SOSYO-TEOLOJİK BOYUTUYLA DEPREMİN HATIRLATTIKLARI
Doç. Dr. Cuma KARAN
Her yaşadığımız olayın çok boyutlu nedenleri ve değişik açılardan çıkarılması gereken farklı sonuçları olduğu muhakkaktır.
Bu deprem olayının da jeolojik boyutunu, teknik
ve fiziksel çıkarımlarını işin ehline bırakarak “sosyo-teolojik” boyutu ile
ilgili olarak acizane “Maraş Depremi’nin” üzerimizdeki haleti ruhiyesiyle
birkaç hususu paylaşmak istiyorum. Meramımı aşan bir ifadem olursa engin
hoşgörünüze iltica ediyorum:
1. Bütün olayların iki veçhi/boyutu vardır;
kader boyutu, sebepler boyutu veya mülk ve melekût boyutu. Tedbirli olmamız kaderin
bir parçasıdır. Tedbir almadan olumsuz sonucu kadere yüklemek ya sorumluluktan
kaçmak ya da kaderi yanlış bilmektir. Bu sürecin bütün sorumluluğunu kadere
yüklemek “ehli sünnetin” de kabul etmediği Cebriye anlayışıdır. Diyanet
İslam Ansiklopedisi’nin “Cebriye” maddesinde; “İnsanlara ait ihtiyarî
fiillerin ilâhî irade ve kudretin zorlayıcı tesiriyle meydana geldiğini savunan
grupların ortak adı” olarak tanımlanan Cebriyye’nin siyasi, dini ve kültürel
olmak üzere 3 sebebine yer verilmiştir. Bunun dikkat çeken siyasi boyutu ile
ilgili; “…. Bazı Emevî idarecilerinin, Hz. Ali taraftarlarına karşı siyasî
otoritelerini hâkim kılmak ve yanlış icraatlarından dolayı kendilerini mâzur
göstermek, bu uygulamaları herkese kabul ettirmek gayesiyle ilâhî irade ve
takdirin değişmezliği fikrini desteklemeleri” ile açıklamaya çalışılmıştır.
2. Corona salgını ile baş gösteren yalnızlık, eş dosttan
kopuş durumu, böylesi büyük bir musibet uzak yakın herkesi birbirine muhtaç ve
yakın hale getirdi.
3. Siyasi saiklerle oluşturulmuş olan bölünmüşlük
ve tarafgirlikler bu musibetle bir nebze olsun unutuldu. Düne kadar “bir gece
ansızın gelebiliriz” söyleminin muhatabı olanlar, ansızın gelen deprem musibetine
en hızlı yetişenler oldu. Böylece “kader” bizi insanlık ailesinin bireyleri
olarak birbirimizin yardımına koşturdu. Zaman zaman politik süreçlerden
kaynaklanan düşmanlıktan “fıtri insanlık ailesinin kardeşliğine” sevk etti.
4. “Doğu-Batı, Kuzey-Güney; siyah-beyaz şu ırk bu
ırk” gibi yapay ve yıkıcı müzmin hastalıklara “imdaaat, kimse yok mu? feryadıyla
neşter vuruldu.
5. Kopmuş olan komşuluk bağlarımızın yeniden
yeşermesine vesile oldu.
6. Doğu toplumlarımızın sosyal bir gerçeği olsa
gerek; “birbirimizle çok uğraşır, hatta düşman olarak birbirimize yeter, adeta basit
şeyler uğruna birbirimiz telef ederken, musibet ve felaket anında da kendimizi
birbirimize feda ederiz. Telef eden bir durumdan feda eden bir duruma
döndük.
7. Dünyevileşmenin, kutuplaşmanın son hızla yol
aldığı bir sürece ilahi uyarıyla “dur” denildi. “Birbirine muhtaçsın”,
dışardaki biri olmazsa o enkazda ferişte de olsan kurtulamazsın. Paran, pulun,
makamın ve servetinle ölümü beklersin” gerçeğinden anlayana büyük bir mesaj
vardır.
8. Son dönemlerde nefsin tuzağı ve birazcık da
biz Müslümanların hatalarını bahane ederek dini eleştirenler bu olayla “dünya
ve ahiretin; dün, bugün ve yarının sahibi Allah’tır” hakikatini insanlara
hatırlattı. Adeta; “Dindarın kusurundan dolayı dine kusur görme ey gafil”
kendine gel, Rabbine dön” çağrısına vesile oldu.
9. Kadir-i Mutlak, gerçek mülk sahibinin Allah
olduğu gerçeği tekrar zerrelerimize kadar hatırlatıldı.
10. Deprem saniyelerinin adeta saatlere dönüştüğü
o anda; “Durdur Allah’ım durdur Allah" nidasından başka hiçbir nidanın
fayda vermediğini gördük, yaşadık, o emre boyun eğdik. “O gün, kimsenin
kimseye hiçbir fayda sağlamayacağı bir gündür. O gün buyruk, yalnız Allah'ındır.”
(İnfitâr, 19) hakikati dünyada da kendini gösterdiği an oldu.
11. Körelmiş olan infak ve acıma duygularımıza
format çekildi, fıtri durumuna bir nebze olsun tekrar dönüş sağlandı.
12. Hizmet eden devlet algısından hizmet edilen,
efendi devlet kutsiyeti yerine topyekûn bir millet ve birlik şuuru öne çıktı. “Birey
ve toplum varsa devlet vardır” gerçeği ile tarih boyunca savunulan ancak bir
türlü uygulanılmayan “hizmet eden devlet” hakikati tekrar kendini gösterdi. “Kenetlenmiş bir toplumun gücü beşerî anlamda
en büyük güçtür” gerçeği tekrar teyit edildi.
13. Jeolojik ve teolojik hakikatin birleştiği
nokta olan şu ayete dikkat:
“Başınıza gelen her musibet kendi yapıp
ettikleriniz yüzündendir; kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar” (Şura, 30). Aklın, bilimin ve tecrübenin rehberliğinde
doğal olaylara karşı tedbirli olmak, evlerimizi inşa yerlerini buna göre tespit
edilip sağlam yapılması bize ait olan kısım olarak ayet dikkatimizi çekmektedir.
Daha önce deprem deneyimlerimizden yola çıkarak “Mü'min aynı delikten iki defa ısırılmaz,”
(Buhârî, Edeb, 83) Nebevî gerçek tekrar karşımıza çıktı.
14. Sessiz sedasız çalışanlar, iş yapanlar kazandı,
laf söyleyenler her zaman olduğu gibi yine kaybetti. Toplumun çoğu bazı olumsuzluklarına
kulağını tıkadı ve hedefinden sapmadı. Adeta Hz. Musa’nın şu duasını lisanı
haliyle okudu:
“Onları o müthiş deprem
yakalayınca Mûsâ dedi ki: “Ey rabbim! Dileseydin onları ve beni daha önce helâk
ederdin. İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helâk edecek misin?
…” (A’raf, 155)
15. “Ziya Paşa’nın dediği gibi: “İncele bakalım kafatasını
mezarda ölenin / Farkı var mıdır padişah ile kölenin?” gerçeği ile “kira artışı
için evinden çıkardığı kiracısıyla aynı ateş etrafında ısınmak zorunda kalan ev
sahibi”nin haberi bu dünyanın insanlarına büyük bir şamar oldu.
16. Bize de Hz. Musa’nın şu duasıyla Allah’a yönelerek
diyoruz ki: “Bize bu dünyada da âhirette de iyilik yaz! Şüphesiz biz sana
yöneldik.” Allah buyurdu ki: Azabıma dilediğimi uğratırım; rahmetim ise her
şeyi kuşatmıştır, ayrıca rahmetimi Allah korkusu taşıyanlara, zekâtı verenlere
ve ayetlerimize inananlara yazacağım. (A’raf, 156)
17. “Toplumsal hassasiyetler, toplumsal kontrol, birbirimizden
sorumlu olduğumuz, maddi bir yanlışa karşı duyarlı olmamız gerektiği gibi
manevi hususlarda da bir baba, bir anne şefkatiyle tahakkümle değil, merhametle
birbirimiz uyarmamız gerektiği, ilahi azabın “bu uyarıların hiçe sayıldığı
dönemlere denk geldiği” gerçeği tekrar bize hatırlatıldı.
18. Şu an itibariyle; “157. saatte hala sağ çıkan insanların”
sevinç haberleriyle “yaşatan Allah’tır” hakikatinin “ya hayy” ismi celalin
hayata yansıdığı an oldu. Yaşam ve hayatın sahibi Allah’tır. Bu bağlamda şu
ilahi hakikatler tekrar bize hatırlatıldı:
“Gerçek şu ki, göklerin ve
yerin mülkü Allah'ındır; diriltir ve öldürür. Sizin Allah'tan başka veliniz ve
yardımcınız yoktur.” (Tevbe, 116)
“Hiç şüphesiz yaşatan da
biziz, öldüren de biziz. Her şey yok olup gittikten sonra bâkî kalan gerçek
mülk sahibi de biziz.” (Hicr, 23)
“O'ndan başka İlah yoktur;
diriltir ve öldürür. Sizin de Rabbinizdir, geçmiş atalarınızın da Rabbidir.” (Duhân Suresi, 8)
“Gerçek şu ki, dirilten ve
öldüren Biziz, Biz. Ve dönüş de Bizedir” (Necm, 44)
Doğrusu, öldüren ve dirilten
O'dur.” (Kaf, 43)
“Sizin aranızda ölümü takdir
eden Biziz ve bizim önümüze geçilmiş değildir.” (Vakıa, 60)
19. Malı mülkü sayılmayacak kadar zengin bir iş
insanın; “bana ekmek-su yetiştirin” feryadı, malın mülkün ahirette bir fayda
sağlamadığı gibi dünya iken bile fayda sağlamadığı gerçeğini duymak istemeyen
nefsimize tekrar duyurdu.
