TARİHÎ SÜREÇ İÇERİSİNDE ERMENİLER VE ERMENİ MESELESİ- III
- HAYK’IN ÇOCUKLARI VE İSLAM TARİHİ KAYNAKLARINDA ERMENİLER –
Doç. Dr. Cahit KÜLEKÇİ
Ermenilerin ve Ermeni yurdunun isimlendirilmesi konusunda yaşanan
karmaşaya bir önceki yazımızda temas etmiştik. Ermenilerin millî tarih
yazarlarından 410-490 yılları arasında yaşadığı ifade edilen Moses Chorenensis,
Ermenilerin kökenlerini Nuh peygambere ulaşacak bir zincirle açıklamaya
çalışarak Ermenilere özgün bir etnik geçmiş ihdas edebilmiştir: Japhethus
[Yafes], Gamerus, Thiras, Thorgomus [Togorma], Haicus, Armenacus, Aramæis, Amafia, Gelamius, Harma, Aramus.
Aktardığımız bu zincirde Togorma’nın oğlu olan Hayk, günümüzde Ermeniler
olarak bilinen milletin atası konumundadır. Hayk’ın Ermenilerin atası sayılması
ise şu şekilde hikâye edilmektedir: ‘Hayk, Ermenilerin tarihini Yâfes’e
bağlayan bir temsilcidir. Ve hiç şüphesiz Ermenilerin babası sayılmaktadır.
Hayk kendi milletinden olanları topladı ve 300 kadar kişiyi Babilion’da bıraktı
ve kendisi Ararat Dağı’na devam etti. Bu göç tahminen M.Ö. 2107 ya da 2607
yıllarında gerçekleşti. Oraya vardığında aralarına orada oturan bölge halkından
da bir kısım insan katıldı. Bu insanlar Ararat’ta bulunan ve gözlerden uzak bir
medeniyete sahip insanlardı. Herhangi bir devletleri olmayıp, Nuh peygamberin
dilini konuşuyorlardı. Bunlar Hâm’ın neslinden gelenler olduğu tahmin ediliyor.
Hayk’ın önderliğinde gelen topluluğun Ermenistan’a yerleşmesinden sonra da
komşulukları devam etti. Şayet bu doğru ise Hâm ile Yâfes’in neslinden gelenler
ikinci kez karşılaşmış oldular. Hayk kısa bir süre bu bölgede kaldıktan sonra
büyük torunu Cadmus’u orada, Ararat’ın yakınlarında bırakıp batıya doğru
hareket etti. Birkaç gün süren yolculuğundan sonra Hayk geniş bir düzlüğe
ulaştı ve buraya Hayc adını verdi. Kendisinden sonraki nesiller de bu ismi
daima akıllarında tuttular ki Ermenistan’ın kurucusu Togorma’nın soyundan
gelmekteydi.’
Buradaki bilgiler Hayk’ın Ermenistan bölgesine göç etmesi ve göç
ettiği bölgeye kendi ismini vererek, bölgenin Ermenilere özel kılınması ile
ilgilidir. Burada anlatılanların tamamının doğru olduğu bir an için kabul
edilse de esâs mesele, Hayk’ın Babilion Bölgesi’ne nasıl geldiğidir.
Antik kaynaklarda rastladığımız ve ‘Aram’ ile başlayan, Ermenilere
nispet edilen kelimelerin neredeyse tamamının kökenini teşkil eden Aram’ın
öyküsü Mikael Chamich’in (1738-1823) kitabında geniş şekilde anlatılmıştır. M.
Chamich Ermenilerin millî kimliklerini oluşturma aşamasına Aram’ın Anushavan
saltanatı ile başlamaktadır: ‘Aram, kendisinden önce tahtta bulunan hükümdarın
vefatından sonra oun vasiyeti doğrultusunda tahta çıkmıştır. Ermeniler, bu
hükümdarın rehberliğinde Kafkasya’dan Taurus’a kadar olan bölgede millî güç
olarak varlıklarını korumuşlardır.’
