SOKAK KÖPEKLERİ VE HAYVAN HAKLARI KONUSU
Dr. Ramazan
YILDIRIM
Son günlerde gündeme gelen başıboş sokak köpekleri meselesinden dolayı toplumun her kesiminden hayvanlara karşı bir hassasiyet oluşmuş durumdadır. Kimisi köpekleri sonuna kadar savunurken kimisi de medyadaki bazı olumsuz haberlerden dolayı onlara acımamak gerektiğini ve onların imhasını ister oldu. Hatta bazı insanlar köpek kostümleri giyip köpekler gibi havlayarak sokaklara döküldü, yürüyüşler yaptı ve böylece hayvan haklarını savunmaya çalıştı. Biz de insan olarak bizden beklenen nedir? Bu konuda yaklaşımımız nasıl olmalıdır? Sorularına cevap ararken İslam kaynakları doğrultusunda aşağıdaki genel kaideleri kaleme almış olduk, istifadeye sebep olmasını ümit ediyorum.
İslam kaynaklarına göre kâinat/evren/kozmosta
bütün varlığı içine alan ilahi bir denge mevcuttur. Evrendeki her şeyi kendi
varlığının bir alameti[1]
olarak yaratan Allah, onların hiçbirini ölçüsüz ve rastgele yaratmamıştır. En
geniş gökyüzü boşluklarından zerrelere, oradan da büyük kürelere kadar
yaratılan her şeyde bir düzen, ince bir ölçü, birbirini tamamlayan bir uyum ve
ahenk vardır. Bu eşsiz ve mükemmel düzeninden dolayı evren, bazı çağdaş
Müslüman ilim adamları tarafından “makro kozmik bir vahiy” olarak
isimlendirilir.[2]
Yaşamak, bu evrene adım atan her
canlının doğarken kendisi ile getirdiği vazgeçilmez, ertelenemez ve bu hakkı
veren Allah’tan başka hiç kimse tarafından son verilemez olan temel bir hakkıdır. Kur’an’da, Allah
kendisini Hayy (diri) ve Muhyi (dirilten) isimleri ile bildirerek[3] hayatın sebebinin kendi yaratması
olduğunu[4] ve kendisini ölüden diriyi
çıkaran[5] ölüyü dirilten[6] cansızlara can veren, sonra onları
tekrar öldüren olarak tanıtır, kesin ve son dönüşün sadece kendisine olacağını
vurgular.[7] O’nun izni ve emri olmadan
hiçbir canlının hayatına son verilemez.
Medine Köpeklerini Öldürme Emri
Hicretin ilk yıllarında Hz. Peygamber, Cebrail (as) ile buluşmak üzere
randevulaşır. Buluşma vakti olmasına rağmen Cebrail’in (as) gelmemesi Hz.
Peygamberi oldukça üzer. Bu arada evin içine baktıklarında bir köpek yavrusunun
evin köşesinde bir örtü altında saklandığını görür ve onu dışarı çıkarırlar. Bilahare
Cebrail (as) gelip kendisine niçin zamanında gelmediği sorulunca; evde köpek
vardı, içinde köpek ve suret olan eve melekler girmez, diye bir açıklama
yapar.[8]
Muhtemelen bu olay üzerine Hz. Peygamber (sav) Medine’deki köpeklerin
öldürülmesini emreder. Hatta çölden Medine’ye gelen kadınla birlikte gelen
bir köpeğin öldürülüp öldürülmemesi gerektiğini soran sahabiye: Ey Eba
Rafi’ onu öldür zira onları (n varlığını) Allah men’ ediyor, der.[9]
Hz. Peygamber’in (sav) bu öldürme emrine gerekçe olarak şerh kitaplarında
şu hususlar zikredilmektedir:
a) Köpeklerin
olduğu yere melekler girmediği için meleklerin sık sık geldiği, vahyin indiği
merkez olan Medine’deki köpekleri öldürmeyi emretmiş olabilir.[10]
Bu anlamdaki emrin sadece Medine ile sınırlı olması ve Hadiste geçen, onları(n
varlığını) Allah men’ ediyor ibaresi manidardır.
