12 Şubat 2023 Pazar

Sosyo-Teolojik Boyutuyla Depremin Hatırlattıkları


SOSYO-TEOLOJİK BOYUTUYLA DEPREMİN HATIRLATTIKLARI

Doç. Dr. Cuma KARAN

Her yaşadığımız olayın çok boyutlu nedenleri ve değişik açılardan çıkarılması gereken farklı sonuçları olduğu muhakkaktır.

Bu deprem olayının da jeolojik boyutunu, teknik ve fiziksel çıkarımlarını işin ehline bırakarak “sosyo-teolojik” boyutu ile ilgili olarak acizane “Maraş Depremi’nin” üzerimizdeki haleti ruhiyesiyle birkaç hususu paylaşmak istiyorum. Meramımı aşan bir ifadem olursa engin hoşgörünüze iltica ediyorum:  

1. Bütün olayların iki veçhi/boyutu vardır; kader boyutu, sebepler boyutu veya mülk ve melekût boyutu. Tedbirli olmamız kaderin bir parçasıdır. Tedbir almadan olumsuz sonucu kadere yüklemek ya sorumluluktan kaçmak ya da kaderi yanlış bilmektir. Bu sürecin bütün sorumluluğunu kadere yüklemek “ehli sünnetin” de kabul etmediği Cebriye anlayışıdır. Diyanet İslam Ansiklopedisi’nin “Cebriye” maddesinde; “İnsanlara ait ihtiyarî fiillerin ilâhî irade ve kudretin zorlayıcı tesiriyle meydana geldiğini savunan grupların ortak adı” olarak tanımlanan Cebriyye’nin siyasi, dini ve kültürel olmak üzere 3 sebebine yer verilmiştir. Bunun dikkat çeken siyasi boyutu ile ilgili; “…. Bazı Emevî idarecilerinin, Hz. Ali taraftarlarına karşı siyasî otoritelerini hâkim kılmak ve yanlış icraatlarından dolayı kendilerini mâzur göstermek, bu uygulamaları herkese kabul ettirmek gayesiyle ilâhî irade ve takdirin değişmezliği fikrini desteklemeleri” ile açıklamaya çalışılmıştır.

2. Corona salgını ile baş gösteren yalnızlık, eş dosttan kopuş durumu, böylesi büyük bir musibet uzak yakın herkesi birbirine muhtaç ve yakın hale getirdi.

3. Siyasi saiklerle oluşturulmuş olan bölünmüşlük ve tarafgirlikler bu musibetle bir nebze olsun unutuldu. Düne kadar “bir gece ansızın gelebiliriz” söyleminin muhatabı olanlar, ansızın gelen deprem musibetine en hızlı yetişenler oldu. Böylece “kader” bizi insanlık ailesinin bireyleri olarak birbirimizin yardımına koşturdu. Zaman zaman politik süreçlerden kaynaklanan düşmanlıktan “fıtri insanlık ailesinin kardeşliğine” sevk etti.

4. “Doğu-Batı, Kuzey-Güney; siyah-beyaz şu ırk bu ırk” gibi yapay ve yıkıcı müzmin hastalıklara “imdaaat, kimse yok mu? feryadıyla neşter vuruldu.  

5. Kopmuş olan komşuluk bağlarımızın yeniden yeşermesine vesile oldu.

6. Doğu toplumlarımızın sosyal bir gerçeği olsa gerek; “birbirimizle çok uğraşır, hatta düşman olarak birbirimize yeter, adeta basit şeyler uğruna birbirimiz telef ederken, musibet ve felaket anında da kendimizi birbirimize feda ederiz. Telef eden bir durumdan feda eden bir duruma döndük.

7. Dünyevileşmenin, kutuplaşmanın son hızla yol aldığı bir sürece ilahi uyarıyla “dur” denildi. “Birbirine muhtaçsın”, dışardaki biri olmazsa o enkazda ferişte de olsan kurtulamazsın. Paran, pulun, makamın ve servetinle ölümü beklersin” gerçeğinden anlayana büyük bir mesaj vardır.

8. Son dönemlerde nefsin tuzağı ve birazcık da biz Müslümanların hatalarını bahane ederek dini eleştirenler bu olayla “dünya ve ahiretin; dün, bugün ve yarının sahibi Allah’tır” hakikatini insanlara hatırlattı. Adeta; “Dindarın kusurundan dolayı dine kusur görme ey gafil” kendine gel, Rabbine dön” çağrısına vesile oldu.

9. Kadir-i Mutlak, gerçek mülk sahibinin Allah olduğu gerçeği tekrar zerrelerimize kadar hatırlatıldı.

10. Deprem saniyelerinin adeta saatlere dönüştüğü o anda; “Durdur Allah’ım durdur Allah" nidasından başka hiçbir nidanın fayda vermediğini gördük, yaşadık, o emre boyun eğdik. “O gün, kimsenin kimseye hiçbir fayda sağlamayacağı bir gündür. O gün buyruk, yalnız Allah'ındır.” (İnfitâr, 19) hakikati dünyada da kendini gösterdiği an oldu.

11. Körelmiş olan infak ve acıma duygularımıza format çekildi, fıtri durumuna bir nebze olsun tekrar dönüş sağlandı.

12. Hizmet eden devlet algısından hizmet edilen, efendi devlet kutsiyeti yerine topyekûn bir millet ve birlik şuuru öne çıktı. “Birey ve toplum varsa devlet vardır” gerçeği ile tarih boyunca savunulan ancak bir türlü uygulanılmayan “hizmet eden devlet” hakikati tekrar kendini gösterdi.  “Kenetlenmiş bir toplumun gücü beşerî anlamda en büyük güçtür” gerçeği tekrar teyit edildi.

13. Jeolojik ve teolojik hakikatin birleştiği nokta olan şu ayete dikkat:

“Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir; kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar” (Şura, 30). Aklın, bilimin ve tecrübenin rehberliğinde doğal olaylara karşı tedbirli olmak, evlerimizi inşa yerlerini buna göre tespit edilip sağlam yapılması bize ait olan kısım olarak ayet dikkatimizi çekmektedir. Daha önce deprem deneyimlerimizden yola çıkarak “Mü'min aynı delikten iki defa ısırılmaz,” (Buhârî, Edeb, 83) Nebevî gerçek tekrar karşımıza çıktı.

14. Sessiz sedasız çalışanlar, iş yapanlar kazandı, laf söyleyenler her zaman olduğu gibi yine kaybetti. Toplumun çoğu bazı olumsuzluklarına kulağını tıkadı ve hedefinden sapmadı. Adeta Hz. Musa’nın şu duasını lisanı haliyle okudu:

“Onları o müthiş deprem yakalayınca Mûsâ dedi ki: “Ey rabbim! Dileseydin onları ve beni daha önce helâk ederdin. İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helâk edecek misin? …” (A’raf, 155)

15. “Ziya Paşa’nın dediği gibi: “İncele bakalım kafatasını mezarda ölenin / Farkı var mıdır padişah ile kölenin?” gerçeği ile “kira artışı için evinden çıkardığı kiracısıyla aynı ateş etrafında ısınmak zorunda kalan ev sahibi”nin haberi bu dünyanın insanlarına büyük bir şamar oldu.

16. Bize de Hz. Musa’nın şu duasıyla Allah’a yönelerek diyoruz ki: “Bize bu dünyada da âhirette de iyilik yaz! Şüphesiz biz sana yöneldik.” Allah buyurdu ki: Azabıma dilediğimi uğratırım; rahmetim ise her şeyi kuşatmıştır, ayrıca rahmetimi Allah korkusu taşıyanlara, zekâtı verenlere ve ayetlerimize inananlara yazacağım. (A’raf, 156)

17. “Toplumsal hassasiyetler, toplumsal kontrol, birbirimizden sorumlu olduğumuz, maddi bir yanlışa karşı duyarlı olmamız gerektiği gibi manevi hususlarda da bir baba, bir anne şefkatiyle tahakkümle değil, merhametle birbirimiz uyarmamız gerektiği, ilahi azabın “bu uyarıların hiçe sayıldığı dönemlere denk geldiği” gerçeği tekrar bize hatırlatıldı. 

18. Şu an itibariyle; “157. saatte hala sağ çıkan insanların” sevinç haberleriyle “yaşatan Allah’tır” hakikatinin “ya hayy” ismi celalin hayata yansıdığı an oldu. Yaşam ve hayatın sahibi Allah’tır. Bu bağlamda şu ilahi hakikatler tekrar bize hatırlatıldı:

“Gerçek şu ki, göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır; diriltir ve öldürür. Sizin Allah'tan başka veliniz ve yardımcınız yoktur.” (Tevbe, 116)

“Hiç şüphesiz yaşatan da biziz, öldüren de biziz. Her şey yok olup gittikten sonra bâkî kalan gerçek mülk sahibi de biziz.” (Hicr, 23)

“O'ndan başka İlah yoktur; diriltir ve öldürür. Sizin de Rabbinizdir, geçmiş atalarınızın da Rabbidir.” (Duhân Suresi, 8)

“Gerçek şu ki, dirilten ve öldüren Biziz, Biz. Ve dönüş de Bizedir” (Necm, 44)

Doğrusu, öldüren ve dirilten O'dur.” (Kaf, 43)

“Sizin aranızda ölümü takdir eden Biziz ve bizim önümüze geçilmiş değildir.” (Vakıa, 60)

19. Malı mülkü sayılmayacak kadar zengin bir iş insanın; “bana ekmek-su yetiştirin” feryadı, malın mülkün ahirette bir fayda sağlamadığı gibi dünya iken bile fayda sağlamadığı gerçeğini duymak istemeyen nefsimize tekrar duyurdu.

20. Her şeye rağmen canla başla evindekini avcundakini paylaşan vicdan sahip milyonlarca insanın duyarlılığı ve yüzlerce STK’nın gece gündüz uğraşı depremin yaralarına merhem, acılarına şifa olmuştur.

21. “Takdir” ve “tedbir” birbirinin tamamlayıcısıdır, birbirinin yerine geçmez ve birbirinin karşısına dikilmez. “Git deveni bağla ondan sonra Allah’a tevekkül et” diyen Hz. Peygamber’in kutsal emrinin bütün çıplaklığıyla kendini gösterdiği bir ders oldu.  Her yerleşim yerinin “ihtiyati tedbir stoku” oluşturmaları dinen de ilmen de vacip oldu. Buna ayrılan bütçe en değerli ve en helal bütçedir.

22. Ummadığımız bazı insanların bu zor dönemde neleri başarabileceğinin, nice gizli yeteneklerin, saklı duyguların kendini gösterdiği bir zaman dilimi oldu. Kısacası her insan bir potansiyel değerdir.  

23. Bir ev kedisini çıktığı yere sık sık girerek ev sahipleriyle kurduğu iletişim onların kurtuluşuna vesile olması” “Allah dilerse küçük bir sebeple birçok canı kurtarır” gerçeğini bu depremle bize tekrar hatırattı.

24. En büyük gücün, tek sığınağın ve en güzel yönetimin merhamet olduğu tekrar göründü.  Zira ayağındaki mesti ve kumbarasındaki harçlığı gönderen de evindeki ineğini sattıran da merhamettir. Beşik gibi sallanan yerküreyi durduran da merhamettir. Öyle ise söylem ve eylemlerimizde de merhamet olmalı.

25. Enkaz altında ailelerinin, ciğerparelerinin cesetlerini çıkaran yüzlerce ehli imanın; “Allah’ım; bu malındı ve bizde de emanetti, emanetini geri aldın, cennette tekrar bizi buluştur” duasıyla bir yandan imanın en büyük bir teselli kaynağı olduğu gerçeğini ortaya koyarken, diğer yandan da bütün inkârcı ve materyalist düşüncelerin de bu deprem enkazında can çekiştiği an oldu.  Ölülerimizin arkasında akıttığımız “göz yaşları ebed isteyen insanın ahiret yurdundaki talebinin” lisanı hal ile dile getirme gerçeğidir. Böylece dünyanın fani yüzüyle beraber ahiret yurdunun baki olan gerçeğiyle tekrar yüzleştik. “Her nefis ölümü tadacaktır; yaptıklarınızın karşılığı size eksiksiz olarak ancak kıyamet gününde verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılır da cennete konursa artık kurtulmuştur. Dünya hayatı zaten aldatıcı şeylerden ibarettir.” (Âlî İmrân 185) hükmü tekrar bize hatırlatıldı.

26. Böylesi büyük musibetlerde Urfalıların da “kişinin ayarı” dedikleri karakteri ortaya çıkar; kimisi bunu suiistimal eder, kimisi bir su şişesiyle yardım ederken kimisi de sessiz ve derinden derine sessizce can çekişene can, nefes derdinde olana da nefes oluverir.

27. Ölülerinin cesetlerine bile ulaşmanın, beyaz kefenle defnedilmenin ne büyük bir nimet olduğu gerçeği tekrar karşımıza çıktı.

28. İçerde ve dışarda her türlü ayrışmaya inat, kenetlenmeyi, birleşmeyi, iman ve İnsanlık ailesinin mensubu oluşumuzu bize hatırlattı. Ayrıca; “bütün dünya bize düşman psiko-siyasi hastalığın” yerine “dünyada ne kadar da dostlarımız varmış” gerçeğini tekrar bize gösterdi.

