Fitne
(Kardeşlerin Savaşı), Prof. Dr. Adnan DEMİRCAN[1],
Beyan Yayınevi, İstanbul 2015,2. Baskı, ISBN: 978-975-473-619-9, 159 sayfa
HAZIRLAYAN: İsmail TANRIVERDİ[2]
Bu eser, Hz.
Peygamber’in vefatından yaklaşık çeyrek asır sonra meydana gelen fitne
hareketlerinin objektif bir şekilde değerlendirilmesinin imkânını konu
edinmektedir. Eser, bu fitne olaylarının
arka planını iyice tahlil edip günümüze yansımalarını tarafsız bir gözle
yeniden ele almayı ve söz konusu dönemle ilgili akla takılan yığınla soruların
gerçek cevaplarını bulmaya çalışmaktadır. İbn Haldun’un dediği gibi aslında
tarihi dönemler suyun renginin birbirine benzediğinden daha çok birbirine
benzer. Bu gözle tarih –özellikle de İslam Tarihi- okunduğunda o günle bugünün
problemlerinin birbirine şaşırtıcı benzerliğiyle karşılaşırız. Bu yönüyle
elimizdeki eser tarihi anlamanın yanında günümüze ışık tutacak tecrübelerin
kazanımını sağlamaktadır.
Eserin başında, Sahâbe döneminde karşılaştığımız ihtilafların
nesnel bir yaklaşımla ele alınmasının mümkün olup olmadığı sorusuna cevap
aranmaktadır. Daha sonra çerçevesi çizilen çalışma alanı içerisinde olguların
tespiti yapılmakta, son bölümde ise olguların sebep ve sonuçları etrafında
çözümlemeler yapılmaktadır. Yazar eserin başında “Kuşkusuz mezheplerin
penceresinden tarihi okursak, hakikate yaklaşmamız çok daha zor olur” der (s.
10). Bu minvalde Şîa, tarihi kendi kurgusu üzerinden okumakta, Ehl-i Sünnet ise
sıkıntılı olay ve olgular üzerinde konuşmamayı ve savunmacı reflekslerle
hadiselere bakmayı tercih etmektedir. Bu yüzden yazar çalışmayı mezhep gözüyle
değil, tarih ilmi ve hakikati tasvir etme çabasıyla ele aldığını ifade
eder.
Yazar, kitabın başlığı konusunda dönemin olaylarına sık sık atıf
yapan hadis kitaplarındaki “Fiten” başlığından ilham alındığını ifade eder. Bu
kelime Kur’ân-ı Kerim’de genellikle olumsuz anlamda kullanılmakla beraber
“imtihan, ibtila” anlamlarında da kullanılmıştır. Sünni dünyanın, Hz.
Peygamber’in irtihâlinden başlayıp Hz. Ali’nin vefatıyla sonlandırılan 30
yıllık döneme verdiği “Hulefâ-yi Râşidîn” kavramı dahi bu döneme önyargılarla
bakmayı gerekli kılacaktır. Şiiler ise Hz. Ali’den önceki ilk üç halifeyi gasıp
olarak nitelemekte ve döneme ilişkin kurgularını bu çerçevede sunmaktadırlar.
Haricîler de yine aynı dönemi görüşlerine uygun farklı olumsuz kurgularla
okumaktadırlar. “Hulefâ-yi Râşidîn”
kavramı, Sünni dünyanın özellikle de bu iki görüşün döneme ilişkin
yanlış okumalarını tadil etme düşüncesinden doğmuş olmalıdır. Önemli olan
döneme ilişkin bu ve benzeri okumaların farkında olarak değerlendirmelerde
bulunmaktır.
Yazar, eserin giriş kısmında dört halife ve Hz. Hasan dönemlerini
özet bir şekilde okuyucuya hatırlatmakta ve çalışmanın çerçevesine uygun
olaylara vurguda bulunmaktadır. Burada, Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer dönemlerinde
hızlı bir şekilde devam eden fetihlerin, iç problemleri öteleyen bir süreç
olduğu vurgusu önemli bir tespittir.
Yazar, “Sahâbe dönemi ihtilaflarını nesnel değerlendirmenin imkânı”
başlığı altında söz konusu dönemde meydana gelen ihtilafların sonradan Şiâ,
Haricîler ve Ehl-i Sünnet arasında temel yaklaşım farklarının ortaya çıkışını
şekillendirdiğini belirtir. Mezheplerden arındırılmış bir bakış açısını
yakalamak ise gerçekten zor bir iştir. Bu anlamda dönemi araştıranların
sorunlarını ele alan yazar, burada önyargılardan soyutlanmanın ve sağlam
kaynaklara ulaşmanın yanı sıra kaynakları değerlendirmenin zorluklarından
bahseder. Daha sonra bilginin kaynaklarından doğan sorunlara değinilmektedir.