M. Chamich’in Ermenilerin millî kimliklerinin oluşumuna dair
verdiği bu ilk bilgilerden sonra Med kralı Neuchar’ın Ermenilerden askerî
yardım istemesi ve bu yardım isteği karşısında Aram’ın 50.000 kişilik bir
orduyla Medlere yardım etmesi Ermenilerin gerçekten de henüz erken
sayılabilecek bir dönemde ciddi güç haline geldiklerini göstermektedir. Nitekim
Aram’ın Medlere yaptığı bu yardım sonrasında Medler’den bir parça toprak aldığı
ve sonrasında artan gücüne paralel olarak Babilion kralının davetiyle Kapadokya
bölgesine doğru kaydığı da öykülenmektedir.
M. Chamich, verdiği bilgilerin devamında Kapadokya bölgesinin
Ermenilerin yerleştiği ilk bölgelerden birisi olduğunu izah ettikten sonra Ermenistan’ın
birkaç taksimâtından bahseder ve Hayk’ı da bu taksimâtlardan birisinin lideri
konumuna getirir. Hayk’ın liderliğindeki Büyük Ermenistan’dır. Böylelikle Ermeni tarihçileri tarafından da
Ermeni isminin Aram’dan geldiği kabul edilmekte, Aram pek çok askerî zaferlere
imza atmakta, Hayk da Aram’ın kurduğu sistem içerisinde yer alan ve Ermenilerin
atası olan bir kişilik olarak değerlendirilmektedir.
İslam Tarihi Kaynaklarında Ermeniler
İslam tarihi kaynaklarında da Ermenilerin erken tarihlerine ilişkin
pek bilgi bulunmamaktadır. Az da olsa aktarılan bilgilerin çoğunda ise yukarıda
bahsettiğimiz mitolojik unsurlar yer almaktadır. Bu bağlam İslam tarihçileri
bir dönemde Ermenileri de, farklı mezhepten olsalar da Hristiyanlık temelinde
Rumların içinde değerlendirdikleri gibi bir sonuç çıkarabilmekteyiz. Kaynaklarda
daha çok coğrâfî bölge olarak Ermeniyye ya da İrminiyye tabirleri geçer ki, bu
bölgelerden de kasıt, temel manada bugünkü Doğu Anadolu bölgesidir. Aksi halde İslam
tarihçileri bu bölgeyi Ermeni halkının yaşadığı bölge, anlamında kullanmamışlardır.
Müslümanların Hz. Ömer döneminden itibaren Ermeniyye bölgesine
yaptıkları akınlar sebebiyle, Ermenilerle henüz erken denebilecek bir dönemde
karşılaşmış olabileceklerini düşünmekle beraber, doğrudan Ermeni halkını hedefe
alarak hareket ettiklerini söylememiz mümkün değildir. Hz. Ömer dönemi de dâhil
olmak üzere, Müslümanlar her dönemde Ermeniyye olarak adlandırdıkları bölgeye
askerî seferlerini esâsen Bizans’a kısmen de Sasaniler’e karşı düzenlemekteydi.
Ermeni kaynaklarında geçen, Ermenilerin Hz. Nûh’a bağlandıkları
Yâfes’in soyunu burada tekrar zikrederek İslâm tarihi kaynaklarına dönmek
istiyoruz: Japhethus [Yafes], Gamerus (Gomer), Thiras, Thorgomus, Haicus (Hay,
Hayk), Armenacus, Aramæis, Amafia, Gelamius, Harma, Aramus. Ermeni tarihçi M. Chorenensis’in Ermenilerin
soyunu bu şekilde Hz. Nûh’a kadar götürmesi ne Tevrat’a ne de İslâm tarihi
kaynaklarına uymaktadır. Tevrat’ta Yâfes’in oğulları şu şekildedir: Gomer,
Magog, Meday, Yâvan, Tuval, Meşek, Tiras. Yine Tevrat’a göre Ermenilerin atası
sayılan Hayk’ın babası Togorma da Gomer’in oğullarındandır. M. Chorenensis’in
ifade ettiği gibi Hayk ismi Tevrat’ta geçmemekte ve hatta M. Chorenensis’in
vermiş olduğu neseb zinciri Gomer’den sonra farklılaşmaktadır. Zira Gomer’in de
Togorma’dan başka iki oğlu daha vardır ve onların da isimleri Rifat ve
Aşkenaz’dır, Togorma değildir. Üstelik
yine Ermenilerin atası sayılan ve Ermeni isminin türetildiği kök isim olduğu
ileri sürülen ‘Aram’ da Tevrat’a göre Yâfes’in değil Sâm’ın oğludur: Elam,
Asur, Arpakşat, Lud, Aram. Aram’ın oğulları da Ûs, Hul, Geter ve Maş’tır.
İslâm tarihi kaynaklarında ise ‘Aram’ hakkında verilen bilgilerde
farklılıklar bulunmaktadır. İbn İshâk Hz. Nûh ve oğlu Sâm’ın neseb zincirini şu
şekilde ifade etmiştir: Nûh’un oğlu Sâm, onun oğlu Arfahşad, onun oğlu Şâleh ya
da Şâlih, onun oğlu Ayber, onun oğlu Fâlih ya da Fâleh. İbn İshâk, Hz. Nûh’un diğer oğullarıyla
ilgili bilgi vermezken, Sâm’ın oğulları da Tevrat’takinden farklıdır.
İbn Hişâm da İbn İshâk’ın verdiği nesebi vermekle yetinmiştir. Ancak İbn Hişâm’ın İbn İshâk kaynaklı başka
bir yerde verdiği bilgide Sâm’ın İrem (Aram) isimli bir başka oğlundan daha
bahsedilmektedir. Nitekim İbn İshâk da
Arapların soylarını izâh ederken Âd kavminin Sâm’ın diğer oğlu olan ‘İrem’ ya
da ‘Aram’dan türediğini ifade etmiştir.
Fakat bu neseb zinciri de Tevrat’ta yer alan neseb zincirinden farklıdır
ama Ermenilerin ısrarla Yâfes’e bağladıkları Aram, her iki kaynakta da Sâm’a
bağlanmaktadır.
Muahhar İslâm tarihi kaynaklarında da durum çok farklı değildir.
İbn Esîr’de geçen Hz. Nûh’un neseb zinciri de İbn İshâk’ın verdiği bilgilere
dayandığından, İbn İshâk ve İbn Hişâm’da geçen zincirden farklı değildir. Ancak
İbn Esîr’de verilen neseb zincirleri çok daha fazla ayrıntı içermekte, Hz.
Nûh’un oğullarından türeyen kavimler hakkında da bilgi verilmektedir.
Buna göre Hind ve Sindler, Tekvîn b. Yaktın b. Gabir b. Salih b.
Erfahşed b. Sam b. Nûh şeklinde bir nesebe sahip iken Sâm’ın Aram ya da İrem
adındaki oğlundan Avs, onun oğlundan da Âd kavmi türemiştir. Hz. Nûh’un Yâfes
isimli oğlundan ise Câmir, Muâ’, Mûrek, Buvân, Fubâ, Mâşic ve Tireş isimlerinde
oğulları olmuştur. Tireş’in çocuklarından Türkler ve Hazarlar; Câmir’in
evladından da Farslılar türemiştir. İbn Esîr’in vermiş olduğu bu neseb bilgisi,
Tevrat’ta verilen neseb bilgisiyle yakınlık arz etmektedir.
Görüldüğü üzere ne antik Yunan, Roma ne Pers ve ne de İslam tarihi
kaynaklarında Ermenilerin etnik kimlikleri ve antik tarihleri ile ilgili olarak
çok fazla anlatı yer almamaktadır. Bu durumun temel sebebi Ermenilerin siyasî
bir güce sahip olamamalarıdır. Öyle ki Ermeniler, İstanbul’un fethine kadar
belirli coğrafyalarda ve dağınık biçimde yaşarlarken, ancak fetihle ve fetihten
sonra İstanbul patrikhanesinin kurulmasıyla birlikte çok daha belirgin bir
toplum haline gelmiştir.
0 yorum:
Yorum Gönder