İNSANIN HALİFE KILINMASININ ANLAMI
Cağfer KARADAŞ
أعوذ بالله، بسم الله...
وَهُوَ الَّذٖي جَعَلَكُمْ خَلَٓائِفَ الْاَرْضِ
وَرَفَعَ بَعْضَكُمْ فَوْقَ بَعْضٍ دَرَجَاتٍ
لِيَبْلُوَكُمْ فٖي مَٓا اٰتٰيكُمْؕ
اِنَّ رَبَّكَ سَرٖيعُ الْعِقَابِؗ وَاِنَّهُ لَغَفُورٌ
رَحٖيمٌ
(el-En’âm 6/165)
İlk insan Hz. Âdem el-Bakara Suresi 30. ayetinde halife olarak nitelenirken el-Hicr Suresi 28. ayetinde beşer olarak nitelenmiştir. Yukarıdaki el-En’âm 165. ayetinde ise bütün insanları içine alacak şekilde halife nitelemesi kullanılmıştır. Bu ayetin anlamının çözümü bir ölçüde Hz. Adem’e yönelik kullanılan halife niteliğinin ne anlama geldiğini açıklığa kavuşturmaya yardımcı olacak niteliktedir.
En’âm Suresi 165. Ayetinin anlamı
hususunda birkaç vecih/farklı yorum ihtimali bulunmaktadır. Her bir yorum
ihtimali ayetin farklı anlaşılmasına yol açmakla birlikte halife’nin “birbiri
peşine gelen ardıl” anlamı ortak noktasında buluştukları söylenebilir. Aslında
bu ayette halife kavramının anlamı değil, halife olarak kimin veya
kimlerin kastedildiği hususunda farklı yorumlar bulunmaktadır. Bu farklı
yorumları da genel itibariyle üç başlık altında toplamak mümkündür.
Birinci yoruma göre hem Bakara 2/30. ayette hem de bu ayette geçen halife
nitelemesi, insan cinsini ifade etmekte olup bütün insanları içine alacak
genişlikte bir anlama sahiptir. Çünkü insanlar topluca değil, peş peşe gelecek
nesiller şeklinde yaratılmışlardır. Zaten halife kelimesi de ardıllığı yani bir
şeyin bir başka şeyin peşine gelmesini, birbirini takip etmesini ifade
etmektedir. Hz. Âdem ilk insan olmakla birlikte çocukları ve torunları şeklinde
peş peşe gelen ardıl nesilleri söz konudur. Bu yönüyle hem kendisi hem eşi Hz.
Havva halife kavramı içine girmektedir. Zaten Hz. Âdem’in Hicr 15/28.
ayette Yüce Allah tarafından aynı zamanda beşer diye nitelenmesi de halifenin
aslında insan cinsini ifade ettiğini göstermektedir. Öyleyse Hz. Âdem halife
niteliği taşıyan beşer cinsinin ilkidir. Bu yoruma göre yukarıda aslı verilen
el-En’âm 6/165. ayetinin şöyle bir anlam verilebilir:
“(Ey insanlar!) O’dur, sizi yeryüzünde
peş peşe yaratan ve verdikleriyle sizi sınamak için kiminizi kiminize üstün
kılarak aranızda derece farklılıkları oluşturan. (Eğer siz öncenizi ve ardınızı
unutur, benlik ve biriciklik sevdasına kapılırsanız,) Şüphesiz rabbin suçlulara
cezayı çok çabuk kesendir; (ama eğer başta anne-babanız olmak üzere öncenizdeki
insanları, ardınızdan gelen çocuklarınızı bilir ve sizi yaratan Allah’ın rablığını
tanırsanız,) O merhametiyle bağışlaması bol olandır.”
İkinci yorumuna göre bu ayette halife olarak nitelenenler aslında
Hz. Peygamber’in ashabıdır, zaten ifadenin halifeler şeklinde çoğul gelmesi de
bu yorumu güçlendirmektedir. Çünkü onlar kendilerinden önceki ümmetlerden sonra
gelmiş ve bu yönüyle onların ardılları olmuşlardır. Böylece öncekilerin
dinlerinin hükmü kaldırılmış son peygamber Hz. Muhammed Mustafa (sav) eliyle
gelen son din İslam’ın hükmü geçerli kılınmıştır. Ayrıca bu ayette kendilerine
yüklenen sıfatının gereğini yapma ve görevlerinin bilincinde olmaları şeklinde sahabeye
bir ikaz da söz konusudur. Çünkü dünyada verilen her imkân aynı zamanda bir
imtihandır. Hz. Peygamber’in sohbetinde bulunmak ve ilk ağızdan istifade eden
konumu kazanmış olmak sahabeye bazı sorumlulukları da beraberinde
getirmektedir. Dolayısıyla onlar için daha zorlu bir imtihan vardır. Bu
imtihanda başarılı olmak ancak Allah’ın ipine sarılmakla ve Hz. Peygamber’in
sünnetine uymakla mümkün olur ki, onlara ayette tam da bu gerçek
hatırlatılmaktadır. Bu ihtimale göre aynı ayetin yorumu şöyle olabilir:
“(Ey Peygamber’in yanında
bulunanlar!) O’dur, sizi diğer milletlerden sonra yeryüzünün halifeleri kılan
ve verdikleriyle sizi sınamak için kiminizi kiminize üstün kılarak aranızda
derece farklılıkları oluşturan. (Eğer siz görevinizi yerine getirmezseniz)
Şüphesiz Rabbiniz suçlulara cezayı çok çabuk kesendir; (eğer görevininiz
hakkıyla yerine getirirseniz,) O merhametiyle bağışlaması bol olandır.”
Üçüncü yoruma göre ise ayetteki halifeden maksat, insanın Allah’ın
halifesi kılınmasıdır. Bunun anlamı da Yüce Allah’ın insanlara birtakım imkânlar
vererek ve şartlar hazırlayarak onları tasarruf yetkisiyle donatmasıdır.
Nitekim birçok ayette ifade edildiği şekilde yeryüzünde ve gökyüzünde bulunan
her şeyin insanın istifadesine sunulduğu ifade edilmiştir. Burada istifadesine
sunulması demek insanın gücü yettiğince ve şartlar elverdiğince ulaşabildiği
şeyleri kullanması ve onlardan yararlanmasıdır. Ancak insan, bu kullanımın
Allah’ın izni ve imkân vermesiyle gerçekleştiğinin ve istifadesine sunulan
şeylerin de bir emanet olduğunun bilincinde olması gerekir. Tanınan her imkân ve
oluşturulmuş bulunan her şartın bir sınama olduğu da asla unutulmamalıdır. Çünkü
insan, Yüce Allah gibi mutlak tasarruf sahibi değildir. Bu yüzden de insana
ancak mecazî anlamda tasarruf sahibi denilebilir. Her ne kadar gücünün yettiği
ve şartların elverdiği kadar bir tasarruf yetkisine sahip ise de tabiata
konulan kanunları ifade eden adetullah gereği dünya hayatında bunun bir
sınırının ve sorumluğunun olduğu, ahiret hayatında da bir hesabının olacağı
kesindir. Zaten ayette Yüce Allah’ın hem hızlı hesap görücülüğü hem de
bağışlayıcılığının zikredilmesi bundan dolayıdır. Yani insan, bir başka ayette
ifade edildiği gibi “başıboş yaratıldığını” düşünmemelidir. Bu yoruma göre aynı
ayetin yorumu şöyle olabilir:
“Ey insanlar!) O’dur, size
yeryüzünden istifade etmenizi sağlayan ve tanıdığı imkânlarla sizi sınamak için
kiminizi kiminize üstün kılarak aranızda derece farklılıkları oluşturan. (Eğer
siz bu tanınan tasarruf imkânını kötüye kullanır zülüm ve bozgunculuğa
kalkışırsanız,) Şüphesiz Rabbiniz suçlulara cezayı çok çabuk kesendir; (eğer
adil ve merhametli olursanız,) O size karşı merhametiyle bağışlaması bol
olandır.”
Ayette geçen imtihan
kavramının nasıl anlaşılması gerektiği de önemlidir. İmtihan iki maksatla
yapılır: Birincisi bir kişinin gücünü, bilgisini ve görgüsünü görmek ve bilmek
amaçlı; ikicisi ise, kişinin bizzat kendisinin ne olduğunu görmesini sağlamak,
yaptığının sonucunu göstermek ve hesaba çekmek maksatlıdır. Birinci anlamda
imtihan Allah için söz konusu olamaz, çünkü Yüce Allah gizli açık her şeyi bilendir,
O’nun bu şekilde imtihan ettiğini düşünmek muhaldir.
Öyleyse Allah’ın kullarını imtihanı,
onların yaptıklarının sonucunu kendilerine göstermek ve hesaba çekmektir. Eğer
iyi şeyler yaparlarsa sonuçta Allah’ın rahmeti ve bağışlamasına erişirler, ama
kötü şeyler yaparlarsa Allah’ın hesaba çekmesine ve sonunda ceza takdir
etmesine maruz kalırlar. Yüce Allah insanlara akıl ve irade verdiği için
onların aldıkları cezanın adil olduğunu bizzat akıllarıyla kavramalarını
sağlamak için yazıcı meleklerin yazdıklarıyla ve el-ayak gibi suç işleyen
organlarını konuşturmak suretiyle hesaplarını görür. Bir diğer deyişle Yüce
Allah kanıt ve tanık eşliğinde yargılamasını yapar. Böylece insan Allah’ın her
şeyi bildiğine ve adil bir şekilde muamelede bulunduğuna bizzat kendisi kanaat
getirmiş olur.
Ayette geçen” hesabın hızlı
görülmesi” suç işlendiği anda veya hemen sonrasında hesaba çekilmeyi değil,
ömrün kısa, ahiret hayatının yakın ve hesap gününün gelmekte olduğunu
hatırlatmak içindir. “Her gelecek olan yakındır” Arap atasözü tam da bu gerçeği
ifade eder. Anadolu insanı bunu “sayılı günler çabuk geçer” diye ifade
etmiştir. Ölümün ne zaman geleceği bilinmese de ömrün kısa olduğu herkesçe
bilinmektedir. Öyleyse bir gün gelip hesaba çekileceğinin de bilincinde olunmalıdır
insan. Ayrıca ayette Allah’ın bağışlamasının merhametli sıfatıyla nitelenmesi,
insana yönelik ilahî hesabın onun lehine olacak şekilde işleyeceğini
göstermektedir. Bu lehine durumu oluşturacak/belirleyecek olan da insanın dünya
hayatındaki tutum ve davranışlarıdır.
Meraklısına
Matüridî, Te’vilâtü’l-Kur’ân,
nşr. Bekir Topaloğlu-Ahmet Vanlıoğlu, İstanbul 2006, Mizan Yayınları.
Ebü’l-Leys, Tefsîru’s-Semerkandî,
Beyrut 1427/2006.
Zemahşerî, el-Keşşâf,
nşr. Muhammed Said Muhammed, Kahire ts. Daru’t-Tevfikiyye
Farheddin er-Razî, et-Tefsîru’l-Kebîr,
İhyau’t-Turasi’l-Arabî, XIV, 86-93.
Beydavî, Envarü’t-tenzîl ve
esrarü’t-te’vîl, nşr. Nasurüddin Ebu Said, Beyrut 2001.
Safedî, Keşfü’l-esrâr ve
hetkü’l-estâr, nşr. Bahattin Dartma, İstanbul 2019.
Ebü’l-Berekât en-Nesefî, Tersîrü’n-Nesefî,
İstanbul 1984.
Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini
Kur’an Dili, İstanbul ts. Eser Neşriyat.
El-En’âm Sûresi 165. ayetinin
yorumlarına dair kısımları.
23 Rebiulevvel
144329 Ekim 2021
0 yorum:
Yorum Gönder