TERCÜME SORUNUMUZ VE ER-RAHÎKU’L-MAHTÛM ADLI ESERİN TERCÜMESİ ÜZERİNE BİRKAÇ NOT
Prof. Dr.
Mehmet Salih ARI
Türkiye’de yıllardan beri “Doğu”dan ve “Batı”dan kitaplar tercüme edilmektedir. Düşünce dünyamızı neredeyse tercüme eserler belirlemektedir denilebilir. Ancak bazı istisnalar hariç gerek mütercimler gerekse bu kitapları yayınlayanların çeviri konusunda yeterince titiz davrandıkları söylenemez. Bu nedenle yapılan tercümelerde ciddi hatalara rastlanılmaktadır. Tercüme hatalarının yanında baskı hataları da eklenince kitap okunamaz hale gelmektedir. Stefan Zweig Dünün Dünyası adlı kitabında Almanya’da bulunan ciddi bir yayınevinden söz ederken şöyle demektedir: “Otuz yılda hiçbir kitabımda tek bir baskı yanlışına ya da mektuplarda düzeltilmiş bir satıra rastlamadığımı söylemeliyim. En küçük ayrıntılara kadar her şey, özenli bir örnekti.”[1] Türkiye’de işini bu titizlikte yapan bir yayınevi var mı?
Tercüme zor ve meşakkatli bir iştir.
Bir dilden başka bir dile gerçek anlamda çeviri yapılırsa neredeyse telif kadar
zaman alır. Tercüme için dil bilmenin ötesinde alan uzmanı olmak da
gerekmektedir. Dil bilmek ne kadar önemli ise tercüme edilen eserin alan uzmanı
olmak da en az o kadar önemlidir. Orijinal metin yazarının yazdıkları, iki dile
iyi bir şekilde vakıf olan bir uzman tarafından titiz bir şekilde tercüme
edilmedikçe bu hataların olması kaçınılmazdır. Genellikle alanın uzmanı olmayan
mütercimler daha çok çeviri hatası yapmaktadırlar.
Ünlü mütercimlerimizden bazılarının
ses kayıtları ile orijinal metni okuyup tercüme ettikleri böylece yayınevlerine
gönderdikleri ve bir daha gözden geçirmedikleri bu işlerin erbabı tarafından
bilinmektedir. Kamuslara müracaat etmeksizin tekrar kontrol edilmeden piyasaya
sürülen bu çeviriler hiç sağlıklı değillerdir. Bazı çevirilerde atlatılan ve
tercüme edilmeyen cümleler, paragraflar ve sayfalar olabilmektedir. Bir
defasında birkaç kitap tercüme eden bir mütercime tercüme yöntemini sordum.
Mütercim bana şöyle cevap verdi: “Kitabın bir sayfasını veya paragrafını okur,
hatırımda ne kalıyorsa onu Türkçeye aktarıyorum.” Aldığım bu cevap beni
şaşırtmıştı. Ayrıca birçok kitapta zor olan metinlerin tercüme edilmeden
atlatıldığı defalarca tespit edilmiştir. Halbuki tercüme edilmeyen/edilemeyen
cümle ve paragraflar en azından belirtilmelidir.
Bazı yayınevleri de okuyucular tepki
gösterecek ve kitap çok satılamayacak diye mütercimi haberdar ederek veya
etmeyerek çevrilen eserden bazı pasajları çıkarmaktadırlar. Bu durum ise bazı
yazarların Türkiye’de yanlış anlaşılmasına sebep olmaktadır. Söz gelimi meşhur
İranlı düşünür ve sosyolog Ali Şeriati Türkiye’de yanlış bilinmektedir. Kimi
çevreler onu bir Şiî olmadığını iddia etmektedirler. Zira onun Şiîlik ile
ilgili düşünceleri pek fazla tercüme edilmemekte veya bu konular bilinçli bir
şekilde kitaplarından çıkarılmaktadır.
Bunun yanında klasik olarak görülen
her eserin de tercüme edilmemesi gerekir. Çok teknik konular içeren ve gerek
özgün hali gerekse de çevirisi alan uzmanları dışında başka okuyucular
tarafından anlaşılmayan eserleri tercüme etmeye gerek yoktur. Ayrıca ilmi
değeri olmayan başta Resûlullah (s.a.s.) olmak üzere Raşid Halifelere,
Müslümanlara ve İslâmî değerlere her türlü saldırı ve hakaretin yapıldığı eserleri
tercüme etmek ise faydadan çok zarar getirmektedir.
Önümde Dünya Siret Ödülünü alan er-Rahîku’l-Mahtum[2]
adlı bir siyer kitabının tercümesi var. Daha önce Arapçasını okumuştum. Bu yıl
öğrencilerime bu kitabı takip edeceğimizi söyledim. Ben de kitabın Türkçesini okuyup
sayfalarını karıştırmaya başladım. Ancak baştan itibaren çok sayıda isim, kavram
ve tercüme hataları ile karşılaştım. Bu hataları görünce tamamen bilimsel
kaygılarla bu konuda bir yazı yazmak istedim. Bu kitap aracılığıyla genel
anlamda tercüme sorunumuz özel anlamda ise İslâm Tarihi alanında yapılan
tercümelere dikkat çekmek istedim. Yanlış anlaşılmamasını temenni ederim. Çevirilerdeki
dil sorunu ise başka bir yazının konusudur.
Piyasada tercüme edilen kaynak
eserlerde de zaman zaman fahiş denilebilecek tercüme hatalarına
rastlanılmaktadır. Yeri geldiğinde bu tercüme hatalarına da değinmek yararlı
olacaktır. Siyer konusunda yazılan bir eserden söz ettiğimizden dolayı şunları
söyleyebiliriz: Siyer ve İslâm Tarihi alanı ile ilgili eserler, ya iyi dil bilgisine
sahip İslâm tarihçileri tarafından tercüme edilmeli ya da tercüme edildikten
sonra alan uzmanları tarafından dikkatlice okunmalı ve gerekli tashihler
yapılmalıdır.
Burada er-Rahiku’l-Mahtûm adlı
eserin tercümesinde tespit ettiğim bazı tercüme hataları, yanlış yazılan bazı
kavram, şahıs, yer ve kabile isimleri üzerinde durmak istiyorum. Doğru olarak kabul
ettiğim bu okunuşların ve önerilerin yüzde yüz doğru olduğunu iddia etmiyorum. Bunların
kabul gören yaygın kullanımının bu şekilde olduğunu biliyorum. Bu nedenle
yapılacak eleştirilere açık olduğumu belirtmeliyim. Mesele üzüm yemektir asla
bağcıyı dövmek değildir. Ne mutlu işini düzgün yapıp insanlara yararlı hizmet
sunanlara.
İkinci dipnotta belirtilen kitabın
baskıları esas alınarak Türkçe olan kitabın sayfa numarası verilerek yanlış
okunan kelimeler yazıldıktan sonra parantez içerisinde doğrusu veya yaygın
olarak kabul edilen alternatif kelime veya cümleler yazılacaktır.
s. 24: Muzhac (Doğrusu: Mezhic), Sekasek (Sekasik), Cüfneoğulları
(Cefneoğulları)
s. 25: Ur beldesi (bazı yerlerde
“Er” bazı yerlerde “Ur” şeklinde yazılmıştır; Cüfne b. Amr (Cefne b. Amr).
s. 27: Batra (Petra şeklinde
yazılması daha uygun)
s. 28: Raiba (Rabia), Tağleb (Tağlib),
Kays Iylan (Kays Aylan)
s. 29: Hanefioğulları
(Hanifeoğulları); Tağleb Fıkat yarımadasına (Tağlib Fırat adasına).
s.30: Sarvah (Sirvah); Me’rab
(Me’rib); Ridan (Reydan)
s. 31: Büyük Kurûş (Büyük Kiros)
s.32: İyas b. Kubeysa (İyas b.
Kabîsa)
s. 35: Halil b. Habaşe (Huleyl b.
Hubşa); Hubey (Hubba)
s. 38: Işnak (Eşnak); Ikab (Ukab)
s. 49: Zıbyan (Zübyan); Tağlab
(Tağlib)
s. 50: Micenne (Mecenne)
s. 53: Mırre (Mürre. Bazı yerlere
Mırre bazı yerlerde Mürre yazılmıştır.)
s. 62: Şeyma’nın asıl adı Hazafe
yahut Cezame olup (Huzafe yahut Cüzame daha uygundur. Cüdame diye bir isimden
de söz edilebilir.)
s. 65: Rahib Buhayra (Rahib Bahîra)
s. 67: Tercüme hatası:
أن الروايات توالت أنه كان يرعى غنمًا، رعاها في بني سعد، وفي مكة
لأهلها على قراريط[3]
Tercümede yukarıdaki metin şu
şekilde tercüme edilmiştir: “Ancak rivayetler Sa’doğulları diyarında ve
Mekke’de Kararit denilen yerde koyun güttüğünü
belirtmektedirler.”
(Doğrusu: “Ancak O’nun Sa’doğulları
diyarında ve Mekkelilere Kırat karşılığında koyun güttüğü
hakkında çok sayıda rivayet bulunmaktadır.”
Burada önemli olan bu eserde ve
başka birçok kaynakta geçen Karârît kelimesinin yer adı olarak kabul edilip
edilmemesidir. Tercümede Karârît kelimesi bir yer olarak ele alınmıştır. Karârît
kîrât'ın çoğuludur. Kırat kuruş gibi bir para birimidir. Mekke civarında Kırat
veya Karârît diye bir yer veya bölge adına rastlanılmadığı belirtilmektedir.
Buna rağmen Karârît kelimesini Ciyad gibi yer ismi olarak da kabul edenler
olmuştur.[4] Yer ismi
olarak belirtilse bile yukarıdaki açıklamaların dipnotta belirtilmesi daha
uygundur.
s.67: Nefise bt. Meniyye (kitaba
göre Nefise bint Münye’dir. Ancak genelde bu isim Nefise bint Ümeyye olarak
geçmektedir.)
s. 68: Efendimiz (s.a.) Hatice’ye
mihir olarak 20 bekra vermişti. (Türkçe’de bekra diye bir kelime
bilinmemektedir. Bekra dişi deve demektir. Ayrıca mihir değil mehir diye yazmak
daha uygundur. Doğru tercümesi şu şekildedir: Hz. Peygamber (s.a.) Hatice’ye 20
dişi deve mehir olarak verdi.)
Söz konusu kitapta bazı ifadeler
tercüme edilmemiştir. Mesela kitabın Arapça baskısının 69. sayfasında yer alan
(أسفل من غضروف كتفه مثل التفاحة) ifadesi tercüme
edilmemiştir.
Kitabın yetmiş sayfasını
okuduğumuzda bu kadar tercüme hataları gözümüze ilişmektedir. Kitap aslı ile
karşılaştırıp dikkatlice okunduğunda bu hatalar daha da artacaktır. Dünya Siret
Ödülünü alan bir eser daha titiz bir şekilde tercüme edilmeliydi. Bu
eleştiriler göz önünde bulundurularak eserin yeniden gözden geçirilip
yayınlanmasını ümit ederiz.
Yukarıda sözü edilen tercüme
konusundaki genel sorunlar dikkate alınarak tercüme edilmesi gereken eserlerin
çevirilerinde daha ihtiyatlı davranılmasını tavsiye eder, işini ciddiye alan
mütercim ve yayınevlerini tebrik ederiz.
[1]
Stefan Zweig, Dünün Dünyası, (Türkçesi: Burhan Arpad), İstanbul 1985, s.
160.
[2]
Safiyyürrahman Mübarekfuri, er-Rahiku’l-Mahtum, Rabıtatü’l-Alemi’l-İslâmî,
Mekke 1988. (Türkçesi: Peygamberimizin Hayatı ve
Daveti, (çev. H. İbrahim Kutlay), Risale Yayınevi, İstanbul 2017.)
[3] Mübarekfurî,
er-Rahiku’l-Mahtûm, s. 50 (Türkçesi s. 67).
[4] Bu
konudaki tartışmalar için bkz. İbn Ḥacer el-ʿAsḳalânî, Ebû'l-Faḍl Aḥmed b. ʿAlî
el-ʿAsḳalânî, Fetḥu'l-Bârî Şerḥu Saḥîḥ
el-Buhârî (nşr. Muḥibbuddîn el-Haṭîb), I-XIII, Dâru'l-Maʿrife, Beyrut
1379/1959, IV, 441.
Muhterem hocam, eline emeğine sağlık. Selam ve hürmetlerimle...
YanıtlaSil