18 Ocak 2022 Salı

Hakikat ve Hassasiyet İyiliği Teşvik Kötülükten Alıkoymanın Sınırı


HAKİKAT VE HASSASİYET

İYİLİĞİ TEŞVİK KÖTÜLÜKTEN ALIKOYMANIN SINIRI


Cağfer KARADAŞ

İyiliği teşvik kötülükten alıkoyma (marufu emir ve münkerden nehiy) ilkesi hususunda öncelikle iyi ve kötü (maruf ve münker) kavramlarına bir çerçeve belirlenmelidir. Bunu yaparken bu konudaki görüş farklılıkları ve esneklikler dikkate alınmalıdır. Tarihten günümüze bu ilkenin anlaşılma biçimi ve mezhepler arasındaki görüş ayrılıkları, günümüze uygun bir çerçeve çizilmesinde yardımcı olabilir. Sözgelimi maruf ve münker akıl tarafından mı belirlenir, nakil tarafından mı, yoksa her ikisi birden mi? Evrensel bir maruf ve münkerden söz edilebilir mi? İnanç, kültür ve toplumsal eğilimler marufun ve münkerin belirlenmesinde ne kadar etkilidir? Kişisel ihtiyaçlar ve durumlar bu belirlemede ne kadar dikkate alınmalıdır?

Ancak biz burada bu ilke çerçevesinde başka bir sorunun cevabını arayacağız. O da bu ilkenin uygulaması nerede başlar ve nereye kadar uzanır? Bir diğer deyişle insanla ilgili gerçekler ne zaman açıklanır ne zaman saklı tutulur? Doğru nerede söylenir nerede susulur?

Bu soruya cevap verirken öncelikle münkerin yani kötülüğün görünür ve net olması önemlidir. Göreceli ve kapalı durumlar söz konusu olduğunda hassasiyet gösterilmelidir. Özellikle kişilerin gizli ve mahrem alanlarının merak edilip araştırılması asla doğru değildir. Böyle bir araştırmanın adı tecessüstür. Demek ki başlangıç itibariyle kötülüğün tespiti tecessüse dayanmamalı, sonuç itibariyle de fitne çıkmasına ve özel hakların ihlaline sebebiyet vermemelidir. Çünkü tecessüs, özel hayatı merak etmek ve araştırmaktır; fitne, toplum içinde karışıklık ve çatışma ortamı meydana getirmektir; şahsî hakların ihlali ise kişinin bedeninin, evinin ve işyerinin mahremiyetinin yok sayılmasıdır.

Bu hassasiyetler dolayısıyla İslam âlimleri bu ilkenin uygulamasını birtakım şartlara bağlamışlardır. Öncelikle yapılan teşvik veya uyarının fitneye yol açmaması, ikinci olarak gizli ve mahrem olanın araştırılmamasıdır. Zira kötülükten alıkoyma adına özel hayatı araştırma anlamına gelen tecessüs caiz değildir. Kur’an’da “Ey iman edenler! Çok zandan sakının, çünkü zanların bir kısmı günahtır. Başkalarının mahremiyetini merak edip araştırmayın, birbirinizi arkanızdan çekiştirmeyin…” (Hucûrât 49/12) ayeti yoruma ihtiyaç bırakmayacak açıklıktadır. Peygamber Efendimiz de bir hadîsinde “Bir kimse hakkında zanda bulunmaktan sakının. Çünkü zanna dayalı beyan, sözlerin en yalan olanıdır. Birinin özel hayatını bilmeye ve araştırmaya kalkışmayın” buyurmuştur (Nevevî, 1568). Nitekim bir adam Abdullah b. Mes’ûd’a geldi ve “Falanca adamın sakalından şarap damlıyor” dedi. İbn Mes’ûd haberi getiren adamı uyararak “Biz tecessüste bulunmaktan men olunduk yani bir kişinin özel hayatını araştırmak bize yasaklandı, ancak iş tamamen ortaya çıkmışsa onu dikkate alırız” dedi (Nevevî, 1570).

Demek ki, iyiliği teşvik kötülükten alıkoymanın belli şartları vardır ve bunlar gözetilmedir. Öyle uluorta ve rastgele bu işe kalkışılmamalı, her zannın peşine düşülmemeli, her doğru her yerde söylenmemeli, her görülene ve duyulana zan ile yorum yapılamamalı ve hüküm verilmemeli… Çünkü hakikati tespit hassasiyet gerektirir.

*

Öte yandan usulüne uygun iyiliği teşvik ve kötülükten alıkoyma güzel ahlak olduğu kadar kusur ve hataların örtülmesi de güzel ahlaktır. Bu ikisinin çatıştığı noktada ikincisi yani kusur ve hataları örtme tercih edilir. Bu da gösteriyor ki, iyiliği teşvik kötülükten alıkoyma ilkesinin uygulamasında, diğer toplumsal ve ahlakî değerlerin ve ilkelerin göz önünde bulundurulması zaruret arz etmektedir.

Abdullah b. Ömer’den rivayet edilen bir hadiste Rahmet Elçisi şöyle buyurmuştur: “Müslüman Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez; bir bela ve musibete uğradığında veya düşman karşısında kaldığında onu yalnız bırakmaz. Kim bir kardeşinin ihtiyacını giderirse Allah da onun ihtiyacını giderir. Kim bir Müslüman kardeşinin sıkıntısını ortadan kaldırırsa Allah da onun kıyamet günü sıkıntılarını kaldırır. Kim de bir kardeşinin ayıbını, kusurunu ve eksikliğini örterse Allah da kıyamet günü onun günahlarını örter yani affeder.” (Buhârî, “Kitâbü’l-mezâlim” 3).

İmam Matüridî’nin Te’vîlât’ta naklettiği bir hadis ise ayıbı ortaya dökenin akıbetine işaret etmektedir: “Kim bir kardeşinin ayıbını araştırırsa Allah da onun ayıbının araştırılmasına imkân verir. Böyle bir imkân verildiğinde de ayıp meraklısı kendi evinde bile olsa rezil ve rüsva olur.”

Demek ki, eden bulurmuş!

Alma muzlumun ahını, çıkar aheste aheste…

 

Bakınız: Matüridî, Te’vîlât Ehli’s-Sunne, nşr. Fatıma Yusuf el-Hıyemi, Beyrut 1425/2004, I, 466.

Celaleddin Devvanî, Celal (Şerh ale’l-Akîdetei’l-Adudiyye), Mahmud Bey Matbaası, İstanbul 1306, s. 81-82.

Nevevî, Riyâzü’s-sâlihîn, nşr. Suphi Salih, İstanbul: Pamuk Yayınları 1990, s. 865-866 (Hadis no: 1568 ve 1570).

 

12 Cemaziyelahir 1443 / 15 Ocak 2022

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar