14 Eylül 2018 Cuma

Adamlık Derdi Beni de Gerdi

Prof. Dr. Cağfer KARADAŞ
Çok gerginim bugünlerde dostlar! Adamlıkla benim de başım dertte. Derdimi size açayım da, belki bir derman olan çıkar içinizden. Zira tek başıma altından kalkabileceğim bir mesele değil bu. Nasıl kalkabilirim ki, ben her şeye muhtaç insanoğlu denilen cinsten gariban bir varlığım. Dört başı mamur adam olmak iddiası gibi, bir hadsizliğe kalkışacak da değilim. Ama en azından ucundan kıyısından bu meseleye bir yakınlık kurabilir miyim derdindeyim. Çapımın ve çarpanlarımın farkındayım. Bu farkındalığı bile bir kazanım olarak görüyorum. Çünkü bunun farkında olmayıp kendini dev aynasında görenler Allah korusun Rabbini bile tanımayacak noktaya kayabiliyorlar. Bu kaymaları yüzünden insanlık defterinden düşürülüyorlar da, farkına varmıyorlar… 

Olmuyor dostlar, olmuyor bir türlü! Her nedense? Çoğu koyuyorum almıyor, azı koyuyorum dolmuyor. Yukarı koyuyorum durmuyor, aşağı koyuyorum kalmıyor… Aradığımı bulamıyorum; bulduğum, işe yaramıyor… Hâsılı, öz ile söz, kalp ile kalıp, can ile canan ayrı düştü… Ne ettimse bir araya getiremedim. Koştum Hacer gibi bir o yana bir bu yana… belki bir yudum su bulurum da, pörsümüş gönüllerde ufacık bir canlılığa vesile olurum diye… O da olmadı… Yanımda İsmail gibi bir yavrucak yoktu ondan mı acep? 
Sonunda anladım ki, adamını bulmadan olmayacak bu iş. Sözün kısası adamını bulmak ve işi adamına teslim etmek gerek… Adamlar buldum hepsi müsvedde çıktı. Ama esas adamı bulamadım bir türlü. Haberiniz olsun, hala arıyorum. Bu arada içinde adam geçen her söze kulak veriyor, her konuşmayı acayip dikkatle dinliyorum… 
Adamlık, dedi birisi. O da nedir, dedi öteki. Beriki başladı anlatmaya: Adam, özü sözü bir olandır a canım. Allah kendisini her an görüyormuş gibi yaşayandır. Hani mobese kamerası, radar cihazı altından geçenler var ya… Ne kadar da dikkatliler o anlarda. Bunlar hayatın her anında öyle olsalar, Allah’ın her an kendilerini bildiğini ve gördüğünü bilerek yaşasalar emin ol ne güzel adam olurlar… Buna ihsan hali demiş Yüce Nebi… Bitti mi? Hayır! Adam, hiç kimseden korkmaz, Allah’tan korktuğu kadar. Takva demiş buna Yüce Rabbim kitabında… Bir de buna ibadet ve taati ekle… Ooo tadından yenmez bu adamlığın… 
-Bana bir numune göster bu dediğinden dedi, mahallenin gedikli haylazı. Gösterebilirsen şu bıyıklarımı keserim.
-Bir tane olunca tabi ki numune olur be haylaz. Bu numunelik bir hal değil, Allah’ın kullarının hepsinin böyle olması gerek. İhsanı, takvası, ibadeti ve taatiyle… 
-Sen nerelerde dolaşıyorsun usta. Nerede bulacaksın, bu dediğini? Bulmak için epeyce yüzyıl önceye gitmek lazım. Ben gene bıyıklarımı koyuyorum ortaya… 
- Sen bıyıklarını değil, adamlığını koy ortaya! Sen ne zaman adam olacaksın? Senin adam olduğunu, adam gibi davrandığını ne zaman göreceğim? Bir adam ol yahu! Adam ol da canımı ye! Ben de sana adam deyim, adam gibi adamdır diye şehadet edeyim… Ama adamlık nerede ne sen neredesin? Adamlığı satışa konu etseler, ilk satan sen olursun! Satsan bile senin adamlığını kim ne etsin! Beş para etmez… 
-Neyse bırakın gerginliği gelelim sadedimize. Adamlık satışa çıkmaz be kuzum, adamlık satılmaz, satın alınmaz… Adam olunur, adam gibi ölünür. Adam gibi ölmek bile büyük bir nasiptir a iki gözüm… Arkanda kan, gözyaşı, zulüm ve zulmet bırakmadan; kimsenin hakkına girmeden, hukuku çiğnemeden… Eee… kolay mı sandın adamlığı?
-Adamlık, erkekliği çağrıştırıyor deyip durur birileri… 
-Eh be kardeşim! Adamın erkeği, kadını mı olurmuş. Erkek ne kadar insansa kadın da o kadar insan. Hem Adem ile Havva’ya birlikte hitap etmedi mi Yüce Rabbim? Böyleyken bizim haddimize mi onları ayrı tutmak? Ne var ki, erkek kendi doğallığını, kadın da kendi doğallığını koruyarak adam olur. Ne kadın erkeğe, ne erkek kadına özenir… Her haliyle kadın, kadın; erkek, erkektir… Nice adam olan kadınlar ve nice adam olan erkekler vardır. Tersi de yok mudur cancağızım? Vardır elbet, kendinin bile farkında olmayan… Sen Hz. Asiye, Hz. Meryem, Hz. Hatice, Hz. Aişe ve Hz. Fatıma’yı adam saymayanların, adam olacağını mı sanırsın? Hey gidi aldanmışlığının farkında olmayan şaşkınlar!
-Ama bir kısım var ki, adamım diye ortada dolanıyor. 
-Adam, adamım diye ortada dolanmaz iki gözüm. O ne demek! İnsan kendi adamlığından bahseder mi hiç? Aman Allah’ım kıyamet mi kopacak ne! Ben adamım! Peh peh peh… Sevsinler seni… Seni kimse sevmez, adamım demekle… Adam sevilir, adamım diyen değil? Sonra seni kim sevsin? Sen adam olup da kimseyi sevdin mi ki, seni sevsinler?... 
-En iyisi sen adamım deme bari de, adam olmanın bir yerinden başla… Hiç değilse adamlığın sıfır noktasında kendini ispat et. Üstelik sen eksilerde dolaşıyorsun, adamım diye bir de caka satıyorsun… Kim kaybetti de adamlığı sen bulacaksın… Eksinin çukurlarında kimse adamlığını kaybetmez… Çünkü adam olan o çukura zaten düşmez. Düşmüşse, adamlıktan da düşmüş demektir.
-Adammış! Haydi canım oradan, yürü de boyunu görelim! Öyle adamlık boyla posla olmuyor a canım… Öyle olsaydı, zürafalar en iyi, filler en kallavi adam seçilirdi. Hiç zürafaya adam diyeni gördün mü? Ben sana niye adam deyim… Sonra benim denemle de adam olunmaz. Öyle olsaydı ben hiç kimseye adam demezdim, kendimden başka… Eee… ben de insanım. Sen hiç kıskanmayan adam gördün mü? Adam kıskanır ama kıstırmaz, hele kıskançlıkla ısırmaz; ezmez, ezdirmez; adam gibi kıskançlığını bastırır da kimselere göstermez… Çünkü adam, adam gibi davranır, fil gibi değil… 
-Adam ol! Olamıyorsan bari adam gibi ol. Ama sen adam gibi görünmeye talipsin be birader. Adam gibi görünmek tiyatrolarda olur, sahnelerde sergilenir. Onların adamlıkları saatlik hatta dakikalıktır. Perde kapandı mı ya da sahnenin arkasına geçildi mi, bitmiştir. Ama hakkını yemeyelim bazı tiyatrolar vardır ki, insana adam olmayı öğretir; gören göz, duyan kulak, algılayan bir beyin varsa… Ama sen oraları da eğlencelik haline getirdin be birader… Halbuki eğlenmek, durmaktı; durmak, adamlığını hatırlamaktı; hatırlamak, adam olmanın ilk basamağına adım atmaktı. Eğlencelik mekan, eğlenmenin satıldığı yer; adamı bile satarlar orada; adam mı kalır ki, adamlık hatırlansın...  
 -Adamın yüzüne karşı adam mısın, denilmez. Bir de üstelik el aleme söylenmez. Adamlığında mı dedikodusunu yapacağız? Böyle mi gördük biz anadan atadan? Adamlık görülmez, adamlık gösterilmez, adamlık söylenmez… Bunlar piyasa laflarıdır be canlarım! Bırakın öyle doğal halinde kalsın. Zira adam, adamı adamlığından tanır.
-Gel sen adam ol, iki gözüm! Ama asla adam oldum deme! Adamsan, adamlığın elden gider; adam değilsen, ikiyüzlü olur çıkarsın… Ben sana demedim mi a canım? Adam olmak, adamlarla olmaktır. Sakın ben o adamları nasıl bulacağım deme! Sen adam ol, olmayanlar ayrışır, olanlar yanında kalır. Onlar görünmez cancağızım, aranmakla bulunmaz. Adam olan, adamın yanında olur… Adam, adamla bir araya gelir de, birbirini bile görmez… Görmek derdi yoktur onların çünkü. Onlar, olurlar ve adam gibi ölürler… 
-Allah sonumuzu adam gibi ölenlerden eylesin be kuzum! Adam gibi ölmek de çok zor iştir çünkü. Zor dedimse adam olmayan için dedim bir tanem… Yoksa adam olan için ölmek ne ki, ya düğün ya da bayram…  Onların bayramları adam gibi, dosta kavuşmaktır nihayetinde. Her daim hazırdır, hediyesi heybesinde…
-Sakın ha! Üç kuruş kazanıp, beş kuruşluk makam mansıp elde edince adam oldum deme… Adam olan, adam oldum der mi be canımın içi… Adam gelir de, geldiğini bile anlamazsın. Adam gibi gelir, adam gibi gider çünkü o. Kimseye ağırlığı olmaz, rahatsızlık vermez. Nefes gibidir onlar, ne alırken ne verirken hissedersin…
-Yokluğunda fark edilir adamlar, tıkandığında nefes gibi… İşte o zaman, yokluğunu fırsata çevirmek isteyenlere gün doğar. Adamım diye ortaya çıkarlar, adam müsveddeleri. Konuştuklarında, onları adam zannedersin… Hele kılığına, kıyafetine, görüntüsüne baktığında; peh adam da böyle olur dersin… Eğer kılıkla, kıyafetle adam olunsaydı, tavus kuşları en iyi adam olurdu a canım… Görüntüyle adam olunsaydı, marangoz tezgâhından çıkmış odunlar en iyi adam sayılırdı… 
 -Gene de ben, her insan tekinin adam olmasından umutluyum… Adam olma istidadı var onlarda çünkü. Allah, adam olsun diye yaratmış onları. Eh yani, Allah da yanlış yapacak değil ya… Allah yanlış yapmaz, yanlışı da göstermez… Allah insanı yaratır, adamlığı da içine yerleştirir, hatta bir de onu gösterecek ve tanıtacak işaretler koyar, gerçek adamlar gönderir, katından sözler indirir… Ama insan, çok yönlü becerisi olan bu varlık, bütün bunları atlar, nasıl ederse eder, içindeki adamlığını kaybeder… ondan sonra dağda, taşta, odunda, ağaçta adamlık arar… Hey gidi nankör insan! 
-Oldu mu be şimdi? Ben seni adam olacaksın diye beklerken sen böyle mi olacaktın? Sen adam kılığına mı bürünüp karşıma çıkacaktın? Sen kılık adamı mı olacaktın? Kılıktan kılığa mı girecektin? Vay benim başıma gelenler! Ben seni böyle mi görecektim? Bu kısacık ömrümde adam gibi bir adam görmek bana nasip olmayacak mıydı? Yoksa ben de mi adam değilim? Bu kadar insan içinde adam göremediğime göre, acaba adamlık kusuru ben de mi?  Be ne neyleyim? Bir Huzeyfe bulayım, kendimi test edeyim…
-Adamlık. Bu kelime bile bende iyi çağışım yapmıyor artık. Mumluk gibi bir şey… Lık’ı de atmak gerek. Mum gibi adam olmak, aşk ateşinde eriyip akmak… Ah be cancağızım! Bu dünya ateşine, sıcağına, nemine dayanamayanlar, ötenin ateşine nasıl dayanacaklar? İşte, bütün hesaplar dünyalık içinde, sadece dünya için olduğundan adam olunmuyor. Adam olmak için sıcakta pişmek, serinde demini almak lazım… Sadece dünyayı değil, ötesini de hesaba katmak lazım… 
-Bir an “Sen adam mısın?” diyen bir siluet belirdi gözümün önünde. Birden irkildim, sağıma soluma baktım; kızdım, köpürdüm, hücum ettim üstüne… Ama bulamadım hiç kimse. Meğer rüya imiş. Ne kadar dertlendiysem, rüyalarıma da girmiş. Sonra kendimden şüphelendim… Yoksa ben gerçekten adam değil miyim? Adam olsam, adam bulurdum. Koştum ağaçlara taşlara… onlar dürüsttüler adam olmadıklarını en yalın lisan-ı halleriyle söylediler… Yeri dinledim, göğe haykırdım… kendi sesim kendime geldi. Ne yer bir sır, ne gök bir ses verdi… Halbuki göklerden bir sada gelmişti, şimdi değil a canım asırlar öncesinden… Adam olmanın sırrını vermişti: Sen neden kendinde olanı yerde arar, gökte bulmaya kalkarsın diye…
Sonra kızdım, kendi kendime. Adam olsaydın, böyle olmazdın diye iç geçirdim. İçlendim. İçimde bir tartışmadır koptu:
-Olmazdım tabi ki! Böyle bir derde düşmezdim. Adam olmadımsa da, en azından bir adamlık derdim var. Bunu biliyorum. Hey gidi adamlar, siz gittiniz, derdi kaldı. Etrafı müsveddeler kapladı. Çoğaltıp çoğaltıp adam diye satıyorlar onları da… Korktum, bunlar beni de satarlar diye… En iyisi ben adam değilim deyim de, satılmaktan kurtarayım kendimi, dedim demesine de, adam yalan söyler mi, diye bir ses geldi içimden. Kaldım bir ikilem içinde…
-Ah be kardeşim, dert ettiğine bak! Bunların adam filan aradığı yok… Bunlar adamı bulsalar da tanımazlar, tanısalar da aldırmazlar, hele seni hiç almazlar… Sen rahat ol. Piyasada olan, piyasası olan, adam değil, adamlık müsveddesi. Senin ne işin olur o piyasada! Alanın da satanın da zararda olduğu o pazarda… Bunlar, adamım dediklerini satarlar, adamı dediklerini harcarlar… 
-Bu günleri de gördük, herkesin birilerinin adamı olduğu günleri. Adamım denilmesinden korkar, adamı denilmesinden ürker olduk. Kimin adamı olacağını bilemez oldu garibanlar… Kimin adamı olsa, birisi satıyor, diğeri harcıyor… Kölelik bitti, dediler, inanma be dostum! Seni kandırmışlar. Satışa konulduğunun, satışa geldiğinin bile farkında olmadan bir bakmışın ki, satılmışşın… Telefonun ucundan aklını alırlar da, iş işten geçtikten sonra farkına varırsın. Bir pazardır kurulmuş, en alçak yerlerde, en alçak yerinden. İnsanlar satılır adamlıktan düşmüş… Alanda düşmüş, satanda düşmüş… Satılan garibanlar, ellerine düşmüş… 
-Bir yer var biliyorum, yükseklerde. Düşmeden ve ellerine düşmeden çıkabilirsen oralara, adamlığını kurtarırsın. Bunun için yapacağın şey, sağlam kulpatutunmak. Kim başkalarının adamı olmayı reddeder, sadece Allah’ın adamı olursa, işte o sağlam kulpa tutunmuş olur.Benden bu kadar dostum! Söz söylemenin ötesinde yok benim bir gücüm. Onu da ancak böyle söyleyebiliyorum. Gerisi, senin iradene, azmine ve O’nun takdirine kalmış… 
4 Muharrem 1440 / 14 Eylül 2018

2 yorum:

  1. Selamün aleyküm hocam, haddimi aşmak istemem ama tarihlerde bir yanlışlık var galiba. 4 Zilhicce 1439 yerine 4 muharrem 1440 olmalıydı sanırım... selâm ve dua ile...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Uyarınız için çok teşekkür ederim.
      Selam ile...

      Sil

Yazarlar