Dr. Öğr. Üyesi İbrahim Barca
Bugün dün olduğu gibi bütün ulusal ve uluslararası hesaplaşmalar,
yönlendirme ve provakasyonlar bir tarafa bırakılırsa Suriye’de, Irak’ta,
Yemen’de, Pakistan’da, Türkiye’de, İran’da, Suudi Arabistan’da ve diğer tüm
Müslüman ülkelerde istisnai zamanlar ve dönemler hariç tutulursa Müslümanlar,
yine kendileri gibi Müslümanlarla genel manada bir arada huzur ve kardeşlik
içinde yaşayamamakta, çatışmakta ve bazen birbirlerini karşı çok acımasızca
davranmaktadırlar. Nitekim bugüne değin İslam Tarihine ve Müslümanların yaşamış
oldukları coğrafyalara bakıldığında, Müslümanların hem birey hem de toplum
olarak en büyük direkt veya dolaylı, çetin mi çetin imtihanlarını yine kendileri
gibi Müslüman olanlar bağlamında verdikleri görülebilir. Hatta maalesef Müslümanların birey veya
topluluk olarak Müslüman kardeşlerine diğer herkesten daha kötü davranabilmesi
neredeyse Müslümanların karakteristik özelliği haline gelmiş durumda. Örneğin
Ortaçağda herhangi bir Müslüman memleketinde herhangi bir Müslümanın bir gayr-ı
Müslime yaklaşımı, tutum ve davranışı kendi kardeşi olan bir Müslümana
yaklaşımından, tutum ve davranışlarından daha çok insancıl ve olumluydu. Hem bu
olumlu ve hoşgörülü tutum aynı dönemde Müslüman olmayan bir ülkede Müslüman
olmayanın birisinin herhangi bir Müslümana yönelik tutum ve davranışları ile
kıyas bile edilemezdi. Bugün de bu durum geçerlidir. Son dönemlerde şahit
olunduğu üzere Suriye ve Irak’ta savaşan, Müslüman veya Müslüman olmayan
ülkelerin de kendi çıkarları için kullandıkları Şii veya Sünni mezheplerine
bağlı olduklarını dillendiren bazı radikal örgütler, kendi dinlerinden olan bir
Müslüman’ı esir aldıklarında onun ölümden kurtulma şansı neredeyse yoktu, ancak
başka bir dine mensup olanların çoğu onların esaretinden kurtulabildikleri gibi
o örgüt elemanlarının misafirperverliklerine ve onlara yönelik sevgi ve sitayiş
gösterilerine de şahit olabiliyorlardı.
Geçmişte Sünni-Şii, Mütezili-Cebri,
Sufi-Selefi, Hanbeli-Şafii, Şafii-Hanifi, Eşari-Maturidi vb. değişik İslam
mezheb ve meşreplerine mensup birçok Müslüman; sırf bu mezhep ve meşreplere
bağlı oldukları için veya bu aidiyetleri bahane edilerek kendi kardeşleri
tarafından öldürülmüş veya başka türlü birçok zulümlere maruz bırakılmıştır. Ancak
bu olumsuz durumlar aynı veya değişik adlarla geçmişteki farklı zamanlarda ve
farklı coğrafyalarda vuku bulmuş olaylar olsa da, bugün bu olayların aynısı ve
benzerleri yine aynı veya benzer sebeplerden dolayı vuku bulmaktadır. Elbette
yer yer ve zaman zaman bu tür kardeş kavgalarının ve hatta katliam ve
cinayetlerin ortaya çıkmasında dış dinamiklerin de etkisi olmuştur. Fakat ben son
kertede asıl sebebin Müslümanların kendilerinden kaynaklandığını ve
sorumluluğun da Müslümanlara ait olduğu inancını taşıyanlardanım. Zira
başkaları, sorunlarını çözememiş toplumların sorunlarını ya kendi menfaatleri için
kullanırlar ya da o sorunları çözmek isteseler bile, onlar nasıl isterlerse
öyle çözerler.
Bir karıncayı bile öldüremeyen, bırakın insanları diğer canlıların
dertleri ile bile dertlenebilen, başkalarına
İslam’ın silm kökünden türemiş barış ve merhamet dini olduğunu, insanlara huzur
vereceğini ve insanların İslam dini sayesinde her iki dünyada da emniyette
olacaklarını dillendiren ve insanları buna inanmaya davet eden Müslümanlar
nasıl oluyor da kendi kardeşlerine bu şekilde olumsuz muamele edebiliyor, kardeşler
arasında yaşanan bu olumsuzluklara destek oluyor veya tüm bu olumsuz
gelişmelere ve hallere göz yumabiliyor? Bu büyük düşünce-eylem çelişkisinin
kaynağı nedir? Bu meyanda ortaya zorunlu
olarak iki şık çıkmaktadır: Ya bu tutarsızlığın kaynağı –Müslümanların neredeyse
tümü buna inanmazlar – Müslümanların kutsalları ve dini referanslarıdır. Yani onlara bunları –kardeşler arası yaşanan
olumsuz tavır, tutum ve davranışları-
yaptırtan kutsal kitap Kur’an ve onun tebliğcisi Hz. Peygamber’in söz ve
davranışlarıdır... Ya da söz konusu edilen olumsuzluklar, kutsallardan değil de
bizzat Müslümanların zaaflarından ya da dini havzadaki yanlış algı, yorum ve
kavrayışlarından yani bizzat kendilerinden kaynaklanmaktadır. Yazının ilk paragrafında
da geçtiği üzere ben de diğer birçok Müslüman gibi ikinci şıkkın daha doğru
olduğu kanısındayım.
İnsan olmak hasebi ile Müslümanlarda görülen zaaflar, diğer tüm din
müntesipleri veya hiçbir dine mensubiyeti olmayanlar için de geçerli iken
Müslümanların kutsal naslar ve diğer dini referanslarına dair birbirinden
oldukça farklı ve yanlış algı, yorum, anlama ve kavrayışları ve bunu besleyen
tarihsel birikim maalesef söz konusu olumsuz durumu artırarak devam ettireceğe
benziyor. Aslında sözü edilen bu birinci durumun bu bağlamdaki kötü etkisinin
önemli bir sebebi ikinci durum kaynaklıdır, denilebilir. Yani dini naslar ve
referanslar hakkındaki bu denli farklı ve yanlış algı, yorum, kavrayış
Müslümanlardaki insani zaafları büyütüyor ve onları yaşanan olumsuz sonuçlara
hizmet eden oldukça kullanışlı bir araç haline getirmiştir ve getirmektedir.
Müslümanlardaki dini yanlış algı, yorum ve kavrayışı besleyen
tarihsel birikim maalesef Müslümanların
tarihine dair sorular soran ve cevap getiren Müslüman felsefeci, alim ve
entelijansiya tarafından yeterli düzeyde önemsenmemiş ve bir türlü Batılılarda
olduğu gibi bugün ve gelecek için olumlu sonuçlar doğurabilecek bir şekilde
değerlendirilememiştir veya buna bir türlü izin verilmemiştir.
Buraya kadar söylenenlerin sağlamasını her düzeyde çok kolay bir
şekilde yapabilirsiniz. Örneğin yerel düzeyde kendinize, gündeminize, kimi
eleştirdiğinize, kime düşmanlık yaptığınıza, kimi rakip gördüğünüze
bakabilirsiniz. Yerel ve ulusal medyaya bakın, sosyal iletişim ağlarına bakın
kimler en çok kimi gündem yapmış, kimler en çok kimi eleştiriyor, kimler en çok
kimleri yıpratmak için çalışıyor. Bu meyanda bazı Müslümanlar tarafından yine bazı
Müslümanların aleyhine gözlere sokulan ve içeriğinden arındırılmış ve
popülerleştirilmiş dini literatür ve ritüellere bakın, bizi de sizi de diğer
Müslümanları da saran dipsiz ve oldukça tedirgin edici mevcut huzursuzluğun en
büyük sebebi de bu olsa gerek. Aslında bu günlerde ilim mahfillerince
tartışılan dinin yorgunluğu yani dinin yorulmuş olması veya din yorgunluğu yani
dinin Müslüman bireylere yaşattığı stresin artmış olması gibi tartışmalara ek
olarak bence daha önemli olan “Müslüman Yorgunluğu” olgusu da tartışılmalıdır.
Zira bence Müslümanlar her şeyden çok birbirlerini yormuşlardır ve böyle
giderse de daha çok yoracağa benziyor.
Müslümanların Müslümanlarla sonuçları bu denli korkunç ve tahripkâr
bir imtihan vermiş olmalarının diğer bir tabirle bu denli birbirlerini yormuş
olmalarının ve şimdide hala aynı süreçlerin her gün tekrarlanmasının nedenleri bağlamında
akla –yukarıda bahsi geçen zaaflar ve yanlış … - şu nedenler gelmektedir:
1- Müslümanların kendi bireysel ve topluluk çıkarlarını her şeye
öncelemeleri
2- İslam dininin hak bir din olduğuna olan inancın eksilmesi ve
buna paralel bizzat hala Müslümanım diyenler tarafından bazı zaman ve vasatta
İslami ritüel ve görüntünün ekmek ve rant kapısı, basamak atlama şartı veya
herhangi bir büyük makam elde etme aracı
olarak görülmesi.
3- İlimden yoksunluk, ilmin dünyevileşmesi ve gösteriş alimliğinin
revaç bulması
4- İhlasın kaybedilmesi; ihanet etme ve intikam alma hasletlerinin
yaygınlaşması; merhametsizlik, insaf ve adaletsizliğin geçer akçe haline
gelmesi; yılgınlık, acizlik ve tembelliğin olağanlaşması; korku, cimrilik ve
yalan atmanın artık yadırganır haller olmaktan çıkması; şehvet düşkünlüğü ve
her zaman rahat olma arzusunun sonucu katıksız riyakârlık ve makam–mevkileri ölesiye
ele geçirme isteği ve hali
5- Geçmiş yüzyılların İslam ilim ve kültür maddi ve manevi mirasının
ha bire tüketilmesi, heba edilmesi; yerine ve üstüne hiçbir artı değerin
konulmaması ve konulamaması
6- Allah’ı ve hakkı hakkı ile tanıyamama ve Allah’ın emir ve muradını
zamansal, mekânsal ve ferdi farklılıklar da göz ününde bulundurularak anlamama,
anlayamama veya yanlış anlama
7- İslam tarihini gerektiği şekilde okuyamama, yanlış okuma ve neticede
yanlış anlamlandırma ve bu yüzden sürekli İslami anakronizm içine düşme
8- İçinde bulunulan çağı tüm yönleri ile kuşatamama ve kavrayamama;
bazı Müslümanların öteki saydıkları ile beraber yaşama noktasında ittifak
edebildikleri net bir tavır ve tutum içinde olamamaları; bazı Müslümanların ise
aşağılık veya büyüklük kompleksine kapılmadan ötekilerle ilişki kurma pratiğini
bir türlü gerçekleştirememesi
9- Mezhep, meşrep, ideoloji ve liderlere mutlak bağlılık, sorgulama
ve eleştiri kültürünün git gitgide yok olması ve kaybedilmesi
10- Öncelikler ve önemli görülmesi gerekenlerin yanlış veya farklı tesbiti
11- İslam kardeşliğini gereğince anlamamış olmak ve bunun
neticesinde her Müslümanın sadece kendisini ve dolayısıyla mensubu bulunduğu devlet, parti, örgüt, hizip, cemaat veya
gruplarını her şartta hak üzerinde ve din ve imanın yegâne temsilcisi görmeleri.
12- Her türlü görevlendirmede ehliyet ve liyakata en son bakılması,
hatta artık bunlara hiç bakılmaması. Hakkın, haklılığın, itibar ve saygınlığın artık
güç ve zenginlik ile ölçülmesi ve bunun her geçen gün daha bir kanıksanması
13- Tekfir, tebdi ve tefsik etme kolaycılığı ve hastalığının tüm Müslüman
bünyeye sirayet etmiş olması
14- İslam’ın sadece işe yarayan ve mevcut ortam ve hal ile ya da
kurulu düzen ile çatışmayan, bireysel ve cemiyetsel konformizmi-rahatlığı ve
maslahatları olumsuz manada etkilemeyen yönlerinin alınıp bayraklaştırılması;
diğer yönlerinin ise atıl bırakılması yani İslam’ın zaman ve mekâna göre
kullanışlı olan ve sadece dünyevi fayda getiren ilke ve düsturlarının alınıp
diğerlerinin göz ardı edilmesi ve yok sayılması
15- Bütün Müslümanları birleştirici, ihtilaflarını çözecek ve her an
birbirlerinden haberdar kılacak bir merciin bulunmaması ve bir türlü oluşturulamaması
16- Müslümanların kendi becerisizlikleri, hataları ve günahlarını
ayet ve hadisleri kullanarak veya ayet ve hadislere ip atlatarak gözden
kaçırmaları, görmemeleri veya görmek istememeleri.
17- Müslümanların İslam dışındaki aidiyetlerini İslam’ın önünde
tutmaları veya diğer aidiyetlerini hiç saymaları ve onlara da gereken değeri
vermemeleri
18- Bazı İslam ulemasının, devlet yöneticilerinin ve önderlerinin
basiretsizlikleri, liyakatsizlikleri ve zaman zaman şehvetlerine uymaları; İslam kültür, ilim ve medeniyet havzasına can
katacak özgün, özgür, donanımlı, ileri görüşlü,
liyakatli ve yeterli aydın alim ve yöneticilerin yetişmemesi ve
yetiştirilmemesi. Ayrıca her ilim ve bilimde aktiflik yerine edilgenliğin hakim
olması. Örneğin tarih gibi önemli bir sosyal bilim dalında aktif bir tarihçilik
metodunu uygulayarak tarih yazan
tarihçimiz bir elin parmakları kadar azdır.
19- Tarihte Müslüman topluluklar arasında yaşanmış elim ve acıklı bazı
olaylardan dolayı devamla Müslümanlar arasında kin, adavet ve nefretin canlı canlı
tutulması
20- Naslar, onların neliği, delil olma durumları, açıklamaları, kapsamları
ve anlamları ile ilgili Müslüman kafalarda bir netliğin oluşturulması yerine
gittikçe kafa karışıklığının artması veya bilinçli-bilinçsiz artırılması
21- İslami ve evrensel güzel ve iyi hasletler ve değerlerin yaşanmaması,
yaşatılmaması hatta var olanların da hedonistçe her geçen gün içinin
boşaltılması ya da tümden terk edilmesi
22- Müslüman olmadığı veya olamadığı halde Müslüman görünerek
–bazen çokça infak eden zengin, bazen Allah’ı yeryüzündeki gölgesi! olarak
nitelendirilen yönetici, idareci bazen çok bilen alim, evliya veya bazen çok
cesur mücahid süretinde- Müslüman camiada önemli yerleri işgal eden her
seviyedeki insanların yıkıcı, tahripkâr ve bölücü çalışmaları, bu çalışmaların
yıkıcı sonuçları; daha elimi tüm bunların samimi Müslümanlar tarafından bir
türlü fark edilememesi, anlaşılamaması.
Hocam takdire şayan bir yazı olmuş böyle yaramızın kimler tarafından deşildiğini gözler önüne serdiniz devamını dilerim
YanıtlaSilÇok güzel tesbitler hocam. Kaleminize kuvvet
YanıtlaSilGüzel bir çalışma. Güzel tespitler
YanıtlaSilbu asama tamam, sonrasi...
YanıtlaSilHocam, yüreğinize sağlık kaleminize kuvvet!!! Güzel Bilimsel bir çalışma olmuş. Gerçekten tespitleriniz çalışmamızın uzun zamanlar sürdüğünü, ezber nedenleri kullanmadığımız ışık ve bu tespitler üzerine bütün Eğitim-öğretim Hayatınız boyunca kafa yorduğunuzu gösteriyor...
YanıtlaSilTekrardan bizlere farklı bir bakış sunduğumuz için en samimi duygularımla Teşekkür ediyorum...
Sorunlarımız ortada devamda edecek .Emrinize sağlık Allah razı olsun
YanıtlaSil