HAKİKAT
MÜSVEDDELERİ
DÜNÜN FIRKALARI BUGÜNÜN ÖRGÜTLERİ
Cağfer KARADAŞ
Yoldan çıkmış fırkaların bu ümmete hiçbir hayrı dokunmamıştır. Zaten Yüce Allah onlara bu güzelliği de nasip etmemiştir. Ne düşmana karşı bir başarıları ne de İslam bayrağının özgürce ve onurluca dalgalanmasına katkıları olmuştur. Varsa yoksa Müslümanların huzurlarını bozmaya yönelmişler, ümmet içindeki birlik ve dirliği parçalamışlar, din kardeşlerine karşı silah çekmişler, yeryüzünde bozgunculuk çıkartma peşinde olmuşlardır. (İbn Hazm, el-Fasl, IV, 227.)
Bundan bin yıl önce söylenmiş bir
söz. Bugün, hatta yarın için de geçerli sanki.
Bakın etrafınıza anlarsınız.
Şimdilerde fırkaların adı oldu örgüt. Pıtrak gibi çoğaldılar, inananlara
dünyayı dar ettiler, huzur iklimine fitne tohumu ektiler. Bu tohumların nereden
geldiği, gübresinin ve ilacının hangi kaynaktan temin edildiği, ekime-dikime
kimlerin teşvik ettiği de belli. Belli de bazıları adını koyamıyor, bazıları söyleyemiyor;
bilen öğretemiyor, söyleyen dinletemiyor. Bu çark işte böyle dönüyor.
Bir pazar ki, fitne alınır, fitne
satılır, fitneden terazi tutulur, alan fitne satan fitne…
Niye böyle oldu? Gülden pazarlar,
adil teraziler, hakikatten tezgâhlar, nur yüzlü satıcılar, kanaatkâr alıcılar
kalamadı da ondan.
İkiyüzlü, çift kişilikli, yüzü
maskeli tipler kapladı ortalığı. Kâfire söver gibi yapar, Müslümana musallat
olur; haktan yana görünür, batılın değirmenine su taşır; sırt sıvazlama
bahanesiyle yaraları kaşır, dertleri azdırır, herkese saldırır, toz duman
kaldırır, ortadan sıvışır, saklanır kaybolur, belası bize kalır; dost yüzlü,
düşman özlü bir nice insan müsveddeleri…
Ellerinden de dillerinden de emin
olunmaz bunların. Ne önlerinden geçilir ne arkalarında durulur ne de yanlarına
yaklaşılır; hem teperler hem itelerler hem de kaparlar; yoldan saparlar, başkalarını
da saptırırlar; yol sapaklarına mütemadiyen hakikat görünümlü zararlı evler
kondururlar...
Kimisi zâhirci takılır; taş gibi
katı, buz gibi soğuk, zemheri ayazı gibi dondurucu; gönülleri soldurur,
vicdanları kurutur, merhameti öldürür. Zalimler bu tipleri çok severler, onlar
için karanlık elbiseler dikerler; eğerler bükerler, her rezaleti işletirler,
işleri bittiğinde de köklerine kezzap suyu dökerler…
Kimisi bâtın diye karanlık
dehlizlere dalar, çakar çakmaz çakmağıyla hakikat ışığı yakar; çıkan bir
kıvılcımı güneşe denk tutar ne oldurur ne ondurur, hakikat ışığını soldurur;
havasızlıktan derin derin solur, bunu da hakikat nefesi diye yutturur. Aklını
kullanmayıp kiraya verenler, peşlerinden koşarlar, her dediklerine kanarlar,
her bakışlarında bir anlam ararlar…
Bin yıl öncesinde İbn Hazm örnek
olarak müfrit Hariciler ve Şiiler gibi fırkaları saymış. Bugün yaşasaydı
bunların daha azılı suretlerini görürdü. Deaş, Haşdi Şa’bi, eş-Şebab, Boko
Haram, el-Kaide, Fetö… İpini koparan, ipten kazıktan kurtulan, dalalet çölünde
savrulan, düşman kucağına oturan ne kadar örgüt varsa hepsi aynı heybede,
hepsinin sonu haybede…
Aman ha dostlar! Ne bunlara bakın ne
arkalarına takılın; yanlış yoldan dönerlerse alın, dönmezlerse bırakın,
arkanıza bile bakmayın, fecre kadar yürüyün, sabahın aydınlığının Rabbine
sığının, Elçisine güvenin, rahmetinden umut kesmeyin…
Zaten bizim sözümüz aklı başında,
yüreği yerinde; sözüyle özü, özüyle sözü aynı titreşimde; kıblesi belli, istikamet
ehli, duruşu güvenli, bulunuşu neşveli; dili duada, eli havada, gözü semada;
hem kendini kurtaran hem yardıma koşan; kalbinin rengi yüzünde beliren, iyiliğe
sevinen, kötülüğe üzülen, herkesin iyiliği için koşturan, kötülerle mücadele
eden kimseleredir…
Çünkü onların örneği Rahmet Elçisi
ve güzide dostlarıdır.
“İçinizden size öyle bir peygamber gelmiştir
ki, sıkıntıya uğramanız ona ağır gelir, o size çok düşkündür, müminlere karşı
şefkat ve merhamet doludur.” (Tevbe 9/128).
“Muhammed, Allah’ın elçisidir.
Onunla birlikte olanlar müminlere karşı şefkatli ve merhametli, inkârcılara
karşı dimdik duruşludur.” (Fetih 48/29).
“Ey kendi aleyhlerine haddi aşan
kullarım! Allah’ın rahmetinden umut kesmeyin…” (Zümer
39/53).
“Bana dua edin kabul edeyim…” (Mü’min 40/60).
“Ey Rabbimiz, bize hem dünyada hem
ahirette güzellik ver. Bizi cehennem azabından koru” (Bakara 2/201).
“Ey Rabbimiz, günahlarımızı sil,
kusurlarımızı ört, bize merhamet et, yegâne destekçimiz ve koruyucumuz Sensin.
İnkârcılara karşı bize yardım et!” (Bakara
2/286).
“O diriliş günü beni mahcup etme ey
Rabbim! O gün ki ne mal ne evlat bir fayda verir. O gün günah ve zulüm kiri
bulaşmamış, temiz ve saf bir kalple Allah’a gelen kurtulur.” (Şuara 26/87-89).
“Ey Rabbimiz! Beni, anne babamı ve bütün Müslümanları, hesapların görüleceği o günde bağışla!” (İbrahim 14/41)
20 Muharrem
1443 / 28 Ağustos 2021
Hocamızın yazılarını büyük bir heyecanla okuyoruz. Yazının başlığı ''hakikat müsveddeleri'' yerine ''Müslüman mintanına bürünmüş şeytanın askerleri'' olsaydı daha şık olurdu diye düşünüyorum.
YanıtlaSil