: 30, 50; 41, 39.

[7] Kur’an: 2, 28; 22, 66; 30, 40; 45, 26

[8] Muslim: Sahih, c. VI, s. 155 (5633)

[9] Bu konuda bazı rivayetlerde tek bir kadın ve köpeğinden bahsedilirken bazılarında ise iki kadın olduklarından ve yanlarında bir köpek olduğundan bahseder. Ahmed b. Hanbel: Müsned, c. II, s. 116 (5975); Heysemi: Buğiyyet-u’l Bahis, c. I, s. 483 (417); San’ani: Musannef, c. X, s. 432 (19610); Buhari: Bed-u’l Halk XVII (3145), c. III, s. 1207; Nesai: Sayd ve’z Zebaih 9 (4788), c. III, s. 147; İbn-i Mace: Sayd 1 (3201), c. II, s. 1068

[10] Ayni: Umdet-u‘l Kari, c. XXIII, s. 113

[11] Ayni: Umdet-u‘l Kari, c. IV, s. 299

[12] Mela Aliyyu’l Kari: Mirkat-u’l Mefatih Şerh-u Mişkat-i’l Mesabih, c. XII, s. 356

[13] Hz. Peygamber (sav), bununla En’am suresinin (6), 38. ayetine atıfta bulunuyordu.

[14] Hadiste, kendisinde siyahtan başka renk bulunmayan köpek, yırtıcı ve zararlı olmak; bekçilik ve avcılıkta uyanık olmamak açısından şeytana benzetilir. Bkz: Mübarekfuri, Tuhfet-u’l Ahvazi, c. V, s. 53

[15] İbn-i Hibban: Sahih, c. XII, s. 473 (5657); Ebu Davud: Sayd 1 (2847), c. III, s. 67; İbn-i Mace: Sayd 2 (3205), c. II, s. 1069; Nesai: Sayd ve’z Zebaih 11 (4791), c. III, s. 148

[16] Beğavi: Şerh-u’s Sunne, c. I, s. 687

[17] Azimabadi: Avn-u’l Ma’bud, c. V, s. 56

[18] Tirmizi: Sünen, c. IV, s. 80 (1489)

[19] Nevevi: el-Minhac, c. X, s. 235; Beğavi: Şerh-u’s Sunne, c. XI, s. 212

[20] İbn-i Hibban: Sahih, c. XII, s. 470 (5653); Darimi: Sünen, c. II, s. 124 (2005); Buhari: Zebaih ve’s Sayd, 6 (5163), c. V, s. 2088, Bed-u’l Halk 17 (3147) c. III, s. 1207; Muslim: Musakat 10 (4106), c. V, s. 36

[21] Kurtubi: et-Temhid lima fi’l Muvatta’ min-e’l Meani ve’l Esanid, c. XIV, s. 232

[22] Bardakoğlu, Ali: Köpek, md. TDV İslam Ans. c. XXVI, s. 251-252

[23] Köksal, Asım: İslam Tarihi, c. XV, s. 212

[24] Kuran, kişinin başkasını öldürmesini kendi hayatına son vermesi gibi değerlendirmiş ve buna sebebiyet verecek her türlü haksızlığı da yasaklamıştır. Bkz: Kur’an 4, 29

[25] Kur’an: 2, 30; 6, 165; 10, 14; 38, 26; 35, 39; 95, 4. Ve bunlara benzer birçok ayete bakılabilir.

[26] Suyun bulunmadığı bir ortamda kendisine namaz vakti ulaşan kişi, abdest için su bulamazsa ve kendisi ile bir miktar para olsa diğer taraftan kendisi ile beraber suya ihtiyacı olan bir hayvan varsa fakihler, bu durumda o para ile su alıp hayvanın ihtiyacını gidermesinin öncelikli olduğunu söylemişlerdir. Zira kendisi teyemmüm etme imkânına sahiptir. Böylece can taşıyan bir varlık olduğundan hayvanın yaşama hakkı insanın ibadetine takdim edilmiştir. Bkz: Amilî, Eymen el-Musevî: Hukûk-u’l-Hayvân fi’l İslâm, c. II, s. 98; Bor, a. g. e, s. 57

[27] Ayni: Umdet-u’l Kari, c. XXII, s. 58; İbn-i Kudame: el-Muğni, c. X, s. 530; Suyuti: el-Metalib, c. II, s. 517; Bor, a. g. e, s. 57

[28] Dartma, Bahattin: Kur’an ve Ekoloji, İstanbul: Rağbet Yayınları, 2005, s. 11-12

[29] Erdem, Engin: Schöpfung, (Yaratılış) Lexikon des Dialogs içinde, c. II, s. 623

[30] Kur’an: 6, 38

[31] Kur‘anda „Ümmet“ kavramı tekil ve çoğul şekliyle toplam 64 yerde geçer. İçerisinde değişik anlamları barındıran bu kavramın farklı anlam ve kullanım şekilleri için bkz: İbn-i Manzur: Lisan-u‘l Arab, c. XII, s. 22

[32] İbn-i Kesir: Tefsir-u’l Kuran-i’l Azim, c. III, s. 255

[33] Yıldırım, Zeki: Kur’an ve Çevre Sorunları, Atatük Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi içinde, Sayı: 38, Erzurum 2012, s. 16

[34] Komisyon: Hadislerle İslam, Ankara: Numune Matbaacılık Yayınları, 1. Baskı, 2013, c. V, s. 258-259


 

6 yorum:

  1. Kaleminize sağlık, gündeme dair iyi bir açıklama ve uygulamalarla ilgili yol gösterici rehber bir yazı olmuş

    YanıtlaSil
  2. Kaleminize sağlık hocam çok güzel bir şekilde açıklamışsınız

    YanıtlaSil
  3. Kaleminize zağlık hocam.

    YanıtlaSil
  4. Emeğinize sağlık hocam, tam da şuan gündemde bu konu dolaşıyorken istifade ettiğimiz bir yazı olmuş. Teşekkür ediyoruz

    YanıtlaSil
  5. Yol gösterici ve açıklayıcı bir anlatım. Hayvan hakları hususunda iki uç abartıdan da kaçınmak gerektigi vurgulanmış. Emeğinize sağlık.

    YanıtlaSil
  6. Ayşe İkra Mermer7 Ağustos 2024 22:08

    Sokak hayvanlari konusunda iki uç görüşün toplumda ve özellikle sosyal medyada kaosa sebebiyet verdiği şu dönemde açıklayıcı bir anlatım ve yazı. Bir de bu yazıdan hareketle şöyle bir yorum da yapabilirim aslında.Kainatta bir ölçü ve düzen var, bu ölçüyü önlem almayarak bozan da insandır. Köpek ve kedilerin gereğinden fazla çoğalmasına sebep olan üremeyi teşvik edici yem ve mamalarla besleyenler de yine insanlardir. Köpeklerin de az da olsa aklı ve bilinci var bence. Cogaldiklari zaman kendilerini büyük bir topluluk olarak görüyor, birbirlerinden güç alarak saldırganlara biliyorlar. Bunun tek çaresi bazı cinslerin kısırlaştırılmasi, saldırganların ve hastalıklı olanların usulünce imhası, yem üretiminin de büyük ölçüde durdururlmasidir diye düşünüyorum

    YanıtlaSil

Yazarlar