Burada ise karşımıza bilgiyi kaydedenlerin taraftarlığı veya algısını
yansıttığı gerçeği çıkmaktadır. Aynı zamanda sözlü gelenek üzerinden bilginin
taşınmasının getirdiği sıkıntılar veya metne dönüşen bilginin ravinin algısına
göre şekillendiği problemiyle karşılaşmaktayız. Yazar, bu bölümde “sözlü
gelenek üzerinden nakilden kaynaklanan sorunlar” ve “yazılı metinlerin
naklinden kaynaklanan sorunları” maddeler halinde sıralamaktadır. Yine
çalışma kapsamında vurgulanan problemlerden biri olarak, kaynaklarda yer
alan bilginin kapsamından kaynaklanan sorunlar ve bilgiye yaklaşımdan
kaynaklanan sorunlar ele alınmaktadır. Daha sonra Ehl-i Sünnet’in
yaklaşımı ve sorunlarını ele alan yazar, burada Ehl-i Sünnet’in
geliştirilen dinî-siyasî söylemlere karşı sergilediği reaksiyonun temel
umdelerini maddeler halinde sıralamaktadır. Aynı şekilde Şia’nın yaklaşımı
ve sorunlarının yanı sıra diğer mezheplerin yaklaşım ve sorunlarına
da vurguda bulunur.
Eser, tarihçiyi bekleyen problemleri göz önüne sererken olgulara
bakışımızla ilgili ön kabullerimizden kaynaklanan sıkıntılarla birlikte olgu-insan
ilişkisi üzerinde durmaktadır. Hz. Peygamber’in tasvirleriyle çerçevesi
ve sınırları belirlenmiş bir dönem başlığında ise, Hz. Peygamber’in
dilinden söz konusu dönemle ilgili kahramanların gelecekteki tutumları ve
olaylardaki duruşları hakkında önceden aktarılan rivayetlerin (eğer bu
rivayetler doğru kabul edilirse) bu dönemle ilgili değerlendirmeleri sınırlandırdığı
vurgulanır. Benzer şekilde koruma altına alınmış ve faziletleri belirlenmiş
kahramanlar da dönemle ilgili değerlendirmeleri güçleştirmektedir.
Olayların yaşandığı dönemle ilgili yer, zaman, coğrafya, toplum yapısı,
sosyolojik ve psikolojik yapı gibi arka planı ihmal edilmiş bir tarih,
bizi hakikate ulaştıramaz. Ayrıca tarihçinin karşı karşıya olduğu önemli
problemlerden biri de, alışık olunan çerçevenin dışına çıkıp eleştirel gözle
bakanlara karşı olumsuz algıların oluşturulmasıdır. Buna benzer bir durum
da ideolojik tepkiselliğin beslediği bir algı üzerinden tarihi okuma
problemidir. Yazar, bütün bu sorunlarla
karşı karşıya kalan bir tarihçi, araştırmacı veya okuyucu için olgulara
nasıl bakmalı sorusuna cevap olarak şunları sıralar:
1.
Geçmişi
günümüzle okumak
2.
İnsanın
beşeri vasıflarını göz ardı etmemek
3.
Olguları
günah-sevap ekseninden kurtarmak
4.
Ön
yargıdan kaçınmak
5.
Hakikatin
tarafında olmak
Burada yazarın şu önemli değerlendirmesi olgulara bakışımız
açısından çok önemlidir: “Bazı insanlar, tarihi olgulara karşı tarafsızlığı,
bir zafiyet olarak görüyorlar ve taraf olmanın gerekli olduğunu düşünüyorlar.
Oysa içinde yaşadığımız veya bizi etkilemeye devam eden olgular hususunda taraf
olmak, yaşadığımız zamana şahit olmanın gereği olan erdemli bir davranıştır.
Geçmişte meydana gelen hadiselere taraf olmak ise olguları sağlıklı bir şekilde
değerlendirmemize engel olur. Pratikte ise hiçbir faydası yoktur.”(s. 55)
Eserin ikinci bölümünde sahabe döneminde ki ihtilaflar
ele alınmaktadır. Yazar, sahabe döneminde fitnenin en büyük kıvılcımı
sayılabilecek olan bir siyasi cinayet olarak Hz. Osman’ın katli konusunda
olguların arka planı ışığında hadiselerin seyrini anlatır. Bu dönemde siyasi
mücadelenin dini kavramlar üzerinden yürütülmeye çalışılması dikkat çekici
olmuştur. Daha sonra Hz. Osman’a yöneltilen eleştirileri sıralayan yazar,
bunları şu şekilde tasnif eder:
1.
Mali
konulardaki icraatları
2.
Yönetici
atamaları
3.
Bazı
sahabelere karşı tutumu
4.
Amcasının
sürgün cezasını kaldırması
5.
Bazı
dini uygulamaları
6.
Algı
oluşturmaya yönelik eleştiriler
Yazar, Hz. Osman’ın katli ve sonrasında meydana gelen siyasi
bölünmelere dikkati çekerek ortaya çıkan siyasî bloklaşmaların üzerinde
durur. Bu siyasî bloklardan biri Ali taraftarları (şîatü Ali) dır. Hz.
Ali’ye taraf olanları yazar şöyle sıralamaktadır:
1.
Hz.
Ali’nin halife olması gerektiğini düşünen akrabaları ve arkadaşları
2.
Hz.
Osman’a isyan edip katline bulaşanlar
3.
Uzun
süre siyasetten uzak kalmış ya da bırakılmış olan Ensâr
4.
Kabilesinin
çıkarını yeni Halife’yi desteklemekte görenler
5.
Siyaset
belirlemekte etkin olmayan halk yığınları
Bir diğer siyasî bloklaşma ise Osman taraftarları (şîatü Osman)
diyebileceğimiz ayrı bir taraftar grubu idi. Yazar bu blokta yer alanları da
şöyle sıralamaktadır:
1.
Halife’nin
öldürülmesiyle sahip oldukları birçok şeyi kaybeden Ümeyyeoğulları
2.
Muâviye
ve onun siyasî güdümündeki Suriyeliler
3.
Hz.
Âişe’nin etrafında şekillenen Mekke muhalefeti
4.
Hz.
Osman’ın öldürülmesinden zarara uğrayanlar
5.
Kureyş’in
çeşitli kolları
6.
Hz.
Osman’ın öldürülmesinden rahatsızlık duyan halk yığınları
Bu iki siyasi bloklaşma karşısında tarafsız kalanlar da
vardı. Bunların başında Sa‘d b. Ebî Vakkâs geliyordu. Onun yanında Abdullah b.
Ömer, Üsâme b. Zeyd ve Ebû Musa el-Eş‘arî de tarafsızlığı tercih edenlerdendi.
Yazar bu bölümün ilerleyen konularında iç savaş olarak
niteleyebileceğimiz Cemel savaşı, Sıffîn savaşı, Tahkim olayı ve Nassa literal
bakışın doğurduğu bir hareket olarak Haricîler’i ele almaktadır. Bu
bölümün sonunda ise ikinci bir siyasî cinayet olarak nitelendirdiği Hz. Ali’ye yapılan
suikastı işlemektedir. Bu konuyu işlerken yazar, sadece olayların seyrini değil
olgu ve algılar çerçevesinde hadiselerin bir arka plan haritasını da gözler
önüne sermektedir.
Eserin son bölümünde fitne yıllarında İslâm dünyasını ele alan
yazar, ilk önce siyaset dünyasından bahseder. Burada Halifelerin Kureyş’ten
seçilmesi konusu işlenirken bu seçimde Kureyşli olmanın gerekliliği algısının
nasıl yerleştiği üzerinde durulur. Daha sonra Halifelerin iktidara geliş
sürecini anlatan yazar, bazı Halifelerin Müslümanlar tarafından öldürülmesine
giden süreci ve bu süreçte toplum yapısını ele alır. Fitne olaylarını
pekiştiren gerekçelerin başında sorunları çözmeye yönelik politikaların
yetersizliği ve özellikle de siyasî sistemin sorunun çözümünde yetersiz kalması
gelmektedir. Müslüman toplumu önemli ölçüde motive eden bir unsur olarak
fetihlerin üzerinde duran yazar, bununla
birlikte dönemin toplum yapısını etraflıca ele almaktadır. Bu bölümde son
olarak ekonominin yanı sıra bireysel tutum ve tercihler üzerinde durulmaktadır.
Ashâbın ileri gelenleri arasında meydana gelen iktidar mücadelesi, Müslümanlar
arasında Şiî, Haricî, Mürcie, Mutezile ve Ehl-i Sünnet düşüncesinin gelişmesine
katkıda bulunmuştur. Son olarak diyebiliriz ki, İslâm tarihinin ilk asrında
kardeşler arasında meydana gelen bu fitneyi besleyen etkenler, geçmişten
tevarüs eden sorunlar olup sorunun temelinde sosyal, siyasî ve ekonomik ilişkiler
önemli bir yere sahip olmuştur.
[1] İstanbul Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi İslam Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı öğretim Üyesi.
[2] İstanbul Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü İslam Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı doktora öğrencisi.
0 yorum:
Yorum Gönder