23 Kasım 2017 Perşembe

Dört Halifeyi Farklı Okumak - 2

Dört Halifeyi Farklı Okumak - 2
Hz. Ömer
Yazar Adı: Mehmet AZİMLİ
Ankara Okulu Yayınları
Ankara, 2012 (1. Baskı), 191 sayfa

Serinin ikinci kitabı olan “Hz. Ömer” bir önceki “Hz Ebu Bekir” kitabı ile aynı metotla yazıldığı ve bir biyografi kitabı olmaktan ziyade Hz. Ömer’in hayatı ve dönemi hakkındaki farklı rivayetlerin karşılaştırmalı olarak değerlendirildiği ve rivayetler arasındaki tezatlığın ortaya konduğu, Hz. Ömer’in bilinen yönlerinden çok, yanlış aktarılan yönlerinin ön plana çıkarıldığı bir çalışma ile karşılaşıyoruz.

Giriş ve altı bölümden oluşan kitabın giriş bölümünde AZİMLİ hocamız, Tarihçilerin, Müslümanlığın ortaya çıkmasıyla başlayan sürecin dünyanın en önemli olayı ve bu tarih diliminin dünya tarihinde en fazla etki bırakan dönem olduğu konusunda görüş bildirdiklerini belirterek, İslam Tarihi ve Coğrafyasının Hz. Peygamber’den  (s) sonra en fazla etki bırakan ve kendisinden bahsedilen kimsenin Hz. Ömer olduğunu aktarmaktadır.


Bu nedenle İslam’ın ilk dönem tarihi açısından Hz. Ömer çok önemli bir şahsiyet olması hasebiyle Müslümanlar açısından çok farklı değerlendirmelere tabi tutulduğu ve herkesin kendine uygun bir Ömer portresi ileri sürdüğü belirtilmektedir. Dolayısıyla;
Kimilere göre, Hz. Ömer, Hz. Peygamber döneminde herkese kaba davranan ve kafa kesmeye meraklı bir kişilik olarak vasfedilirken,
Tasavvufçulara göre, Hz. Ömer, vesile konusunun en somut örneğini (yağmur duası yaparken Abbası vesile kılarak Allah’tan yağmur istemesi) uygulamış, Sâriye olayında olduğu gibi keramet için delil alınabilen bir şahıstır.
Öte yandan Şiilere göre Hz. Ömer, Hz. Ali’nin halifeliğine engel olan bir zalimdir (s. 13). Sonuçta herkesin bir Ömer’inin olduğu ortaya konmaktadır.

Dört Halifeyi Farklı Okumak - 1 Hz. Ebu Bekir kitabında “Ridde Savaşları” adıyla meşhur olmuş savaşları “İrtica (Eskiye Dönüş) savaşları” olarak isimlendiren hocamız, bu eserinde konudan bahsederken “Ridde Savaşları” ismiyle kullanmış, “İrtica (Eskiye Dönüş) savaşları” ismini hiç kullanmamıştır. Oysa daha önceki kitabında yaptığı tespitler sonucunda bu şekilde isimlendirilmesi gerektiğini savunan hocamızın bundan sonra “İrtica (Eskiye Dönüş) savaşları”  ismini kullanması veya en azından parantez içinde vermesi icap ederdi ki bu daha isabetli olurdu kanaatindeyiz.

Hz. Ömer hakkında, “kaynaklar onun değişik zamanlarda evlendiği ve toplam 8 eşinden bahseder. Bunlardan biri de Hz. Ali’nin Hz. Fatıma’dan olma kızı Ümmü Gülsüm’dür. Hz. Ömer, onu babasından istemiş ve babası Hz. Ali’nin de onayı ile henüz çocukken ve baliğe değilken evlenip zifafa girmiştir” (s. 126) bilgisi yer almaktadır ki bunun Hz. Peygamber (s)’in Hz. Aişe validemiz ile olan evliliği gibi gündeme getirilmemiş ve Hz. Ömer’e saldırı konusu edilmemiş olması da dikkat çekicidir.

Hz. Ömer döneminde gerçekleşen fetihler, devletleşme ve kurumsallaşma adına ortaya konan icraatlar kadar, Hz. Ömer’in deprem,  Amvas Vebası, Recm cezası, haremlik/selamlık gibi ve daha birçok konuda ve bağlamda fıkh-i konulara kaynaklık teşkil edecek söylemleri ve davranışları da günümüze birer ilke olarak gelmiş ve adeta Cebriyye ve Kadercilerin iddialarını ve görüşlerini ve günümüzdeki birçok sakat düşünceyi çürütecek değerde ve önemi haizdir.

Yazar’ın serinin ilk iki kitabında Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer döneminde Halid b. Velid konusunda çok durduğu görülmektedir. Halid b. Velid’in savaşçılığı ve başarısı kadar, yanlış uygulamaları ve başına buyruk hareketleri nedeniyle çok eleştirildiği ve nihayet Hz. Ömer’in onu azletmesine neden olmuştur. Bununla birlikte her ne kadar Halid b. Velid’in azli de tartışma konusu olsa da Yazarın belirttiği Halid b. Velid’in devamlı başarılar kazanması ve sonuçta onun halk arasında yenilmez bir komutan olduğu düşüncesinin ortaya çıkması ve ona insanüstü bir güç verilmesi sonucunu doğuracak bir düşüncenin Müslümanlar için siyasi bir takım riskler oluşturabileceği, elde edilecek güç ile merkezi hilafete ters düşmesi durumunda Müslüman birliğini bölebileceği (III. Halife dönemindeki Muaviye’nin güçlenmesinin engellenmemesinin doğurduğu sonuçlar gibi) risk ve nedenlerden ve öngörülerden dolayı Hz. Ömer’in kararında ne kadar haklı olduğunu belirtmektedir (s. 151-52)

Hz. Ömer’in İskenderiyye Kütüphanesini Amr b. As’a yaktırdığı meselesine de değinen yazar, İslam Tarihi kaynaklarında böyle bir bilginin bulunmadığı ve kütüphanenin yakıldığına dair rivayetlerin İskenderiyye’nin fethinden 500 yıl sonra ortaya çıktığını, Amr b. As ile görüştüğü rivayet edilen Nahivci Yahya’nın İskenderiyye’nin fethinden çok daha önce yaşadığı, Müslüman geleneğinde kütüphane yaktırma gibi bir durumun bulunmadığı gibi nedenlerden dolayı iddiaların tamamen uydurma olduğunu belirtmektedir (s. 170-71)

Altıncı ve son bölümü Hz. Ömer’in vefatına ve atadığı şurâya ayıran yazar, Hz. Ömer’in Kureyşlilerden oluşan bir şurâyı (asabiyeti güçlü olan Haşimi ve Emevî adayları) tercih etmesinin çok isabetli olmadığını, Ensar gibi Müslüman toplumun dışlanmasına ve sonraki olaylara ağırlığını koyamamasına sebep olduğu, Hz. Ömer’in almış olduğu bu kararla bir anlamda Kureyş aristokratlarının hâkimiyet sürecine yol açacak gelişmelerin önünü açtığını belirterek tenkit etmektedir ki bu konuda hocamızla aynı kanaatteyiz.

Sonuç olarak, rivayetler bize farklı Ömer(ler) ortaya koyduğu gibi bazen insanüstü özellikler de yükleyerek yanlış tanıtımlar ve özellikler yüklemektedir. Oysa gerçek Hz. Ömer, gerek kurumsal, gerekse toplumsal ve bireysel olarak ortaya koyduğu uygulamalar ve davranışlarıyla döneme damgasını vuran, “İslam’da aslolan insan unsurunu ön plana almış, dini hükümlerin insana yönelik olduğunu, bu sebeple bunların bir kısmının dönemsel olduğunu, gerekirse uygulanmayabileceğini göstermiştir. O zahiri olarak Müslümanlıktan öte, Müslümanlığın özünü uygulamayı savunmuş ve;
İnsanın ağzının laf yapmasına aldırış etmeyin. Kim emaneti koruyor ve insanların namusuna saygı duyuyorsa ona değer verin ve işte insan odur. Kişinin, namaz ve orucuna değil, onun aklına ve sadakatine bakın. Ben hakkınızda imamnını ortaya koyan mü’minden ve küfrünü ortaya koyan kâfirden korkmam. Lakin imana bürünmüş münafıktan ve onun başkası adına çalışmasından korkarım” diyerek farkını/Farukunu ortaya koymuştur.



                                                                                                              Edip AKYOL


0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar