Doç. Dr. İbrahim BARCA
Acısı olanlar
yazar ve yazdıklarına teselli verir. Fakat bazı acı çekmişler ise teselli
vermek yerine sanki acıları hafifleyecekmiş gibi yazılarıyla başkalarına acı
verir. Teselli vermek gerek, her geçen gün sayısı ve çeşidi artan, aynı zamanda
hakimiyeti ve akıllılık seviyesi level atlayan makinelerin köleleştirdikleri
insan türüne. Aslında buharlı makinenin icadı ile faal insanlık tarihi sona
ermişti bile. Fakat makineler, tarihlerini yazmak için bir süre daha insana
muhtaçtılar ve günümüze kadar bunun için insanlık tarihinin sonunu uzattılar.
Yazık ki; Dicle ve Fırat’ın hayat suyundan içen ve insanlık tarihini başlatan ve devam
ettiren Arya, Hurri, Mitanni, Urartu, Sümer, Asur, Ermeni, Arap, Karduk/Kürt ve
Türklerin yerlerini makineler almış ve alacaktır. İlk insan ve insana ait tüm
ilk düşünce, duygu, yeti ve beceriler; ilk ekmek, ilk din, ilk sanat, ilk aşk,
ilk kan akıtma, ilk ekip- biçme, ilk şehir, ilk devlet, ilk savaş, ilk barış,
ilk aşk, ilk düşmanlık, ilk bayram, ilk düğün, ilk kurban, ilk icat, ilk
peygamber, ilk kutsal kitap, ilk ayin, ilk tapınak ve tüm diğer ilkler; Fırat
ve Dicle havzasında ortaya çıkmıştı. İlk makine ise mezkûr hiçbir ilke ev
sahipliği yapmamış olan İngiltere de çıktı. Ama son makineyi ve nerede
üretileceğini göremeyeceğiz. Zira yaptığımız makineler, kendilerinden daha
üstün makineler yapacaklar.
Darwin’in kehaneti tutmadı,
zira insanın yerini artık makineler aldı. Niçe’nin maymundan evrilen üst insanı
da gelmedi. Onun yerine yapay zekâ taşıyan efendilerimiz oldu. Orwell’in
1984’dü keşke gelseydi. Ama ne yazık ki; o gelmediği gibi sömürdüğümüz
hayvanlar da efendilerimiz olmayacaklar, kesin. Zira akıllı makineler, daha
sofistike yöntemlerle bizim onlara yaptığımızı bize yapmaya başladılar bile. Nikola
Tesla’nın torunları hayal ettiği gibi tüm dünyayı elektrikle aydınlattılar.
Fakat makineler de elektrik sayesinde dünyaya hâkim oldular. Bundan sonra insan
türüne, uluslara, dinlere ve devletlere ait tüm maslahatlar yerini makinelerin
maslahatına bırakacaktır. İnsan, devamla kendisinin tarihin objesi olduğuna
inanıp bu yanılgısına devam ededursun; biz de teselli vermeye duralım. Sözü,
teselli üstadı ve gaybın lisanı Şirazlı Hafız’a bırakalım şimdi:
رسید
مژده که ایام غم نخواهد ماند
چنان
نماند چنین نیز هم نخواهد ماند
توانگرا
دل درویش خود به دست آور
که
مخزن زر و گنج درم نخواهد ماند
بدین
رواق زبرجد نوشتهاند به زر
که
جز نکویی اهل کرم نخواهد ماند
ز
مهربانی جانان طمع مبر حافظ
که
نقش جور و نشان ستم نخواهد ماند
Müjde! Bu gamlı günler sona erecek
O sona erdiği gibi bu da sona erecek
Ey Kudretmend! Derviş gönlüne sahip çık
Zira altın ve gümüş hazineleri sona erecek
Bu zümrüt revakın altında yazılıdır ki
Kerem ehlinin iyilikleri hariç her şey sona erecek
Sevgilinin merhametinden ümidini kesme Hafız!
Zira zülüm ve eziyetlerin tüm izleri sona erecek
(Hafız-ı
Şirâzî)
Hafız-ı Şirâzî, iyilik hariç her şey yok olacaktır ve kimse,
sevgilinin merhametinden ümidini kesmesin, der. Nitekim tüm acılar ve zulümler bitecek.
Makinelerin tarihi ve zulümleri de bitecektir. Allah dışında herkese ve her şeye elveda denilecek.
Zira herkes ve her şey, makineler dahil asıl kaynağına yani ona dönücüdür. O,
herkese ve her şeye kendi dilinde bir merhaba diyecek ki; böylece herkes ve her
şey kendisi olacak ve ondaki engin sevgi ve iyilik okyanusuna dalacak.
Bureyha ise Hafız’ı destekleyerek
şöyle der:
İnsan biraz sevgi, korku
Hüzün ve neşe
Biraz kendini beğenme, beğendirme
Şehvet, kıskançlık ve intikam
Ve biraz da tapma, tapılma arzusu
Hepsi sürekli var olma, yaşama
kaygısı
Ve dahası
En son
Ve kesin olan
Mutlak ölüm ve ötesi
Huzur ve yalnızlık
Her şeyden ve herkesten
İyi ki varsın Huda
Ve nokta.
