ADİL HAYVAN
İbrahim BARCA
Yakında ülkemizde genel seçimler gerçekleşecektir. İktidarı, muhalefetiyle tüm siyasi taraflar adaylarını belirleyecekler. Kendi belirledikleri adayların kazanmasını sağlamak, yönetilenleri ikna etmek ve etkilemek için iktidar ve muhalefetiyle her parti ve eğilim değişik şekillerde propaganda faaliyetlerini gerçekleştirecektir. Tarih ve ilahiyat üzerine düşünen, çalışan bir akademisyen ve vatandaş olarak beni etkileyecek ve ikna edecek unsurun ön eki ve/veya son eki ne olursa olsun adalet olduğunu yazımın hemen başında belirteyim. Geleneksel, modern ve nispeten postmodern dönemlerin iç içe geçtiği ve yaşandığı ülkemizde, hala adaletin tüm dünyada olduğu gibi en öncelikli mesele olduğu kanısındayım. Yazımın devamında hayvanlar aleminin adalet bağlamındaki yeri ve önemine dair paylaştığım düşüncelerimden dolayı benim oyum, benim ve diğer insanların hayvanlara bakışımızı, onlarla ilişkimizi olumlu değiştirebilen ve geliştirebilen adaylara ve partileredir. Çünkü bana göre hayvani adalet, insani ve ilahi adaleti geliştirmekte ve hatta belirlemektedir.
İnsanların
adalete bakış açıları, düşünceleri ve pratikleri; hayvanlarla olan ilişkileri,
onlara karşı tavır ve tutumları ve hayvanlar âlemine ait algıları ile yakın bir
ilişki içindedir. Bu ilişki ve algının
nasıllığı insanların kendileri ile ilgili algılarını ve birbirleri ile olan
ilişkilerini de etkilemektedir ve hatta belirlemektedir. Bizzarure tarih
boyunca insanın ortaya koyduğu adalet ve/veya adaletsizlikler de genel manada
buna göre şekillenmektedir.
İnsanlar
aleminde insana ait olmayan asıl adaletin sadece öte dünyada mutlaka
gerçekleşeceğine inanan birçok dindar bulunmaktadır. Bunlar bu dünyada insani adalet hususunda
kendileri ile ilgili hiçbir görev ve sorumluluk görmemekte ve düşünmemektedirler.
Gördükleri veya göremedikleri, anladıkları veya anlamadıkları tüm insani ve
hayvani adaletsizlikleri ilahi adalete havale etmektedirler ve bunun en doğrusu
olduğuna inanmaktadırlar. Ayrıca bu türden insanlara göre tüm hayvanlar, belli
bir akıl ve duygu sahibi olsalar da ya kendileri için yaratılmıştır yani sadece
onların dünyevi-uhrevi maslahat ve menfaatleri için mevcuttur ya da sadece insan
için var olan doğanın devamlılığı için var edilmiş ve bizatihi hiç bir anlam ve
görevleri olmayan, düşünemeyen varlıklardır. Hayvanlar alemine dair böylesi
sorunlu bir bakış ve inanç aslında bu türden insanların da hayvanlar aleminden olduğunu
bizzarure ispat etmektedir. Bu algı ve inanç devam ettikçe de tarih boyunca bu
insanların kendi elleri ile meydana gelen insani ve hayvani adaletsizlikler,
sürgit devam edecektir.
Bu
guruba karşılık, dünyanın sadece bu dünyadan ibaret olduğuna ve hayvani adalet
de dahil adaletin sadece insani adaletten ibaret olduğuna inanan birçok dindar ve
dindar olmayan insan türü de mevcuttur. Bu insanlar insani ve hayvani adalet
konusunda, kendilerinin tek sorumlu olduklarına inanmaktadırlar. Önceden belirtildiği
üzere bu türden insanların da hayvanlarla olan ilişkileri, onlara karşı tavır
ve tutumları, hayvanlar âlemine ait
algıları kendileri ile ilgili algılarını ve birbirleri ile olan ilişkilerini
görünen ve bilinen şekilde etkilemiş ve belirlemiştir. Adalet noktasında bu insanların
yönetimlerine ve tasarruflarına bakıldığında cevher bakımından diğer
taraftakilerden pek bir farkları olduğu görülmemektedir. Bu türden insanlar da
sahip oldukları evrimsel ve yaratılmış akıl sayesinde kendilerini hayvanların ve
hatta kendileri gibi olan öteki insanların dahil olduğu doğanın doğal
efendileri olarak görmektedirler. İnsanlardan ve hayvanlardan ruh ve duygularını
tamamen arındırmış olan bu gurubun adalet anlayışları ise salt kendilerinin konfor,
rahatlığı ve özgürlükleri bağlamında şekillenmiştir. Adalet ve adaletsizlikler
sadece onlar söz konusu olduğunda ve onlar var olduğunda ortaya çıkan
unsurlardır. Onların olmadığı dünya boş ve anlamsızdır.
Dini,
coğrafi, tarihi, sosyal ve/veya etnik nedenlerden dolayı yukarıda zikri geçen
her iki gurup içinden olan ve onlarla görünen veya yaşayan ancak hayvanlarla ilişkilerini
ve onlara yönelik algılarını her daim olumlu manada değiştirebilen, geliştiren
ve ilerleten ve akıl sahibi olma dışında onları da kendileri gibi gören
insanlar da bulunmaktadır. Aslında tarih boyunca hem insanlara hem de
hayvanlara yönelik adalet bağlamındaki tüm gelişme ve ilerlemeler bu türden
insanların eliyle olmuştur denilebilir.
Sonuç
olarak varlığın en zayıf halkası olan hayvanlar bağlamındaki düşünsel ve pratik
adalet; varlığın diğer halkalarına yönelik adalet düşüncesini ve pratiğini
geliştirecektir. Nitekim bir hadiste de bu gerçek şu şekilde vurgulanmıştır: “Yeryüzündekilere
merhamet edin ki gökyüzündeki de size merhamet etsin.”
Gerçekten bu konuda haklısınız bu güzel yazınızdan dolayı da teşekkür ederim
YanıtlaSil