BİR MEVLİD ÖNCÜSÜ ESER: KUTATGU BİLİG
Prof. Dr. Âdem APAK
GİRİŞ
Sözlükte “doğum yeri ve zamanı” anlamına gelen mevlid kelimesi, özel
anlamda İslâm edebiyatı ve sanatında Hz. Peygamber’in doğum yıl dönümünde
yapılan törenlere verilen isim, aynı zamanda bu törenlerde okunmak üzere
yazılmış eserlerin ortak adıdır. Diğer taraftan Mevsim kelimesi de Arap
ülkelerinde hem mevlidi hem diğer bayram kutlamalarını ifade eden geniş bir
mâna taşır.
Hz. Peygamber’in
sağlığında onun doğum yıl dönümü kutlanmadığı gibi Hulefâ-yi Râşidîn dönemiyle
Emevî ve Abbâsî devirlerinde de mevlidle ilgili bir uygulamaya
rastlanmamaktadır. Mısır’da Şiî Fâtımî Devleti kurulunca, soyundan geldiklerini
söyledikleri Hz. Peygamber’in doğum yıl dönümü Muiz-Lidînillâh döneminden (972-975)
itibaren resmen kutlanmaya başlanmıştır. Bunun yanında Hz. Ali, Fâtıma, Hasan,
Hüseyin ve o günkü halifenin mevlidleriyle receb, şâban ve ramazan aylarındaki
kandiller, ramazan ve kurban bayramlarıyla diğer bazı kutlamalar bu dönemde
zengin bir şölen geleneği oluşturmuştur.[1]
Mevlid kutlamaları
sırasında Allah Rasûlü’nün doğumunu anlatan, ayrıca methini de içeren ve genel
olarak “mevlid” olarak bilinen şiirlerin okunması gelenek zamanla halini
almıştır. Mezkur mevlidlerin en meşhurları arasında Arap dünyasında Kâ‘b b.
Züheyr’in Ķaśîdetü’l-Bürde’si, Bûsîrî’nin aynı adla da anılan el-Kevâkibü’d-Dürriyye
fî Medĥi Hayri’l-beriyye ve el-Ķaśîdetü’l-Pemziyye’si ile Şemseddin
İbnü’l-Cezerî’nin Mevlidü’n-Nebî, Ca‘fer b. Hasan el-Berzencî’nin el-İķdü’l-Cevher’idir.
Türk dünyasında ise Süleyman Çelebi’nin Vesîletü’n-Necât’ı bu konuda ilk akla
gelen eserdir.[2]
Hicretin 604. (M.1207)
yılında Erbil Atabegi Muzafferüddin Kökböri tarafından düzenlenen ihtişamlı
mevlid kutlamalarında okunmak üzere İbn Dihye el-Kelbî’nin mensur olarak kaleme
aldığı ve sonunda bir methiyenin de bulunduğu et-Tenvîr fî
Mevlidi’s-Sirâci’l-Münîr adlı eseri şöhretinden dolayı ilk mevlid kitabı olarak
kabul edilmiştir. Halbuki ondan çok önce de bu türde bazı eserler kaleme
alınmıştır. Ali b. Hamza el-Kisâî’ye (ö. 189/805) nisbet edilen sîret formunda
bir eserle Vâkıdî’ye (ö. 207/823) ait Mevlidü’l-Vâķıdî Maa’ş-şerĥ
Ale’t-temâm adlı manzumenin yazmaları mevcuttur. Muhammed b. İshak
el-Müseyyebî’nin (ö. 236/850) bir mevlid yazdığı, Ebü’l-Kāsım Abdülvâhid b.
Muhammed el-Mutarriz’in kaleme aldığı kasidenin Bağdat’taki mevlid
kutlamalarında okunduğu da zikredilir. Aynı şekilde Gazzâlî’ye bir mevlid kitabı
nisbet edildiği gibi Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî’nin Mevlidü’n-Nebî’si de
meşhur olmuştur. Dolayısıyla Arap edebiyatında “mevlid” terimi II. (VIII.)
yüzyılın sonlarına doğru ortaya çıkmış, mevlid literatürü İbn Dihye’den çok
önce başlayıp gelişmiştir.
