“Ve İnsan ‘Buna ne oluyor’ dediği
zaman”
(Zilzâl, 3)
Prof. Dr. Şaban ÖZ
Bir cebriden beklenilmeyecek düzeyde hatta hastalık derecesinde planlı yaşayan biriyimdir. Yıllık, aylık, haftalık, günlük planlamalardan söz etmiyorum; saatlik dakikalık planlamalardan… Bildiğiniz boş adam işi işte!
Pazartesi sabah
namazından sonra telefonu şarja takacağım… Köşedeki benzinlikten, benzin ve gaz
alacağım… Üngüt ptt kargodan iki atama raporunu Malatya ve Hatay’a
göndereceğim… Okulda kahvaltı… Gün içerisinde “Hz. Peygamber Dönemi Yahudilerin
İslam Çağrısına Tepkileri” başlıklı tebliğin son okumasını yapıp düzenleme
kuruluna göndereceğim… Vakit kalırsa “Hz. Peygamber ve Yoksullar” kitabının
çıktı okumasını yapacağım… Saat 16.00’da İstanbul’dan gelen eşimi ve Ömer
Asım’ı alacağım… Dönüşte markete uğrayıp meyve-sebze alışverişi…
İnşallah!
Sabah namazı
diye uyanıp saate baktım… 04.15!
Deprem!
Geçer!
Geçecek!
Eşhedü en lâ…
Geçmedi…
Duracak!
Durmadı…
Yatakta oturup
dolapların avizenin sallanmasını izledim…
Sahi çömelip
elimizi başımıza koyacaktık değil mi? Yok, kelime-i şehadeti getirip yatakta
oturdum.
Bu sefer aklıma
kitaplarım gelmedi. “63 yaşında öleceğim iddiası çöktü ya la” dedim kendi
kendime… Daha 14 yılım vardı… Gel de şimdi bunu millete anlat bile dedim…
Şokta mıydım belki.
Yok, öyle ölümden korkmam falan ayaklarına girecek değilim, her fani ve mücrim
gibi ben de korkuyorum! Ama o ân gelmedi işte… Doğanyol depreminde kitaplarım
gelmişti aklıma şimdi öleceğimi tahmin ettiğim yaştan önce ölecek olmam!
Dolabın
devrilmesiyle sarsıntılar bitti… Yoksa sarsıntıların bitmesiyle dolap mı
devrildi… Bilmiyorum!
Hemen anama
koştum!
Şükür…
Çocukların devrilen dolapları üzerinden ulaştım, iyiydi…
Hazırlan hemen
çıkıyoruz dedim.
Çıkacak mıyız
dedi, daha önce çıkmamıştık! Çıkacağız dedim.
Telefondan
eşimi aradım… Maraş yıkıldı, biz iyiyiz, gelmeyin!
Sonra
arkadaşlar…
Giyinip eve
bakmaya çalıştım…
Çalışma odası
açılmıyor… Kitaplarım…
Anacığımın
“Allah Allah” zikri arasında dışarı çıktık!
Zikri hafiye
geçmeye ikna edip indirmem uzun sürmedi…
On bir kat!
Kaç gündür
yağmayan kar ve yağmur…
Arkadaşların
iyi olduğu haberini alınca güzergâh da belirlenmiş oldu, ilahiyatın bahçesi!
Deprem miydiler
artçı mıydılar…
On gibi tekrar
eve döndüm! Anamın ilaçları…
Bir ekmek, bir
poşet dolusu elma…
Ne tuhaf koca
evde alıp götürecek yiyecek bulamadım!
İkinci deprem!
Fakültede
İbrahim Çetintaş Hocanın odasında yakalandık…
Artçı sandık…
Ama bu seferki
daha bir başkaydı…
Odama uğradım…
Birincide sadece dosyaları indirmişti, şimdi dolaplar da gitmişti… Orayı da
kilitledim!
Kar, soğuk…
Bilmezlik…
Habersizlik!
Halit Çil
Hocanın ikinci kattan girip gençlik merkezini açması…
Hiç bitmeyen
sallanmalar… artçılar…
Akşam
karanlığında açık bulduğum şehrin dışındaki tek marketten su ve yenilebilecek
ne kalmışsa alırken “9-12 arası dikkatli olun çok büyük deprem olacak,
bacanağım söyledi” diye bağıran adama “Bacanağın Allah ile mi konuştu?” demem,
kısa süreli gerilim… İnsanların araya girmesi…
İkinci gün tek
konu vardı; ne yapacağız?
Kayseri yolu;
kar, tipi…
Osmaniye yolu;
trafik tıkalı…
Yakıt yok…
İlgisizlik…
Unutulmuşluk…
Tövbe haşa
sizler tarafından değil! Kendime ölürsem arkamdan bir Fatiha okuyan çıkar mı
acaba diyordum… Utandırdınız beni… Ben bile inanamadım ne kadar sevenim
olduğuna… Hocalarım, dostlarım, arkadaşlarım, öğrencilerim… Beni tanıyanlar,
bilenler…
Sahi iyi ki
varsınız biliyor musunuz? O sıkıntılı anlarda telefonda isminiz yazsın yazmasın
hani aranmak, sorulmak…
Bir sesin
insanı bu kadar mutlu edeceğini hiç düşünmezdim… “Nasılsın” “Ne yapalım”
“Buraya gel” “Ne lazım” …
İkinci gün
ayrılık kararı… Hızla alınan bir iki parça kıyafet, kurtarılan bilgisayar… En
sevindiğim Siyer notlarım…
12 gibi
Kahramanmaraş’tan ayrıldık. Nurdağı’na ulaşmamız 8 saat sürdü…
Yeğenim
Mustafa’nın Ankara’dan getirdiği benzinle yola devam…
Otobanda
sabahlamak…
Ankara ve bir
gün sonra İstanbul…
Öğrencilerim…
İnsanlarımız…
Hepsine rahmet
olsun…
İyiyim demeye
utanmak duygusu!
Rabbim milletimizin
yardımcısı olsun…
Zor zamanlar…
Ama aşacağız
işte bir şekilde…
Unutacağız ve
yaşayacağız hiç yaşamamış gibi!
[Not-1: Bu
arada hâlâ raporları gönderemedim, on şehre kargo dağıtımı yapılmıyormuş]
[Not-2: Tebliği
bugün teslim edebildim]
Geçmiş olsun hocam Rabbım güç kuvvet versin ölenlere rahmet eylesin mekanlari cennet olsun Başınız sağ olsun Rabbım sabır versin .Kalanlara sağlık sıhhat afiyet versin...
YanıtlaSilÇok geçmiş olsun…
YanıtlaSilAllah bir daha yaşatmasın Çok Geçmiş Olsun
YanıtlaSilAllah bir daha yaşatmasın🤲
YanıtlaSilŞaban hocam geçmiş olsun, Rabbim cümlemizi korusun, kollasın.
YanıtlaSilAllah'ım esirgesin... Beterinden de tekrarından da benzerinden de korusun 🤲🏻🤲🏻🤲🏻
YanıtlaSil