Ebû Ömer b. Dâvud
Bireysel ve toplumsal
hayatımızda değişim kaçınılmaz bir şey… Sadece biyolojik ve fiziksel değişimden
değil, kültürel değişimden de söz ediyorum.
Bugün dün olmadığı gibi yarın da bugün olmayacak. Nereden mi biliyorum? Yaşadıklarımız yaşanacakların teminatıdır.
Bunu herkes biliyor,
dediğinizi duyar gibiyim. Bildiğinizden emin olduğum başka bir konuya giriş
sadedinde bunları yazdım.
Değişim, gençlerin hayatında başka,
bizimkinde ise başka tezahürlerle kendisini hissettiriyor. Belki biz biraz daha
ağır değişiyoruz, bu sebeple evlatlarımızla aramızda dünyaya bakışta
farklılıklar var. Son zamanlarda bu farklılık daha çok dikkat çekiyor.
Aslında değişim ve kuşaklararası
çatışma geçmişte de vardı. Eskiden toplumlar birkaç nesilde bir değişiyorlardı,
şimdi ise her nesil yeni bir toplum neredeyse… Çünkü değişim hızlandı son
yıllarda…
Geçenlerde bir gençle sohbet
ederken bu ülkede bir şey yapmak istemediğini, fırsat bulsa hemen yurtdışına gideceğini
söyledi. Doğal olarak yurtdışından kastı batıydı. İlmi saikler hariç doğudaki
ülkelere gideyim diye hayal eden pek yok.
Düşündüm de benim gençlik
yıllarımda yurtdışına gitme imkânımız daha çoktu. Bizim kuşaktan çalışmak
amacıyla yurtdışına gitmek isteyen, hatta yurtdışına giden çoktu. Ama hepimizin
ortak bir düşüncesi vardı. O da dünyayı buradayken değiştirmek… Nitekim
yurtdışına çıkmak zorunda olan birçok kişi, fırsat ortaya çıktığında ya buraya
döndüler ya da yatırım yaptılar. Buna imkân bulamayanlar ise memleket hasretini
ifade ettiler her zaman… Bu aidiyet bugün gençlerin çoğunda yok. Bizi iyiydik
de şimdiki gençler kötü, demek istemiyorum. Gençleri kendi değerlerimle ölçmek
için söylemiyorum bunları… Değişimin boyutuna işaret etmek istiyorum.
Çocuklarımız kendileri için ülkemizde
bir gelecek görmüyorlar, kendilerini buraya ait hissetmiyorlar. Ait olmak
istedikleri bünye ise onları kabul etmiyor.
Bir yönüyle çocuklarımızın
ülkeye olan güvenlerinin kaybolmasında karşı karşıya olduğumuz ekonomik sorunlar
etkili oluyor. Ama tek sorun bu değil. Ülkeye olan inanç ve güvenin
kaybolmasının yanında aidiyet bağları zayıflamış ya da ortadan kalkmış.
Öte yandan çocuklarımız
aslında dünyada mevcut olmayan bir cennet hayal ediyorlar. Burasını da genellikle
Batı ülkeleri olarak düşünüyorlar. Burası söz konusu olduğunda sadece kötülükleri
ve çirkinlikleri, orası söz konusu olduğunda ise sadece iyilikleri ve
güzellikleri görüyorlar. Maruz kaldığımız propagandanın bunda etkili olduğu
muhakkak…
İşte yukarıda değinmeye
çalıştığım algı sonucu çocuklarımız burada efendi olmaya değil orada köle
olmaya talipler… Bu çok ciddi bir sorun… Bana göre tabii… Çünkü efendilik ve
kölelik tanımı da göreceli…
Bu günün dünyasının insanı dünün
insanından farklı bir adeseden bakıyor dünyaya… Böyle böyle değerler değişecek,
insanlar yeni bir dünyaya başka aidiyetler oluşturarak devam edecekler. Sanırım
biz yeterince farkında değiliz. Farkında olduğunu düşünenlerin de buyurgan ve
dışlayıcı tavırlarla sorunu anlayabileceklerini beklemek safdillik olur.
Sorununun çözümüne yaklaşmak ise mümkün olmaz.
0 yorum:
Yorum Gönder