29. İhmal edenler ile îmar edenlerin kendini gösterdiği bu depremde “Bir masumun ölümüne sebep olanlar bütün insanları öldürmüş gibidir” (Maîde, 32). İlahi emrin azameti bu cinayetlerle iltisaklı olduğu bütün ilgililerin yargılanacağı “Zalimler için yaşasın cehennem” hakikatinin sonuçlanacağı bir “Mahkeme-i Kübra.” vardır. Unutmayalım, zira o gün;

"İşlemiş oldukları günahtan dolayı dillerinin, ellerinin ve ayaklarının kendi aleyhlerine şahitlik edecekleri günde onlara çok büyük bir azap vardır." (Nur, 24)

"O gün biz onların ağızlarını mühürleriz. Elleri bize konuşur, ayakları da kazandıklarına şahitlik eder." (Yâsîn, 65)

“O gün onlar meydana çıkarlar; onların hiçbir şeyi Allah'a gizli kalmaz. "Bugün hükümranlık kimindir?" denir; hepsi: "Gücü her şeye yeten tek Allah'ındır" derler.” (Mü’min, 16)

30. “Dualarla depremi durdurma itikad-ı batılası” yerine keşke fiili dua olan uyarılar ve önlemlerle acılarımızın önüne geçebilseydik.   

“…Bir toplum kendisindekini değiştirmedikçe Allah onlarda bulunanı değiştirmez…” (Ra’d, 11) hakikatiyle dua ediyoruz;

“Allah’ım; bize razı olduğun şekilde değişim ve dönüşüm iradesi lütfeyle, kusurlarımızı eksiklerimizi bize hissettir, hatalarımızdan günahlarımızdan bize dönüş şuurunu nasip eyle,    

Varis kıldığın bu yeryüzü mülkünde bizleri imar edenlerden eyle,

Duçar olduğumuz bu imtihanın ağırlığı altında bize güç ve kuvvet ver Ya Rabbi!

Sabi ve masum çocukların, beli bükülmüş yaşlıların, dilsiz masum hayvanatın yüzü suyu hürmetine ihmalimizle bizi helak eyleme Allah’ım!

Bireysel ve toplumsal yanlışlarımızdan, bu büyük musibetten doğru dersler çıkarmayı bize lütfeyle.

Vefat edenlere rahmet, enkaz altında bekleyenlere merhamet, yaralılara da şifa nasip eyle. …. Âmin, âmin.”

                                                                                                    12 Şubat 2023

 



17 yorum:

  1. Helal olsun gerçekten çok güzel bir yazı kaleme almış... Teşekkür ederim

    YanıtlaSil
  2. Kaleminize sağlık

    YanıtlaSil
  3. Muazzam bir bakış açısı aynen katılıyorum... Hissiyatıma tercüman olmuş tebrikler yüreği ve kalemi güzel İnsan

    YanıtlaSil
  4. tevbeyi nasip etsin Rabbim

    YanıtlaSil
  5. Muazzam olmuş hocam ağzınıza sağlık

    YanıtlaSil
  6. Her kim bunu aklından ve dilinden kaleme aldıysa (ayet ve hadislerle birlikte) bizleri aydınlatmıştır.Kendisine şükranlarımı sunarım .

    YanıtlaSil
  7. Allah razı olsun kendimize geldik biraz

    YanıtlaSil
  8. Ve niceleri.. Mevlam sonumuzu hayr eyleye

    YanıtlaSil
  9. Allah razı olsun cuma hocam

    YanıtlaSil
  10. Allah senden razı olsun. Gayet istifadeli oldu

    YanıtlaSil
  11. Belki on belki daha fazla kez okudum okudum utandım düşündüm düşündürsunuz Allah razı olsun 🤲🏻 inşallah anlayanlar dan idrak edenlerden oluruz rabbim kusurlarimizi merhametle ortsun inşallah 🤲🏻

    YanıtlaSil
  12. Aziz kardeşim, tebrik ve teşekkür ederim.. Depremin tahlilini, toplumun birbirine ihtiyacını, güzel hasletlerin uyanmasını dile getirmişsiniz.

    YanıtlaSil
  13. Allah sizden razı Olsun
    Yazınızı sayfanızla beraber daha çok insana ulaşması için paylaşım yaptım. Hakkınızı helal edin

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Varsa helal olsun. İlginiz için teşekkür ederiz.

      Sil
  14. Kıymetli hocam çok güzel özetliyor yaşananları

    YanıtlaSil
  15. Anlamıyorum, 157. saatte sağ çıkana Allahu ekber diyor, kutluyoruz, ama o binayı yıkan da Allah.
    Bir caminin minaresi yıkılmıyor, işte Allah korudu diyoruz, diğeri yerle bir oluyor, insanlar kötü diyoruz.
    Gerçek şu ki, eninde sonunda herkes şunu anlayacak, toplum eğitimli olmadığı sürece, işleri ehil insanlar yapmadığı sürece daha çok felaketler yaşarız.

    YanıtlaSil
  16. Tefekküre davet eden bir yazı 👍 allah razı olsun

    YanıtlaSil

Yazarlar