İnsan olmanın acısını dindirecek
olan Huda’dır, der Bureyha. İnsanların elinden bunu almamak lazım. Zira insan,
kendisine ve diğer insanlara ızdırap vermektedir. Bir anlamda ızdırabından
kurtulmak istemesidir ölüm. Bırakın noktasını koysun insan ve Hudası’na
kavuşsun, der Bureyha. Makinelerin insana ihtiyacı kalmadığı zaman zaten hiçbir
insan kalmayacak ve her insan ölümü tadacaktır. Bu yüzden Bureyha, heyecanla
makineleri üreten ve kendisine efendi kılan insanın ölümünün erken olmasının,
daha az acı çekmek anlamına geldiğini söyler.
Burada Mevlâna Celaleddin er-Rumi,
araya girer ve insanın eninde sonunda, makinelerin zulmünü geride bırakarak; diğer
bir tabirle yok olarak Hudası’na kavuşacağını şöyle anlatır:
ز جمادی مُردم و نامی شدم وز نما
مُردم به حیوان برزدم
مُردم از حیوانی و آدم
شدم پس چه ترسم کی ز مردن کم شدم؟
حملهٔ دیگر بمیرم از
بشر تا برآرم از ملائک بال و پر
وز ملک هم بایدم جستن
ز جو کل شیء هالک الا وجهه
بار دیگر از ملک پران
شوم آنچ اندر وهم ناید آن شوم
پس عدم گردم عدم چون
ارغنون گویدم که انا الیه راجعون
Toprak iken
öldüm de bitki oldum
Bitki iken öldüm
de hayvan oldum
Hayvan iken öldüm
de insan oldum
O halde
eksileceğim diye ölümden neden korkayım ki?
Yine insanken
ölürsem kolu kanadı olan meleklerden olurum
Melek iken
“Allah’ın zatı dışında her şey yok olacak” emrine uyarım
Uçabilen melek
olduktan sonra hiç akla gelmeyen bir şey olurum
En sonunda yok
olurum yok ve erganun sazı gibi “Biz O’na dönücüleriz” derim.
Makinelerden kaçmayı başarmış, Bitlis’in Mutki
ilçesine bağlı Arpalıseki köyünün hemen yukarısındaki Nevala Kûr sakini Şahid
ise “Ben iyi ruhlar yani yalnız ruhlar için ödül ve teselli habercisiyim ki;
onlar bu fani bedenlerinden soyunup artık acı çekmeyecek vatanlarına döndürüleceklerdir”
der. Yani zalim makinelerin, soğukluğu ve acımasızlığı bitecek diyor. Pişman
olan insan ölümden sonra ise; anne kucağına, o sıcak melceye yeniden
dönecektir.
Bir diğer makine mağduru, Diyarbakır’ın
Çayırdere/Sincik köyündeki Kevire Bel sakini Cadi ise şu sözleri ile kendini
bulmak için zevali istemektedir:
Hasta eden bakışların
Kan kusturan sözlerin
Ne vefanın ne de ahdin
Hepsi birer yalandı dünyanın
Şişik göbeklerden sırıtan
Kalın enselerden süzülen
Ne ilahin ne de dünyevin
Hepsi birer yalandı dünyanın
Kindar kalbin kan akıtan
Domuz nefsin şehvet semirten
Ne dostluğun ne de düşmanlığın
Hepsi birer yalandı dünyanın
Cadi, makineleri
üreten, devamlı geliştiren ve onların
kölesi olmaya teşne olanlara serzenişte bulunup onları itap eder. O da
teselliyi öte dünyada görmekte ve oraya işaret etmektedir.
Dicle nehrinin
bir kolu olan ve Siirt sınırlarından geçen Botan nehrinin sakini Cabin ise
bildiklerinden ve yaptıklarından melül olarak, tesellisine nazlanarak şöyle
demektedir:
Sayısız
zikirlerini ettim adının
Alma beni benden
ve kendinden
Ne zikri
zebanıma minnet ettin
Ne de
zikretmediğim anlara saydın
Sen kim olamayacak
bir kimdin
Her tatlıyı acı
ile yedirdin
Ne verdin ne
aldın hep sendin
Ruha can
ruhundan verdin
Herkes kendine
tapan hayranın
Sevap, günah,
cennet ve cehennemin
Ne ebediyet ve
ezeliyetin bilenin
Ne de künhüne
vardır vakıf olanın
Bu sözleri ile o,
bilmiyorum ve bilmediğimi neden bilmediğimi de bilmiyorum, der. Neticede ama
onu bilememenin bilmeme olmadığını yani bilme olduğunu da biliyorum, der. Fakat
bu bilmenin sebebini bilmiyorum, der. Demek ki; o halde iki zıt birleşebiliyor.
Öyleyse makinelerin zıddı neyse onu istiyorum ve tesellim de o zıtların
sahibine kavuşmaktır.
Teselli
yazımızı, makinelere ve makineler tarihine elveda diyerek bitiriyoruz. Nokta.
0 yorum:
Yorum Gönder