4 Kasım 2017 Cumartesi

Toplumsal Bir Hastalık, Batı’yı Taklit

Dr. Celal Emanet
Hiç kimse Hz. Muhammed’in prensiplerinden daha ileri bir adım atamaz. Avrupa'ya nasip olan bütün başarılara rağmen, bizim konulmuş olan bütün kanunlarımız, İslâm kültürüne göre eksiktir. Biz Avrupa milletleri medeni imkanlarımıza rağmen Hz. Muhammed’in son basamağına varmış olduğu merdivenin daha ilk basamağındayız. Şüphe yok ki, hiç kimse bu yolda O’nu geçemeyecektir.”
Johann Wolfgang Von Goethe (1749-1832)
Müslüman, hayatının her alanında Allah’ın emirlerini, Rasûlullah (sav)’in sünnet ve ahlaklarını kendisine rehber edinendir. Bu yüzden onların ibadetleri, ahlakları, tepkileri, üslupları ve tavırları da bu ölçüye göredir. Allah’ın rızasına talip olan bir insan hangi dönemde veya hangi koşullar altında yaşarsa yaşasın, Allah'ın Hz. Âdem (a.s.)'dan bu yana insanlara emrettiği ve bildirdiği hâl üzeredir. Teknolojinin ilerlemesi, çağın değişmesi, imkanların artması ya da azalması onun bu ahlakını değiştirmez. Müslüman nerede olursa olsun akılcı, itidalli, dengeli, mülayim, sevecen, şefkatli, merhametli, vefalı, sadık, kolaylaştırıcı ve güzelleştirici insandır. Eğer bir insan ‘devir artık değişti’ diyerek, ‘Kur’an ve Sünnet’e uyarsam toplum tarafından kabul görmem, ezilirim, dışlanırım’ endişesiyle bu üstün ahlaklardan taviz veriyorsa, o kişi Kur’an’a ve Sünnet’e değil, bambaşka bir yola uymuş demektir.

Mümin işyerinde, sokakta, okulda, kafede gördüğü, televizyondan veya internetten izlediklerini körü körüne taklit etmez. Onların yaşantısına, üsluplarına özenmez. Onlar gibi olmaya çalışmaz. Onlara kendini kabul ettirmek için biraz onlar gibi biraz Müslüman gibi hareket etmez. Onların çirkin esprilerini, mimiklerini, tepkilerini modernlik zannederek üzerine almaz. Müslüman kendisi için Efendimiz (sav)’in hayâsını, edebini, şefkatini, sevgisini, asaletini, nezaketini örnek alır. Kullukları ve ahlaklarından ötürü Allah'ın övdüğü peygamberleri örnek alır. Onlar gibi vakarlı ve takva dairesi içinde olmaya gayret eder. Gayet iyi bilir ki, ihlâslı olarak Kur’ân'a uyan, Efendimiz (sav)’in yolunu izleyen bir insan olabilecek en modern, kaliteli, en güzel yaşantıya sahip insandır.
Maalesef günümüz Müslüman toplumları ekonomik, politik, kültürel ve sosyal bakımdan pek çok problemlerle karşı karşıyadır. Bu içinde bulunduğu sıkıntıların en önemli nedenlerinden birisi de Yahudi, Hıristiyan ve Batı toplumunun kendi adetlerine özenmeleri ve onları taklit etmeleridir. “Sizden öncekilerin yoluna karış karış, kulaç kulaç uyarsınız. Onlar kertenkele deliğine girse, siz de peşlerinden girersiniz”, “Ey Allah Rasûlü! Onlar, Yahudi ve Hıristiyanlar mı?” dedik. O da: “Ya kim?” diye cevap verdi” (Buhari, Müslim). İşte Allah’ın Rasûlü bizleri asırlar öncesinde bu tehlikenin varlığına dikkat çekerek uyarmaktadır. Ama ümmet olarak bizler O’nun bu nasihatinden payımıza düşenin ne kadarını almışız! Bunun değerlendirmesini, her birimiz, vicdanlarımıza danışarak muhasebesini yapalım.
İsterseniz bunu toplumumuzun genel durumundan örnekler vererek biraz daha açıklığa kavuşturalım. Mesela entel olmaya özenen, kıyafetiyle, tepkileriyle, üslubuyla küfür özentisi içinde olan, bir tür aşağılık kompleksi içinde yaşayan; vefa, sadakat, büyüğe hürmet, saygı gibi güzel ahlakları modernleşmek adına bir kenara koyan insanların sayısı her geçen gün artmakta ve bundan da toplumsal olarak rahatsızlık duyulmamaktadır. Kendince modernleştiği için dini ifadeler hakkında espriler yapan, Allah’a itaati, Efendimiz (sav)’in Sünnet ve ahlaklarına karşı duyarsız olan, büyüğünü korumayı, ona saygı göstermeyi geri kafalılık zanneden, ne kadar küfre benzerse o kadar kaliteli olduğunu düşünen, mazlum ve zavallı konumundaki insanları ezmeye yeltenen, haksız olmalarına rağmen güçlü olandan yana tavır alan kimseler toplumda prim yapmaktadır.
Ne yazık ki, toplumların çoğu bencillik, kibir, kendini beğenme ve ücûb gibi pek çok nefsî ahlakların bataklığında boğulmaktadırlar. Bu durumlarının farkında bile değillerdir. Bunlar, ‘Elhamdülillah Müslümanım’ demekten öteye din adına hiçbir şey bilmezler. Fakat her şeyi bildiklerini zannederler. Bir diğer ifadeyle bilmezler, bilmediklerini de bilmezler. Bu insanlara Allah’a ve Rasûlü’ne itaat adına veya aşığı oldukları Batı toplumlarının ahlak ve davranışlarının taklit etmenin tehlikeleri nasıl anlatılır bilemiyorum. Efendimiz (sav)’in getirdiği İslamî çizgiyi muhafaza edemeyerek, yaşadıkları gibi inanma gafletine düşen insanımız; İslam ile ‘güncel hayatın gerçekleri’ dedikleri şeyler arasında sentez bir din anlayışı geliştirerek bunu, ‘çağdaş İslam’ ismiyle, süslü poşetler içerisinde insanların önüne koymaktadırlar. “Siz o gün çok olursunuz ancak sellerin önüne kapılan çerçöp gibi” diyen hadis-i şerifin muhatabı olmaktan Cenâb-ı Hak ümmet-i Muhammed’i muhafaza etsin. Ama gelin görün ki, Rasûlullah (sav)’in sünnetini bırakıp başka başka yollara tabi olan insanların sayıları hiç de az değildir.
Efendimiz (sav); “Düşmanın zarar veremeyeceği, hak üzere sebatkâr bir fırka kıyamete dek var olacaktır” buyurmaktadır. Bu müjdeye muhatap olan salih insanların en önemli vasıfları da kafirlere benzemekten en çok sakınan kimselerden olmalarıdır. Onlar kafirlerin yaşantılarını asla taklit etmez, bu takdirde Allah katındaki izzetlerini kaybedeceklerini bilirler. Ancak, kafirlerin bizim yaşantımızı taklit etmeleri, onlar için büyük bir şereftir.
O halde Müslümanlar, Allah ve Rasûlü’nü bırakıp şeytan ve de Allah düşmanlarını dost edinmenin ahirette getireceği sorumluluğu düşünerek bu ve benzeri çirkin taklitleri bırakmalıdır: “Allah’a ve ahiret gününe inanan bir toplumun: babaları, oğulları, kardeşleri, ya da akrabaları da olsa Allah’a ve Rasûlü’ne düşman olanlarla dostluk ettiğini göremezsin...” (Mücâdele sûresi, 22)

Allah’u Teâlâ, bizlere sevdiklerini sevmeyi, düşman olduklarına da düşman olmayı nasip etsin. O ne güzel dost ve ne güzel yardımcıdır.

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar