Prof. Dr. Şaban ÖZ
Son dönemlerde İlahiyat akademisinin bütün disiplinleri Siyer’i yeniden keşfetmiş gibi. Kur’an’ın nüzul ortamının bilinmesi… Hz. Peygamber’in hadislerinin vürud zemininin bilinmesi… Ahkamın Cahiliye kökenleri… Hukukun sahadaki karşılığı… İslam düşüncesinin kökenleri… Mezheplerin siyasî/dinî altyapısı… İlk İslam toplumundaki yapılar… Sahabenin kıraati… Kabilelerin şiveleri… Arap şiiri…
Olması gereken… Geç
olmakla birlikte doğrunun bulunması!
Şimdiye kadar olması
gereken de buydu zaten. İslamî ilimleri ortak kümeler şeklinde daireler olarak
değil, Siyer zemini üzerine yükselen bir piramit şeklinde (piramit olmazsa bina
diyelim) tasarlanması zorunluluğu sanırım bugün düne göre daha iyi anlaşılmış
durumda.
Sağlam bir Siyer
bilgisini zemine yerleştirdikten sonra Hadis’i, Tefsir’i, Hukuk’u, Kelam’ı kısacası
bütün ilimleri bu zeminin üzerine bina etmek olması gereken yaklaşımdı. Batı’nın
bu gerçeği anlamasından yaklaşık bir yüz-yüz elli yıl kadar sonra olsa da yeniden
klasiğe dönüp Siyer’in keşfedilmesi tek kelime ile “müthiş”! Her
türlü takdirin fevkinde…
Haklarını yemeyelim, daha
önce Hadis’te, Tefsir’de bunu söylemekten dillerinde tüy biten hocaların
varlığından haberdarım. Üstelik sadece
anlatmayıp öğrencilerine tarih usulü, felsefesi, siyer metinleri, kaynakları
okuttuklarını da biliyorum…
Ama kimse dinlemedi işte!
Aman efendim, güç olmasın
geç olsun… Çok geç oldu!
Bu yeniden keşifteki
güzelliğe takdirlerimizi tekrar arz edip gelelim soruna. Ancak bizim
üniversitelerimizde olabilecek soruna…
Siyer’i keşif sürecinin “Siyer’i
yağma” sürecine dönüşmesi veya disiplinel sınırlara saygı…
Bir bakıyorsunuz başka
bir ilim dalındaki genç arkadaşımız atılmış meydana ve yazıvermiş; Siyer
kaynakları ve yazıcılığı üzerine “mülahazaları”nı… Hay maşallah! Büyük ihtiyaç
vardı! Hep birlikte oturmuş o “mülahazalar”ı bekliyorduk!
Başka bir hocamız esaslı
bir doktora tezi yaptırmış… Lisans düzeyi bilgileri aktartıp… Gözünü sevdiğim değerli
hocam bari jüriye bir tane Siyer hocası dâhil etseydiniz… Hani belki bir iki
cümle kurardı!
Başka bir alanda bir
büyük hocamız, “efendim Siyer konusunda şunlar yapılmamış ihtiyaç var!” Tembeliz
mirim tembeliz! Her ne kadar siz profesör olduktan sonra kim ne yazmış takip
etmemiş iseniz de olsun… Bizim tembelliğimizi teslim edelim!
Komik olunan durumlar da
olmuyor değil! Biri üst perdeden “ahkamını kesmişti”: “Kureyzaoğullarıyla
ilgili falan makale var; efendim bizim akademisyenlerin haberi bile yok!” O
makaleyi 2004’te çevirmiştim! Benden önce de çevrilmişti de… Üzerime aldığım
kısmı söylüyorum!
Az kalsın unutuyordum, bir
de yayınevlerinin okuyucularını “kekleme” çabaları işin içine girince…
Tefsir’de, Hadis’te yapılmış bir teze Siyer ile ilgili bir başlığı “çaktın” mı?
Sattırıyor mübarek!
İçlerinde hiç mi yok
iyileri? Olmaz mı! Tabi ki var… Severek, beğenerek okuyoruz, tavsiye ediyoruz,
hatta takdir ediyoruz!
Ama onda bir! Bütün
iyimserliğimle… Fenerbahçe yendi ya… Yoksa öğrencilerime; “okumayın” demeye
başladım! Hatta “o konuda tez var” dediklerinde “yok” demeye!
Dinleyen çıkar mı
bilmiyorum ama tekrar edeyim; Arapça bilmeniz, Siyer kaynaklarına sahip olmanız
sizi Siyerci yapmaya yetmez! Hele Siyer ile ilgili bir alanda doktora tezi
yazmanıza hiç mi hiç yetmez!
Diğer İslamî ilimler gibi
Siyer’in de kendine ait usulü, üslubu, yöntemi, kaynakları, müellifleri,
ravileri ve hatta inanmayacaksanız belki ama kendine has “tenkit” kuralları
“bile” var!
Efendim, sizden izin mi
alacağız? İstediğimizi çalıştırır, istediğimize yazdırırız ve hatta biz
yazarız!
Eyvallah! Tabi ki
yazarsınız… Yazmalısınız… Yazın!
Şunu bilerek; yaptığınız
ne interdisiplin ne multidisiplin ne de Siyer’dir!
Ne yapmak lazım… Mümkünse
çift danışmanlık sistemine geçilmesi… Mümkün değilse gönüllü olarak bir Siyer
hocası ile irtibat… Bu da mümkün değilse… Önce siz sonra da öğrenciniz Siyer’e
dair en azından bu ülkede yazılıp çizilenleri okumanız… Kim ne diyor, ne demiş,
ne tartışılıyor, usulü ne, ravisi kim, metni nasıl, senedi nerede…
Yine de siz bilirsiniz…
Ama ormanlarımızı da
düşünmek lazım tabi!
0 yorum:
Yorum Gönder