A. MEVLİD’İN
KAYNAKLARI
Genel olarak mevlid
müellifleri, başta Kâ‘b b. Züheyr’in Ķaśîdetü’l-Bürde’si olmak üzere bu
eserin çok sayıdaki nazîreleriyle Hassân b. Sâbit’in Hz. Peygamber için yazdığı
şiirlerden, Abdullah b. Revâha ve diğer bazı sahâbîlerin nazmettiği
methiyelerden ilham almıştır. Bununla birlikte mevlidlerin mevzu itibariyle
asıl kaynağını ise genelde siyer, megāzî ve şemâil kitapları oluşturur. Bu
eserlerin başında ise İbn İshak’ın es-Sîre’siyle İbn Hişâm’ın es-Sîretü’n-Nebeviyye’si
ve Ebû Îsâ et-Tirmizî’nin Şemâilü’n-Nebî’si gelir.
Arap dünyasında Hz.
Peygamber’in doğumu münasebetiyle eski zamanlardan beri birer mevlid gibi
okunmakta olan şiirlerin başında Kâ‘b b. Züheyr’in manzumesiyle bunun
nazîreleri gelir. Onun şirinini Bûsîrî’nin daha geniş muhtevaya sahip olan Ķaśîdetü’l-Bürde
ile Hemziyye ve Muđariyye kasideleri bunu takip eder. Diğer taraftan
daha çok Mağrib’de tanınan Muhammed b. Ebû Bekir eş-Şukrâtîsî’nin Lâmiyye’siyle
Bağdatlı Ya‘kūb es-Sarsarî’nin methiyeleri de meşhurdur.
Arapça mevlidlerin
muhtevasını genel hatlarıyla Rasûl-i Ekrem’in nurunun yaratılışı, diğer
peygamberlerden intikal ederek ona ulaşması, annesinin hamile kalması,
babasının vefatı, doğumu sırasında veya bundan önce ve sonra meydana gelen olağanüstü
olaylar, Halîme’nin yanına verilmesi, süt annesi Halîme’nin şahit olduğu olağan
üstü hadiseler, vasıfları, şemâili, ahlâkı, nübüvveti ve bunun alâmetleri,
mûcizeleri, isrâ ve mi‘rac, tebliği ve gazveleri, evlenmesi, çocukları, vefatı
teşkil eder. Ancak bunlar, başta tasavvuf ve tarikat erbabının yazdıkları olmak
üzere Arapça mevlidlerin çoğunda zayıf rivayetler ve hurafelerle yüklü abartılı
bir anlatımla dile getirilir.[3]
B. SÜLEYMAN
ÇELEBİ’NİN MEVLİDİ
Mevlidlerin Türk edebiyatında
da ayrı bir yeri vardır. Çoğunlukla manzum kaleme alınan bu eserler, Türk
halkının peygamber sevgisinin bir göstergesi olarak kabul edilir. Öyle ki
mevlid türü dinî türlerin hiçbirinde görülmeyecek zenginlik ve çeşitliliğe
sahiptir.
İlk Türkçe mevlid
metni hakkında kaynaklarda açık bilgi bulunmamakla birlikte Süleyman Çelebi’nin
812’de (M.1409) kaleme aldığı Vesîletü’n-Necât adlı mesnevinin ilk mevlid
olduğu görüşü yaygın bir şekilde kabul görmektedir. Ancak bundan önce Türkçe
yazılmış mevlid benzeri eserlerin varlığı da bilinmektedir. Bunlardan biri
Ahmed Fakih’e (ö. 650/1252) ait Çarhnâme olup Vesîletü’n-Necât’ın
hâtime kısmında Çarhnâme’dekine benzer ifadeler yer alır. Süleyman
Çelebi’den kısa bir süre önce Erzurumlu Mustafa Darîr’in yazdığı manzum-mensur
eseri Tercüme-i Siyer-i Nebî de (yazılışı: 790/1388) muhteva itibariyle mevlidi
hatırlatır mahiyettedir. Şiirlerin yanı
sıra mensur kısımdaki bazı ilâvelerle Darîr’in yaptığı bu tercüme bir telif
mahiyetindedir. Eserdeki manzum kısımlar bir mevlid metninden çok farklı
olmadığı gibi Vesîletü’n-Necât’ın bazı yerleri de Darîr’in eseriyle
ciddi benzerlikler arz eder. Bu sebeple Darîr’in siyerindeki manzum kısımların
Türk edebiyatındaki ilk mevlid metni olması gerektiği ileri sürülmüştür.
