9 Aralık 2021 Perşembe

Ağıt ile Tarih İnşa Etmek


AĞIT İLE TARİH İNŞA ETMEK

Arş. Gör. Muhammed UĞURLU

Havada bulut yok bu ne dumandır

Mahlede ölüm yok bu ne şivandır

Bu yemen elleri ne de yamandır

Ano Yemen’dir gülü çemendir

Giden gelmiyor acep nedendir 

                                      Burası Muş’tur, yolu yokuştur                                     

Giden gelmiyor acep ne iştir 

Kışlanın önünde redif sesi var

Açın çantasını bakın nesi var

Bir çift potin ile bir de fesi var

Ano Yemen’dir gülü çemendir

Giden gelmiyor acep nedendir

Tarihler 1914-15 yıllarını gösterirken Osmanlı’nın Anadolu’daki muhtelif şehirlerinde mukim olan askerler, vazifelerini ifa edip terhis olmuşlardı. Memleketlerine dönen askerler evlenmiş, çoluk çocuğa karışmıştı. Kimi köyde tarlasını ekerken kimi de şehirlerde işlerini kurmuşlardı. Bu insanlar hayatlarını böyle idame ederken Müslümanların halifesinin emriyle büyük cihat ilan edildi. Önceden askerlik vazifesini ifa edenler redif askeri olarak tekrardan askere çağrıldı. Kısa bir eğitimden sonra halkın zihninde geriye dönüşü olmayan yer olarak zikredilen Yemen Cephesi’ne gönderileceklerdi.  Bu askerler geri dönüşün olmayacağını biliyorlardı. Peki ne yapacaklardı? Gerisin geri ailelerine ve işlerine dönüp, İslam ordusunun boynunu bükük mü bırakacaklardı? Hadi döndüler diyelim; anne ve babaları, eşleri ve çocuklarının yüzlerine nasıl bakacaklardı? Bu sorular aslında akıllarından dahi geçmeden Peygamber ocağına doğru yola çıktılar. Yemen ise 1850’lerden beridir kaynayan bir kazan gibiydi. Askerler aldırış etmeyip, “bizim şehit olanlardan eksiğimiz yok!” diyerek böyle bir yola çıktılar. Burada İngilizlerle çetin savaşlar yaşadılar; kimi şehitlik makamına yükselirken kimileri de gazi oldu. Ancak çok fazla şehadet haberleri gelince özellikle de doğu vilayetlerden gidenlerin sayısının fazlalığı sebebiyle, en fazla Doğu’da acı bir şekilde hissediliyordu. Yemen’in dumanı doğuyu sarmıştı. Askerler Yemen’de düşerken Muş’tan feryatlar yükseliyordu. Artık gidenin gelmeyeceği öğrenilmişti. Bu acı tecrübe bir gelenek başlatmıştı. Öyle ki; o günlerde Yemen’deki askerlerin eşleri, askerin evde olan küçük yaştaki kardeşiyle evlendirilmeye başlanmıştı. Bunun sebebi ise şehidin hanımı ortada kalmasına mâni olmak ve çocuklarının başkasının himayesinde büyümesini engellemekti. Günümüzde bu durum belki eleştirilebilir ancak o günlerin psikolojisine şahit olunmadan yapılan her türlü eleştiri yersiz kalacaktır. Bu öylesine acı bir hâldi ki; geri dönecek olan askerler bu manzarayla karşılaşmamak için de olsa evine bir daha gidemedi. Ve Yemen bu savaşlardan sonra binlerce Müslümana mezar oldu. Gerisinde birçok acı hikâye bıraktı.

Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar...

O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar,

Yaralanmış temiz alnından, uzanmış yatıyor;

Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!

Büyük üstad Mehmet Akif’in “Çanakkale Şehitlerine” adlı şiirindeki gerçeklik Yemen için de geçerliydi. Hakikaten bir hilal uğruna binlerce insan şehadet makamına ulaşıyordu.

         Yukarıda zikredilen ağıt; acıyı, ayrılığı, gözyaşını öylesine mezcetmiş ki binlerce kitap ve binlerce dersten dahi öğrenilemeyecek bir tarihi öğretiyordu. Bu acılar unutulursa ahde vefa anlayışımıza ihanet etmiş olacağız. Bizim için çok önem arz eden Yemen Cephesinin ortaokul ve liselerde okutulan tarih kitaplarında ayrıntısıyla öğretilmesi gerekmektedir. Nitekim bu kitapları incelemeye tabi tuttuğumuzda ya çok az ya da hiç değinilmediğine şahit olmaktayız. Yemen’in Çanakkale’den, Sarıkamış’tan eksiğinin olmadığı gibi fazlası da yoktur. Çünkü binlerce Anadolu evladı buralarda şehit düşerken, toprakları şehitlerin kanlarıyla sulanmıştı. En azından senede bir gün Yemen şehitlerini anma günü ilan edilmeli ve ahde vefamızdan taviz vermemeliyiz.

 

 

1 yorum:

Yazarlar