DEPREM GÜNLÜĞÜ: KÜÇÜK KIYAMET KOPTU
Prof. Dr. Mahmut ÇINAR*
Giriş
06 Şubat’ta Türkiye’nin Güneydoğusu, kayıtlarda benzeri görülmemiş olan bir depremle sarsıldı. Depremden etkilenen on il olmakla birlikte Hatay, Kahramanmaraş ve Adıyaman diğer iller göre daha çok yıkımın meydana geldiği illerdi. 7,7 ve 7,6 büyüklüğünde meydana gelen iki depremin dokuz saat arayla olması, hasarı arttırdığı gibi, depremin yüzeye yakın olması (yedi kilometre derinlikte olduğu kaydediliyor), uzmanlara göre depremin şiddetini 11’lere kadar çıkardı. Bu da bütün tahminlerden daha fazla yıkım ve hasara neden oldu. Deprem anında ben de depremden etkilenen on ilden biri olan Gaziantep’teydim. İlk saatlerde bir yandan kendimizi koruma altına alırken, diğer yandan da etkilenmiş olabileceğini düşündüğümüz eş ve dostu aramaya çalıştık. Adıyaman’daki akrabalarımızdan aldığımız haberler çok kötüydü. Bir süre sonra kimseyi aramamaya karar verdim. Çünkü aradıkça içim kararıyordu.
Gaziantep’te oturan oğlum ve refikamla bir değerlendirme
yaptıktan sonra yakınlarımızın yanında olmak için Adıyaman’a gitmeye karar
verdik. Refikamla birlikte arabamıza binerek yola çıktık. İkinci deprem biz
yoldayken meydana geldiğinden çok fazla hissetmedik. Depremin altıncı günü olan
11 Şubat Cumartesi gününe kadar burada kaldım. Zamanımın çoğu enkazlar arasında
gidip gelmekle geçti. Sonuçta altı yeğenimi ve daha birçok dost ve akrabamı
cansız olarak çıkardık. Vefat eden yeğenlerimden birinin babası olan kardeşimin
evi tamamen yıkılmıştı ve Allah’a şükür birkaç yarayla atlatmışlardı. Bunlar
birinci derecede yakınımda ve öncelikli olarak ilgilenmemiz gereken vakalardı.
Kuşkusuz ilgilenmemiz gereken, en azından kendilerine görünerek azıcık da olsa
moral verebileceğimiz çok daha fazla kimse vardı. Görevimizi zor şartlara
rağmen ifa etmeye çalıştık.
Deprem ortamında geçirdiğim süre içinde zaman zaman duygu,
düşünce ve tecrübelerimi sosyal medya üzerinden paylaşmaya çalıştım. Zaman
zaman duygusal anlar yaşadım ve o anlar da kayıtlara geçti. Zaman zaman
teolojik değerlendirmeler, zaman zaman sosyo-etik çıkarımlar ve insanî
yorumlarda bulundum. Bu çalışmam, anılan deprem günlüklerinden üretildi. Bu
nedenle biraz kırık dökük biraz da dağınık olabilir. Okuyucunun bunu mazur
görmesini dilerim. Yüce Allah bir daha hiç kimseye, evet hiç kimseye bu
felaketi yaşatmasın!
I. Gün (06.02.2023)
Gecenin
siyah zülüfleriyle her yeri kapladığı bir anda, saatler 04.17’yi gösterdiğinde,
şimdiye kadar görülmemiş şiddetli bir sarsıntıyla sarsıldık. Etki alanı bu
kadar geniş olan depremi, bölgedeki herkes gibi biz de Gaziantep’teki evimizde,
uykuda yakalandık. Allah hiç kimseye bir daha böyle bir felaket yaşatmasın. Bir
taraftan art arda gelen artçı sarsıntılar, diğer taraftan sicim gibi yağan
karla karışık yağmur. Gece, soğuk, yağış ve deprem… Allahım, her şey
aleyhimize! Herkes gibi biz de kendimizi dışarı attık ve arabamıza bindik. Bir
süre sonra namaz vakti girdiğinde, sabah namazı için evimize girdik. Elektrik,
doğalgaz ve su, her şey var; evde görünür bir sıkıntı da yok. Ancak sarsıntılar
devam ettiği için bir an önce kendimizi dışarı atıyorduk. Herkes için tek
sığınak araba. Soluğu arabada alıyorduk. Adıyaman’daki çevremizle görüştükten
sonra, oradaki durumların çok kötü olduğunu öğrenince refikamla birlikte
Adıyaman’a gitmeye karar verdik. Trafik yoğunluğu ve yollarda bozulmalar olduğu
için normal şartlarda iki saat süren yolu yaklaşık dört saatte alarak Adıyaman’a
ulaştık.
Depremin
ilk anından itibaren en çok aklıma gelen; kıyametle yaşadığımız durum arasında
bağlantı kurmak oldu. Gerçekten herkesin aciz kaldığı bir andı ve sanki
kıyametin bir provasını yaşıyorduk. Herkes bu anı bir şekilde hissetmekle
beraber, hazırlıklı olanlar, yani deprem hesaba katılarak yapılan yapılarda
yaşayanlar, çok az etkileniyordu. Hazırlıksız olanların, yani yaşadıkları
binalar depreme dayanıklı olarak tasarlanmayanların ise hiçbir imkânları para
etmiyordu. Zengin-fakir, güçlü-zayıf, büyük-küçük, yöneten-yönetilen adeta
herkes eşitlenmişti, herkes kendisiyle yüzleşiyordu.
Adıyaman’a
girdiğimizde şehrin adeta enkaza dönüştüğünü gördük. Yanlarından geçtiğimiz
binaların neredeyse hiçbiri kurtulamamıştı. Ya tamamen yıkılmış ya da ayakta
olmakla beraber hasarlıydı. Adıyaman tam olarak yıkılmıştı. Maalesef göçük altında
kalanlara müdahale etmek çok zordu. Arama kurtarma ekiplerinin bu kadar geniş
alana yayılmış yıkımlara hemen ulaşması adeta imkânsızdı. Enkazların başında
herkes bireysel olarak kendi imkânlarıyla arama kurtarma yapmaya çalışıyordu.
Bu imkanlarla başarılı olmak nasıl mümkün olsun? İnsanın bütün
tedbirlerinin boşa gittiği, hiçbir tedbirin para etmediği tam bir çaresizlik
haliydi. Çaresiz bakışlar bir yandan, en ufak bir hareketten ümit bekleyen
bakışlar diğer yandan. Tam da sözün bittiği yer ve sözün bittiği andı…
Geriye
söylenebilecek tek bir söz kaldı: Allahım, kullarını aciz bırakan bu felakete
maruz bıraktığın gibi, onlara bir çıkış kapısını da ancak sen açarsın.
Kullarını mahrum bırakma ya Rab.
Saat 16.00 gibi Adıyaman’a ulaşmıştık. Öncelikle yeğenlerimin
altında kaldığı enkaza ulaşmaya çalıştık. Enkazda amatör çalışmalar ve etrafta
da yaktıkları ateşte ısınmaya çalışan birkaç çaresiz bakıştan başka bir şey yok.
Öncelikle arama kurtarma desteği için ilgili yerlere ulaşmaya çalıştım: ne mümkün?
Yetkililere doğrudan ulaşmayı denedim, maalesef onların da yapacağı bir şey
yok. Çaresiz bekliyoruz. Tek umudumuz enkaz altında kalan binlerce insan gibi
yeğenlerimden de hayat emaresi görebilmek ve onunla teselli olmaktı. Ancak
yıkım çok çok fazla olduğundan kamu ve sivil inisiyatiflerin yapacakları çok
sınırlıydı. Dışarıdan gelecek ekipler henüz ulaşmamıştı. Akşam hava karardı ve
yağış devam ediyordu. Bütün şehir dışarda. Arabaların bu kadar önem
kazanacağını hiç hesaplamamıştık. Acil olarak çadır, hazır gıda ve kıyafete
ihtiyaç var. Maalesef hem yeni olduğundan hem de yollar da zarar gördüğünden
ortalıkta hiç kimse yok. Orayı burayı arayarak destek istiyoruz ama kime nasıl
destek yetişsin. Adıyaman’ın deprem kuşağının tam ortasında yer alması da başka
bir dezavantaj. Doğal olarak ilk ulaşılan yerlere yetişmeye çalışılıyor. Zira
Kahramanmaraş, Gaziantep, Malatya gibi çevre illerin tamamı etkilendi. Kaldı ki
Adıyaman’da Milletvekili Yakup Taş, Belediye Başkan Yrd. Şerif Ayaz, İl Mft.
Yrd. Ali Macit, Deprem Tırıyla Deprem duyarlılığı oluşturmaya sürekli gayret
eden AFAD görevlisi Abdullah Demir’in… de herkesle aynı kaderi paylaşarak enkaz
altında can verdiği haberlerini aldık. Dolayısıyla etkili ve yetkili de
kalmadı. Herkes eşitlendi. Herkes felaketten payını aldı. Burada bulunan
kimsenin kimseye bir destekte bulunması düşünülemez. Herkes desteğe muhtaçtır. Herkes
gibi biz de çaresiz bekliyoruz.
Geç saatlerde su ve ekmek başta olmak üzere yardımların ucu
göründü. Ne var ki orantısız almalar, bir yandan nimetin zayi olmasına diğer
taraftan ise birilerinin mahrum kalmasına yol açıyor. Bir yandan da marketlerin
yağmalanması, ölüm korkusuyla girilemeyen evlerin yağmalanmasına dair haberler…
Bu felaketten de ibret alamayan ne zaman alacak? Bugün akıllanmayan ne zaman
akıllanacak? Zaten başımıza gelen bu felaketin asli sebebi de sorumluluğunu
bilmeyen bir azınlık değil mi? Evet, yağmacısı, işini düzgün yapmayan müteahhidi,
ona ruhsat veren resmi görevli, yapılaşmaya açılmaması gereken yerleri yapılaşmaya
açan popülist yetkili… Bunların toplamı çok fazla yekûn tutmaz ama bugün
hepimizi etkiledi. Aynı zihniyete sahip olanlar bugün de ihtiyaç olup
olmadığına bakmadan marketleri yağmalıyor, gelen yardımları orantısız alarak
israf ediyor. Azınlık da olsa bu insan kalitesini hangi yöntemle nasıl ıslah
edeceğiz. Sanki en büyük sorun bu. Bu sorun depremden daha ağır bir sorun. Allahım, kullarına sorumluluk bilinci ver!
II. Gün
(06.02.2023)
Bugün hava biraz daha durgun. Havanın biraz daha müsait
olması, arama-kurtarma ekip ve makinalarının artmasıyla çalışmalar gittikçe
artıyor. Enkaz altındakilerin insan olması, titiz davranmayı zorunlu kılıyor; bu
da çalışmaları alabildiğine yavaşlatıyor. Ara sıra enkaz altında canlı olarak birilerinin
kurtarılması, ümit tomurcuklarını yeşertiyor. Yardım kuruluşları da sık sık
görünmeye başlandı. Bölgeye gelen ilk ekipler arasında Van
menşeli olanlar oldukça görünür durumda. Kim bilir belki de 2011’de yaşadıkları
depremin getirdiği duyarlılık da buna sebep olabilir. Maalesef düzensizlik ve israflar devam ediyor.
Kendi kendimize reva gördüğümüz durum: “Bir kişiye dokuz, dokuz kişiye bir pay
/ Bu taksimi kurt yapmaz, kuzulara şah olsa” gelen yardımlar da böyle
dağılıyor. Maalesef insan kalitemiz budur. İnsanımızı bu anlayıştan kurtarmak
için de çok gayret sarf etmemiz gerektiği anlaşılmış oldu. Bu konudan hepimiz
sorumluyuz. Yardım dağıtımlarının mümkünse muhtaç ve ihtiyaç tespiti yapıldıktan
sonra ve belirli bir düzen içerisinde yapılması son derece önemlidir. Hem
yardımın hedefine ulaşmasını sağlar hem de israfı önler…
Enkazların arasında gidip geliyoruz; bugün de bitti ve akşam
oldu, hava karardı. Maalesef yeğenlerimden hala haber alamıyoruz. İğne ile kuyu
kazma mesabesindeki çabalar yine sonuçsuz kaldı. Her geçen dakika aleyhimizedir.
Arama kurtarma hala amatör ekipler tarafından yapılmaktadır. Orayı, burayı
arıyoruz, çırpınıyoruz ama çırpınmalarımız boşuna, hiçbir şey yapamıyoruz. Allahım,
hiçbir kulunun umut kapılarını tam olarak kapatma!
III. Gün (08.02.2023)
Depremin üçüncü günündeyiz. Bugün arama-kurtarma çalışmaları
daha da yoğunlaştı. Enkazın başında son bir ümit olarak hayat izleri arıyoruz.
Bu arada ilk günden itibaren şiddetli baş ağrısı, halsizlik ve gribal
enfeksiyon altındayım. Bu durum hayatımı ciddi bir şekilde etkilemektedir. Enkazlar
arasında dolaşmaya devam ettik. Hem ümit veren bir haber almak hem de oralarda
bekleyen yakınlarına çok küçük de olsa moral olmak istiyoruz. Çoğu zaman hiçbir
güzel haber almadan dönüyoruz. Artık sağ çıkarılanların sayısı gittikçe
azalıyor. Akşama doğru yeğenlerimden bir ailenin cansız bedenlerine
ulaşabildik. Bir yandan hastalık, bir yandan cenazelerimizin işlemleri, diğer
yandan cenaze yakınlarını sakinleştirmek gerekiyor. Çok zor bir ortamdayız.
Cenazelerimizi hastaneye götürdük, defin işlemleri sabaha kalacak. Hem
hastanede hem de mezarlıkta aşırı yoğunluk var. Çok garip bir duygu ama
cenazelerimize ulaşabildiğimiz için şükrediyoruz. Tek başına bu durum, nasıl bir
ruh hali içinde bulunduğumuza projeksiyon tutmaktadır. Cenazelerimiz çıkıyor ve
şükrediyoruz. Daha çok beklemediğimiz, daha çok uğraşmadığımız için. Zira
canlılıklarına dair ümitlerimiz çoktan tükenmişti. Allah kimseye bu durumu
yaşatmasın, kimseyi ümitsiz bırakmasın!
Cenazelerimiz hastaneye giderken şehirde de yas havası hâkim,
tabii hala şehir demek doğruysa. Caddelerin çoğu kapalı, açık olanların da
kenarlarında enkaz başında son gayret çalışan ekip ve siviller, feryad eden
insanlar, ümitsiz bekleyişler… kimsenin ağzını bıçak açmıyor. İnsanlar donmuş,
duygusuzlaşmış sanki. Bir şehir adeta ölümle pençeleşiyor. Adıyaman’la bir
şekilde bağlantılı olup da depremde ölüm ya da yıkım hikayesi olmayan bir tek
insan yoktur herhalde. İlk gün erkenden telefon aramaları yaparak, eş-dostun durumlarını
öğrenmeye çalışmıştım. Artık kimseyi arayıp soramıyorum; sorduklarım hep üzücü
şeyler söylüyorlar, sormaya korkuyorum. Bu arada cenazelerimiz sabaha kadar
hastanede bekleyecek, diğer yeğenlerimden ise hala haber yok. Hastanede aşırı
yoğunluk var. Çok fazla ölü ve yaralı var.
IV. Gün (09.02.2023)
Büyük
felaketin dördüncü günündeyiz. Bu sabah ilk iş olarak cenazeleri hastanede
bekleyen yeğenlerimi alarak mezarlığa gittik. Mezarlıkta tahminlerin çok
üzerinde bir yoğunluk var. Görevlilere cenazelerimizin hazır olduğunu
bildirdik. Kayıttan sonra, namazlarının kılınması için beklememizi söylediler.
Namazı kendim kıldıracağımı söyledim. O zaman "buyurun" dediler.
Diğer bekleyen cenazelerle beraber, toplu olarak cenaze namazlarını kıldırdım.
Bu arada DİB ve Diyanet Vakfı'na bağlı ekipler, afet sahasının her yerinde çok
görünür durumdalardı ama burada daha da fazla. Gelenin gidenin biraz da
rahatlatarak işini görmeye çalışıyorlar. Diyanet Teşkilatı’nı, bir bütün olarak
tebrik ederim, teşekkür ederim. Kendisinden bekleneni fazlasıyla yapıyor.
Namaz
bitince bir Diyanet görevlisi "Sizi tanıyabilir miyim?" dedi.
"Mahmut ÇINAR" deyince, hızlıca boynuma sarılarak "Sana kurban
olurum" dedi. O zifiri stres ve hüznün içinde tam da bir ilaç gibi geldi.
"Aziz olasın kardeşim!". O anda onun kim olduğunu sormayı maalesef düşünemedim.
İçerisinde bulunduğum ruh hali, bunu düşündürtmedi. Keşke ben de onu
tanısaydım. Ortalıkta bekleyen sahipli sahipsiz cenazeler, defnetmeyi
bekleyenler, defin sırasının gecikmesinden rahatsız olarak tartışan cenaze
yakınları, uzun süre beklemek istemeyip de cenazelerini köylerine götürmeye
karar verenler… Mezarlık mahşer gibi; herkesin işi başından aşkın…
Mezarlıktan
ayrılarak diğer yeğenlerimin enkazına gittim. Maalesef hiçbir sonuç yok. Çalışmalar
hızlıca devam ediyor. Üç bloktan oluşan sitenin tamamı çöktüğü ve her blok yedi
kat olduğu için, arama kurtarma çok yavaş ilerliyor. Bir süre bekledikten sonra
oradan ayrılmak durumunda kaldım. Akşama doğru onların cansız bedenlerine
ulaşıldığı haberini aldım. Diğer taraftan köyde yaşayan ve vefat eden
yeğenlerimden birinin babası da olan kardeşimin evi tamamen başlarına yıkılmış.
Ev tamamen yıkılmış olmasına rağmen Allah'a şükür can kaybı yok, birkaç yarayla
atlatmışlar. Bu, "şükür" dedirtiyor. Onlar da Adıyaman'a getirilerek
tedavileri yapıldı. Şükür ciddi bir şey yok. Kardeşim ve ailesi bir şekilde
köyde hayatlarını devam ettirmek istiyorlar. Bu nedenle öncelikle onlara en
azından bir çadır temin etmemiz gerekiyor. Onların durumunda olan binlerce
insan var.
Yardım
faaliyetleri büyük ölçüde düzenli olarak devam ediyor. Haber alabildiğimiz
kadarıyla, köyler de dahil olmak üzere özellikle gıda, kıyafet ve battaniye
gibi acil ihtiyaçların kavuşmadığı kimse kalmadı görünüyor. Bu anlamda ilk
günkü şaşkınlığı saymazsak, afetin büyüklüğüyle mukayese edilemeyecek sürede
mesafe alındığı görülüyor. Şu anda en büyük sorun, doğal olarak hala enkaz
altında bekleyenlerin kurtarılması ve bir de barınma sorunu. Ulaşabildiğimiz,
bizi arayıp da destek isteyen hemen hemen herkes çadır istiyor. Bir kısım
insanlar dört gündür bu soğuk ve yağışlı günlerde dışarıda beklemek zorunda
kaldı. Arabası olanlar, arabada geçirme avantajına sahiptiler. Diğerleri
maalesef dışarıda yaktıkları ateşlerle yetinmek zorunda kaldılar. Bu nedenle
barınma ihtiyacı en acil ihtiyaçtır. Herkes bunu konuşuyor. Herkesin vardığı
ortak sonuç budur.
Allahım!
Kullarına bu durumu yaşatan sensin, onları yeniden hayata döndürecek, onlara
yaşama sevinci verecek olan da yine Sen'sin Sen! Mahrum etme!
V. Gün (10.02.2023)
Bugün
Cuma, büyük afetin beşinci günündeyiz ve stresi devam ediyor. Cuma olması,
ibadet için toplanma günü olması adeta ümit ışıklarını kıpırdatıyor. Nedense
bugünün Cuma olması, bana da farklı bir rahatlama verdi. Bulunduğum yere yakın,
ayakta bir camii vardı, oraya doğru gittim, sağdan soldan namaz için geldikleri
belli olan insanlar var. Namaza gelen insanların yüzünde acı da olsa tebessüm hâkim.
Böylesi simaları görmeyi gerçekten özlemişiz. Camiinin yanına geldiğimizde içeride
Kur'ân sesi geliyordu. İçeri girdim, içimden bir hutbe okuma isteği doğdu.
Yelekli bir diyanet görevlisine "hutbeyi okuyacak var mı?" dedim.
"Evet" dedi. Geçtim oturdum. Bir grup organize bir şekilde Kur’ân kıraat
ettikten sonra Ezanla birlikte kısa bir dua yapıldı ve namaza başlandı. Hatip
herkesi rahatlatmaya çalışan bir hutbe okudu. Her şey çok güzel planlanmıştı,
Başkanlığı bir kez daha tebrik ederim. Yoğun bir görevli kadrosu gördüm.
Sorduğumda Sakarya ve Çankırı Müftülüklerine bağlı olduklarını söylediler.
Teşekkür ettim.
Cenazelerimizi
defnettik. Açıktaki birinci derece yakınlarımız için de ne yapılacağına dair
bir kanaat belirdi. Artık arama-kurtarma ve yardım faaliyetleri oldukça
profesyonel bir şekilde düzene girdi. Çok az da olsalar kötü niyetliler,
taşkınlık yapanlar da kendilerini saklamaya başladı. Sağda solda kurulan
çadırlar görünür hale geldi. Çalışması biten enkazlar çoğaldı. Adıyaman’da
beklememi gerektirecek çok fazla bir şey kalmadı. Özellikle yakınlarını
kaybedenlere gidilerek birkaç ziyaret yaptıktan sonra sabahı beklemeye
başladık. Depremin altıncı gününde bölgeden ayrılmaya karar verdik. Allah bir
daha hiç kimseye bu havayı teneffüs ettirmesin...
Sonuç Yerine
Depremle ilgili fizikî, sosyolojik, ekonomik ve siyasi
değerlendirmeler yapıldı; teolojik değerlendirmeler de yapıldı. Kitleler
açısından en az diğerleri gibi teolojik değerlendirmeler de son derece
önemlidir. Kimileri kaderle, kimileri ceza olarak kimileri de bir imtihan
olarak değerlendirme eğilimindedir. Kuşkusuz imtihan olarak değerlendirmek
isabetli olmaya en yakın seçenektir. Gerçekten de herkes bulunduğu duruma göre
imtihan edildi/edilmektedir. Enkaz başlarında, enkaz altından yardım çığlıkları
ve bu çığlıkların çoğu zaman çaresizce karşılıksız kalması, bir imtihandı. İmkânı
olup da hemen harekete geçmeyenler, imkânlarıyla imtihan edildiler ve tabii ki
kaybettiler. Bütün imkânlarını seferber ederek kurtarma, iaşe, kıyafet,
battaniye ve barınma desteği sağlamak için adeta çırpınanlar, imtihanı büyük
bir başarıyla kazandılar. Milletimizin tamamına yakının bu kategoride olduğunu
herkes gördü. Bir de özellikle yakınlarını kaybedenler, evleri/barkları viran
olanlar, bu ortamda bile Allah’ı hatırlayıp O’na sımsıkı dayananlar kazandı.