Bununla birlikte mevlid gerek İslam gerekse Türk edebiyatında sadece şahıslar
ve onların eserleriyle açıklanabilecek bir tür değildir. Ka’b b. Züheyr’den
itibaren gerek üslup gerekse muhteva açısında bu edebi türe adı bilinen veya
bilinmeyen pek çok ilim ve gönül ehli katkı sağlamıştır. Dolayısıyla mevlidler
her ne kadar kaynaklarda bazı isimlerle birlikte zikredilse de bu eserlerin
anonim katkılar sonucunda oluştuğu, bilinen şair ve ediplerin yanı sıra adı
duyulmayan pek çok bilginin mevlide ilham verdiği ileri sürülebilir. Buradan
yola çıkarak Süleyman Çelebi’nin de kendisinden öncesi mevlid yazarlarından
istifade etmiş olduğu hususu ortaya çıkar. Bu tebliğde Süleyman Çelebi’nin
eseri ile Kutatgu Bilig’de bulunan tevhid ve Hz. Peygamber methi bölümleri
karşılaştırılarak Yusuf Has Hacib’in eserinin bir mevlid öncüsü olduğu kanaati
dikkate sunulmaya çalışılacaktır.
Mevlidler umumiyetle
tevhid, münâcât ve na‘t ile (bazılarında ashâb-ı kirâma, çehâr-yâr-ı güzîne
methiye ile) başlamakta, kâinatın zuhur kaynağı olan nûr-ı Muhammedî’den
bahsedilerek adından Hz. Peygamber’in doğumuna geçilmekte, onun mi‘racı ve
diğer mûcizelerinin anlatılmasının ardından vefatı konusuna yer verilmekte, en
sonunda Rasûl-i Ekrem ve ashabı başta olmak üzere eseri yazan, okuyan ve
dinleyenler için bir dua ile sona ermektedir.[4]
Vesîletü’n-Necât sade bir
Türkçe ile yazılmış bir şiir kitabıdır. Eserde fikir, bilgi ve duygular çok
sanatkârane bir üslûpla anlatılmıştır. Müellifin ifadeleri dinî heyecanına
bağlı olarak gelişip zenginleşmiş ve ona dönemin çizgisini aşan şahsî ve
sanatlı özel bir üslûp kazandırmıştır. Binaenaleyh Vesîletü’n-Necât’ta motiflerin
ve edebî sanatların kullanılışı yazarına mahsus olup tamamen orijinaldir.
İfadeler halka yönelik konularda çok sade, dinî kavramların anlatımında bazan
girift, fakat anlamın derinine inilince gönlü fethedecek özelliktedir.
Mensur bir münâcâtla
başlayan eserin muhtevasını ortaya koyan bab başlıkları şöyledir: Allah’ın
birliği hakkında, nâzım için dua talebi ve kitap için özür beyanı, âlemin
yaratılma sebebinin beyanı, Hz. Muhammed’in ruhunun yaratılmasının beyanı, Hz.
Muhammed’in vücudunun zuhura gelmesinin beyanı, Hz. Muhammed’in doğumu
sırasında ortaya çıkan fevkalâdeliklerin beyanı, Hz. Peygamber’in methi,
mûcizelerinin, mi‘racının ve hicretinin beyanı, onun bazı vasıflarının beyanı,
nükte ve nasihat, kötü fiillerden nehyetme, risâletin tebliği, Hz. Peygamber’in
vefatı, hâtime.
Süleyman Çelebi’nin
Vesîletü’n-Necât’ı hazırlarken bazı eserlerden istifade ettiği anlaşılmaktadır.
Bunların başında Arapça siyer kitaplarından Ebü’l-Hasan el-Bekrî’nin eserinin
geldiği söylenebilir. Ayrıca Erzurumlu Mustafa Darîr’in tesiri altında kaldığı
ileri sürülmekle beraber aslında her ikisinin de çeşitli siyer kitaplarından
faydalanmış olduğu ihtimali daha kuvvetlidir. Bunun yanında Âşık Paşa’nın Garibnâme’sindeki
beyit ve motiflerin mevliddekilerle benzerlik göstermesi, Ebü’l-Hasan’ın
siyerinin Garibnâme’ye de kaynaklık etmiş olduğunu söylemeye imkân
vermektedir.[5]
C. KUTATGU BİLİG
İLE VESİLETÜ’N-NECÂT’IN ORTAK YÖNLERİ
1.
