15 Kasım 2017 Çarşamba

İhsan Süreyya Sırma Yazdı: Metrodaki Çocuk

Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma
 Başını pencerenin camına dayamış, öylece uyuyordu… Öyle dalmıştı ki, pencerenin çerçevesi iz yapmıştı tombul, kırmızı yanağında. Nerede, hangi durakta binmiş, bilmiyorum. Çünkü ben metroya binip, onun karşısına oturduğumda, o çoktan uyumuş gitmişti. Çok derin bir uykuda olduğu, her hâlinden belli… Duyulmayacak kadar sessiz bir horlama, ruhunun çok uzaklarda gezmekte olduğunu gösteriyor. Pervari’de, kış gecelerinde, babaannemle paylaştığım odanın küçük sobasının arkasındaki dağ keçisi postunda yatan gri kedim de, aynı sesleri çıkarıyordu yatarken… Kediler rüya görür mü bilmem. Fakat tıpkı karşımda uyumakta olan çocuk gibi bazen gülümser, uzun bıyıklarını oynatırdı uyurken… Herhâlde, sırtında sarı-mavi, kendisinden daha ağır olduğunu zannettiğim çantasının altında ezilerek kendisini büzmüş, vagonun her sallanışında yeni bir pozisyon alan, fakat yanağı, yapıştığı pencereden ayrılmayan bu çocuk, büyük bir ihtimâlle benim kedim gibi rüya görüyor. Kim bilir, hangi harikalar dünyasında geziyor şimdi… Ya da hayalinde kurduğu gök cisimlerine binmiş cennet semâlarında uçuyor. Cennetin semâları olur mu canım! Ama bizimki rüya görüyor ya, rüyâda ne semâlar, ne okyanuslar, ne ucu bucağı olmayan ormanlar, kuş uçmaz, kervan geçmez çöller, sahralar vardır…  Belki de kendi çocuk cennetinde, kendisi gibi meleklerle oynuyor… Sahi, o yaştaki çocuklar melek değil de nedirler? O iki yüzlülükten uzak, samimi, naif, kutsal yaratıklar, neden büyüdüler mi, Firavun’laşıp piramitler altında binlerce köleyi eziyor, Sezar’laşıp insan ölülerinden dağlar yaparak üzerinde sadizmini tatmin ediyor, Yezid’leşip siyasi kaprisleri uğruna binlerce günâhsız insanı kesiyor, Hitler’leşip ırkçılığı inanç hâline getiriyor, Saddam’laşıp Halepçe’lerde binlerce cana kıyıyor, Şaron’laşıp Filistin’de çocukların kanını içen bir vampire dönüşüyor, ve nihâyet Bush’laşıp, dünyamızın her tarafını kan gölüne çeviriyor? Bilmiyorum! Mışıl mışıl uyuyan bu çocuk gibi samimi olarak tekrar ediyorum: Bilmiyorum! Fakat şunun farkındayım ki, metrodaki bütün yolcular, burunlarının ucuyla bu güzel çocuğu süzüyor… Duraklar birbirini takip ederken, çocuğun çehresi de değişiyor. Gülümseyen dudaklar, bazen titrer gibi oluyor. Yoksa Bush, ya da Şaron rüyasına girdi de kâbus mu görüyor? Belki de, bazı Müslüman ülkelerde, başları örtülüdür diye üniversite kapılarında polis tarafından coplanan kız öğrencilerin feryatlarını, onların gestapo kılığındaki rektörlerini görüyor…  Dedim ya bilmiyorum. Ve yine gülmeye başladı bizim çocuk… Belki cehennem kâbusundan kurtulup, cennet bahçelerinde buldu kendisini… Ve metro, o iğrenç cızırtıyla son durağa giriyor. İnmek için herkes ayaklandığı hâlde, bizimki hâlâ uyuyor. Uyandırıp, uyandırmamakta tereddüt etmiştim ki, yanında oturan yaşlı bayan, hafifçe dürterek uyandırdı kahramanımızı… Eminim ki çok üzülmüştü uyandığına, ve tatlı rüyalardan ayrılıp, tekrar bu gürültülü, telaşlı, stresli, kirli dünyaya döndüğüne…
* Olay Viyana metrosunda (U Bahn, 19 Ocak 2004) geçiyor.



0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar