SİYERİN ÖNCÜLERİ: İBN HİŞÂM (ö. 218/833)
Prof. Dr. Adem APAK
GİRİŞ
İslâm tarihçiliğinin ilk örneklerini meğâzî ve siyer kitapları teşkil eder. Binaenaleyh İslâm tarihinin daha köklü bir ilim dalı kabul edilen hadis ilmi disiplininden bağımsızlığını kazanmaya başlamasının ilk ürünleri meğâzî ve siyer eserlerini görmek mümkündür. Sözlüklerde meğâzî kelimesi “arzu, istek, savaşmak, savaş yeri” manalarına gelen “meğzâ” kelimesinin çoğulu olup, bundan türeyen “gazve” ise “savaş” karşılığında kullanılır. Diğer taraftan Meğâzî “gâzîlerin savaş menkıbeleri” anlamında olduğu gibi, gazveler manasındaki “meğzât” kelimesinin çoğulu şeklinde de kabul edilmiştir. Bu durumda meğâzî terimi “Hz. Peygamber’in (sav) her türlü askerî faaliyetleri” veya “bu faaliyetleri konu edinen kitaplar” demektir.[1] Siyer ise kelime anlamıyla “sîre”nin çoğulu olup “yönelmek, seyahat etmek” anlamlarına gelir. Istılahî olarak siyer “Hz. Peygamber’in (sav) bütün hayatını ele alan hâl tercemesi” demektir.[2] Tarifinde de ifade edildiği gibi siyerin alanı meğâzîye göre daha kapsamlıdır. Bu durumda siyer, meğâzîyi de içine almaktadır. Ezcümle Hz. Peygamber’in (sav) bütün hayatını konu alan rivayetleri bir arada toplayan risâle ve kitaplara siyer veya sîre adı verilmiştir.
İlk siyer ve meğâzî
çalışmaları esas olarak sahâbe nesliyle başlar. Bununla birlikte ilk nesil bu
konuda müstakil kitap yazmamışlardır. Onlar özet olarak ulaştıkları bilgileri
bir taraftan düzensiz bir şekilde kaydederken diğer taraftan da kendilerinde
olanı sonraki kuşağa şifahi olarak nakletmişlerdir. Bu sebeple siyer ve
meğâzîye ait ilk eserleri yazmak Müslümanların ikinci nesli olan Tâbiûna nasip
olmuştur.[3]
İkinci nesil olan Tâbiûn Hz. Peygamber (sav) dönemine ait bazı yazılı vesikalar
yanında ashâbdan kendilerine sözlü gelenekle intikal eden haberleri hem
nakletmeye hem de kronolojik esasa göre kaydetmeye başlamışlardır. Bu tür telif
faaliyeti hicretin birinci asrında süratli bir gelişme göstermiş, netice olarak
Emevîlerin sonu ile Abbâsîlerin başlangıç dönemlerinde ilk büyük siyer ve
meğâzî eserleri ortaya çıkmaya başlamıştır.[4] Bahsi geçen
dönemin en mühim simaları İbn Şihâb ez-Zührî (ö.124/M.742) ile yazdığı Kitâbu’l-Meğâzî
isimli eseri günümüze kadar ulaşan İbn İshâk‘tır (ö.150/.767).
Siyer telifinin
aşamalarını genel hatlarıyla Başlangıç, Risaleler ve Telif dönemi olarak
isimlendirmek mümkündür. Başlangıç döneminin öncü temsilcileri Ka’bu’l-Ahbâr
(ö.32/652), Abdullah b. Selâm (ö.43/663), Vehb b. Münebbih (ö.114/732);
Risâleler döneminin temsilcileri Urve b. Zübeyr (ö.94/713), Şurahbil b. Sa’d
(ö.123/740), Âsım b. Ömer (ö.120/737), Abdullah b. Ebî Bekir (ö.135/752) ve
Ebân b. Osman (ö.105/732) kabul edilir. Cem döneminin tek temsilcisi ise İbn
Şihâb ez-Zürî’dir. (ö.124/741). Bu aşamada temel kaynaklarını temin eden siyer
ve meğazî yazımı tasnif ve telif dönemine geçmiştir. Bu dönemde siyer yazımının
metodolojisi geliştirilmiş, müellifler arasında farklı siyer ve meğazi
telifleri ortaya konulmaya başlamıştır. Siyer yazımında tasnif ve telif
döneminin en önemli temsilcileri ise Mûsa b. Ukbe (ö.141/758), İbn İshâk
(ö.151/768), Ma’mer b. Râşid (ö.153/770), Ebû Ma’şer es-Sindî (ö.170/787) ve
Vâkıdî (ö.207/822) kabul edilir. Siyer yazıcılığında Cem döneminden sonraki
süreç ise Nakil Dönemi olarak ifade edilir. Nakil Dönemi ise kendi arasında
Klasik Nakil ve Karşılaştırmalı Nakil Dönemi şeklinde iki başlıkta
değerlendirilmekte olup Klasik Nakil Dönemi’nin en önemli temsilcisi olarak İbn
Hişâm (ö.218/833) kabul edilir.[5]
Bu çalışmada Klasik Nakil Dönemi’nin temsilcisi sıfatıyla İbn Hişâm’ın hayatı
ve es-Sîre eseri çerçevesinde genelde İslâm tarihi özelde ise siyer
ilmine katkıları ele alınacaktır.
A. İLMÎ HAYATI VE ESERLERİ
İslâm
tarihi yazımında en önemli siyer müellifi temsilcisi kabul edilen İbn Hişâm,
Güney Arabistan menşeli Himyer kabilesinin bir mensubu olarak Basra’da dünyaya
gelmiştir.
Yemenli Himyer kabilesinin Meâfirî koluna mensup olduğu kaydedilmektedir. Kaynaklarda onun nesebi Abdülmelik b. Hişâm b.
Eyyûb el-Himyerî olarak geçer. Künyesi ise Ebû Muhammed el-Basrî’dir. Kendisi
ayrıca el-Zühelî ve es-Sedûsî olarak da tanınmıştır.[6]
İbn Hişâm çocukluk, gençlik ve tahsil hayatı Basra’da tamamlanmış, daha sonra Mısır’a giderek
hayatının geri kalan kısmını Fustat’ta yaşamıştır. Onun Basra’dan ne zaman
ayrıldığı ve Mısır’a gitmeden önce tahsil için diğer ilim merkezlerine seyahat
edip etmediği hususu bilinmemektedir. Mısır’da bulunduğu esnada İbn İshâk’ın es-Sîre’sini kendisine rivayet eden hocası
Ziyâd b. Abdullah el-Bekkâî ile görüşmek üzere Kûfe’ye veya Bağdat’a gitmiş
olması ihtimal dahilindedir. İbn Hişâm’ın Mısır’da görüşme imkânı bulduğu İmam
Şâfiî onun bilhassa Arap dili konusunda iyi yetişmiş bir âlim olduğunu ifade
etmiştir. Kaldı ki İbn Hişâm’ın eserinde yer alan âyet, hadis ve şiir
örneklerindeki garîb kelimeleri açıklarken verdiği bilgiler, onun Arap dili ve
edebiyatına ne düzeyde vâkıf olduğunu açıkça göstermektedir. Farklı rivayetler
bulunmakla birlikte İbn Hişâm’ın 13 Rebîülâhir 218 (8 Mayıs 833) tarihinde
Fustat’ta vefat ettiği bilgisi yaygınlık kazanmıştır.[7]
Kendi zamanında bir
siyer alimi olarak şöhret bulan İbn Hişâm aynı zamanda tarih, ahbâr, ensâb,
şiir, nahiv ve lugat âlimi olarak da tanınmıştır. Bununla birlikte onun
hocaları, eserleri ve görüşleri hakkında şöhretiyle mütenasip yeterli bir bilgi
bulunmamaktadır. İbn Hişâm’ın şöhrete kavuşmasını sağlayan temel ilmî faaliyet
ise İbn İshâk’ın Sîretü İbn İsḥâḳ diye de
bilinen eserini yeniden tertip etmiş olmasıdır. Öyle ki bu eser zamanla
onun adıyla Sîretü İbn Hişâm olarak anılır olmuştur. Kendisi İbn İshâk’ın
en meşhur râvilerinden Ziyâd b. Abdullah el-Bekkâî’nin Kûfî-Bağdâdî adıyla
tanınan nüshasını esas alarak eseri kısaltmış, bu arada bazı ilâvelerde de
bulunmuştur. Diğer taraftan İbn Hişâm, yazdığı eserinde İbn İshâk’tan farklı
olarak Ebû Ubeyde Ma‘mer b. Müsennâ, Yûnus b. Habîb ve Hasan-ı Basrî gibi
âlimlerden nakillerde bulunmuş, farklı tarihî bilgileri esere ilâve etmiş,
birtakım kelimelerin okunuşunu belirtmesinin yanısıra kitapta geçen şahısların
nesepleriyle ilgili bilgiler sunmuş, bu sayede İbn İshâk’ın eserinin
muhtevasını zenginleştirmiştir. Müellif eserini kaleme aldığı İbn İshâk’ın
kitabına yaptığı şahsî katkılarını “kāle İbn Hişâm” ifadesiyle başlayan bir
ibareyle göstermek suretiyle eserin aslında bulunan bilgiler ile şahsî
katkılarının farklılığını göstermiştir. Nihayet onun tarafından tamamlanan
kitap zamanla kendi adıyla (Sîretü İbn Hişâm, Tehẕîbü İbn Hişâm) anılır olmuştur.
Kıftî, Zehebî, İbn Kesîr, İbnü’l-İmâd, İbn Hallikân ve Sehâvî gibi müellifler,
bu eseri Hz. Peygamber’in (sav) hayatına dair en sağlam ve en iyi siyer kitabı
olarak kabul etmişlerdir.[8]
İbn Hişâm’ın siyer
rivayeti aldığı bilgi kaynakları Abdülaziz b. Muhammed ed-Derâverdî, Abdullah
b. Cafer b. el-Misver b. Mahreme, Abdullah b. Hasan b. Hasan, Abdullah b. Vehb,
Abdülvâris b. Said et-Tennûrî, Cu’şum b. Muâviye b. Bekr b. Hevâzin, Ebû Amr
el-Medenî, Ebû Bekr ez-Zübeyrî, Ebû Zeyd el-Ensârî, Şâfiî, Hallâd b. Kurre b.
Hâlid es-Sedûsî, İbn Cüreyc, İbn Ebî Amr b.el-A’lâ, Mâlik b. Enes, Mesleme b.
Alkame, Rubeyh b. Abdurrahman b. Ebû Saîd el-Hudrî, Süfyân b. Uyeyne, Vâkıdî,
Vekî, Yahyâ b. Saîd, Yûnus b. Habîb en-Nahvî ve Zeyd b. Eslem’dir.[9]
Kaynaklarda İbn Hişâm’ın
ilk eseri olarak Kitâbü’t-Tîcân fî Mulûki Himyer ve et-Tîcân li Ma’rifeti
Mülûki’z-Zamân fî Ahbâri Kahtân olarak zikredilir. Bu eserin muhtevasında
ehl-i kitap hikayelerinin yanı sıra peygamberler tarihi bilgileriyle Yemen
tarihine ait bir takım malumat bulunmaktadır.[10]
B. SİYER İLMİNE
KATKILARI
İbn Hişâm’ın en önemli
eseri şüphesiz es-Sîretü’n-nebeviyye’si
olup Hz.
Peygamber’in (sav) hayatına dair tamamı zamanımıza intikal etmiş en eski kitaptır.
İbn İshâk’ın es-Sîre’sinin farklı
râviler tarafından nakledilen birçok nüshasının hiçbiri tam olarak günümüze
gelmemiştir. Buna karşılık İbn Hişâm’ın eseri ise farklı râviler yoluyla İslâm dünyasına
yayılmıştır. İbn Hişâm’ın eserini rivayet edenler arasında başta gelen raviler
ise Muhammed b. Hasan el-Kattân, Abdürrahîm b. Abdullah el-Berkî ve kardeşi
Ahmed el-Berkî’dir. İbn Hişâm, İbn İshâk’ın kitabını esas almakla birlikte onun
aksine Kur’ân’da temas edilmeyen ve Hz. Peygamber’le (sav) ilgisi olmayan
konulara, ayrıca pek tanınmayan şairlerin şiirlerine itibar etmemiştir. Müellif
diğer taraftan kitabına aldığı bazı şiirlerin gerek yazımını gerekse veznini
tashih etmiş, bir kısım şiirlerin nisbet edilen şahıslara ait olmadığını tespit
etmiş, bir kısmının kaynağını ve râvilerini zikretmiş, zaman zaman da İbn
İshâk’ın ana metnine yeni şiirler ilâve etmiştir.[11]
İbn Hişam es-Sire
isimli eserindeki konu muhtevası ve takip ettiği metodolojiyi şu şekilde ifade
etmektedir: “Bu kitaba İsmail b. İbrahim ve onun soyundan gelen Rasûllah’ın
atalarını sıra ile zikretmekle başlıyorum. İsmail’in diğer çocuklarını ise terk
ediyorum. Terk etme gerekçem Rasulüllah’ın siretine kadar olanları özetlemek
içindir. Bu kitapta inhisar için İbn İshâk’ın zikretmiş olduğu, Rasûlüllah
hakkında bilgi bulunmayan, Kur’ân’da onun hakkında bir şey nazil olmamış, bu
kitabın amacına uygun olmayan ve hadisenin tefsiri veya şahidi bulunmayan
şeyleri zikretmedim. Aynı şekilde İbn İshâk’ın zikretmiş olduğu ancak şiir ilmi
ehlince bilinmeyen, söz edilmesinin uygun olmadığı, bazı insanları kötüleyen ve
el-Bekkâî’nin zikretmediklerini almadım. Allah izin verirse burada, bunların
dışında kalanları ele alacağım”.[12]
İbn Hişâm, eserinde İbn
İshâk’tan aldığı bilgileri aktarmanın yanısıra zaman zaman da onda bulunan
bilgilerden hatalı gördüklerini düzeltmiştir. Onun yaptığı düzeltmeler, isim
tashihi, nesep tashihi, kelime tashihi, haber ve şiir tashihi şeklinde gerçekleşmiştir.[13]
Nitekim İbn İshâk, Bedir’de öldürülenlerin sayısını elli olarak vermişken, İbn Hişâm
çeşitli deliller ileri sürmek suretiyle öldürülenlerin sayısının yetmiş
olduğunu bildirmiştir.[14]
Diğer taraftan İbn Hişâm, İbn İshâk’ın kapalı ve müphem bıraktığı bazı
bilgileri açıklamak suretiyle rivayetin netleşmesine ayrıca katkı sağlamıştır.
Nitekim İbn İshâk Mekke’nin fethi günü Ümmü Hânî’nin iki kişiye eman verdiğini
rivayet etmiş, ancak isimlerini vermemiştir. İbn Hişâm bu iki kişinin Hâris b.
Hişâm ile Züheyr b. Ebû Ümeyye el-Muğîre olduğunu açıklamıştır.[15]
İbn Hişâm’ın eseri
kendisinden sonra telif edilmiş siyer eserleri için öncülük ve örneklik yaptığı
gibi, kendisinden sonra gerek siyer gerekse genel İslâm tarihi eseri yazan
müellifler için en önemli siyer kaynağı olma niteliği kazanmıştır. Nitekim
kendisinden sonraki müelliflerden Ya’kûkî (292/905), Mesûdî (346/957), İbn
Asâkir (571/1175), İbnü’l-Esîr (630/1232), Zehebî (748/1347) ve İbn Kesîr
(774/1372) eserlerinde İbn Hişâm’ın es-Sîresi’nde istifade etmişlerdir.[16]
Diğer taraftan es-Sîre İslam tarihi yazıcılığında öncü bir siyer ve kendisinden
sonra yazılmış tarik ve siyer eserlere fikir ve muhteva açısından kaynak olmuş
bulunmakla birlikte eser başta tefsir olmak üzere Kur’ân ilimleri ile Arap Dili
ve Belağatı için de referans kaynağı olmuştur. Ülkemizde araştırma makalesi
olarak yayınlanmış bulunan “Bir Tefsir Kaynağı Olarak İbn Hişâm’ın es-Sîresi”[17],
“İbn Hişam ve Sîresindeki Garîbü’l-Kur’ân”[18]
ve “Sîret-i İbn Hişam’ın Arapçası ile Bugünkü Arapça’nın Mukayesesi”[19]
başlıklı çalışmalar bu hususu açıkça ortaya koymaktadır.
İlk baskısı Mısır’da yapılan es-Sîre’yi (I-III,
Bulak 1259) Ferdinand Wüstenfeld tahkik ederek yayımlamıştır (I-III, Göttingen
1858-1860). Eserin ayrıca birçok tahkikli neşri yapılmış olup Mahmûd Seyyid
Tahtâvî (I-III, Kahire 1329), Mustafa es-Sekkā – İbrâhim el-Ebyârî – Abdülhafîz
eş-Şelebî (I-IV, Kahire 1355/1936, 1375/1955), Muhammed Muhyiddin Abdülhamîd
(I-IV, Kahire 1356/1937), Muhammed Halîl Herrâs (I-IV, Kahire 1971), Tâhâ
Abdürraûf Sa‘d (I-IV, Kahire 1391/1971); Muhammed Fehmî es-Sercânî (I-IV,
Kahire 1978), Ömer Abdüsselâm Tedmürî (Beyrut 1987) ve Mecdî Fethî es-Seyyid’in
(I-V, Tanta 1416/1995) neşirleri bunlar arasında zikredilebilir.[20]
es-Sîretü’n-nebeviyye’ye dört ayrı
şerh yazılmış olup bunların üçü basılmıştır. Eserin en geniş şerhi, Endülüslü
muhaddis Abdurrahman b. Abdullah es-Süheylî (ö. 581/1185) tarafından er-Ravżü’l-ünüf fî şerḥi’s-Sîreti’n-nebeviyye li’bni Hişâm adıyla
kaleme alınmıştır. İlk olarak Mısır’da basılan bu eser (I-II, Kahire 1332/1914)
daha sonra Abdurrahman el-Vekîl tarafından da neşredilmiştir (I-VII, Kahire
1387-1390/1967-1970). Süheylî’nin şerhinin ayrıca iki muhtasarı yapılmıştır.
Bunların ilki Muhammed b. Ahmed b. Osman ez-Zehebî’nin Muḫtaṣarü’r-Ravżi’l-ünüf’ü (Berlin
Staatsbibliothek, nr. 9565), diğeri Ebü’l-Feth Muhammed b. İbrâhim b. Muhammed
b. Mukbil el-Bilbîsî’nin el-İlmâm bi’r-Ravż ve Sîreti’bni Hişâm el-Mülaḳḳab
bi-Celâʾi’l-efkâr bi-sîreti’l-Muḫtâr’ıdır (Kudüs
el-Mektebetü’l-Hâlidiyye, Siyer, nr. 3). Vezîr el-Mağribî diye bilinen
Ebü’l-Kāsım Hüseyin b. Ali b. Hüseyin (ö. 418/1027), İbn Hişâm’ın eserinin yeni
ve sağlam bir rivayetini kaleme alırken bazı yerlerde kısa fakat değerli
açıklamalar yapmıştır. Bu eseri Süheyl Zekkâr es-Sîretü’n-nebeviyye li’bni Hişâm bi-Şerḥi’l-Vezîri’l-Maġribî adıyla
yayımlamıştır (I-II, Beyrut 1412/1992). Diğer bir Endülüslü âlim olan Ebû Zer
el-Huşenî, es-Sîretü’n-nebeviyye’de geçen
garîb kelimeleri açıklayan bir şerh yazmıştır.
İbn Hişâm’ın es-Sîretü’n-nebeviyye’yi Türkçe’ye
ilk defa Sîret-i
Resûlullah adıyla Aydınlı Eyyûb b. Halîl çevirmiş ve 12
Rebîülevvel 986 (19 Mayıs 1578) tarihinde şehzadeliği sırasında III. Murad’a
takdim etmiştir. Yazma nüshası İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde (TY, nr.
2414) bulunan eser, Mes‘ad Süveylim Ali eş-Şâmân tarafından Türk Edebiyatında Siyerler ve İbn Hişam’ın Siyer’inin Türkçe
Tercümesi adıyla doktora tezi olarak neşre hazırlanmıştır (1982,
AÜ İlâhiyat Fakültesi). Sîretü İbn Hişâm’ın dört ciltlik Kahire neşrinin
(1936) I. cildini İzzet Hasan ve Neşet Çağatay Hz. Muhammed’in Hayatı (I,
Ankara 1971), II. cildini Yusuf Velişah Uralgiray aynı adla (II, Riyad
1405/1985) Türkçe’ye tercüme etmişlerdir. Eserin tamamını İslâm Tarihi Sîret-i İbn-i Hişam Tercemesi adıyla
Hasan Ege Türkçe’ye çevirmiştir (I-IV, İstanbul 1985).[21]
SONUÇ
İbn Hişâm, İslam tarih
yazıcığı konusunda özellikle siyer telifinde öncü bir şahsiyet olarak kabul
edilir. Müellif siyer yazımı konusunda kendisinden önceki ravi müelliflerin rivayet
ve eserlerindeki siyer malumatını bir araya getirip yeni bir tasnif metoduyla
ortaya koymasının yanı sıra ilk kez temel siyer konularının tamamını muhtevaya
dahil etmek suretiyle bütüncül bir siyer yazımının öncülüğünü yapmış, bu sayede
kendisinden sonraki siyer müellifleri için hem metod hem de kaynak olma
açısından kıymetli bir örneklik sunmuştur. Dolayısıyla İbn Hişâm’ı siyer
yazıcılığında bir çığır açıcısı olarak değerlendirmek mümkündür. Nitekim
kendisinden sonraki siyer müellifleri gerek metodoloji gerekse siyer
muhtevasını ortaya koymada her daim İbn Hişâm’ın es-Sîresini referans
olarak almışlardır. İbn Hişâm’ın eserinin diğer bir özelliği ise Hz.
Peygamber’in (sav) siresini dar çerçevede sadece Mekke veya Hicaz merkezli olarak
ele alma şeklindeki klasik anlayışı aşarak onun hayatını gönderildiği dönemin
dünya tarihi çerçevesinden değerlendirmiş bu şekilde Hz. Muhammed’in (sav) risaletinin
evrenselliğini siyer yazımı çerçevesinde ortaya koymuştur. Bütün bunlar
sebebiyle gerek siyer yazım metodolojisi gerekse siyer muhtevası açısında
asırlar boyu siyer müelliflerinin el kitabı mahiyetinde değer görmüş İbn
Hişam’ın eseri günümüzde olduğu gibi gelecekte de Hz. Peygamber’in (sav)
hayatını yazmak, okumak ve öğrenmek isteyen her seviyeden insan için bilgi
kaynağı olmaya devam edecektir.
KAYNAKÇA
Fayda Mustafa. “İbn Hişâm”, Türkiye Diyanet İslam Ansiklopedisi 10:78-79.
Ankara: TDV Yayınları, 1994.
Fayda,
Mustafa, “Siyer Sahasındaki İlk Telif Çalışmaları”, Uluslararası Birinci
İslâm Araştırmaları Sempozyumu, İzmir: 1985.
Horovitz,
Josef, İslami Tarihçiliğin Doğuşu, trc. Ramazan Özmen-Ramazan
Altınay, Ankara: 2019.
İbn
Hişâm, Abdülmelik b. Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye, Kahire:ts.
İbn
Manzûr Ebu’l-Fadl Cemalüddin Muhammed b. Mükrim, Lisânü’l-Arab, Beyrut:
Dâru’s-Sâdır,?
İbn
İshâk Ebû Bekir b. Muhammed, Sîretü İbn İshâk, thk. Muhammed
Hamidullah), Konya: 1981.
Öz,
Şaban, İlk Siyer Kaynakları ve Müellifleri, İstanbul: 2008.
Şeşen,
Ramazan, Müslümanlarda Tarih-Coğrafya Yazıcılığı, İstanbul: 1998.
Zebîdî
Seyyid Muhammed Murtaza, Tâcü’l-arûs, Beyrut: Dâru’s-Sâdır,?
Zehebî
Şemsüddin Muhammed b. Ahmen b. Osman, Siyeru A’lâm, thk. Şuayb Arnavud,
Beyrut:1985.
[1] İbn Manzûr Ebu’l-Fadl Cemalüddin Muhammed b.
Mükrim, Lisânü’l-Arab, Beyrut: Dâru’s-Sâdır, ?), 15: 124-125; Zebîdî Seyyid Muhammed Murtaza, Tâcü’l-arûs, Beyrut:
Dâru’s-Sâdır, ?), 10:265.
[2] İbn Manzûr, Lisânü’l-Arab, 4: 389;
Zebîdî, Tâcü’l-Arûs, 3:287-288.
[4] Mustafa Fayda, “Siyer
Sahasındaki İlk Telif Çalışmaları”, Uluslararası Birinci İslâm Araştırmaları
Sempozyumu, 360, İzmir: 1985.
[5] Bu konuda bk. Şaban
Öz, İlk Siyer Kaynakları ve Müellifleri, (İstanbul: 2008), 93-197.
[6] Zehebî Şemsüddin
Muhammed b. Ahmen b. Osman, Siyeru A’lâm, thk. Şuayb Arnavud,
Beyrut:1985, 10: 428-429.
[7] Mustafa Fayda, “İbn Hişâm”, Türkiye
Diyanet İslam Ansiklopedisi (Ankara: TDV Yayınları, 1994), 20:71.
[8] Mustafa Fayda, 20:72.
[9] Şaban Öz, 356.
[10] Zehebî, 10:429.
[11] Mustafa Fayda, 20: 72.
[12] İbn Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye, (thk.
Muhammed es-Sakkâ-İbrahim el-Ebyârî-A. Şelebî, Kahire: ts.,1: 4.
[13] Şaban Öz, 361.
[14] İbn Hişâm, es-Sîre, 4: 641.
[15] İbn Hişâm, es-Sîre, 4: 411.
[16] Şaban Öz, s. 368.
[17] Mustafa Özel, Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi, 2001, sayı: 14, s. 205-215.
[18]
İsmail Cerrahoğlu, İslâm İlimler Enstitüsü Dergisi (Ankara Üniversitesi
İlahiyat Fakültesi), 1977, sayı.3, s. 1-28.
[19] Muhammed Hasan Bakkala, (çev.Necmettin
Yurtseven), Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1997, cilt: XXXVI,
s. 461-470.
[20] Mustafa Fayda, 20:72.
[21] Mustafa Fayda, 20: 72.
0 yorum:
Yorum Gönder