Tevhid
Bahsi
a.
Kutatgu Bilig: Tanrı Azze ve
Cellenin Medhini Söyler:[6]
1. Yaratan,
yetiştiren ve göçüren rabbim olan Tanrının adı ile söze başladım.[7]
2. Kadir ve bir
olan Tanrıya çok hamd ve binlerce sena olsun; onun için fânilik yoktur.[8]
3. Kara yer ile
mâvî göğü, güneş ile ayı, gece ile gündüzü, zaman ile zamaneyi ve mahlûkları o
yarattı.[9]
4. İstedi ve
bütün bu varlıkları yarattı; bir kere: — "ol!"—dedi, bütün
diledikleri oldu.[10]
5. Bütün bu
yaratılmış olanlar ona muhtaçtır; muhtaç olmayan yalnız Tanrıdır, onun eşi
yoktur.[11]
6. Ey kuvvetli,
kadir, ebedî ve müstağni olan Tanrı, senden başkasına bu ad yakışmaz.[12]
7. Ululuk ve
büyüklük sana mahsustur; sana eş ve denk olan başka biri yoktur.[13]
8. Ey bir olan
Tanrı, bir başkası sana şerik koşulamaz; başta her şeyden evvel ve sonda her
şeyden sonra sensin.[14]
9. Senin birliğin
hesaba gelmez; bu kudretin her şeye hâkimdir[15],
10. Sen, şüphesiz,
birsin, ey sonsuz Tanrı; istisna sayıya gelmez.[16]
11. Ey içi ve dışı
bilen, ey hakku'l-yakîn; gözden uzaksın, fakat gönüle yakınsın.[17]
12. Senin varlığın,
parlak güneş ve ay gibi, bellidir; fakat nasıl olduğunu kavrayacak gönül ve
akıl yoktur.[18]
13. Senin birliğin
eşya ile ilgili değildir; eşyayı sen yarattın, onlar senindir.[19]
14. Her varlığı sen
yarattın; varlık yok olur, bakî kalan yalnız sensin.[20]
15. Yaratıcı
varlığına yaratılmış olanlar şâhiddir; yaratılan iki — birin hâzır şahididir.[21]
16. Onun eşi yahut
benzeri yoktur; nasıl olduğuna mahlûkların aklı ermez.[22]
17. Yürümez ve yatmaz, uyumaz, uyanıktır ne benzer
ne kıyâs edilir ne de tasavvur götürür.[23]
18.
Arkada veya önde değildir ne sağdadır ne solda;
yeri ne altta ne üstte ne de ortadadır.[24]
19.
Yeri o yarattı, onun için yer bahis mevzuu
değildir; şunu bil ki, onsuz da yer yoktur.[25]
20.
Ey her sırra yakın, ey her gönül için yüksek
Tanrı, bütün suret ve şekiller sana şahittir.[26]
21.
Bu sayısız, yüz binlerce canlıyı, ova, dağ,
deniz, tepe ve çukurları sen yarattın.[27]
22. Mâvî göğü sayısız yıldızları ile süsledin,
karanlık geceyi ışıklı gündüz ile aydınlattın.[28]
23. Uçan, yürüyen ve duranların hepsi rızıklarını
senden bularak, yiyip, içerler.[29]
24. Yüksek Arş'tan alttaki toprağa kadar bütün her
şey, hepsi sana muhtaçtır, ey rabbim.[30]
25. Ey Tanrının birliğine inanmış olan, onu dilin
ile öğ; gönülün tereddütsüz inandı ise, aklını işe karıştırma.[31]
b.
Vesiletü’n-Necat:
Tevhid Bahri
Allah adın zikredelim evvela
Vacib oldu cümle işte her kula
Allah adın her kim ol evvel ana
Her işi asan eder Allah an-a
Allah adı olsa her işin önü
Hergiz ebter olmaya anın sonu
Her nefeste Allah adın de müdam
Allah adıyla olur her iş tamam
Bir kez Allah dese şevk ile lisan
Dökülür cümle günah misli hazan
İsm-i pakin pak olur zikreyleyen
Her murada erişir Allah diyen
Aşk ile gel imdi Allah diyelim
Dert ile göz yazş ile ah edelim
Ola kim rahmet kıla ol padişah
Ol Kerim ü ol Rahim ü ol ilah
Birdir ol birliğine şek yokdürür
Gerçi yanlış söyleyenler çok dürür
Cümle alem yok iken ol var idi
Yaradılmıştan Gani Cebbar idi
Var iken yok idi ins ü melek
Arş u fer u ay u gün hem nuh felek
Sun ile bunları, ol var eyledi
Kudretinin izhar edüp hem ol Celil
Birliğine bunları kıldı delil
“Ol!!! dedi bir kere var oldu cihan
“Olma!” derse, mahvolur ol dem heman
Bari ne hacet kılarız sözü çok
Birdir Allah andan artık tanrı yok
Haşre dek ger denilirse bu kelam,
Nice haşr ola, bu olmaya temam
Pes Muhammed’dir bu varlığa sebep
Sıdk ile anınn rızasına kıl taleb
Ger dilersiz bulasız oddan necat
Aşk ile derd ile edin es-salat[32]
2. Hz. Peygamber’in Medhi Bahsi
a. Kutatgu
Bilig: Peygamber Aleyhi's-Selâmın Medhini Söyler [33]
34. Esirgeyen
rabbim halkın en seçkini ve insanların en iyisi olan sevgili Peygamberi
gönderdi.[34]
35. O karanlık
gecede halka meş'ale idi; etrafa ışık saçtı ve seni aydınlattı.[35]
36. O sana
Tanrı tarafından gönderilen dâvetçi idi; sen bu sayede doğru yola girdin, ey
yiğit.[36]
37. Atasını ve
anasını feda etti; tek dileği ümmeti idi, ona yol gösterdi.[37]
38. Gündüz
yemedi, gece yatmadı; Tanrıdan seni istedi, başka bir şey istemedi.[38]
39. Bunca
zahmet ile gece-gündüz hep seni üstedi; şimdi sen onu öğ ve rızasını dile.[39]
40. Bütün kaygusu ümmeti idi; rahat etmek için,
onun azaptan kurtulmasını dilerdi.[40]
41. Atadan ve
anadan daha merhametli idi; Tanrıdan dâima bunu niyaz eder, bunu dilerdi.[41]
42. O ümmeti
üzerine Tanrının bir rahmeti idi; güzel tavırlı, dürüst ve kendisine güvenilir
bir tabiatte idi.[42]
43. Asîl tabiatli,
alçak gönüllü ve güzel tavırlı idi; haya sahibi, şefkatli, cömert ve eli açık
idi.[43]
44. Kara yerde
de aziz idi, mâvî gökte de Tanrı ona çok değer vermişti.[44]
45. O bütün
rehberlerin önünde baş idi; sonra da bütün resullerin hâtemi oldu.[45]
46. Onun yoluna
şimdi gönül bağladım; bütün dediklerine inandım ve severek sözünü tuttum.[46]
47. Ey Tanrım,
benim gönlümü gözet; kıyamette beni sevgili Peygamber ile birlikte hasret.[47]
48. Kıyamette
dolun ay gibi yüzünü göster; ey Tanrım, kendisini bana şefaatçi kıl.[48]
b.
Vesiletü’n-Necat:
Nuru Muhammed’i ve Peygamber’in Dünyayı Teşrifi
Hak Teala ne yarattı evvela
Cümle mahlukattan kim evvel ola
Mustafa nurunu evvel kıldı var
Sevdi anı ol Kerim ü girgidar
Her ne türlü kim saadet var durur
Yahşi hu, gerekli adet var durur
Hak sana verdi mükemmel eyledi
Yaradılmıştan müfaddal eyledi
Andan oldu her nihan ü aşikar
Arş ü ferş ü yerde gökte ne ki var
Ger Muhammed olmaya idi ayan
Olmayısardi zemin ü asuman
Hem vesile olduğu içün ol Resul
Adem’in Hak tevbesini kabul
Ger Muhammed gelmeseydi aleme
Tac-i İzzet ermez idi Adem’e
Nuh anınçün buldu hem garktan necat
Dahi doğmadan göründümucizat
Cümle anın dostlğuna adına
Bunca izzet kıldı Hak ecdadına
Ceddi olduğuçün anın hem Halil
Narı cennet kıldı ana ol Celil
Hem dahi Musa elindeki asa
Oldu anın hürmetine ejderha
Ölmeyip İsa göğe buldu yol
Ümmetinden olmak için idi ol
Gerçi kim bunlar dahi mürsel durur
Lik Ahmed ekmel ü efdal durur
Çün temenni kıldılar Hak’tan bular
Kim Muhammet ümmetinden olalar
Şer’ini sünnetin tut ümmeti ol ümmeti
Ta nasip ola sana Hak rahmeti[49]
……………………..