b) O zaman
şehirde köpek sayısının fazla olması ve insanların onlardan çekinmemesi. Hatta
âlimlere göre, köpek salyasının değdiği kabın yedi defa su ile sekizinci defa
da toprak ile yıkanmasının emredilme sebeplerinden biri de insanların bu
konudaki yanlışını ortadan kaldırmaktı.[11]
c) Dönemin toplumunda köpeklere karşı aşırı bir ülfetin olması ve bunun
yaygın bir anlayış haline gelmesi. Öyle ki onların bir kısmı köpeklerle beraber
yaşar, oturur, yer-içer veya köpekleri yerlerdi.[12]
Ancak bir müddet geçip bu konuda insanlarda bir farkındalık meydana
geldikten sonra Hz. Peygamber’in; Eğer köpekler de ümmetlerden bir ümmet[13]
olmasaydı onları öldürmeyi emrederdim fakat siz onlardan sadece simsiyah[14]
olan zararlılarını (saldırgan) öldürün,[15]
dediğini görüyoruz. Bu Hadisiyle Hz. Peygamber, Allah’ın bazı hikmetler için
yaratmış olduğu nesillerden birini yok etmek istemediğini, onların
yaratılışlarının gereksiz olmadığını dile getirerek sadece zararlı olmaları
durumunda onları öldürmeye izin vermiş oluyordu.[16]
Köpekler de hal dili ile Allah’ı zikreden, O’nun kudret ve hikmetine delil
varlıklar olduklarından öldürülmeleri veya topyekûn yok edilmeleri doğru
görülmemiştir. Ancak bir zararı ortadan kaldırmak veya bir faydayı sağlamak
üzere öldürülebilirler[17]
ki bu, başka varlıklar için de geçerli olan bir husustur.
İslam kaynakları, gerekçeleri olmadıkça köpek beslemeyi iyi
karşılamamışlardır. Hadiste bu gerekçeler ekin-, koyun- bekçiliği ve av[18]
şeklinde sıralanır. İmam-ı Nevevi, Kadı Iyaz’ın köpeklerin öldürülmesi ile
alakalı hususta bir nasih-mensuh durumunun olduğunu ifade ettiğini
aktarır. Yani Hicretin ilk yıllarında Medine’deki bütün köpeklerin
öldürülmesi emredilmişken sonra bu emir nesh edilerek sadece zararlı
olanların öldürülmesine indirgenmiş ve bir müddet sonra da yukarıda sayılan
gerekçeler dışında beslenmesinin uygun olmayacağı söylenerek beslenmesi
belli gerekçelere bağlanmıştır.[19]
Mezkûr gerekçeler olmadığı halde köpek besleyenin sevabından her gün bir miktar
azalacağı söylenerek[20]
bu konuda keyfiliğin önüne geçilmiştir.
Kurtubi, susamış bir köpeğe su veren adamın misalini anlatan Hz.
Peygamber’in bir soru üzerine ‘ciğer sahibi her varlığa yapılan iyilikte
ecir olduğunu’ ifade etmesini delil göstererek zarar vermediği halde herhangi
bir canlının öldürülmesinin caiz olmadığını söyler. Ayrıca sıcak bir günde
şiddetle susadığından kuyunun etrafında dolanan ve dili dışarıya sarkmış bir
köpeğe su veren günahkâr bir kadının bu hareketinden dolayı affa mazhar
olduğunu anlatan hadisi de zikrettikten sonra Kurtubi, köpeklere su vermekte
bile bu kadar yüksek sevap olduğunu söyleyen bir anlayışın/medeniyetin gereksiz
yere köpek öldürmeyi asla caiz görmeyeceğini[21]
vurgulayarak İslam’ın bu konudaki yaklaşımını ortaya koyar.
Aslında aynı evreni paylaştığımız hiçbir canlının haksız yere öldürülmemesi
gerektiği hususundaki Ayet ve Hadisler son derece açıktır. Dolayısıyla
köpekleri öldürmeyi amir olan bu rivayetlerin, o günkü şartlarda Medine'de
ortaya çıkan bulaşıcı bir hastalığın insanlar arasında hızla yayılmasına vesile
olan sınırlı sayıda ve sadece Medine’deki (bir mikrobu taşıyan siyah)
köpeklerle ilgili olduğu ifade edilmiştir.[22]
Yoksa bir varlığın kendi gücü ile sahip olamadığı rengi, boyu, ırkı vs.
özelliklerinden dolayı suçlu ilan edilmesi İslam'ın genel prensiplerine
aykırıdır.
Bir canlının veya varlığın dinen haram olması, ontolojik olarak onu ortadan
kaldırmayı ve yok etmeyi gerektirmez. Nitekim domuz her açıdan haram olmasına
rağmen hiçbir şekilde onun hayat hakkının gasp edilebilir olduğu söylenemez.
Netice olarak köpeğe düşman olmamak, onu evde veya evin en mutena yerinde
beslemek anlamına gelmemektedir. Her varlığı, Allah’ın yarattığına inanarak
O’nun, kendisine verdiği konumunda ve yerinde kabul ederek kendisine hiçbir
haksızlık yapmadan, yaratılış hikmetine uygun bir şekilde muamelede bulunmak
gerekir. Mekke’nin fethine giden Hz. Peygamber, “Arc”
denilen
mevkiye geldiğinde yavruları üzerine gerilmiş onları emziren
bir köpek görür ve ordunun zarar vermesinden endişelendiği için ashabından Cüayl
b. Suraka’yı çağırır, bütün ordu geçinceye kadar o köpeğin hizasında beklemesini
kendisine emreder.[23]
Her Varlık Emanettir
Bu anlatılanlardan hareketle, herhangi bir canlıya zarar
verip gereksiz yere hayatının son bulmasına sebep olan kişi Kur’an nazarında
günah işlemiş olur.[24] Zira hangi canlı olursa
olsun eline geçen hayat imkânı, nasıl başlamış ise öyle de sona ermelidir.
Kur’an’a göre her ne kadar insanın diğer canlılar içindeki konumu farklı ve
üstün[25] ise de bu farklılık ona
sorumsuzca ve keyfi hareket etme özgürlüğü vermez. İnsan dünyada bulunan
madenler, bitkiler ve hayvanlardan hayatını devam ettirecek şekilde, belli
kaide ve kurallara riayet ederek istifade edebilir. Çünkü bu varlıklar
kendisinin değil bilakis kendisine emaneten, geçici olarak verilmiştir.
Allah’ın kendisine emrettiği şekilde, varlıklarla ilişkisini devam ettirmeyen
insan, her an yüksek konumunu kaybetme riski ile karşı karşıyadır.
Ayet ve hadislerde öldürmemek, hayatı muhafaza etmeye teşvik ve hayatın ne
kadar büyük nimet olduğu ile alakalı ifadelerin etkilerini fıkhi bazı
hükümlerde[26]
ve bazı Müslüman yönetici ya da komutanların ordularına verdikleri talimatlarda
görmek mümkündür. Halife Hz. Ebu Bekir (ra) Şam’a gönderdiği orduyu yolcu ederken: “Ben size şu on şeyi emrediyorum: Kadınları, çocukları, yaşlıları
öldürmeyin; meyve ağaçlarını kesmeyin, evleri yıkmayın; yemek dışında herhangi bir sebep için koyun-keçi ve develeri
kesmeyin; hurma ağaçlarını kesip yakmayın ve ele geçirdiğiniz malları zimmete geçirmeyin”[27]
diye talimat vermiştir.
Kur’an’a göre dünya içindekilerle birlikte
yaratıcının ifsad ve israf etmemek şartıyla, insanın hizmetine verdiği
bir nimetler toplamıdır. İnsanı, sorumlu davranmaya mecbur eden böyle bir
anlayış, bazı çevreciler tarafından iddia edildiği gibi çevre sorununun sebebi
olarak gösterilemez. Zira “dünyadaki varlıkların insanın hizmetine
sunulduğunun” kabul edilmesi insan dışındaki diğer varlıkların sadece insan
hatırına yaratılmış, değersiz nesneler olduğu anlamına gelmemektedir.[28]
Tam aksine, mevcut bilgilerimize göre yegâne akıllı varlık olan insanın ne
kadar ağır bir sorumluluk altında olduğunu, bu sorumluluğuna dikkat etmediğinde
dünyada ve ahirette sıkıntılar yaşayacağını hatırlatmaktadır.[29]
Hayvanlar da Bizim Gibi Ümmettir
Kur’an hayvanların da insanlar
gibi birer ümmet olduklarını bildirir: "Yeryüzünde yürüyen
hayvanlar ve iki kanadıyla uçan kuşlardan hiçbiri yoktur ki sizin gibi birer
ümmet olmasın. Biz Kitap'ta hiçbir şeyi noksan bırakmadık. Nihayet hepsi
toplanıp sadece Rablerine getirilirler."[30] Ayet, bütün hayvan türlerini “ümmet” sözcüğüyle
nitelendirmektedir ki bu, onurlandırma ve değer vermenin zirvesidir.[31] Kur’an’daki bu ayet hayvan hakları konusunda adeta bir
mihenk taşı konumundadır ve bugün yeryüzündeki hiçbir sistem veya kanunda eşi
bulunmamaktadır. Ayet, insanları kastederek söylediği “emsalukum” (sizin
gibi) ibaresi ile insanlarla hayvanlar arasında bir benzerlik olduğunu ve
bu iki farklı varlığın ortak bazı özelliklere sahip olduğunu dile
getirmektedir.
Bu
ayeti ile Kur’an, insanın hayvanlarla olan münasebetinin seviyesini ve nasıl
olması gerektiğini göstermektedir. Yani hayvanlar ümmet/belli haklara sahip
topluluklar olduğuna göre insanlar onlara hak ettiği değeri vermeli, rastgele
bir eşya muamelesinde bulunmamalı ve haklarını aksatmamalıdır. Ayetin
sonundaki; “Sonra ancak Rablerinin (huzuruna)
toplanıp gelirler” cümlesi
bu konuda ihmalkâr davrananlara kıyamet gününde gerekli cezanın verileceğini, Allah’ın
huzurunda meydana gelecek olan toplanmada her hak sahibinin hakkını eksiksiz
bir şekilde elde edeceğini[32] ifade eder.
Kur’an’a göre dünya ve içindekiler
yaratılış ve ontolojik olarak insana ait olmadıkları gibi kullanımları da
sadece insana mahsus değildir.[33] Dolayısıyla hayvanların
yaratılışı gayesiz olmadığı gibi bunun birçok sebep ve hikmeti söz konusudur.
Hayvanlar, işlerinde insana yardımcı,
bazı dini sorumlulukları yerine getirmede
aracı (kurban), av ve kesim yolu ile
besin materyali ve insanlar arası ilişkilerde iyilik- kötülük simgesi, ayrıca Allah’ın yaratıcılığının göstergeleri, ceza
ya da mükâfat aracı, sosyal konum,
askeri ve ekonomik gücün göstergeleri, insana
verilen değerin alameti şeklinde bazı hikmetleri burada sıralamak
mümkündür.[34]
Evren ve İçindekiler Allah’ın Kullarıdır
İslam’ın
iki kaynağına göre bütün evreni ve içindekileri yoktan yaratan ve varlıklarını
devam ettiren Allah’tır. Dolayısıyla evrendeki canlı–cansız hiçbir
varlık başıboş değil, rastgele yaratılmamış ve bu hayatta öylesine
bulunmamaktadır. Her birinin kendine mahsus görevleri ve sorumlulukları vardır.
Hepsi Allah’ı tanır, kendine özel dilleri ile O’na hamd ve teşekkür ederek O’nu
tesbih ederler. Bunun neticesi olarak her varlığın kendine mahsus
sorumlulukları ve hakları vardır ki -insan için- dünya imtihanını kazanmak veya
kaybetmek, büyük ölçüde, bu sorumlulukları yerine getirmeye ve bu hakları
gözetmeye bağlanmıştır.
Aslında bütün varlıkların ana maddesi su olduğundan
yaratılışın ham maddesi bakımından hiçbir varlık diğerlerinden üstün değildir.
Ancak Kur’an iman eden, imanı doğrultusunda yaşayan, bilen, düşünen ve
düşündüğünü mantıklı bir şekilde ifade etme özelliğine sahip olan insana varlıklar
içerisinde daha üstün bir konum verildiğini ifade eder. Fakat bu üstünlük,
insana keyfi hareket etme özgürlüğü vermez tam aksine sorumluluğunun
daha fazla olduğunu gösterir. Nitekim bu sorumluluğun gereğini yerine
getirmeyen insanların diğer varlıklardan hiçbir farklarının olmayacağını hatta
daha da gerileyerek, o yüksek konumlarını kaybedeceklerini Kur’an açık bir
şekilde ifade eder.
İslam kaynakları, hayvanların da insanlar gibi
sosyal organizasyonlara sahip ümmet/topluluklar olduğunu ifade ederek, günümüzdeki
hayvan hakları yaklaşımından çok daha ileri olan bir seviyeye işaret
ederler. Böylece insanları, kendilerinden birçok alanda yararlandıkları bu
varlıklara karşı merhametli olmaya, haksızlık yapmamaya davet ederler. Kur’an’daki
birçok sure hayvanları konu edinir ve 114 surenin 7 tanesi hayvan adı ile
isimlendirilmiştir. Takribi olarak % 6.14 gibi bir orana tekabül eden bu
realite hayvanlara verilen değerin bir ifadesi olarak da okunabilir. Hadislerde
konu daha detaylı bir şekilde ele alınmış ve Hz. Peygamber’in hayvan refahı ile
ilgili ifadelerine birçok hadiste yer verilmiştir.
İslam kaynakları evrende Yaratıcının koyduğu doğal
bir dengenin olduğunu kabul ederler. İnsanlar normalin dışına çıkıp varlıklara
yersiz müdahale ederek bu dengenin bozulmasına, göklerde ve yerde insanın kendi
eli ile fesadın çıkmasına sebep olurlar. Bütün olarak hayvanlar âlemi de
evrenin bu tabii dengesinin devam edebilmesi için temel unsurlardan biridir.
İnsanlar kendi hayatlarını devam ettirmek, kolaylaştırmak veya ziynet/süs için
bu temel unsurdan istifade edebilirler. Ancak bu istifade çeşitlerinin hiçbirisinde
istedikleri gibi hareket etme lüksüne sahip değildirler. Kur'ân ve
Hadiste yer alan kıstaslara uyarak ve bu ölçüler dâhilinde söz konusu
istifadelerini gerçekleştirebilirler. Eğer buna dikkat edilmez de denge
bozulursa yeryüzü, insanlar da dâhil olmak üzere, bütünüyle canlı hayatını
barındıramaz hale gelebilir.
Hem hayvanların bizzat kendilerine hem de onların
konumlarının önemine vurgu yapan İslam dininin her iki kaynağında da bugün
bildiğimiz seküler anlamı ile „hayvan hakları” terimi yer almaz.
Hayvanlara yapılan haksızlıklar bazen bir zulüm ve lanet ifadesi
ile kötülenirken bazen de dünya ve ahiretteki cezanın sebebi olacak bir
fiil olarak dile getirilir. Aynı şekilde onlara yapılan iyilikler hakkında
takdir edici ifadeler kullanılır bazen de ahirette insanı cennete götürecek
bir amel olarak dile getirilerek Allah’ın rızasını ve mükâfatını kazanma sebebi
sayılır. Böylece her davranış gibi hayvanlara yapılan iyi ya da kötü
davranışların da sadece dünya hayatı ile sınırlı olmadığı olayın bir de ahiret
boyutunun olduğu dile getirilir. Hayvanlara yapılan davranışların sonuçlarının
sadece dünya hayatı ile sınırlı olmaması ve günah-sevap bağlamında
ahiret boyutunun da vurgulanması günümüzdeki seküler hayvan hakları
anlayışı ile İslam’daki hayvan hakları anlayışı arasındaki temel farklardan
biridir. Bu, aynı zamanda İslam’ın mevzuya ne kadar derinlikli yaklaştığını da
ortaya koymaktadır.
İslam’ın her iki kaynağında hayvanlara yapılan iyi
ve kötü davranışların insana geri dönüşümünden bahsedilir. Bu geri dönüş
ekseriyetle ahirette olacağı gibi bazen dünyada da gerçekleşebilir. İslam
âlimlerince kullanılan hayvan hakları kavramı ile ifade edilen husus
daha çok hayvanlara karşı insanlara düşen görev ve sorumluluklardır. Bu
anlamda bakıldığı zaman hayvanlar da yaşama, hayatını ve nesillerini iyi bir
ortamda devam ettirme haklarına sahiptirler. İnsanların onlara karşı olan
sorumlulukları: Gıdaları ile ilgilenmek ve buna dikkat etmek, temizlik ve
bakımlarına itina göstermek, kendilerine baskı yapmamak ve fazla yük vurmamak,
eziyet ve işkence yapmamak, tabiatlarına uygun işlerde çalıştırmak, değer
vermek, doğal vücut şekillerini bozmamak, şeklinde özetlenebilir.
Hayvanları zevk için öldürmek, onlara işkence yapmak,
onlarla cinsel ilişkiye girmek, onları gereksiz yere deneylere obje yapmak, doğal yapılarını
bozmak gibi fiziki
eziyetler de İslam kaynaklarında kesinlikle yasaklanmış ve bunları yapanlar
hakkında lanete varacak kadar ağır ifadeler kullanılmıştır. Onları lânetlemek,
kendilerine sövmek, hakaret etmek, bizzat kendilerini veya seslerini uğursuz
saymak gibi rencide edici manevi eziyetler de iyi karşılanmamıştır. Onlara takdir
edici güzel isimler koymak, eğitmek, süslemek, idmanlı bir yapıya sahip
olmaları için gayret göstermek hatta yolculuk esnasında onları şevke getirecek
müzikler söylemek gibi davranışlar ise teşvik edilmiştir.
İslam’ın iki temel kaynağında günümüzde kabul edilen evrensel hayvan
hakları beyannamesindeki ifadeler ile çelişen, onlara zıt olan bir husus
görülmez. Aksine bu kaynaklardaki yaklaşım daha detaylı, derinlikli ve şimdiki
seküler yaklaşımı da aşan ileri bir seviyededir. Bazı rivayetlerde bulunan ve
bazı hayvanları öldürmeyi emreden ifadeler ilk bakışta çelişebilir. Fakat dikkatli
bir şekilde incelendiği ve her biri kendi bağlamında ele alındığı zaman bir
aykırılığın olmadığı görülür. Mesela köpekleri öldürmek ile alakalı olan talep,
şehirde köpek sayısının aşırı artması, saldırgan olmaları, kuduz taşıyıp bunu bulaştırma tehlikesi üzerine
olmuştur. Bu uygulama, belli bir süre ve şehirle sınırlı tutulmuştur. Bu
şekilde değerlendirilmediği zaman başka bir hadiste köpeklerin ümmet olarak
nitelendirilmesini anlamak mümkün olmaz. İslam kaynaklarının kendi
bütünlüğü içerisinde düşünüldüğü zaman belli hayvanların Müslümanlarca kurban
olarak kesilmesinin de hayvan haklarına aykırı olmadığı görülür.
Hayvan hakları konusuna İslam kaynaklarının yaklaşımı ile günümüz yaklaşımı
arasında ciddi bir fark bulunmaktadır. Şöyle ki: İslam kaynakları bir
canlıyı/hayvanı Allah’ın yarattığı bir varlık olduğu için O’ndan hareketle
hak–hukukuna dikkat etmeye teşvik eder. Ancak günümüzdeki hayvan hakları
yaklaşımı sekülerdir, Allah’ı işin içine karıştırmaz, hayvanın kendisini sever,
değer verir, hakkına riayet etmek gerektiğini söyler. Temelde birbirinden
farklı olan bu iki yaklaşım netice olarak da bizleri farklı sonuçlara götürür. İslam
kaynaklarındaki hayvan sevgisi kurallara bağlı bir sevgidir. Kur’an ve
Hadislerdeki emir ve yasaklara dayanır. Yani köpeğe ya da domuza olan sevgi
onları evde beslemeyi meşrulaştırmadığı gibi kurban hayvanlarından birine olan
sevgi de o hayvanın kurban olarak kesilmesine engel olmaz.
Ölen hayvanlar için insanlarınkine benzer bir şekilde belli bir toprak
parçasını mezarlık olarak tahsis etmek ve burayı koruma altına almak doğru karşılanmamıştır.
Ruh taşıyan varlıklar olan hayvanlar da dünya
hayatının son bulmasıyla tekrar kendi yapılarına uygun bir şekilde diriltilecek ve bir araya
toplanacaklardır. Fakat tekrar diriltilip bir araya geldikten sonra ne
olacaklarına dair Kur’an ve Hadislerde herhangi bir malumat yoktur. Her ne
kadar bazı kaynaklarda toprak olacakları ile ilgili birtakım yorumlar varsa da
bu konuda bir netlik yoktur. Hayvanların tekrar diriltilmesi onların da bu
hayatta/dünyada sorumluluk sahibi olduğunu göstermez. Zira İslam dinine göre sorumlu
sayılmanın olmazsa olmaz şartı akıl sahibi olmaktır.
İslam’ın her iki kaynağındaki bazı olaylarda hayvanların ciddi bir kısım
rollere sahip olduğu görülür. Özellikle Kur’an’da anlatılan Süleyman
Peygamberin kıssası ve buna benzer diğer bazı ayetler bunun en güzel
örneklerdendir. Bu durum bazı hayvanlarla diyalog kurmanın, onları eğitmenin,
hatta belli oranda dillerini öğrenip anlamanın mümkün olduğuna işaret olarak
sayılabilir. Ayet ve Hadislerin bunları anlatması insanları bu alanlarda araştırmaya teşvik etmek içindir, denilebilir. Dolayısıyla
bu, geniş bir çalışma alanı olarak insanlığın önünde durmaktadır.
Konuyu şöyle noktalayalım: Günümüz toplum yapısı içerisinde
hayvan haklarından bahsetmek son derece olağan ve normaldir. Bunun aksini yani
hayvanların hakkı olmadığını iddia etmek anormaldir ve toplum tarafından
dışlanma sebebi sayılır. Fakat bu konuyu on dört asır
önce, insan haklarının bile rahatça çiğnendiği bir dönem ve ortamda, bu
konulara yabancı olan bir toplum içerisinde gündeme getirmiş olmaları ve
topyekûn insanlığı bugün de bu hakları gözetmeye davet etmeleri her iki
İslam kaynağını bu hususta orijinal kılmaktadır. Ancak bu husus Müslümanlar tarafından yeterince gündeme taşınamamıştır.
Not: Bu yazı,
Dr. Ramazan Yıldırım’ın “Kur’an ve Hadislerde Hayvan Hakları”
adlı Kitaptan özet olarak alınmıştır. Daha geniş bilgi için kitaba bakılabilir.
[1] Düzgün, Şaban Ali: Zeichen/Alamet, Lexikon des Dialogs içinde, c. II, s. 759
[2] Nasr, Seyid Hüseyin: İnsan ve Tabiat, İstanbul: İşaret
Yayınları, 2. Baskı, 1988, s. 14-15
[3] Kur’an: 2, 255; 30, 50
[4] Erdem, Engin: Leben (Hayat), Lexikon
des Dialogs içinde, c. II, s. 441
[5] Kur’an: 3, 27; 6, 95; 10, 31; 30, 19
[6] Kur’an: 30, 50; 41, 39.
[7] Kur’an: 2, 28; 22, 66; 30, 40; 45,
26
[8]
Muslim: Sahih, c. VI, s. 155 (5633)
[9] Bu
konuda bazı rivayetlerde tek bir kadın ve köpeğinden bahsedilirken bazılarında
ise iki kadın olduklarından ve yanlarında bir köpek olduğundan bahseder. Ahmed
b. Hanbel: Müsned, c. II, s. 116 (5975); Heysemi: Buğiyyet-u’l Bahis, c. I, s.
483 (417); San’ani: Musannef, c. X, s. 432
(19610); Buhari: Bed-u’l Halk XVII (3145), c. III, s. 1207;
Nesai: Sayd ve’z Zebaih 9 (4788), c. III, s. 147; İbn-i Mace: Sayd 1 (3201), c.
II, s. 1068
[10] Ayni: Umdet-u‘l Kari, c. XXIII, s.
113
[11] Ayni: Umdet-u‘l Kari, c. IV, s. 299
[12] Mela Aliyyu’l Kari:
Mirkat-u’l Mefatih Şerh-u Mişkat-i’l Mesabih, c. XII, s. 356
[13] Hz. Peygamber (sav), bununla En’am suresinin (6), 38.
ayetine atıfta bulunuyordu.
[14] Hadiste, kendisinde
siyahtan başka renk bulunmayan köpek, yırtıcı ve zararlı olmak; bekçilik ve
avcılıkta uyanık olmamak açısından şeytana benzetilir. Bkz: Mübarekfuri,
Tuhfet-u’l Ahvazi, c. V, s. 53
[15] İbn-i Hibban: Sahih, c. XII, s. 473 (5657); Ebu
Davud: Sayd 1 (2847), c. III, s. 67; İbn-i Mace: Sayd 2 (3205), c. II, s. 1069;
Nesai: Sayd ve’z Zebaih 11 (4791), c. III, s. 148
[16] Beğavi:
Şerh-u’s Sunne, c. I, s. 687
[17] Azimabadi: Avn-u’l
Ma’bud, c. V, s. 56
[18] Tirmizi: Sünen, c. IV, s. 80 (1489)
[19] Nevevi: el-Minhac, c. X, s. 235; Beğavi: Şerh-u’s Sunne,
c. XI, s. 212
[20] İbn-i Hibban: Sahih, c. XII, s. 470 (5653); Darimi: Sünen, c. II, s. 124 (2005); Buhari:
Zebaih ve’s Sayd, 6 (5163), c. V, s. 2088, Bed-u’l Halk 17 (3147) c. III, s.
1207; Muslim: Musakat 10 (4106), c. V, s. 36
[21] Kurtubi: et-Temhid lima fi’l Muvatta’ min-e’l Meani ve’l
Esanid, c. XIV, s. 232
[22]
Bardakoğlu, Ali: Köpek, md. TDV İslam Ans.
c. XXVI, s. 251-252
[23] Köksal, Asım: İslam Tarihi, c. XV, s. 212
[24] Kuran, kişinin
başkasını öldürmesini kendi hayatına son vermesi gibi değerlendirmiş ve buna
sebebiyet verecek her türlü haksızlığı da yasaklamıştır. Bkz: Kur’an 4, 29
[25] Kur’an:
2, 30; 6, 165; 10, 14; 38, 26; 35, 39; 95, 4. Ve bunlara benzer birçok ayete
bakılabilir.
[26] Suyun
bulunmadığı bir ortamda kendisine namaz vakti ulaşan kişi, abdest için su
bulamazsa ve kendisi ile bir miktar para olsa diğer
taraftan kendisi ile beraber suya ihtiyacı olan bir hayvan varsa fakihler, bu
durumda o para ile su alıp hayvanın ihtiyacını gidermesinin öncelikli olduğunu
söylemişlerdir. Zira kendisi teyemmüm etme imkânına sahiptir. Böylece can
taşıyan bir varlık olduğundan hayvanın yaşama
hakkı insanın ibadetine takdim edilmiştir.
Bkz: Amilî, Eymen el-Musevî: Hukûk-u’l-Hayvân fi’l İslâm,
c. II, s. 98; Bor, a. g. e, s. 57
[27] Ayni: Umdet-u’l Kari, c. XXII, s. 58; İbn-i Kudame:
el-Muğni, c. X, s. 530; Suyuti: el-Metalib, c. II, s. 517; Bor, a. g. e, s. 57
[28] Dartma, Bahattin: Kur’an ve Ekoloji, İstanbul: Rağbet Yayınları,
2005, s. 11-12
[29] Erdem, Engin: Schöpfung, (Yaratılış) Lexikon des Dialogs
içinde, c. II, s. 623
[30] Kur’an: 6, 38
[31] Kur‘anda „Ümmet“ kavramı tekil ve çoğul
şekliyle toplam 64 yerde geçer. İçerisinde değişik anlamları barındıran bu
kavramın farklı anlam ve kullanım şekilleri için bkz: İbn-i Manzur: Lisan-u‘l Arab, c. XII, s. 22
[32] İbn-i Kesir: Tefsir-u’l Kuran-i’l Azim, c.
III, s. 255
[33] Yıldırım, Zeki: Kur’an ve Çevre Sorunları, Atatük
Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi içinde, Sayı: 38, Erzurum 2012, s. 16
[34] Komisyon: Hadislerle İslam, Ankara: Numune Matbaacılık
Yayınları, 1. Baskı, 2013, c. V, s. 258-259
Kaleminize sağlık, gündeme dair iyi bir açıklama ve uygulamalarla ilgili yol gösterici rehber bir yazı olmuş
YanıtlaSilKaleminize sağlık hocam çok güzel bir şekilde açıklamışsınız
YanıtlaSilKaleminize zağlık hocam.
YanıtlaSilEmeğinize sağlık hocam, tam da şuan gündemde bu konu dolaşıyorken istifade ettiğimiz bir yazı olmuş. Teşekkür ediyoruz
YanıtlaSilYol gösterici ve açıklayıcı bir anlatım. Hayvan hakları hususunda iki uç abartıdan da kaçınmak gerektigi vurgulanmış. Emeğinize sağlık.
YanıtlaSilSokak hayvanlari konusunda iki uç görüşün toplumda ve özellikle sosyal medyada kaosa sebebiyet verdiği şu dönemde açıklayıcı bir anlatım ve yazı. Bir de bu yazıdan hareketle şöyle bir yorum da yapabilirim aslında.Kainatta bir ölçü ve düzen var, bu ölçüyü önlem almayarak bozan da insandır. Köpek ve kedilerin gereğinden fazla çoğalmasına sebep olan üremeyi teşvik edici yem ve mamalarla besleyenler de yine insanlardir. Köpeklerin de az da olsa aklı ve bilinci var bence. Cogaldiklari zaman kendilerini büyük bir topluluk olarak görüyor, birbirlerinden güç alarak saldırganlara biliyorlar. Bunun tek çaresi bazı cinslerin kısırlaştırılmasi, saldırganların ve hastalıklı olanların usulünce imhası, yem üretiminin de büyük ölçüde durdururlmasidir diye düşünüyorum
YanıtlaSil