Hz. Ömer
Yazar Adı: Mehmet
AZİMLİ
Ankara Okulu
Yayınları
Ankara, 2012
(1. Baskı), 191 sayfa
Serinin ikinci kitabı olan “Hz. Ömer” bir önceki “Hz
Ebu Bekir” kitabı ile aynı metotla yazıldığı ve bir biyografi kitabı olmaktan ziyade
Hz. Ömer’in hayatı ve dönemi hakkındaki farklı rivayetlerin karşılaştırmalı
olarak değerlendirildiği ve rivayetler arasındaki tezatlığın ortaya konduğu,
Hz. Ömer’in bilinen yönlerinden çok, yanlış aktarılan yönlerinin ön plana
çıkarıldığı bir çalışma ile karşılaşıyoruz.
Giriş ve altı bölümden oluşan kitabın giriş bölümünde AZİMLİ
hocamız, Tarihçilerin, Müslümanlığın ortaya çıkmasıyla başlayan sürecin
dünyanın en önemli olayı ve bu tarih diliminin dünya tarihinde en fazla etki
bırakan dönem olduğu konusunda görüş bildirdiklerini belirterek, İslam Tarihi
ve Coğrafyasının Hz. Peygamber’den (s)
sonra en fazla etki bırakan ve kendisinden bahsedilen kimsenin Hz. Ömer
olduğunu aktarmaktadır.
Bu nedenle İslam’ın ilk dönem tarihi açısından Hz.
Ömer çok önemli bir şahsiyet olması hasebiyle Müslümanlar açısından çok farklı
değerlendirmelere tabi tutulduğu ve herkesin kendine uygun bir Ömer portresi
ileri sürdüğü belirtilmektedir. Dolayısıyla;
Kimilere göre, Hz. Ömer, Hz. Peygamber döneminde herkese
kaba davranan ve kafa kesmeye meraklı bir kişilik olarak vasfedilirken,
Tasavvufçulara göre, Hz. Ömer, vesile konusunun en
somut örneğini (yağmur duası yaparken Abbası vesile kılarak Allah’tan yağmur
istemesi) uygulamış, Sâriye olayında olduğu gibi keramet için delil alınabilen
bir şahıstır.
Öte yandan Şiilere göre Hz. Ömer, Hz. Ali’nin
halifeliğine engel olan bir zalimdir (s. 13). Sonuçta herkesin bir Ömer’inin
olduğu ortaya konmaktadır.
Dört Halifeyi Farklı Okumak - 1 Hz. Ebu
Bekir kitabında “Ridde Savaşları” adıyla meşhur olmuş savaşları “İrtica (Eskiye
Dönüş) savaşları” olarak isimlendiren hocamız, bu eserinde konudan bahsederken
“Ridde Savaşları” ismiyle kullanmış, “İrtica (Eskiye Dönüş) savaşları” ismini
hiç kullanmamıştır. Oysa daha önceki kitabında yaptığı tespitler sonucunda bu
şekilde isimlendirilmesi gerektiğini savunan hocamızın bundan sonra “İrtica
(Eskiye Dönüş) savaşları” ismini
kullanması veya en azından parantez içinde vermesi icap ederdi ki bu daha
isabetli olurdu kanaatindeyiz.
Hz. Ömer hakkında, “kaynaklar onun değişik zamanlarda
evlendiği ve toplam 8 eşinden bahseder. Bunlardan biri de Hz. Ali’nin Hz.
Fatıma’dan olma kızı Ümmü Gülsüm’dür. Hz. Ömer, onu babasından istemiş ve
babası Hz. Ali’nin de onayı ile henüz çocukken ve baliğe değilken evlenip
zifafa girmiştir” (s. 126) bilgisi yer almaktadır ki bunun Hz. Peygamber (s)’in
Hz. Aişe validemiz ile olan evliliği gibi gündeme getirilmemiş ve Hz. Ömer’e
saldırı konusu edilmemiş olması da dikkat çekicidir.
Hz. Ömer döneminde gerçekleşen fetihler, devletleşme
ve kurumsallaşma adına ortaya konan icraatlar kadar, Hz. Ömer’in deprem, Amvas Vebası, Recm cezası, haremlik/selamlık
gibi ve daha birçok konuda ve bağlamda fıkh-i konulara kaynaklık teşkil edecek
söylemleri ve davranışları da günümüze birer ilke olarak gelmiş ve adeta
Cebriyye ve Kadercilerin iddialarını ve görüşlerini ve günümüzdeki birçok sakat
düşünceyi çürütecek değerde ve önemi haizdir.