İndiler gökten melekler saf ü saf
Kabe gibi kıldılar evim tavaf
Çün göründü bana bu işler ayan
Hayret içre kalmış idim ben heman
Yarılıp çıktı divardan nagehan
Geldi üç huri bana oldu ayan
Bazıları derler ki ol üç dilberin
Asiye’ydi biri ol meh-peykerin
Biri Meryem Hatun idi aşikar
Birisi hem hurilerden bir nigar
Geldiler lutf ile ol üç mehcebin
Verdiler bana selam ol dem hemin
Çevre yanıma gelip oturdular
Mustafa’yı birbirine muştular
Dediler oğlun gibi hiç bir oğul
Yaradılalı cihan gelmiş değil
Bu senin oğlun gibi kadri cemil
Bir anaya vermemiştir ol Celil
Ulu devlet buldun ey dildare sen
Doğusardır senden ol hulk-i hasen
Bu gelen ilm-i ledün sultanıdır
Bu gelen tevhid-i irfan kanıdır
Bu gelen aşkına devreyler felek
Yüzüne müştak durur ins ü melek
Bu gice ol gicedirkim, ol şerif
Nur ile alemleri eyler latif
Bu gice şadan olur erbab-ı dil
Bu giceye can verir eshab-ı dil
Rahmeten li’l alemindir Mustafa
Hem şefiu’l-muznibindir Mustafa
Vasfını bu resme tertb ettiler
Ol mübarek nuru tergib ettiler
Amine eder çü vakt oldu tamam
Kim vücuda gele ol hayrü’l-enam[50]
SONUÇ
Görüldüğü üzere İslam Edebiyat tarihinde
mevlid yazarları olarak belli şairler kabul edilmişlerken, mevlid yazarı olarak
tanınmayan ancak eserlerinde mevlid muhtevasıyla ilgili menzun ve Mansur
bilgiler bulunan yazarlar da vardır. Dolayısıyla onların da mevlid edebiyatına
büyük katkılar sağladığı söylenebilir. Bu anlamda Kutatgu Bilig’inin hemen baş
kısmında gerek Allah’ın birliğinin zikri, gerekse onun Rasulü’nün mehdi
konusunu ele alan Yusuf Has Hâcib’i de bir mevlid yazarı, hatta erken dönemde
eser vermiş olması sebebiyle özellikle Türk Edebiyat tarihi açısından bir
mevlid öncüsü olarak kabul etmek mümkündür.
[1] İbnü’t-Tuveyr,
Nüzhetü’l-Mukleteyn, fî Ahbâri’d-Devleteyn, (nşr. Eymen Fuâd Seyyid),
Stuttgard 1992, s. 211-223.
[2] Özel, Ahmet, “Mevlid”, DİA, XXIX,
475-479.
[3] Durmuş, İsmail, “Mevlid”, DİA, XXIX,
480-482.
[4] Aksoy, Hasan, “Mevlid”, DİA, XXIV,
482-484.
[5] Pekolcay, A. Necla, “Mevlid”, DİA,
485-486.
[6] Teŋri
Azze Ve Celle Ögdisin Ayur
[7] Bayat
atı birle sözüg başladım,
törütgen egidgen keçürgen idim
[8] Üküş
ögdi birle tümen miŋ senâ,
uğan bir bayatka aŋar yok fenâ
[9] Yağız
yer yaşıl kök kün ay birle tün,
törütti halâyık öd üdlek bu kün
[10] Tiledi
törütti bu bolmış kamuğ,
bir ök bol tedi boldı kolmış kamuğ
[11] Kamuğ
barça muŋluğ törütülmişi,
muŋı yok idi bir aŋar yok eşi
[12] Ay
erklig uğan meŋü muŋsuz bayat,
yaramaz seniŋdin adınka bu at
[13] Uluğluk
saŋa ol bedüklük saŋa,
seniŋdin adın yok saŋa tuş teŋe
[14] Aya
ber birikmez saŋa bir adın,
kamuğ aşnuda sen sen öŋdün kedin
[15] Sakışka
katılmaz seniŋ birlikiŋ,
tüzü neŋke yetti bu erkliglikiŋ
[16] Seziksiz
bir ök sen ay meŋü eçü,
katılmaz karılmaz sakışka seçü
[17] Ay
iç taş biligli ay hakku’l-yakin,
közümde yırak sen köŋülke yakın
[18] Barıŋ
belgülüg sen kün ay teg yaruk,
neteglikke yetgü köŋül ögde yok
[19] Ne
ersedin ermez seniŋ birlikiŋ,
ne erselerig sen törüttiŋ seniŋ
[20] Kamuğ
sen törüttüŋ ne erselerig,
yokadur ne erse sen ök sen tirig
[21] Törütgen
barıŋa törütmiş tanuk,
törümiş iki bir tanukı anuk
[22] Anıŋ
okşağı yok azu meŋzegi,
neteglikke yetmez halâyık ögi
[23] Yorımaz
ne yatmaz udımaz oduğ,
ne meŋzeg ne yaŋzağ kötürmez boduğ
[24] Kedin
öŋdün ermez ne soldın oŋun,
ne astın ne üstün ne otru orun
[25] Orun
ol törütti orun yok aŋar,
anıŋsız orun yok bütün bol muŋar
[26] Ay
sırka yakın ay köŋülke ediz,
tanuk ol saŋa barça sûret bediz
[27] Törüttüŋ
tümen miŋ bu sansız tirig,
yazı tağ teŋiz kötki oprı yirig
[28] Yaşıl
kök bezediŋ tümen yulduzun,
kara tün yaruttuŋ yaruk kündüzün
[29] Uçuğlı
yorığlı tınığlı neçe,
tirilgü seniŋdin bulup yer içe
[30] Ediz
arşta altın serâka tegi,
tüzü barça muŋluğ saŋa ay idi
[31] Ey
Tanrının birliğine inanmış olan, onu dilin ile öğ; gönülün tereddütsüz inandı
ise, aklını işe karıştırma. (bk. Yusuf Has Hâcib, Kutatgu Bilig, (çev.
Reşit Rahmeti Arat), Türk Tarih Kurumu Yayınları, 6. Baskı, Ankara 1994, s.
12-14.
[32] Süleyman Çelebi, Vesîletü’n-Necât,
(Haz. Mehmet Akkuş-Uğur Derman), Ankara 2008, s. 49-50.
[33] Yalavaç
Aleyhi’S-Selâm Ögdisin Ayur
[34] Sevüg
savçı ıdtı bağırsak idi,
bodunda talusı kişide kedi
[35] Yula
erdi halkka karaŋku tüni,
yaruklukı yadtı yaruttı seni
[36] Okıçı
ol erdi bayattın saŋa,
sen ötrü köni yolka kirdiŋ toŋa
[37] Atasın
anasın yuluğ kıldı ol,
tilek ümmet erdi ayu berdi yol
[38] Künün
yemedi kör tünün yatmadı,
seni koldı rabda adın kolmadı
[39] Seni
koldı tün kün bu emgek bile,
anı ög sen emdi sevinçin tile
[40] Kamuğ
kadğusı erdi ümmet üçün,
kutulmak tiler erdi râhat üçün
[41] Atada
anada bağırsak bolup,
tiler erdi tutçı bayattın kolup
[42] Bayat
rahmeti erdi halkı öze,
kılınçı silig erdi kılkı tüze
[43] Tüzün
erdi alçak kılınçı silig,
uvutluğ bağırsak akı keŋ elig
[44] Yağız
yer yaşıl kökte erdi küsüş,
aŋar berdi teŋri ağırlık üküş
[45] Başı
erdi öŋdün kamuğ başçıka,
kedin boldı tamğa kamuğ savçıka
[46] Köŋül
badım emdi anıŋ yolıŋa,
sevip sözi tuttum bütüp kavlıŋa
[47] İlâhi
küdezgil meniŋ köŋlümi,
sevüg savçı birle kopur kopğumı
[48] Kıyâmette körkit tolun teg yüzin,
elig tuttaçı kıl ilâhi özin . Bu konuda bk. Yusuf Has
Hâcib, Kutatgu Bilig, s. 14-15.
[49] Süleyman Çelebi, Vesîletü’n-Necât, s. 51-52.
[50] Süleyman Çelebi, Vesîletü’n-Necât, s.
55-56.
0 yorum:
Yorum Gönder