26 Ekim 2021 Salı

Ben Bilirim


Ebû Ömer b. Dâvud

İnsanlar hakkındaki yargılarımız çok sınırlı bilgilere dayanıyor. Ama onlarla ilgili koca koca sözler sarf etmekten kaçınmıyoruz, bazen onları iyiliğe örnek, bazen de kötülüğün kaynağı olarak gösteriyoruz.

Sadece kahvehane sohbetlerinde ya da dost meclislerinde dillendirdiğimiz yargılardan söz etmiyorum. Sosyal bilimler alanındaki yargılarımızın çoğunun bir zaafına dikkat çekmek istiyorum.


Durum genellikle tatmin edici değil. Yargılarımızın büyük bir kısmı sorunlu...

İnsan hakkında kesin ve keskin yargıda bulunmak bu kadar kolay olmamalı. Söylenen sözlerin ihtiyat payıyla ifade edilmesi önem arz ediyor.

Yargılarımızı bilgiye dayandırırsak, insanlar hakkında yargıda bulunmak için biraz hassas davranırsak olumlu ya da olumsuz yargılarımızın sağlam bir zemine oturmadığını görürüz.

Oysa bilgiden ziyade zanlarımızı konuşturuyoruz.

Yüce Allah zandan sakınmamızı söylüyor, iman ediyoruz.

Bu emir gereğince amele gelince…

Onu karıştırma!

Keskin yargılarla dışımızdaki dünyayla ilişki kuruyoruz. Davranışlarımıza da yansıyor bu...

Bir arkadaşa bir davranışı sebebiyle olumsuz kanaatimi ifade ettim, bir gün… Onu itidalli olmaya davet etmiştim. Sükunetle ve suhuletle meseleye bakmasını ve yargısını buna göre oluşturmasını belirttim. Kardeşçe bir görüş paylaşımıydı. Yaptığı bana göre açık bir yanlıştı ve kendisini savunabilecek durumda değildi… Ama yine de kendini savundu…

Ben peygamber değilim, dedi… Yaptığımın savunulacak bir tarafı yok, ama bunu yapmamamı isteme benden, demeye getiriyordu.

Başka zaman olsa peygamberlerin insanlara örnek olarak gönderildiğini, üsve-i haseneyi benden daha iyi anlatacak. Ama burada gemileri yakmış, yanlışına mazeret buluyor.

Bazen yargılarımızı temellendirecek deliller buluyoruz. Bir insanın 70 yıllık hayatından iki-üç örnek… Bakın, diyoruz, adam kötü biri, hain, satılmış, münafık ya da kafir, diye devam ediyoruz. Tersini de çok yapıyoruz. Müspet kabul ettiğimiz birkaç davranışa dayanarak oluşturduğumuz yargıyla adamı göklere çıkarıyoruz.

İnsandan bahsediyorsak ve bütün yaşanmışlık üzerinden konuşacaksak bu kadar kolay yargıda bulunmak doğru mu?

Bir insan sırf iyi ya da sırf kötü olabilir mi?

Hani duran saat dahi günde iki defa doğru zamanı gösteriyordu?

İnsanın hayatında çelişkiler, doğrularla yanlışlar görülebilir diyordun ya!

Bazen iyi bazen de kötü olabiliyoruz, hata yapmak bize mahsus diyerek kendini mazur gösteriyordun…

Tekil örneklerle insanı yargılamak, onun hakkında keskin yargılarda bulunmak doğru değil.

İyi olduğunu iddia ederken de kötü olduğunu savunurken de…

İnsanı, bir ömrü yargılamak yerine olguları ve yaşanmışlıkları tekil örnekler olarak ele almak ve onlar hakkında yargıda bulunmak, ancak bunda da ihtiyat kaydını terk etmeyecek bir tavır takınmak en iyisi…

Belki de iyi bildiklerimiz iyi değil, kötü bildiklerimiz iddia ettiğimiz kadar kötü değil…

Bir daha düşünelim mi?


0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar