İRAN’DA NELER OLUYOR
(Tespit ve Öneriler)
İbrahim BARCA
İran’da 13 Eylül’de Kürdistan eyaletinin Sakkız şehri sakinlerinden
22 yaşlarındaki Mehsa Emînî adında bir Kürt kızı Tahran’da Geşt-i İrşâd (İrşâd
Devriyeleri) tarafından giyinişinin uygun olmaması nedeniyle alıkonuldu ve
gerekli işlemler için götürüldüğü polis merkezinde fenalaştı. Bunun üzerine Tahran Kesrâ Hastanesine kaldırılan
Mehsa Emîni, üç gün sonra vefat etti. 16 Eylül’de Tahran’da başlayan ve zamanla
birçok İran şehrine sıçrayan protesto hareketlerine katılanlar ve merhumun
ailesi, onun darp edilme ve işkenceye uğraması sonucu öldürüldüğünü savundular
ve dillendirdiler. Ancak İran Adli Tıp Kurumu onun geçmişte var olan beyin
rahatsızlığından dolayı fenalaştığını ve bunun sonucunda vefat ettiğini bir
rapor halinde açıkladı.[1] Bu rapor ve açıklama ne protestocuları ne de
onun ailesini şu ana kadar ikna etmemiş olacak ki olaylar bugün de hala artarak
devam etmektedir.
İçinde bulunduğumuz 28 Ekim tarihinde bu protestolar devam
etmektedir. Başta Amerika, İsrail ve Kanada gibi birçok Avrupalı devletin ve
örgütün desteğini alan bu eylemlerde –İran güvenlik güçleri ve protestocular
dahil- şimdiye kadar 300’den fazla insan öldü ve yüzlerce kişi de yaralanmıştır.
Gözaltıların da yaşandığı İran’da bu eylemler sonucunda meydana gelen maddi
zararlar da oldukça büyüktür. Protestoculara bakıldığında hemen hemen hepsinin sloganları
ilk etapta birbirine benzemekteydi. “Jin, Jîyan, Âzâdî”, “Zen, Zendegi, Âzâdî”
“Kadın, Özgürlük, Yaşam” sloganı ile başlayan protestolardaki dil giderek
sertleşmiştir. Bu eylemlerin bazılarında
İran yöneticileri ve dini önderlerine hatta İslam dinine, İslam dinindeki bazı
kutsallara ve Hz. Muhammed’e hakaret ve küfürlere bile rastlanmaktadır. Bunun yanı sıra İranlı yetkililerin
Panturkizm, Kürt ayrılıkçılar, Şahlık rejimi yandaşları, Marksist sol ve
Tekfirci olarak nitelendirdikleri gurupların slogan ve şiarları gösterilerde
dillendirilmeye başlamıştır. İranlı yöneticiler; Mehsa Emînî’nin vefatı ile
başlayan ve başlangıçta sivil tepkisel bir hareket özelliği gösterirken
sonradan ise yıkıcı bir hale gelen bu eylemlerde bazı eylemcilerin taşkınlık
yapması, bazı devlet görevlilerini öldürmeleri, karakollara ve devlet
kurumlarına saldırmaları sonucunda bu eylemlere bakış açısını değiştirmiştir.
Beraberinde İran güvenlik güçlerinin de müdahaleleri sertleşmeye başlamış ve
onları kendi vatandaşlarından olan eylemcileri katletmelerine ve mallarına kasti
olarak zarar vermelerine sürüklemiştir. Nihayetinde
30 Eylül Cuma günü Sistan ve Belücistan eyaletinin başkenti Zahedan’da karakollara
yapılan saldırılar ve cuma namazından hemen sonra sünnilerin namaz kıldığı
Mekke camisine yönelik saldırıda -rejim görevlisi, sivil halk ve Ceyşülislam
mensupları- 90’dan fazla insan ölmüş ve birçok kişi yaralanmıştır. Bu olayın
yankıları ve etkileri hala devam ederken 26 Ekim 2022 Çarşamba gününde silahlı
bir şahıs Şiraz’da bulunan Şahçerağ camisine ve türbesine saldırıda bulundu.
İşid’in üstlendiği bu saldırıda ise 15 kişi vefat etti ve 30’dan fazla kişi de yaralandı.
Geldiğimiz aşamada İran devleti, bu protestoları Amerika, İsrail ve
Batı kaynaklı olarak görmekte ve bunlar tarafından kullanılan İran’daki silahlı
terör örgütlerinin bu olayları yönettiğine inanmaktadır. Nitekim İran İslam Cumhuriyeti; Amerika
Birleşik Devletleri Merkez Komutanlığı, Amerika Birleşik Devletleri Ordusu,
Amerika Birleşik Devletleri Savunma Bakanlığı yanında İran içinde faaliyet
gösteren Ahvaz'ın Kurtuluşu İçin Arap Mücadelesi Hareketi, Ceyşül islam,
Cundullah (İran), Halkın Mücahitleri Örgütü, İran Kürdistan Demokrat Partisi,
İran Kürdistan Komele Partisi, İran Kürdistan Mücadelesi Örgütü, Kürdistan
Özgürlük Partisi (İran), PJAK ve PKK gibi örgütleri terör örgütleri olarak kabul
etmektedir.