20. Her şeye rağmen canla başla evindekini avcundakini
paylaşan vicdan sahip milyonlarca insanın duyarlılığı ve yüzlerce STK’nın gece gündüz
uğraşı depremin yaralarına merhem, acılarına şifa olmuştur.
21. “Takdir” ve “tedbir” birbirinin
tamamlayıcısıdır, birbirinin yerine geçmez ve birbirinin karşısına dikilmez. “Git
deveni bağla ondan sonra Allah’a tevekkül et” diyen Hz. Peygamber’in kutsal
emrinin bütün çıplaklığıyla kendini gösterdiği bir ders oldu. Her yerleşim yerinin “ihtiyati tedbir stoku” oluşturmaları
dinen de ilmen de vacip oldu. Buna ayrılan bütçe en değerli ve en helal bütçedir.
22. Ummadığımız bazı insanların bu zor dönemde
neleri başarabileceğinin, nice gizli yeteneklerin, saklı duyguların kendini
gösterdiği bir zaman dilimi oldu. Kısacası her insan bir potansiyel değerdir.
23. Bir ev kedisini çıktığı yere sık sık girerek
ev sahipleriyle kurduğu iletişim onların kurtuluşuna vesile olması” “Allah
dilerse küçük bir sebeple birçok canı kurtarır” gerçeğini bu depremle bize tekrar
hatırattı.
24. En büyük gücün, tek sığınağın ve en güzel
yönetimin merhamet olduğu tekrar göründü.
Zira ayağındaki mesti ve kumbarasındaki harçlığı gönderen de evindeki
ineğini sattıran da merhamettir. Beşik gibi sallanan yerküreyi durduran da
merhamettir. Öyle ise söylem ve eylemlerimizde de merhamet olmalı.
25. Enkaz altında ailelerinin, ciğerparelerinin cesetlerini
çıkaran yüzlerce ehli imanın; “Allah’ım; bu malındı ve bizde de emanetti,
emanetini geri aldın, cennette tekrar bizi buluştur” duasıyla bir yandan imanın
en büyük bir teselli kaynağı olduğu gerçeğini ortaya koyarken, diğer yandan da bütün
inkârcı ve materyalist düşüncelerin de bu deprem enkazında can çekiştiği an
oldu. Ölülerimizin arkasında akıttığımız
“göz yaşları ebed isteyen insanın ahiret yurdundaki talebinin” lisanı hal ile dile
getirme gerçeğidir. Böylece dünyanın fani yüzüyle beraber ahiret yurdunun baki
olan gerçeğiyle tekrar yüzleştik. “Her nefis ölümü tadacaktır; yaptıklarınızın
karşılığı size eksiksiz olarak ancak kıyamet gününde verilecektir. Kim
cehennemden uzaklaştırılır da cennete konursa artık kurtulmuştur. Dünya hayatı
zaten aldatıcı şeylerden ibarettir.” (Âlî İmrân 185) hükmü tekrar bize
hatırlatıldı.
26. Böylesi büyük musibetlerde Urfalıların da
“kişinin ayarı” dedikleri karakteri ortaya çıkar; kimisi bunu suiistimal eder,
kimisi bir su şişesiyle yardım ederken kimisi de sessiz ve derinden derine sessizce
can çekişene can, nefes derdinde olana da nefes oluverir.
27. Ölülerinin cesetlerine bile ulaşmanın, beyaz
kefenle defnedilmenin ne büyük bir nimet olduğu gerçeği tekrar karşımıza çıktı.
28. İçerde ve dışarda her türlü ayrışmaya inat, kenetlenmeyi,
birleşmeyi, iman ve İnsanlık ailesinin mensubu oluşumuzu bize hatırlattı. Ayrıca;
“bütün dünya bize düşman psiko-siyasi hastalığın” yerine “dünyada ne kadar da
dostlarımız varmış” gerçeğini tekrar bize gösterdi.
29. İhmal edenler ile îmar edenlerin kendini
gösterdiği bu depremde “Bir masumun ölümüne sebep olanlar bütün insanları öldürmüş
gibidir” (Maîde, 32). İlahi emrin azameti bu cinayetlerle iltisaklı olduğu bütün
ilgililerin yargılanacağı “Zalimler için yaşasın cehennem” hakikatinin
sonuçlanacağı bir “Mahkeme-i Kübra.” vardır. Unutmayalım, zira o gün;
"İşlemiş oldukları
günahtan dolayı dillerinin, ellerinin ve ayaklarının kendi aleyhlerine şahitlik
edecekleri günde onlara çok büyük bir azap vardır." (Nur, 24)
"O gün biz onların
ağızlarını mühürleriz. Elleri bize konuşur, ayakları da kazandıklarına şahitlik
eder." (Yâsîn, 65)
“O gün onlar meydana çıkarlar; onların hiçbir
şeyi Allah'a gizli kalmaz. "Bugün hükümranlık kimindir?" denir;
hepsi: "Gücü her şeye yeten tek Allah'ındır" derler.” (Mü’min, 16)
30. “Dualarla depremi durdurma itikad-ı batılası”
yerine keşke fiili dua olan uyarılar ve önlemlerle acılarımızın önüne
geçebilseydik.
“…Bir toplum kendisindekini
değiştirmedikçe Allah onlarda bulunanı değiştirmez…” (Ra’d, 11) hakikatiyle dua ediyoruz;
“Allah’ım; bize razı olduğun şekilde değişim ve
dönüşüm iradesi lütfeyle, kusurlarımızı eksiklerimizi bize hissettir,
hatalarımızdan günahlarımızdan bize dönüş şuurunu nasip eyle,
Varis kıldığın bu yeryüzü mülkünde bizleri imar
edenlerden eyle,
Duçar olduğumuz bu imtihanın ağırlığı altında
bize güç ve kuvvet ver Ya Rabbi!
Sabi ve masum çocukların, beli bükülmüş yaşlıların,
dilsiz masum hayvanatın yüzü suyu hürmetine ihmalimizle bizi helak eyleme Allah’ım!
Bireysel ve toplumsal yanlışlarımızdan, bu
büyük musibetten doğru dersler çıkarmayı bize lütfeyle.
Vefat edenlere rahmet, enkaz altında
bekleyenlere merhamet, yaralılara da şifa nasip eyle. …. Âmin, âmin.”
12 Şubat 2023
Helal olsun gerçekten çok güzel bir yazı kaleme almış... Teşekkür ederim
YanıtlaSilKaleminize sağlık
YanıtlaSilMuazzam bir bakış açısı aynen katılıyorum... Hissiyatıma tercüman olmuş tebrikler yüreği ve kalemi güzel İnsan
YanıtlaSiltevbeyi nasip etsin Rabbim
YanıtlaSilMuazzam olmuş hocam ağzınıza sağlık
YanıtlaSilHer kim bunu aklından ve dilinden kaleme aldıysa (ayet ve hadislerle birlikte) bizleri aydınlatmıştır.Kendisine şükranlarımı sunarım .
YanıtlaSilAllah razı olsun kendimize geldik biraz
YanıtlaSilVe niceleri.. Mevlam sonumuzu hayr eyleye
YanıtlaSilAllah razı olsun cuma hocam
YanıtlaSilAllah senden razı olsun. Gayet istifadeli oldu
YanıtlaSilBelki on belki daha fazla kez okudum okudum utandım düşündüm düşündürsunuz Allah razı olsun 🤲🏻 inşallah anlayanlar dan idrak edenlerden oluruz rabbim kusurlarimizi merhametle ortsun inşallah 🤲🏻
YanıtlaSilAziz kardeşim, tebrik ve teşekkür ederim.. Depremin tahlilini, toplumun birbirine ihtiyacını, güzel hasletlerin uyanmasını dile getirmişsiniz.
YanıtlaSilAllah sizden razı Olsun
YanıtlaSilYazınızı sayfanızla beraber daha çok insana ulaşması için paylaşım yaptım. Hakkınızı helal edin
Varsa helal olsun. İlginiz için teşekkür ederiz.
SilKıymetli hocam çok güzel özetliyor yaşananları
YanıtlaSilAnlamıyorum, 157. saatte sağ çıkana Allahu ekber diyor, kutluyoruz, ama o binayı yıkan da Allah.
YanıtlaSilBir caminin minaresi yıkılmıyor, işte Allah korudu diyoruz, diğeri yerle bir oluyor, insanlar kötü diyoruz.
Gerçek şu ki, eninde sonunda herkes şunu anlayacak, toplum eğitimli olmadığı sürece, işleri ehil insanlar yapmadığı sürece daha çok felaketler yaşarız.
Tefekküre davet eden bir yazı 👍 allah razı olsun
YanıtlaSil