20 Eylül 2021 Pazartesi

Rol Model

 


Ebû Ömer b. Dâvud

Tecrübe, insanın yaşam serüveninde önemli bir yere sahip… Hem insanın kendi tecrübesi hem de başkalarının… Düşüp kalkarak yaşıyoruz. Yaşadıkça ve gördükçe öğreniyoruz. Bazen ders alıyoruz, bazen aynı delikten tekrar tekrar ısırılıyoruz. Ama bütün bunları yaşarken örneklere de ihtiyacımız var. Hem iyi örneklere hem de kötülerine… Çünkü rahatlamaya ve deneyimlerden yararlanmaya ihtiyaç duyuyoruz. Hangi birimiz taklit ederek yaşamıyor ki?


Çevremizdeki insanların yaşamlarından, deneyimlerinden ders alıyoruz. Hem hata yapmamak için hem de başarılı olmak için… Bazen yaşadığımız sıkıntılardan bir nebze kurtulmak, rahatlamak için de başkalarının hayatlarından örneklere ihtiyacımız var.

Geçmişin tecrübelerinden yararlanmak her zaman daha etkili… Çünkü geçmişi kurgulamak, istediğimiz şekle sokmak her zaman mümkün… İyi kabul edilenler için de böyle kötü kabul edilenler için de… Oysa aynı zamanda ve mekânda yaşadığımız insanlarla ilgili hareket alanımız daha sınırlı… Onlarla ilgili de bir algımız var. Ancak çok abartamıyoruz.

Aslında geçmişten örnek gösterdiğimiz insanlar da yerdiğimiz ve kötülük timsali olarak gösterdiklerimiz de muhtemelen mutlak iyi ya da mutlak kötü değiller… Kötülükle andığımız insanların iyilikleri vardır herhalde… İyiliğin sembolü gösterilenlerden de yanlışlıklar sadır olması imkânsız değil…

Geçmişten bahsediyorsak bugüne bakarak yorumlamak mümkün. İnsan ise söz konusu olan o zaman başta kendimize ve çevremize bakabiliriz. Elbette hiçbir insan diğerinin aynı değil. Ama benzeşme de bir gerçek…

Geçmişte yaşayan ve bize kahraman olarak gösterilen insanların zihnimizde bıraktığı fotoğraf, aslında bir ana dayanıyor. Oysa o kahramanların hayatları dönem dönem değişebiliyor. Bir kere her insan aynı olmadığı gibi aynı insanın her anı da aynı değil. Olaylar karşısında gösterdiği tepki, farklı zamanlarda değişebiliyor. İnsanların hayatları statik değil, dinamiktir. Bir yerde kendisinden sadır olan doğru her zaman tekrar etmez, aynı şey yanlış için de söz konusu…

İnsanlar farklı zamanlarda farklı görüşler savunabilirler. Bir yerde yanıldığını kabul edebilir, görüşleri tekâmül edebilir. Her zaman tekdüze bir yaklaşım, insanın fıtratına ve deneyimlerine uymaz.

Öte yandan zaafları ve güçlü oldukları yönleri var insanın… Vitrine güçlü yönlerini koyma çabasını anlamak zor değil. Kimse zaafları, eksiklikleri ve hatalarıyla tanınmak istemez. Bu sebeple vitrinlere aldanmamak lazım.

Vitrini sadece insanların kendisi oluşturmuyor elbette… Bağlılar, sevenler, müritler de bu tablonun oluşmasında pay sahibiler…

Aslında insanların kahramanlığı çoğu zaman kendi dönemlerinde değil, ondan sonra inşa ediliyor. Kahramanlık hikâyeleri anonim bir çalışma… Şeytanlaştırma hikâyeleri de…

Bizim niyetimiz ne? Ulaşılmaz ilahlar ve şeytanlar üretmek mi, insanı tanımak mı?

İnsanı tanımak istiyorsak onu güçlü yönleriyle ve zaafları olabileceğini kabul etmek durumundayız. Bize insanın iyiliği anlatıldığında onu göklere çıkarmamalı, kötülüğü anlatıldığında şeytan görmüşe dönmemeliyiz.

Bize sunulan rol modellerle ilgili biyografiler okuyoruz. Kurgunun daha az olduğu metinlerde iniş çıkışları görmek mümkün… Kurgusal metinlerde ise bir şahsiyet inşası söz konusu…

Genellikle geçmişte yaşayan insanların hayatlarını metinler üzerinden okuyoruz. Bazen de efsaneler üzerinden dinliyoruz.

Metinler parçalardan oluşuyor ve sürekliliği yok. Bir insanın bir anını anlatıyor. Bir kameranın kadrajından bakıyor gibiyiz. Kadraja girmeyen görüntüler hakkında bilgimiz yok. Görünenler görünmeyenlerin teminatı olmuyor. Ayrıca farklı makinalarla çekilen görüntüler de var. Bunlar arasında farklılıklar olması kaçınılmaz.

O zaman rol model olarak önerdiğimiz ve kabul ettiğimiz insanların hayatlarını düz bir çizgi üzerinden okumamalıyız. Hayatın kendisi iniş çıkışlı olduğuna göre olayları da bu sürecin bir parçası olarak değerlendirmeliyiz.

Kısacası mutlak melek ve mutlak şeytan yok… İnsan var…

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar