18 Şubat 2023 Cumartesi

Deprem Günlüğü: Küçük Kıyamet Koptu

DEPREM GÜNLÜĞÜ: KÜÇÜK KIYAMET KOPTU

Prof. Dr. Mahmut ÇINAR*

Giriş

06 Şubat’ta Türkiye’nin Güneydoğusu, kayıtlarda benzeri görülmemiş olan bir depremle sarsıldı. Depremden etkilenen on il olmakla birlikte Hatay, Kahramanmaraş ve Adıyaman diğer iller göre daha çok yıkımın meydana geldiği illerdi. 7,7 ve 7,6 büyüklüğünde meydana gelen iki depremin dokuz saat arayla olması, hasarı arttırdığı gibi, depremin yüzeye yakın olması (yedi kilometre derinlikte olduğu kaydediliyor), uzmanlara göre depremin şiddetini 11’lere kadar çıkardı. Bu da bütün tahminlerden daha fazla yıkım ve hasara neden oldu. Deprem anında ben de depremden etkilenen on ilden biri olan Gaziantep’teydim. İlk saatlerde bir yandan kendimizi koruma altına alırken, diğer yandan da etkilenmiş olabileceğini düşündüğümüz eş ve dostu aramaya çalıştık. Adıyaman’daki akrabalarımızdan aldığımız haberler çok kötüydü. Bir süre sonra kimseyi aramamaya karar verdim. Çünkü aradıkça içim kararıyordu.

Gaziantep’te oturan oğlum ve refikamla bir değerlendirme yaptıktan sonra yakınlarımızın yanında olmak için Adıyaman’a gitmeye karar verdik. Refikamla birlikte arabamıza binerek yola çıktık. İkinci deprem biz yoldayken meydana geldiğinden çok fazla hissetmedik. Depremin altıncı günü olan 11 Şubat Cumartesi gününe kadar burada kaldım. Zamanımın çoğu enkazlar arasında gidip gelmekle geçti. Sonuçta altı yeğenimi ve daha birçok dost ve akrabamı cansız olarak çıkardık. Vefat eden yeğenlerimden birinin babası olan kardeşimin evi tamamen yıkılmıştı ve Allah’a şükür birkaç yarayla atlatmışlardı. Bunlar birinci derecede yakınımda ve öncelikli olarak ilgilenmemiz gereken vakalardı. Kuşkusuz ilgilenmemiz gereken, en azından kendilerine görünerek azıcık da olsa moral verebileceğimiz çok daha fazla kimse vardı. Görevimizi zor şartlara rağmen ifa etmeye çalıştık.

Deprem ortamında geçirdiğim süre içinde zaman zaman duygu, düşünce ve tecrübelerimi sosyal medya üzerinden paylaşmaya çalıştım. Zaman zaman duygusal anlar yaşadım ve o anlar da kayıtlara geçti. Zaman zaman teolojik değerlendirmeler, zaman zaman sosyo-etik çıkarımlar ve insanî yorumlarda bulundum. Bu çalışmam, anılan deprem günlüklerinden üretildi. Bu nedenle biraz kırık dökük biraz da dağınık olabilir. Okuyucunun bunu mazur görmesini dilerim. Yüce Allah bir daha hiç kimseye, evet hiç kimseye bu felaketi yaşatmasın! 

I. Gün (06.02.2023)

Gecenin siyah zülüfleriyle her yeri kapladığı bir anda, saatler 04.17’yi gösterdiğinde, şimdiye kadar görülmemiş şiddetli bir sarsıntıyla sarsıldık. Etki alanı bu kadar geniş olan depremi, bölgedeki herkes gibi biz de Gaziantep’teki evimizde, uykuda yakalandık. Allah hiç kimseye bir daha böyle bir felaket yaşatmasın. Bir taraftan art arda gelen artçı sarsıntılar, diğer taraftan sicim gibi yağan karla karışık yağmur. Gece, soğuk, yağış ve deprem… Allahım, her şey aleyhimize! Herkes gibi biz de kendimizi dışarı attık ve arabamıza bindik. Bir süre sonra namaz vakti girdiğinde, sabah namazı için evimize girdik. Elektrik, doğalgaz ve su, her şey var; evde görünür bir sıkıntı da yok. Ancak sarsıntılar devam ettiği için bir an önce kendimizi dışarı atıyorduk. Herkes için tek sığınak araba. Soluğu arabada alıyorduk. Adıyaman’daki çevremizle görüştükten sonra, oradaki durumların çok kötü olduğunu öğrenince refikamla birlikte Adıyaman’a gitmeye karar verdik. Trafik yoğunluğu ve yollarda bozulmalar olduğu için normal şartlarda iki saat süren yolu yaklaşık dört saatte alarak Adıyaman’a ulaştık.

Depremin ilk anından itibaren en çok aklıma gelen; kıyametle yaşadığımız durum arasında bağlantı kurmak oldu. Gerçekten herkesin aciz kaldığı bir andı ve sanki kıyametin bir provasını yaşıyorduk. Herkes bu anı bir şekilde hissetmekle beraber, hazırlıklı olanlar, yani deprem hesaba katılarak yapılan yapılarda yaşayanlar, çok az etkileniyordu. Hazırlıksız olanların, yani yaşadıkları binalar depreme dayanıklı olarak tasarlanmayanların ise hiçbir imkânları para etmiyordu. Zengin-fakir, güçlü-zayıf, büyük-küçük, yöneten-yönetilen adeta herkes eşitlenmişti, herkes kendisiyle yüzleşiyordu.

Adıyaman’a girdiğimizde şehrin adeta enkaza dönüştüğünü gördük. Yanlarından geçtiğimiz binaların neredeyse hiçbiri kurtulamamıştı. Ya tamamen yıkılmış ya da ayakta olmakla beraber hasarlıydı. Adıyaman tam olarak yıkılmıştı. Maalesef göçük altında kalanlara müdahale etmek çok zordu. Arama kurtarma ekiplerinin bu kadar geniş alana yayılmış yıkımlara hemen ulaşması adeta imkânsızdı. Enkazların başında herkes bireysel olarak kendi imkânlarıyla arama kurtarma yapmaya çalışıyordu. Bu imkanlarla başarılı olmak nasıl mümkün olsun? İnsanın bütün tedbirlerinin boşa gittiği, hiçbir tedbirin para etmediği tam bir çaresizlik haliydi. Çaresiz bakışlar bir yandan, en ufak bir hareketten ümit bekleyen bakışlar diğer yandan. Tam da sözün bittiği yer ve sözün bittiği andı…

Geriye söylenebilecek tek bir söz kaldı: Allahım, kullarını aciz bırakan bu felakete maruz bıraktığın gibi, onlara bir çıkış kapısını da ancak sen açarsın. Kullarını mahrum bırakma ya Rab.

