19 Şubat 2020 Çarşamba

Selâhaddîn Eyyübî’de Affetme ve Merhamet Etme

Dr. Öğr. Üyesi İbrahim Barca
“Affetmede öyle bir lezzet var ki intikam almakta öyle bir lezzet yoktur.”
Hz. Ali (r.a)
“Eğer affetmek, küçük düşürseydi Yüce Allah bu kadar büyük olmazdı.”

Eyyübîler devletinin kurucusu Selâhaddîn Yȗsuf b. Necmiddîn Eyyȗb (v. 589/1193), 532/1138 yılında Tikrit’te doğdu. Selâhaddîn'in babası Necmüddîn aslen Azerbeycan bölgesinde bulunan Duvinlidir. Nesebi hakkında ihtilaf edilse de sahih olan görüş Hizbânî aşiretine bağlı Revâdî Kürtlerinden olduğudur. Selçukluların hâkimiyetindeki Tikrit’in valisi olan Necmüddîn Eyyȗb bir süre sonra Musul’a gitmek zorunda kaldı. Musul Atabegi İmâddüdîn ez-Zengî Necmüddîn Eyyȗb’ü bir sınır kenti olan Baʻlebek valiliğine atadı. Kardeşi Esedüddîn Şirkûh ise İmâddüdîn ez-Zengî’nin ordu komutanlığına atandı. İmâddüdîn ez-Zengî’nin ölümü üzerine oğlu Nûreddîn Mahmud ez-Zengî döneminde Necmüddîn Eyyȗb ve Esedüddîn Şirkûh Haçlılarla mücadelede önemli katkılar sundular. Bunun üzerine Nûreddîn, Necmüddîn Eyyȗb’u Dımaşk valiliğine kardeşi Esedüddîn Şirkûh’u ise ordu komutanlığına atadı. İlk çocukluk yıllarını Baʻlebek’te ailesiyle geçiren Selâhaddîn, Dımaşk’ta babası ve amcası gibi Nûreddîn ez-Zengî’nin hizmetinde bulunmuştur. Nûreddîn ez-Zengî onu kendisine yakınlaştırmış, gittiği her yere onu da götürmüş ve ona Dımaşk Şıhneliği (askeri valiliği) görevini vermiştir.

Amcasıyla beraber Fâtımîlerin hakim olduğu Mısır’a yapılan seferlerde Selâhaddîn’in komutanlık ve devlet adamlığı vasıfları görülmüştür. H. 564 yılındaki üçüncü Mısır seferinde Fâtımî Halifesi Ebû Muhammed Abdullâh el-Adîd li-dinillâh, öldürülen veziri Şâver’in yerine Esedüddîn Şîrkȗh’u vezir olarak tayin etti. Halife el-Adîd li-dinillâh, yaklaşık üç ay sonra vefat eden Esedüddîn’in yerine ise Selâhaddîn’i vezir tayin etmiştir. Vezir Selâhaddîn 567/1171 yılında Nûreddîn ez-Zengî’den gelen emir doğrultusunda hareket ederek Fâtımî hilafetine son verdi.Bu tarihten itibaren hükümdar olan Selâhaddîn’in amacı İslam birliğini yeniden tesis etmek ve Haçlıların işgal ettikleri Kudüs ve diğer kutsal toprakları geri almaktı. Bu uğurda birçok sefere çıkmış ve savaşlar yapmış olan Selâhaddîn, 27 Safer 589/4 Mart 1193 yılında öldüğünde Mısır, Hicaz, Yemen, Suriye, el-Cezire ve Libya gibi büyük bir coğrafyayı içine alan ve adına birçok yerde hutbe okunan büyük bir devlet bırakmıştır. Geriye bıraktığı biri kız diğerleri erkek olan 17 çocuk onun bu büyük devletinin mirasçıları olmuştur.
Selâhaddîn, cihada çok düşkün birisiydi ve yeryüzü onun için adeta bir cihad meydanıydı. Hatta ona ithafen cihad hakkında bazı müstakil eserler bile telif edilmiştir. Bu eserlerden birisinin müellifi olan İbn Şeddâd, eserinde onun cihada konusunda kendisine söylediği şu sözleri nakletmiştir: “Hayalim şu ki, Yüce Allah, bana bu sahil boyunca mevcut olan yerleri almayı nasip etse, bu yerleri bölüştürür ve orayla ilgili buyruklarımı ilettikten sonra deniz yolculuğuna çıkmaktır. Böylece denizlerdeki adalara gidip Allah’a inanmayan hiç kimse kalmayıncaya veya ölüm bana erişinceye kadar cihad etmek isterim.” 
Selâhaddîn’in cihadında öncelikli muhatabı ise İslâm beldelerini ele geçirmiş Gayrımüslim Haçlılardı. Zira onun döneminde Haçlılar, birçok İslam beldesini ele geçirmiş, yakıp yıkmış ve binlerce Müslüman ve Yahudi ahaliyi katletmişti. Hıristiyanlığın karanlık çağı diye nitelendirilen ortaçağda Hıristiyanlığın galib-i ekseriyeti, diğer dinlere veya kendi dinlerine mensup heterodoks mezhep sahiplerine tamamen toleranssız olduğu bir zaman dilimini kapsamaktaydı. Haçlılar, bu dönemde kendi dinlerinde olmayan herkesi kâfir ilan edip onun mutlaka -dolaylı veya direkt- güce başvurarak Hıristiyanlaştırılması gerektiğine inanırlardı. Buna karşılık Selâhaddîn’in birincil düşmanları olan Haçlılara yönelik davranışlarının anlaşılmasına katkı sunacak bazı örnekleri şöyle serdedebiliriz.
Selâhaddîn Hıttın muharebesinde 15 Receb 583/22 Eylül 1187 tarihinde Kudüs’ü kuşatmış ve 2 Ekimde/27 Recep Cuma günü Kudüs’ü fethetmiştir. Kuşatma sırasında esir alınan Fransız soylu İbelinli Balian II, ondan sadece bir geceliğine izin vermesini istemiştir. Ancak o, şehre girdikten sonra sözünü tutmamış halkın da isteği üzerine oradan ayrılmayarak Selâhaddîn’e karşı savaş hazırlıklarına girişmiştir. Onun bu ihanetine karşılık hanımı Maria Selâhaddîn’den kendisi ve çocukları için şehirden çıkma izninin verilmesini isteyince Selâhaddîn ona ve çocuklarına Trablus’a -kendilerine eşlik edecek korumalar da vererek-  gitmeleri için müsaade etmiştir. Balian yenilince Selâhaddîn’le görüşme talebinde bulunmuş, gerçekleştirilen görüşmede bazı teklifler sunmuş ve tekliflerinin kabul edilmemesi durumunda kendi çocuklarını, kadınlarını, Müslüman esirleri öldüreceğini, el-Kubbetü’s-Sahra ve Mescidü’l-Aksa’yı yakıp yıkacağını belirtmiştir. Selâhaddîn, ise daha fazla kan dökülmesi için sözü edilen teklifleri içeren barış önerisini kabul etmiştir. Selâhaddîn, bu barış anlaşması ile sadece birçok insanın öldürülmesinin önüne geçmemiş Kudüs fethi esnasında bazılarının yakmak istediği meşhur Kıyamet kilisesinin yıkılmasına da engel olmuştur. 
Birgün Selâhaddîn’in huzuruna esir alınan bir Frenk askeri getirilir. Esir düşman askeri Selâhaddîn’den oldukça korkar. Tercüman ona neden bu denli korkuyorsun, diye sorunca esir asker, bugüne kadar korkuyordum ama bu zatı gördükten ve onun huzuruna çıktıktan sonra ondan hayırdan başka bir şey ile karşılaşmayacağıma eminim, diye cevap verir. Bunun üzerine kendisine acıyan Selâhaddîn, onu bağışlayıp serbest bırakmıştır.
Yine bir defasında Selâhaddîn’in huzuruna bağırıp çağıran, ağlayıp saçını başını yolan bir Frenk kadın girmek istedi. Selâhaddîn, onu kabul ederek, tercümanına kadının neyi var, diye ona sormasını istedi. Kadın, dün gece bazı Müslüman hırsızlar çadırıma girip çocuğumu, küçük kızımı alıp kaçırmışlar, bana kral merhametlidir, seni onun yanına çıkaralım da çocuğunu ondan iste, dendi, ben de huzurunuza geldim, dedi. Kadının durumuna üzülen ve gözyaşlarına hakim olamayan Selâhaddîn, onun çocuğunun her kimdeyse veya her kime satılmışsa ücretinin verilerek satın alınıp kadına teslim edilmesini emretti. Bu emrin hemen akabinde çocuk bulunup annesine teslim edildi.
Hıttın savaşı sonunda esir alınan Kudüs Kralı Lüziyanlı Guy ile Chatillonlu Raynald Selâhaddîn’in çadırına getirildiler. Burada Selâhaddîn, Kral’a kendi eliyle bir bardak su verir. Kral suyu içtikten sonra bardağı Raynald’a uzattı ve o da susuzluğunu giderdi. Fakat Selâhaddîn, anlaşmayı bozarak Mısır’dan gelen bir kafileye saldıran, Müslümanları vahşice katleden ve Hz. Peygamber’e karşı uygunsuz sözler sarfeden Chatillonlu Raynald’ı ele geçirince öldüreceğine dair yemin etmişti. Bu nedenle Selâhaddîn, esir alınan Raynald’ı çağırıp ona, bak ben Hz. Peygamber’in yardımcısıyım, şimdi sana Müslüman olmanı teklif ediyorum, der. Raynald’ın bunu kabul etmemesi üzerine Selâhaddîn, hançeri ile onu bizzat öldürmüştür.
Yazımızı Selâhaddîn’in oğlu el-Melikü’z-Zâhir Gıyâseddîn Ebȗ Mansȗr Gazi’yi Halep’e vali olarak uğurlarken verdiği nasihatlerle bitiriyoruz. 
“Sana Yüce Allah’tan korkmanı vasiyet ederim. Zira bu, her hayrın başıdır. Yüce Allah, neyi yapmanı emretmişse ben de sana onu yapmanı emrediyorum. Zira bu da senin kurtuluş sebebindir. Kan akıtma konusunda seni uyarıyorum. Boşu boşuna kan akıtma ve akıtmaya istekli olma. Zira kan uyumaz. Sana yönettiklerinin gönüllerini yapmanı ve onların hallerini gözetmeni tavsiye ederim. Çünkü sen, hem Allah’ın onlar üzerindeki güvenilir bir görevlisi hem de benim onlar üzerlerindeki güvenilir bir görevlimsin. Komutanlar, devlet büyükleri ve saygın kimselerin de gönüllerini yap. Ben, bu gördüğün seviye ancak insanlara hoş muamele ederek eriştim. Kimseye hased besleme, çünkü ölümün elinden hiç kimse kurtulamaz. Kul hakkından sakın, çünkü onu başkası değil ancak haksızlığa uğramış kullar affedebilirler. Oysa Yüce Allah’a karşı yaptığın günahlar tevbe edersen eğer af olabilir. Zira Yüce Allah çok cömerttir.”




KAYNAKLAR
Ebȗ Şâme, Şihâbüddîn Abdurrahmân b. İsmail b. İbrahim el-Makdisî ed-Dımaşkî, Kitâbü’r-Ravzateyn fî ahbâri’d-devleteyn en-Nȗriyye ve’s-Salâhiyye, thk. İbrahim ez-Zeybak, 1. Baskı, 5 cilt (Beyrut: Müessesetü’r-Risâle, 1997). 
el-Kâtibü’l-İsfâhânî, İmâdüddînEbû Abdillâh Muhammed b. Muhammed b. Hâmid, el-Berku’ş-Şâmî sîretü’s-Sultân Selâhaddîn Yûsuf b. Eyyûb, thk. Ramazan Şeşen, (İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları No: 2582, 1979); el-Fethu'l-kussî fi'l-fethi'l-kudsî, (Beyrut: Dârü'l-Menâr, 2004).
el-Yâfiî, Afîfüddîn Abdullâh b. el-Esʻad eş-Şafiî, Mir’âtü’l-cinân ve ibretü’l-yakzân, 4 cilt  (Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1997).
es-Safedî,Ebü’s-Safâ Salâhüddîn Halîl b. İzziddîn Aybeg b. Abdillâh, el-Vâfî bi’l-vefeyât, thk. Ahmed Arnâvût, (Beyrut: Dâru İhyâi’t-Türâsi’l-Arabî, 2000).
İbn Cübeyr,  Ebü’l-Hüseyin Muhammed b. Ahmed el-Kenânî,  Rihletü İbn Cübeyr, (Beyrut: Dâru Sadır, trz.).
İbn Hallikân,Ebü’l-Abbâs Şemsüddîn Ahmed b. Muhammed b. İbrahim b. Ebî Bekr b. Hallikân el-Bermekî el-Erbilî, Vefeyâtü’l-aʻyân, thk. İhsân Abbâs, 8 cilt (Beyrut:Dâru Sâdır, 1994).
İbn Şeddâd, Bahâüddîn Ebü’l-Mehâsin Yȗsuf b. Râfiʻ b. Temîm, en-Nevâdirü’s-sultâniyyeve’l-mehâsinü’l-yȗsufiyye sîretü Selâhaddîn, (Kahire: Mektebetü’l-Hâncî, 1994).
İbn Tağrîberdî,Ebi’l-Mehâsin Cemâlüddîn Yûsuf b. Tağrîberdî b. Abdillâh, en-Nücûmü’z-zâhire fî mülûki’l-Mısr ve’l-Kâhire, 16 cilt, (Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, trz.).
İbn Vâsıl,Cemâlüddîn Ebû Abdillâh Muhammed b. Sâlim b. Nasrullâh b. Sâlim b. Vâsıl el-Mâzenî et-Temîmî, Müferricü’l-kurûb fȋ ahbâri Benî Eyyûb, thk. Cemȃlüddȋn eş-Şeyyâl, 8 cilt, (Kahire: Dȃrü’l-Kalem, 1953).
İbnü’l-Esîr,Ebü’l-Hasen İzzüddîn Alî b. Muhammed b. Muhammed, el-Kâmil fi’t-târîh, thk. Ebü’l-FidâAbdullâh el-Kâdî,1. baskı, 11 Cilt (Beyrut: Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, 1987).

2 yorum:

  1. Bu merhamet sadece Müslüman olmayanlara sanırım hocam. Nedense bu merhamet Sühreverdi gibi Müslümanlara sirayet etmemiş.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ahmet Bey aslında, Sühreverdi gibi bir büyük ilim ve düşünce insanı Müslüman'ın katledilmesi, büyük bir cinayettir bence. Fakat o da diğer bir çok farklı düşünen alim gibi tarihte bir çok defa şahit olduğumuz üzere kendileri gibi olan ancak iktidara yanaşma ve iktidarın gözüne girme heveslileri bazı alim ve fukahanın fetvaları, gammazlamaları ve hedef göstermeleri neticesinde o günün iktidar sahipleri ve devlet yöneticileri Selahaddin Eyyübi ve onun oğlunun yanlış yönlendirilmesi neticesinde katledilmiştir, denilebilir. Ulema ve siyasetçi ilişkisinin niteliği ve çeşidi, bazen olumlu sonuçlar doğurduğu gibi bu üzücü olaylara da neden olmuştur. Ayrıca tarihi olayları şartları ile beraber okumak, anlamak ve yorumlamak gerekir diye düşünüyorum.

      Sil

Yazarlar