Yazar’ın serinin ilk iki kitabında Hz. Ebu Bekir ve
Hz. Ömer döneminde Halid b. Velid konusunda çok durduğu görülmektedir. Halid b.
Velid’in savaşçılığı ve başarısı kadar, yanlış uygulamaları ve başına buyruk
hareketleri nedeniyle çok eleştirildiği ve nihayet Hz. Ömer’in onu azletmesine
neden olmuştur. Bununla birlikte her ne kadar Halid b. Velid’in azli de
tartışma konusu olsa da Yazarın belirttiği Halid b. Velid’in devamlı başarılar kazanması
ve sonuçta onun halk arasında yenilmez bir komutan olduğu düşüncesinin ortaya
çıkması ve ona insanüstü bir güç verilmesi sonucunu doğuracak bir düşüncenin
Müslümanlar için siyasi bir takım riskler oluşturabileceği, elde edilecek güç
ile merkezi hilafete ters düşmesi durumunda Müslüman birliğini bölebileceği
(III. Halife dönemindeki Muaviye’nin güçlenmesinin engellenmemesinin doğurduğu
sonuçlar gibi) risk ve nedenlerden ve öngörülerden dolayı Hz. Ömer’in kararında
ne kadar haklı olduğunu belirtmektedir (s. 151-52)
Hz. Ömer’in İskenderiyye Kütüphanesini Amr b. As’a
yaktırdığı meselesine de değinen yazar, İslam Tarihi kaynaklarında böyle bir
bilginin bulunmadığı ve kütüphanenin yakıldığına dair rivayetlerin İskenderiyye’nin
fethinden 500 yıl sonra ortaya çıktığını, Amr b. As ile görüştüğü rivayet
edilen Nahivci Yahya’nın İskenderiyye’nin fethinden çok daha önce yaşadığı,
Müslüman geleneğinde kütüphane yaktırma gibi bir durumun bulunmadığı gibi
nedenlerden dolayı iddiaların tamamen uydurma olduğunu belirtmektedir (s.
170-71)
Altıncı ve son bölümü Hz. Ömer’in vefatına ve atadığı
şurâya ayıran yazar, Hz. Ömer’in Kureyşlilerden oluşan bir şurâyı (asabiyeti güçlü
olan Haşimi ve Emevî adayları) tercih etmesinin çok isabetli olmadığını, Ensar
gibi Müslüman toplumun dışlanmasına ve sonraki olaylara ağırlığını koyamamasına
sebep olduğu, Hz. Ömer’in almış olduğu bu kararla bir anlamda Kureyş
aristokratlarının hâkimiyet sürecine yol açacak gelişmelerin önünü açtığını
belirterek tenkit etmektedir ki bu konuda hocamızla aynı kanaatteyiz.
Sonuç olarak, rivayetler bize farklı Ömer(ler) ortaya
koyduğu gibi bazen insanüstü özellikler de yükleyerek yanlış tanıtımlar ve
özellikler yüklemektedir. Oysa gerçek Hz. Ömer, gerek kurumsal, gerekse
toplumsal ve bireysel olarak ortaya koyduğu uygulamalar ve davranışlarıyla
döneme damgasını vuran, “İslam’da aslolan insan unsurunu ön plana almış, dini
hükümlerin insana yönelik olduğunu, bu sebeple bunların bir kısmının dönemsel
olduğunu, gerekirse uygulanmayabileceğini göstermiştir. O zahiri olarak
Müslümanlıktan öte, Müslümanlığın özünü uygulamayı savunmuş ve;
İnsanın ağzının laf yapmasına aldırış etmeyin. Kim
emaneti koruyor ve insanların namusuna saygı duyuyorsa ona değer verin ve işte
insan odur. Kişinin, namaz ve orucuna değil, onun aklına ve sadakatine bakın.
Ben hakkınızda imamnını ortaya koyan mü’minden ve küfrünü ortaya koyan kâfirden
korkmam. Lakin imana bürünmüş münafıktan ve onun başkası adına çalışmasından
korkarım” diyerek farkını/Farukunu ortaya koymuştur.
Edip
AKYOL
0 yorum:
Yorum Gönder