15 Eylül 2018 Cumartesi

İlk Ayetleri(n) Oku(nması)

Dr. Öğr. Üyesi Halit ÇİL
Hz. Peygamber’in Cebrail ile ilk karşılaşması iyi okunmalıdır. Okuma bilmeyen birine ilk emir OKU oluyor. Muhatabın okuma bilmediğini söylemesi üzerine Cebrail onu sımsıkı sarıyor ve sıkıyor. Neden? Çünkü kişi basiret gözünü açarak olayları, neden sonuç ilişkilerini, içinde bulunduğu atmosferdeki hareketliliği, doğayı, hayvanları, bitkileri vs. her şeyi okumalıdır. Sıkıntılara katlanmadan, alınteri dökmeden ilim elde edilmez. Bu sıkma olayı ile Peygamber’e bu ders veriliyor. Çünkü o zaten okuma bilmiyor. Nitekim üçüncü sıkma olayından sonra oku emrine “Ne okuyayım?” diye sual etmesi üzerine inen ilk ayetler bunu ifşa ediyor:

Buhârî ve Müslim'de Hz. Âişe'ye isnat edilen rivayete göre; Hz. Peygamber, inzivaya çekilmeyi âdet edindiği Hira mağarasında iken Ramazan ayının 27. gecesi tan yerinin ağarmaya başlamasından az önce ufukta nurdan bir şekil görmüş; o zamana kadar hiç karşılaşmadığı bu nurânî varlığın (Cebrail) kendisine seslendiğini duymuştur. Hz. Peygamber olayı şöyle anlatır: "Melek bana okumamı emretti. Kendisine okuma bilmediğimi söyledim. Beni kollarının arasına alıp kuvvetle sıktı; sonra 'Oku!' dedi. Ben yine, 'Okuma bilmem' dedim. Beni tekrar kollarının arasına aldı, kuvvetle sıktı ve 'Oku!' diye tekrar etti. Ben yine 'Okuma bilmem' dedim. Üçüncü defa kollarının arasına alıp daha kuvvetlice sıktıktan sonra bıraktı ve şöyle dedi: 'Yaratan rabbinin adıyla oku; O, insanı alaktan (asılıp tutunan zigottan) yarattı. Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir. O, kalemle (yazmayı) öğretendir. İnsana bilmediklerini öğretmiştir.(Alak: 1-5)"  (Buhârî," Bed'ü'I-vahy", 3; Müslim, "İmân", 252)
Alınacak önemli derslerden biri de verilen tepkinin nasıl olması gerektiğiyle ilgilidir. Oku emri üzerine belki de verilmesi gereken ilk tepki “Neyi / nasıl okuyayım?” olmalıydı. Çünkü bu bir işi yapma niyetini ifade ediyor. İnsanın genel hastalıklarından biridir bu; işi yapmamak için bahaneler üretmek, kendini geliştirmemenin faturasını hariçteki sebeplere kesmek. Yapma azminde olanlar, işi yapmak için çözüm yolları düşünür, oku emrine “Nasıl, neyi okuyayım?” tepkisiyle olayı çözümleme sorularını sorar. “Ben okuma bilmem” deyip kolayca mazeret üretmez. Böylece ilk inen ayetlerle Hz. Peygamber eğitilmiştir. Nitekim hayatı boyunca bu çözümcü yaklaşımına şahit oluyoruz.
İnsanın vahiyle yani İlahi sözle ilk karşılaşmasında önemle vurgulanan Allah’ın “Rab ve Yaratıcı” olmasıdır. “Rabbe ( رَبّ)”; terbiye etmek; bir şeyin veya birinin sahibi/efendisi olmak; üzerinde yetki/otorite sahibi olmak; çocuğu büyütmek, yetiştirmek; bir şeyi/birini ilahlaştırmak; sahip, efendi, aile reisi, idareci, yönetici, mal sahibianlamlarına gelmekle beraber, ondan türetilmiş kelimelerle manası daha da genişlemektedir. Böylesine muazzam yönüyle Allah insana kendini tanıtmıştır. Tabiat, doğa, doğaüstü olaylar, anne-baba, kendilerine güç ve kutsallık izafe edilen putlar, otorite, makam ve mevkiler insanın sahibi değildir ve olamazlar; insanın gerçek sahibi “Yaratıcı Rabb”dir. Dünya hayatında insan sahipli oluşunu yani gerçek efendisini zaman zaman unuttuğu içindir ki, istikametli olan yoldan saparak, tali ve tehlikeli patikalara sapabilmektedir. Bir insanın muhatap olacağı İlahi ilk yön Rablikte cemedilmiştir. Böylece İlahi terbiye almaya başlar insan. Kulun efendisini tanıması için harfî manada okuma-yazma bilmesi, olmazsa olmaz bir şart değildir. Bu bilme zaten Rabb’e teslim olmakla tezahür eder. Nice uzman, profesör, Oxford mezunu vardır ki Rabb’den gaflet etmişlerdir; nice çobanlar, harfleri bilmeyen insanlar vardır ki, bir alim seviyesinde Rabb’e muhatap olmuşlardır. İlmin irfana dönüşmesi tam bu noktada gerçekleşmektedir. İlk İlahi söz, ümmi Peygamberinin şahsında tüm insanları bu manalarla terbiye etmek üzere hayat buluyor.
Rabb’in kendini en başta ifade ettiği yönü Yaratmasıdır. Bu özellik çünkü başka hiçbir şeye izafe edilemez. Yaratma muhteşem ve tamamen özgün, mucize bir eylemdir. İlk muhatabiyette insana sunulan delilin kendi yaratılışı olması, yaratmada Rabb’in eşsiz hikmetlerini gözler önüne sermesidir. Çünkü insanın bizzat içinde bulunduğu ve daima gözlemleyebildiği bir yaratılış işini, Rabb’den gayri herhangi bir şeye hamletmesi mantık dışı bir davranış olacaktır.
İnsanın kendi yaratılışı ve bu mucize hayatın devamı için sayısız nimetlerin ona ikram edilmesi, Rabb’in “kerem” sahibi olduğunu ilan etmesiyle insana hatırlatılmıştır. “O halde Rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz?” şeklinde Rahman suresinde tekrar edilen hatırlatmalar gibidir bu. İkram eden merak edilir, tanınmaya çalışılır ve de teşekkür edilir. Nimetlerden şükre, şükürden ibadete kapılar açılır insana.
Basiret okumasıyla beraber basar okumasına da vurgu yapılır ayette kalemin zikriyle. Kalem öncelikle insanı temsil eder, çünkü kalem kullanan yegâne varlıktır o. İnsan kalem erbabı veya kalem erbabının yoldaşı olduğu sürece daha çok insan olacak, diğer varlıklara üstünlük yani halifelik makamına erişebilecektir. Dünya sınavından beklenen netice de budur aslında.
Anlaşılan o ki, ilk inen beş ayet aslında inecek olan sonraki ayetleri de kapsayıcı şekilde Kur’an’ı içinde barındırmaktadır. Bu nazarla okumak insanı zenginleştirecektir…

1 yorum:

Yazarlar