Ebû Ömer b. Dâvud
Tecrübe, insanın yaşam serüveninde önemli bir yere sahip… Hem insanın kendi tecrübesi hem de başkalarının… Düşüp kalkarak yaşıyoruz. Yaşadıkça ve gördükçe öğreniyoruz. Bazen ders alıyoruz, bazen aynı delikten tekrar tekrar ısırılıyoruz. Ama bütün bunları yaşarken örneklere de ihtiyacımız var. Hem iyi örneklere hem de kötülerine… Çünkü rahatlamaya ve deneyimlerden yararlanmaya ihtiyaç duyuyoruz. Hangi birimiz taklit ederek yaşamıyor ki?
Çevremizdeki insanların yaşamlarından, deneyimlerinden ders alıyoruz. Hem hata yapmamak için hem de başarılı olmak için… Bazen yaşadığımız sıkıntılardan bir nebze kurtulmak, rahatlamak için de başkalarının hayatlarından örneklere ihtiyacımız var.
Geçmişin tecrübelerinden
yararlanmak her zaman daha etkili… Çünkü geçmişi kurgulamak, istediğimiz şekle
sokmak her zaman mümkün… İyi kabul edilenler için de böyle kötü kabul edilenler
için de… Oysa aynı zamanda ve mekânda yaşadığımız insanlarla ilgili hareket
alanımız daha sınırlı… Onlarla ilgili de bir algımız var. Ancak çok
abartamıyoruz.
Aslında geçmişten örnek
gösterdiğimiz insanlar da yerdiğimiz ve kötülük timsali olarak gösterdiklerimiz
de muhtemelen mutlak iyi ya da mutlak kötü değiller… Kötülükle andığımız
insanların iyilikleri vardır herhalde… İyiliğin sembolü gösterilenlerden de
yanlışlıklar sadır olması imkânsız değil…
Geçmişten bahsediyorsak
bugüne bakarak yorumlamak mümkün. İnsan ise söz konusu olan o zaman başta
kendimize ve çevremize bakabiliriz. Elbette hiçbir insan diğerinin aynı değil.
Ama benzeşme de bir gerçek…
Geçmişte yaşayan ve bize
kahraman olarak gösterilen insanların zihnimizde bıraktığı fotoğraf, aslında
bir ana dayanıyor. Oysa o kahramanların hayatları dönem dönem değişebiliyor. Bir
kere her insan aynı olmadığı gibi aynı insanın her anı da aynı değil. Olaylar
karşısında gösterdiği tepki, farklı zamanlarda değişebiliyor. İnsanların
hayatları statik değil, dinamiktir. Bir yerde kendisinden sadır olan doğru her
zaman tekrar etmez, aynı şey yanlış için de söz konusu…
İnsanlar farklı zamanlarda
farklı görüşler savunabilirler. Bir yerde yanıldığını kabul edebilir, görüşleri
tekâmül edebilir. Her zaman tekdüze bir yaklaşım, insanın fıtratına ve
deneyimlerine uymaz.
Öte yandan zaafları ve güçlü
oldukları yönleri var insanın… Vitrine güçlü yönlerini koyma çabasını anlamak
zor değil. Kimse zaafları, eksiklikleri ve hatalarıyla tanınmak istemez. Bu sebeple
vitrinlere aldanmamak lazım.
Vitrini sadece insanların
kendisi oluşturmuyor elbette… Bağlılar, sevenler, müritler de bu tablonun
oluşmasında pay sahibiler…
Aslında insanların
kahramanlığı çoğu zaman kendi dönemlerinde değil, ondan sonra inşa ediliyor. Kahramanlık
hikâyeleri anonim bir çalışma… Şeytanlaştırma hikâyeleri de…
Bizim niyetimiz ne? Ulaşılmaz
ilahlar ve şeytanlar üretmek mi, insanı tanımak mı?
İnsanı tanımak istiyorsak onu
güçlü yönleriyle ve zaafları olabileceğini kabul etmek durumundayız. Bize
insanın iyiliği anlatıldığında onu göklere çıkarmamalı, kötülüğü anlatıldığında
şeytan görmüşe dönmemeliyiz.
Bize sunulan rol modellerle
ilgili biyografiler okuyoruz. Kurgunun daha az olduğu metinlerde iniş çıkışları
görmek mümkün… Kurgusal metinlerde ise bir şahsiyet inşası söz konusu…
Genellikle geçmişte yaşayan
insanların hayatlarını metinler üzerinden okuyoruz. Bazen de efsaneler
üzerinden dinliyoruz.
Metinler parçalardan oluşuyor
ve sürekliliği yok. Bir insanın bir anını anlatıyor. Bir kameranın kadrajından
bakıyor gibiyiz. Kadraja girmeyen görüntüler hakkında bilgimiz yok. Görünenler
görünmeyenlerin teminatı olmuyor. Ayrıca farklı makinalarla çekilen görüntüler
de var. Bunlar arasında farklılıklar olması kaçınılmaz.
O zaman rol model olarak
önerdiğimiz ve kabul ettiğimiz insanların hayatlarını düz bir çizgi üzerinden
okumamalıyız. Hayatın kendisi iniş çıkışlı olduğuna göre olayları da bu sürecin
bir parçası olarak değerlendirmeliyiz.
Kısacası mutlak melek ve
mutlak şeytan yok… İnsan var…
0 yorum:
Yorum Gönder