Kuşkusuz Yüce Allah’ın tabiata ve tabii ki bunun bir parçası
olan yeryüzüne birtakım kurallar koyması, bu varlıkların da varlığını bu kanun
ve kurallar çerçevesinde sürdürmesi, O’nun takdiridir. Birer kul olarak bizim
bu kural ve kanunları tespit etmemiz onları bizim için birer ayet haline
getirmektedir. Okuyabilirsek, gereğince tavır alabilirsek tabii. Fay hatlarının
niteliği, gerilimin şiddeti, coğrafi tercihleri gibi hususlar da tamamen O’nun
takdiridir. Ancak bu durum insanlar tarafından bilindiği halde yapı stokunu ve
zemin tercihlerini ona göre belirlememek kader değil, tam bir ihmaldir. Bu
ihmal kasten olabildiği gibi sehven de olabilir. Bunda katkısı olan herkes,
konumu ne olursa olsun, katkısı oranında ilahi adalet karşısında hesap
verecektir. Allah’a ve ahirete iman eden her birimizin bu husus üzerinde daha
dikkatli bir şekilde düşünmesi ve karar süreçlerinde bunu değerlendirmesi
gerekir.
Rabbim bir daha böyle ağır acıyla imtihan etmesin hepimizin yüreği yandı. Vefat eden kardeşlerimize Allah rahmetiyle muamele etsin Rabbim sabırlar versin hocam 🤲🤲
YanıtlaSilEvet değerli hocam güzel yaşanmış bir felaketi tasvir ederek insanların hayatının imtihan olduğunu ve bu imtihanın nasıl ne zaman ve ne şekilde olacağını bilmedikleri için hazır olmasının gerektiğini de anlamış olduk Rabbim bir daha bu felaketler bizleri toplumumuzu insanları karşı karşıya bırakmasın şüphesiz dünya imtihan için geldik Rabbim imtihanımızı kolay kıl ve razı olacağın şekilde sana kavuşmayı nasip eyle .
YanıtlaSilDeprem imtihanı ve felaketi sebebiyle vefat edenlere şehitlik rütbesini ihsan eyle geride kalan yaralı ve yakınlarına acil şifalar gönül zenginlikleri huzurlu bir yaşamlar ve sıcak yuvalar nasip eyle.
En önemlisi de bu imtihandan felaketten ders çıkararak önce ahlakımızı ve işimizi ıslah eyle.
Mükemmel bir anlatımla konuyu ders niteliğinde bizzat yaşattı Prof. Dr. Mahmut ÇINAR hocam. Bizlere düşen bu durumdan hakkıyla ders çıkarmak. Allah ölen kardeşlerimize rahmet eylesin. Yakınlarına sabır ihsan eylesin. Bir an önce bu zor günleri geride bırakmayı bizlere nasip eylesin.
YanıtlaSilMahmut hocam elinize ve kaleminize sağlık güzel yazmışsınız tarihe not düşünmüşsünüz .Rabbim böyle bir felaketi birdaha göstermesin.Fakat insanoğlunda ihmalkarlık ve tamahkarlık olduğu müddetçe yağmurun ve karın yağması,sıcağın ve soğun oluşması gibi depremin de olması doğaldır .Alınmayan tedbir ve eksik yapılan işlerden dolayı yıkım kaçınılmaz oluyor.Rabbim akıl fikir versin.Ölenlere rahmet sağ kalanlara da acil şifa ve sabırlar diliyorum .
YanıtlaSil