Ebû Ömer b. Dâvud
İslam ilim geleneğinde geçmişe ilgili anlatılanların sıhhati konusu ciddi bir mesai ve bu alanda birçok eser telif edilmesine sebep olmuştur.
İnsanlar yalan kastı
olmaksızın da geçmişe ilişkin duyduklarını anlatırken yanılabilir, yanlış
anlamış ya da eksik veya yanlış anlatmış olabilir. Kasıtlı tahrif de
muhtemeldir.
Geleneğimizde eskiden düşünülebilen
ihtimaller üzerinde durularak değerlendirmeler yapılmış, raviler ve
rivayetleriyle ilgili eleştiri, yergi ve övgüler yapılmıştır. Bunların yapılmış
olmasından daha doğal bir şey yok. Bugün de her duyduğumuza inanmıyoruz,
duyduklarımızın doğru olup olmadığını araştırıyoruz. Bu yöntemi kullanmak için
dahi olmaya gerek yok.
Peki, geçmişte ortaya konan
çaba ile son söz söylenmiş midir? Geçmişte söylenen sözün üzerine bir söz
söylenemez mi?
Bu soruya geçmişte
yapılanlara bakılarak cevap vermek mümkün. Bir kere geçmişte böyle bir şey
olmamış.
Örneğin 10. asırda yaşamış bir
kişi ve anlattıkları 12. asırda yaşamış biri tarafından değerlendirilmiş. 13.
asırda yaşayan bir diğeri ise hem 12. asırda yaşayan kişiyi hem de 10. asırda yaşayan
kişiyi değerlendirmiş. 15. asırda yaşayan başka bir kişi ise değerlendirme
yapmamayı ya da susmayı tercih etmiş. Onun susmuş olması 21. asırda yaşayan bir
insanın susturulması için meşru bir delil olamaz.
İlim bir yolculuk ve zamanın
koşulları çerçevesinde varlığa, insana ve birikimine bakmaktır. Geçmişte kendilerinden
öncekileri değerlendirenlerin söyledikleri elbette değerlidir, ancak mutlak
hakikat değildir. Onlar geçmişlerini değerlendirdikleri gibi daha sonra
gelenler onları değerlendirmişlerdir ve daha sonra da değerlendireceklerdir.
Geçmişi kutsayarak bazı bariyerler
oluşturmaya çalışanlara rağmen bu, olagelmiştir ve olacaktır.
İlmi konularla ilgili son söz
söylenmiş değildir, sonraki dönemlerde de söylenmeyecektir. Son sözün
söylendiğini zannedenlere rağmen bu, böyledir.
İnsanların ilmi vüsatı ve imkânları
arttıkça yeni şeyler söylenecek, en eski yeniden kritik edildiği gibi en eski
üzerine söylenen ve yaşadığımız dönem açısından eskimiş olan görüşler de kritik
edilecektir.
Geçmişte söylenenlere dokunulmaz
kılma teşebbüsü, bazı insanların söz söylemelerine engel olabilir, ancak insan
zihnini durduramaz.
Hiçbir söz dün söylendiği
için doğru ve nihai söz olmayacağı gibi bugün söylenenler de mutlak hüküm olma
özelliğine sahip değildir.
Madem eskiden söylenmiştir, o
halde doğrudur, yaklaşımı taassubu ve bağnazlığı getirir. Dahası bu yaklaşım
insanın önünü tıkar, yeni açılımları engeller. İnsanlar yine düşünürler, ancak
bu sefer paylaşmazlar.
Geçmişin birikimi, insani
çabanın ürünü olması bakımından değerlidir. Ancak geçmişe ait olması tek başına
bir sözü doğru kılmaz. Bugün insanlar
yanıldığı gibi geçmişte de yanılgılar olmuştur.
Dün söylenmişse doğrudur,
önermesiyle dün söylenmişse yanlıştır, önermesi arasında pek bir fark yok.
Dün söylenmişse neden
söylenmiş, sorusu daha değerlidir.
Dün doğru kabul edilenin
bugün yanlış olduğunu söylemeye mütehammil olmayanın kendisini kandırmasının
dışında bir seçeneği yok.
Yanlışta ısrar etmek doğru
değil…
Kaldı ki burada yazdıklarım
ya da benzer ifadeler mutlaka dün söylenmiştir.
0 yorum:
Yorum Gönder