Halen geçerli olup olmadığı tartışılan Bop projesi, Amerika–İsrail
ortaklığı ve Amerika-İran çıkarlarının yer yer çatışması ve benzeri durumlar
bir tarafa bugün için düşünüldüğünde İran’ın Rusya-Ukrayna savaşında stratejik
ortağı Rusya’yı desteklemesi ve Ukrayna Cumhurbaşkanı’nın iddiasına göre 2000
Pehpad’ı (İran’ın radara yakalanmayan insansız hava aracı) Rusya’ya göndermesi Amerika
başta olmak üzere İsrail ve Batılı devletlerin protestoları desteklemesinin en önemli
saiklerinden sayılabilir.
Yaklaşık 40 yıllık bir yönetim deneyimine sahip İran İslam
Cumhuriyeti’nin iç ve dış politikalarını ve yönetim kurumlarını, yönetimin
işleyişini etkileyen ve belirleyen bazı ilkeleri ve paradigmaları mevcuttur.
İran anayasası bu ilkelerin vücut bulmuş halidir denilebilir. Ancak
yöneticilerin ve dini önderlerin bu kanunları siyasi, hukuki ve idari manada
yorumlama ve uygulama şekilleri, buna dayalı belirledikleri ve sürdükleri
politikalar içerde ve dışta bu olay bağlamında ortaya çıkan protesto
eylemlerine haklı veya haksız gerekçe oluşturmaktadır.
Ben şahsen İranlı yöneticilerin kabul ettikleri gibi Batı kaynaklı
olsa ve terör örgütleri tarafından desteklense ve manipüle edilse de bu
eylemlerde yer alan büyük çoğunluğun haklı, insani itiraz ve eleştirilerine
kulak vermek gerektiği inancındayım.[2] Haklı ve
insani olarak nitelendirdiğimiz eleştirileri ise şu şekilde sıralayabiliriz:
Bazı mollaların ve yöneticilerin çocuklarının yurt dışında –Amerika
ve Avrupa ülkelerinde ve/veya o ülkelerin vatandaşlığını da almış olarak- istedikleri
gibi özgür ve müreffeh bir hayat sürmelerine karşın tutarsız bir şekilde
sıradan insanlar için bunun aksine bir durum dayatılmaktadır. Bu durumun düzeltilmesi gerekmektedir. Bu konuda
her vatandaşı kapsayan eşit uygulamalar gerçekleştirilmelidir.
Bazı molla ve yöneticiler; yolsuzluk ve haksız kazanç sonucu büyük
bir servete sahip olmuşlardır. Torpil,
adam kayırma ve rüşvetin tamamen yok edilmesi ve devlet kurumlarında dini
önderlere ve mollalara gösterilen ayrıcalıklar kaldırılmalıdır.
İran’daki icbâri örtünme; bazı durumlarda insan kişilik ve
özgürlüğüne halel getiren bir hale gelmiştir ve bu konuda tekrar düzenleme
gerekmektedir.
Orantısız şiddet, verilen cezalar ve bunların uygulanmasındaki
yanlışlıklar, çocuk idamları ve şiddete başvurmayan rejim muhaliflerine yönelik
sert tutum izale edilmelidir.
Hapishane şartlarının özellikle siyasi suçlular için
iyileştirilmesi gerekmektedir.[3]
Farklı etnik, dini ve mezhebe mensup kişilerin[4] ve
toplumların haklarına riayet edilmesi ve dışlanmamaları sağlanmalıdır. Bu
özellikteki bireylerin de normal vatandaş sayılmaları için gerekli hukuksal ve
siyasi alt yapı oluşturulmalıdır.
Siyaset, idare ve yargı kurumlarında dini önderlerin ve mollaların
–ayrımcılığa, adam kayırmaya ve torpile sebebiyet veren- yeri ve etkisi konusu
üzerinde ıslahatlar yapılmalıdır.
Ülkenin bazı dış ve iç politik tavırlarına ve hükümet icraatlarına yön
vermede etkisi olan Fars etnik ve Şiîlik mezhep vurgularının düzeyinin aşağıya
çekilmesi ve ilişkilerin, icraatların buna göre tekrar gözden geçirilmesi.
Tüm bu istenilenler bağlamında gerekirse bazı anayasa ve kanun
maddelerinde düzeltmelere, ıslahatlara gidilmelidir.
Kaynaklar:
https://iramcenter.org/iranda-silahli-kurt-orgutlerin-yogun-faaliyet-alanlari/
https://www.aa.com.tr/tr/dunya/teror-orgutu-deas-iran-daki-silahli-saldiriyi-ustlendi/2721742
https://www.iramcenter.org/mehsa-emininin-olumuyle-iranda-hareketlenen-sokaklar/
https://hukukbook.com/iran-islam-cumhuriyeti-anayasasi/
[1]
İran’daki bazı reform yanlısı mollalar böyle olsa bile tutuklanması v o süreçte
yaşananların tetiklemesiyle vefat ettiği için bunun bir insan öldürme eylemi
olduğunu belirtmişler ve sorumluların cinayetle yargılanmaları gerektiğini
söylemişlerdir.
[2]
Daha çok İran anayasası bağlamında bu karara varmışızdır.
[3]
Tahran’daki Evin hapishanesi buna örnektir.
[4]
Kürtler, Bahailer ve Belüçlar gibi.
0 yorum:
Yorum Gönder