Saat 16.00 gibi Adıyaman’a ulaşmıştık. Öncelikle yeğenlerimin altında kaldığı enkaza ulaşmaya çalıştık. Enkazda amatör çalışmalar ve etrafta da yaktıkları ateşte ısınmaya çalışan birkaç çaresiz bakıştan başka bir şey yok. Öncelikle arama kurtarma desteği için ilgili yerlere ulaşmaya çalıştım: ne mümkün? Yetkililere doğrudan ulaşmayı denedim, maalesef onların da yapacağı bir şey yok. Çaresiz bekliyoruz. Tek umudumuz enkaz altında kalan binlerce insan gibi yeğenlerimden de hayat emaresi görebilmek ve onunla teselli olmaktı. Ancak yıkım çok çok fazla olduğundan kamu ve sivil inisiyatiflerin yapacakları çok sınırlıydı. Dışarıdan gelecek ekipler henüz ulaşmamıştı. Akşam hava karardı ve yağış devam ediyordu. Bütün şehir dışarda. Arabaların bu kadar önem kazanacağını hiç hesaplamamıştık. Acil olarak çadır, hazır gıda ve kıyafete ihtiyaç var. Maalesef hem yeni olduğundan hem de yollar da zarar gördüğünden ortalıkta hiç kimse yok. Orayı burayı arayarak destek istiyoruz ama kime nasıl destek yetişsin. Adıyaman’ın deprem kuşağının tam ortasında yer alması da başka bir dezavantaj. Doğal olarak ilk ulaşılan yerlere yetişmeye çalışılıyor. Zira Kahramanmaraş, Gaziantep, Malatya gibi çevre illerin tamamı etkilendi. Kaldı ki Adıyaman’da Milletvekili Yakup Taş, Belediye Başkan Yrd. Şerif Ayaz, İl Mft. Yrd. Ali Macit, Deprem Tırıyla Deprem duyarlılığı oluşturmaya sürekli gayret eden AFAD görevlisi Abdullah Demir’in… de herkesle aynı kaderi paylaşarak enkaz altında can verdiği haberlerini aldık. Dolayısıyla etkili ve yetkili de kalmadı. Herkes eşitlendi. Herkes felaketten payını aldı. Burada bulunan kimsenin kimseye bir destekte bulunması düşünülemez. Herkes desteğe muhtaçtır. Herkes gibi biz de çaresiz bekliyoruz.

Geç saatlerde su ve ekmek başta olmak üzere yardımların ucu göründü. Ne var ki orantısız almalar, bir yandan nimetin zayi olmasına diğer taraftan ise birilerinin mahrum kalmasına yol açıyor. Bir yandan da marketlerin yağmalanması, ölüm korkusuyla girilemeyen evlerin yağmalanmasına dair haberler… Bu felaketten de ibret alamayan ne zaman alacak? Bugün akıllanmayan ne zaman akıllanacak? Zaten başımıza gelen bu felaketin asli sebebi de sorumluluğunu bilmeyen bir azınlık değil mi? Evet, yağmacısı, işini düzgün yapmayan müteahhidi, ona ruhsat veren resmi görevli, yapılaşmaya açılmaması gereken yerleri yapılaşmaya açan popülist yetkili… Bunların toplamı çok fazla yekûn tutmaz ama bugün hepimizi etkiledi. Aynı zihniyete sahip olanlar bugün de ihtiyaç olup olmadığına bakmadan marketleri yağmalıyor, gelen yardımları orantısız alarak israf ediyor. Azınlık da olsa bu insan kalitesini hangi yöntemle nasıl ıslah edeceğiz. Sanki en büyük sorun bu. Bu sorun depremden daha ağır bir sorun.  Allahım, kullarına sorumluluk bilinci ver!

II. Gün (06.02.2023)

Bugün hava biraz daha durgun. Havanın biraz daha müsait olması, arama-kurtarma ekip ve makinalarının artmasıyla çalışmalar gittikçe artıyor. Enkaz altındakilerin insan olması, titiz davranmayı zorunlu kılıyor; bu da çalışmaları alabildiğine yavaşlatıyor. Ara sıra enkaz altında canlı olarak birilerinin kurtarılması, ümit tomurcuklarını yeşertiyor. Yardım kuruluşları da sık sık görünmeye başlandı. Bölgeye gelen ilk ekipler arasında Van menşeli olanlar oldukça görünür durumda. Kim bilir belki de 2011’de yaşadıkları depremin getirdiği duyarlılık da buna sebep olabilir.  Maalesef düzensizlik ve israflar devam ediyor. Kendi kendimize reva gördüğümüz durum: “Bir kişiye dokuz, dokuz kişiye bir pay / Bu taksimi kurt yapmaz, kuzulara şah olsa” gelen yardımlar da böyle dağılıyor. Maalesef insan kalitemiz budur. İnsanımızı bu anlayıştan kurtarmak için de çok gayret sarf etmemiz gerektiği anlaşılmış oldu. Bu konudan hepimiz sorumluyuz. Yardım dağıtımlarının mümkünse muhtaç ve ihtiyaç tespiti yapıldıktan sonra ve belirli bir düzen içerisinde yapılması son derece önemlidir. Hem yardımın hedefine ulaşmasını sağlar hem de israfı önler…

Enkazların arasında gidip geliyoruz; bugün de bitti ve akşam oldu, hava karardı. Maalesef yeğenlerimden hala haber alamıyoruz. İğne ile kuyu kazma mesabesindeki çabalar yine sonuçsuz kaldı. Her geçen dakika aleyhimizedir. Arama kurtarma hala amatör ekipler tarafından yapılmaktadır. Orayı, burayı arıyoruz, çırpınıyoruz ama çırpınmalarımız boşuna, hiçbir şey yapamıyoruz. Allahım, hiçbir kulunun umut kapılarını tam olarak kapatma!

III. Gün (08.02.2023)

Depremin üçüncü günündeyiz. Bugün arama-kurtarma çalışmaları daha da yoğunlaştı. Enkazın başında son bir ümit olarak hayat izleri arıyoruz. Bu arada ilk günden itibaren şiddetli baş ağrısı, halsizlik ve gribal enfeksiyon altındayım. Bu durum hayatımı ciddi bir şekilde etkilemektedir. Enkazlar arasında dolaşmaya devam ettik. Hem ümit veren bir haber almak hem de oralarda bekleyen yakınlarına çok küçük de olsa moral olmak istiyoruz. Çoğu zaman hiçbir güzel haber almadan dönüyoruz. Artık sağ çıkarılanların sayısı gittikçe azalıyor. Akşama doğru yeğenlerimden bir ailenin cansız bedenlerine ulaşabildik. Bir yandan hastalık, bir yandan cenazelerimizin işlemleri, diğer yandan cenaze yakınlarını sakinleştirmek gerekiyor. Çok zor bir ortamdayız. Cenazelerimizi hastaneye götürdük, defin işlemleri sabaha kalacak. Hem hastanede hem de mezarlıkta aşırı yoğunluk var. Çok garip bir duygu ama cenazelerimize ulaşabildiğimiz için şükrediyoruz. Tek başına bu durum, nasıl bir ruh hali içinde bulunduğumuza projeksiyon tutmaktadır. Cenazelerimiz çıkıyor ve şükrediyoruz. Daha çok beklemediğimiz, daha çok uğraşmadığımız için. Zira canlılıklarına dair ümitlerimiz çoktan tükenmişti. Allah kimseye bu durumu yaşatmasın, kimseyi ümitsiz bırakmasın!

Cenazelerimiz hastaneye giderken şehirde de yas havası hâkim, tabii hala şehir demek doğruysa. Caddelerin çoğu kapalı, açık olanların da kenarlarında enkaz başında son gayret çalışan ekip ve siviller, feryad eden insanlar, ümitsiz bekleyişler… kimsenin ağzını bıçak açmıyor. İnsanlar donmuş, duygusuzlaşmış sanki. Bir şehir adeta ölümle pençeleşiyor. Adıyaman’la bir şekilde bağlantılı olup da depremde ölüm ya da yıkım hikayesi olmayan bir tek insan yoktur herhalde. İlk gün erkenden telefon aramaları yaparak, eş-dostun durumlarını öğrenmeye çalışmıştım. Artık kimseyi arayıp soramıyorum; sorduklarım hep üzücü şeyler söylüyorlar, sormaya korkuyorum. Bu arada cenazelerimiz sabaha kadar hastanede bekleyecek, diğer yeğenlerimden ise hala haber yok. Hastanede aşırı yoğunluk var. Çok fazla ölü ve yaralı var.

IV. Gün (09.02.2023)

Büyük felaketin dördüncü günündeyiz. Bu sabah ilk iş olarak cenazeleri hastanede bekleyen yeğenlerimi alarak mezarlığa gittik. Mezarlıkta tahminlerin çok üzerinde bir yoğunluk var. Görevlilere cenazelerimizin hazır olduğunu bildirdik. Kayıttan sonra, namazlarının kılınması için beklememizi söylediler. Namazı kendim kıldıracağımı söyledim. O zaman "buyurun" dediler. Diğer bekleyen cenazelerle beraber, toplu olarak cenaze namazlarını kıldırdım. Bu arada DİB ve Diyanet Vakfı'na bağlı ekipler, afet sahasının her yerinde çok görünür durumdalardı ama burada daha da fazla. Gelenin gidenin biraz da rahatlatarak işini görmeye çalışıyorlar. Diyanet Teşkilatı’nı, bir bütün olarak tebrik ederim, teşekkür ederim. Kendisinden bekleneni fazlasıyla yapıyor.

Namaz bitince bir Diyanet görevlisi "Sizi tanıyabilir miyim?" dedi. "Mahmut ÇINAR" deyince, hızlıca boynuma sarılarak "Sana kurban olurum" dedi. O zifiri stres ve hüznün içinde tam da bir ilaç gibi geldi. "Aziz olasın kardeşim!". O anda onun kim olduğunu sormayı maalesef düşünemedim. İçerisinde bulunduğum ruh hali, bunu düşündürtmedi. Keşke ben de onu tanısaydım. Ortalıkta bekleyen sahipli sahipsiz cenazeler, defnetmeyi bekleyenler, defin sırasının gecikmesinden rahatsız olarak tartışan cenaze yakınları, uzun süre beklemek istemeyip de cenazelerini köylerine götürmeye karar verenler… Mezarlık mahşer gibi; herkesin işi başından aşkın…

Mezarlıktan ayrılarak diğer yeğenlerimin enkazına gittim. Maalesef hiçbir sonuç yok. Çalışmalar hızlıca devam ediyor. Üç bloktan oluşan sitenin tamamı çöktüğü ve her blok yedi kat olduğu için, arama kurtarma çok yavaş ilerliyor. Bir süre bekledikten sonra oradan ayrılmak durumunda kaldım. Akşama doğru onların cansız bedenlerine ulaşıldığı haberini aldım. Diğer taraftan köyde yaşayan ve vefat eden yeğenlerimden birinin babası da olan kardeşimin evi tamamen başlarına yıkılmış. Ev tamamen yıkılmış olmasına rağmen Allah'a şükür can kaybı yok, birkaç yarayla atlatmışlar. Bu, "şükür" dedirtiyor. Onlar da Adıyaman'a getirilerek tedavileri yapıldı. Şükür ciddi bir şey yok. Kardeşim ve ailesi bir şekilde köyde hayatlarını devam ettirmek istiyorlar. Bu nedenle öncelikle onlara en azından bir çadır temin etmemiz gerekiyor. Onların durumunda olan binlerce insan var.

Yardım faaliyetleri büyük ölçüde düzenli olarak devam ediyor. Haber alabildiğimiz kadarıyla, köyler de dahil olmak üzere özellikle gıda, kıyafet ve battaniye gibi acil ihtiyaçların kavuşmadığı kimse kalmadı görünüyor. Bu anlamda ilk günkü şaşkınlığı saymazsak, afetin büyüklüğüyle mukayese edilemeyecek sürede mesafe alındığı görülüyor. Şu anda en büyük sorun, doğal olarak hala enkaz altında bekleyenlerin kurtarılması ve bir de barınma sorunu. Ulaşabildiğimiz, bizi arayıp da destek isteyen hemen hemen herkes çadır istiyor. Bir kısım insanlar dört gündür bu soğuk ve yağışlı günlerde dışarıda beklemek zorunda kaldı. Arabası olanlar, arabada geçirme avantajına sahiptiler. Diğerleri maalesef dışarıda yaktıkları ateşlerle yetinmek zorunda kaldılar. Bu nedenle barınma ihtiyacı en acil ihtiyaçtır. Herkes bunu konuşuyor. Herkesin vardığı ortak sonuç budur.

Allahım! Kullarına bu durumu yaşatan sensin, onları yeniden hayata döndürecek, onlara yaşama sevinci verecek olan da yine Sen'sin Sen! Mahrum etme!

V. Gün (10.02.2023)

Bugün Cuma, büyük afetin beşinci günündeyiz ve stresi devam ediyor. Cuma olması, ibadet için toplanma günü olması adeta ümit ışıklarını kıpırdatıyor. Nedense bugünün Cuma olması, bana da farklı bir rahatlama verdi. Bulunduğum yere yakın, ayakta bir camii vardı, oraya doğru gittim, sağdan soldan namaz için geldikleri belli olan insanlar var. Namaza gelen insanların yüzünde acı da olsa tebessüm hâkim. Böylesi simaları görmeyi gerçekten özlemişiz. Camiinin yanına geldiğimizde içeride Kur'ân sesi geliyordu. İçeri girdim, içimden bir hutbe okuma isteği doğdu. Yelekli bir diyanet görevlisine "hutbeyi okuyacak var mı?" dedim. "Evet" dedi. Geçtim oturdum. Bir grup organize bir şekilde Kur’ân kıraat ettikten sonra Ezanla birlikte kısa bir dua yapıldı ve namaza başlandı. Hatip herkesi rahatlatmaya çalışan bir hutbe okudu. Her şey çok güzel planlanmıştı, Başkanlığı bir kez daha tebrik ederim. Yoğun bir görevli kadrosu gördüm. Sorduğumda Sakarya ve Çankırı Müftülüklerine bağlı olduklarını söylediler. Teşekkür ettim.

Cenazelerimizi defnettik. Açıktaki birinci derece yakınlarımız için de ne yapılacağına dair bir kanaat belirdi. Artık arama-kurtarma ve yardım faaliyetleri oldukça profesyonel bir şekilde düzene girdi. Çok az da olsalar kötü niyetliler, taşkınlık yapanlar da kendilerini saklamaya başladı. Sağda solda kurulan çadırlar görünür hale geldi. Çalışması biten enkazlar çoğaldı. Adıyaman’da beklememi gerektirecek çok fazla bir şey kalmadı. Özellikle yakınlarını kaybedenlere gidilerek birkaç ziyaret yaptıktan sonra sabahı beklemeye başladık. Depremin altıncı gününde bölgeden ayrılmaya karar verdik. Allah bir daha hiç kimseye bu havayı teneffüs ettirmesin...

Sonuç Yerine

Depremle ilgili fizikî, sosyolojik, ekonomik ve siyasi değerlendirmeler yapıldı; teolojik değerlendirmeler de yapıldı. Kitleler açısından en az diğerleri gibi teolojik değerlendirmeler de son derece önemlidir. Kimileri kaderle, kimileri ceza olarak kimileri de bir imtihan olarak değerlendirme eğilimindedir. Kuşkusuz imtihan olarak değerlendirmek isabetli olmaya en yakın seçenektir. Gerçekten de herkes bulunduğu duruma göre imtihan edildi/edilmektedir. Enkaz başlarında, enkaz altından yardım çığlıkları ve bu çığlıkların çoğu zaman çaresizce karşılıksız kalması, bir imtihandı. İmkânı olup da hemen harekete geçmeyenler, imkânlarıyla imtihan edildiler ve tabii ki kaybettiler. Bütün imkânlarını seferber ederek kurtarma, iaşe, kıyafet, battaniye ve barınma desteği sağlamak için adeta çırpınanlar, imtihanı büyük bir başarıyla kazandılar. Milletimizin tamamına yakının bu kategoride olduğunu herkes gördü. Bir de özellikle yakınlarını kaybedenler, evleri/barkları viran olanlar, bu ortamda bile Allah’ı hatırlayıp O’na sımsıkı dayananlar kazandı.

Kuşkusuz Yüce Allah’ın tabiata ve tabii ki bunun bir parçası olan yeryüzüne birtakım kurallar koyması, bu varlıkların da varlığını bu kanun ve kurallar çerçevesinde sürdürmesi, O’nun takdiridir. Birer kul olarak bizim bu kural ve kanunları tespit etmemiz onları bizim için birer ayet haline getirmektedir. Okuyabilirsek, gereğince tavır alabilirsek tabii. Fay hatlarının niteliği, gerilimin şiddeti, coğrafi tercihleri gibi hususlar da tamamen O’nun takdiridir. Ancak bu durum insanlar tarafından bilindiği halde yapı stokunu ve zemin tercihlerini ona göre belirlememek kader değil, tam bir ihmaldir. Bu ihmal kasten olabildiği gibi sehven de olabilir. Bunda katkısı olan herkes, konumu ne olursa olsun, katkısı oranında ilahi adalet karşısında hesap verecektir. Allah’a ve ahirete iman eden her birimizin bu husus üzerinde daha dikkatli bir şekilde düşünmesi ve karar süreçlerinde bunu değerlendirmesi gerekir.

 



* Gaziantep Ü. Azez İİF, cinarmahmut02@gmail.com

 

4 yorum:

  1. Rabbim bir daha böyle ağır acıyla imtihan etmesin hepimizin yüreği yandı. Vefat eden kardeşlerimize Allah rahmetiyle muamele etsin Rabbim sabırlar versin hocam 🤲🤲

    YanıtlaSil
  2. Evet değerli hocam güzel yaşanmış bir felaketi tasvir ederek insanların hayatının imtihan olduğunu ve bu imtihanın nasıl ne zaman ve ne şekilde olacağını bilmedikleri için hazır olmasının gerektiğini de anlamış olduk Rabbim bir daha bu felaketler bizleri toplumumuzu insanları karşı karşıya bırakmasın şüphesiz dünya imtihan için geldik Rabbim imtihanımızı kolay kıl ve razı olacağın şekilde sana kavuşmayı nasip eyle .
    Deprem imtihanı ve felaketi sebebiyle vefat edenlere şehitlik rütbesini ihsan eyle geride kalan yaralı ve yakınlarına acil şifalar gönül zenginlikleri huzurlu bir yaşamlar ve sıcak yuvalar nasip eyle.
    En önemlisi de bu imtihandan felaketten ders çıkararak önce ahlakımızı ve işimizi ıslah eyle.

    YanıtlaSil
  3. Mükemmel bir anlatımla konuyu ders niteliğinde bizzat yaşattı Prof. Dr. Mahmut ÇINAR hocam. Bizlere düşen bu durumdan hakkıyla ders çıkarmak. Allah ölen kardeşlerimize rahmet eylesin. Yakınlarına sabır ihsan eylesin. Bir an önce bu zor günleri geride bırakmayı bizlere nasip eylesin.

    YanıtlaSil
  4. Mahmut hocam elinize ve kaleminize sağlık güzel yazmışsınız tarihe not düşünmüşsünüz .Rabbim böyle bir felaketi birdaha göstermesin.Fakat insanoğlunda ihmalkarlık ve tamahkarlık olduğu müddetçe yağmurun ve karın yağması,sıcağın ve soğun oluşması gibi depremin de olması doğaldır .Alınmayan tedbir ve eksik yapılan işlerden dolayı yıkım kaçınılmaz oluyor.Rabbim akıl fikir versin.Ölenlere rahmet sağ kalanlara da acil şifa ve sabırlar diliyorum .

    YanıtlaSil

Yazarlar