29 Temmuz 2018 Pazar

Emir’le Muhammed Ali Clay

Prof. Dr. İhsan Süreyya Sırma
Paris’teki öğrencilik yıllarımdaydı. Bazen doktora dersleri için Collège de France’taki derslerime, bazen de kütüphaneye gidiyordum. Kütüphaneye gittiğim bir gün, İranlı bir âlimle tanıştım. Adı Mohammad Mukrî idi. O da, o zamanki “şahlık diktatoryası”na dayanamamış, Fransa’ya iltica etmiş İran’ın Kirmanşah bölgesinden bir Kürt âlimdi. Bir gün, kahve molası sırasında bana, “İhsan Bey, sen Türkiye’den burslu musun, yoksa baban mı seni okutuyor? diye sordu. Ben de, “babam beni Fransa’da okutacak kadar zengin değil, Türkiye’de burs sınavını kazandım; öyle okuyorum” dedim. “Peki, istediğin kitapları satın alabiliyor musun?” diye sordu. Ben de, “hayır” dedim. Bana, “biraz para kazanmak ister misin?” diye sordu. Ben de “evet” dedim. “Bak! dedi. Benim ilkokula giden bir oğlum var. Biliyorsun Perşembe günleri okul tatildir. Sen Perşembe günleri sabah öğlene kadar bizim eve gel ve bu çocuğa İslâm’a dair ne biliyorsan anlat; Hristiyan olmasın! Ben de onun karşılığında, kitap alabilecek kadar para veririm” dedi. Ben de kabul ettim ve Perşembe sabahları Mukrî Bey’in evine gitmeye başladım. 

İlkokul beşinci sınıfta olan oğlunun adı Emir’di. 
Emir’le tanıştıktan sonra her Perşembe sabahı ona derse gidiyordum. Gidiyordum amma, bir türlü Emir’i, beni dinlemeye ikna edemiyordum. “İslâm” deyince, “İran” dedikçe, “Arabistan” dedikçe, “Türkiye” dedikçe, çığlık atıp, “ben bunları sevmiyorum; bana bunlardan bahsetme!” diyordu. Ve tabi ben de bir netice alamıyordum. Durumu babasına anlatınca, bana, “biraz sabret; bunun annesi Alman” dedi. Ben de Emir’e gidiyor, bir türlü onu “mindere” çekemiyordum. Fakat bir gün Allah’ın lütfu ile bir olay oldu ve bizim Emir yola geldi. O zamanlar, bütün dünyanın tanıdığı efsane bir boksör vardı: Muhammed Ali Clay. Çarşamba akşamı Liston’la dövüşüp, onu nakavt etmişti. Ertesi gün, Emir’e derse gittim. Nasıl olduysa birden, “Emir! Akşam ki boks maçını izledin mi?” diye soru verdim. Emir, “evet izledim, Cassious Clay kazandı!” dedi. Ben de, “Bak Emir! O Cassious Clay Müslümandır ve adı Muhammed Ali’dir!” dedim. Bu cümlem üzerine Emir öyle çarpıldı ki birden, “ben de Müslümanım! Yarın sınıfa gidip, beni “Müslüman” diye azarlayan, döven Fransızlara “Muhammed Ali de Müslümandır!” diyeceğim. O zaman Araplar da, İranlılar da, Türkler de Müslüman mı?” dedi. Ben de, “tabi bu saydıklarının tamamı Müslümandır! Okulda sana yanlış anlatıyorlar!” dedim. 
Bizim ele-avuca sığmaz Emir, İslâm’ı ve Müslümanları sevmeye başladı. Artık beni dinliyor, İslâm’a dair soru üzerine soru soruyordu.
Kısaca benim bir ayda yapamadığımı, rahmetli Muhammed Ali Clay, bir yumrukta gerçekleştirdi![1]





[1]1979 yılındaki İran İslâm Devriminden sonra, bizim meşhur Emir’in, İran’ın Moskova Büyükelçisi olduğunu öğrendim.

2 yorum:

  1. ...insallah hepimiz bizi dogruya yonlendirenlerle karsilasiriz...

    YanıtlaSil
  2. Güzel ve etkileyici bir anı ve örnek.Karate Antrenörlüğü yapmış bir Kur'an Kursu Öğretmeniyim. Sporun,çocuk ve gençlerin üzerindeki etkisini iyi bilirim. Selâm ve dua ile.

    YanıtlaSil

Yazarlar