10 Kasım 2023 Cuma

Yemişim Rivâyetinizi...


Yemişim Rivâyetinizi...

Prof. Dr. Şaban ÖZ

Daha önceki ilmin tabana yayılması çabalarını sorguladığım yazı yüzünden başıma gelenleri sanırım hepiniz biliyorsunuzdur. Eleştirdiğim bütün kesimler, hiçbir utanma duygusuna kapılmaksızın “bir ilahiyatçının itirafları” başlığını atarak ciddi ciddi ayar vermişlerdi. Hatta birçok ilahiyat hocası dahi ne dediğimi anlamaksızın bu vesileyle topa kafa uzatmışlardı...

Biliyorum yine bir sürü “terane” işiteceğim...

Ancak...

Lakin...

Allah şahit umurumda bile değil!

Neyse şimdi konuyu dağıtmayalım.

Tarihin ideolojilerin emrinde çalıştırılması, tarih ilminin neşv ü nema bulmasından itibaren tartışılan bir konu. Aslında herkes bir şekilde bunu kabul etmiştir de ne kadarı ideolojinin emrinde olsun onun hesabındadır.

Sık sık tekrarladığım bir cümle vardır; “Biz tarihçiyiz, varsa abartırız, yoksa uydururuz” diye.

Sosyal bilimlerin doğasına girmeyelim şimdi. Kanıt’ın ne olduğuna hiç girmeyelim. Hele hele mutlak doğru’dan hiç bahsetmeyelim. Birimizin doğrusunun diğerinin mutlak yanlışlığı vs.

Geçelim mi?

Geçelim!

Tarih, olmuş bitmiş ya olduğu gibi ya da olması istenildiği gibi yazılmıştır. Hepsi bu kadar. Biz de elimizdeki ya olduğu gibi anlatılan ya da olması istenildiği gibi anlatılan metinler üzerinden konuşuruz...

Tamam... Uzattıkça tadı kaçıyor. Toparlayayım.

Şuradan başlayalım; siyer ilmi seküler bir ilim olamaz!

Demem o ki, Allah’a ve Elçi’sine inanarak bakmadığınız sürece ne Resul’ün hayatını anlayabilirsiniz ne de yazabilirsiniz.

Hatta az buçuk kavgaya davet eder gibi, Müslümanım diyorsanız, İslâm hukukçuları gibi dinin karışmadığı alanlar icat edemezsiniz diyorum. Daha açık yazayım; yaptığın her işin mutlaka bir karşılığı olduğuna inanıyorum. Ya sevap ya günah!

Uzattım. Ama uzatmayınca birileri bu yazıyı alıp “alın bundan ilim adamı mı olur” diyeceğine adım gibi eminim. Tövbe haşa... ilmin peşinde giden...

Konu; Kudüs!

Efendim mirac!

Efendim isra!

Efendim kıble!

Efendim rivâyet!

Efendim bilmem ne...

Ben de diyorum ki...

Kudüs için ölenler!

Hadi toplayın bütün ilmi verilerinizi terazinin bir köşesine koyun; ben de sadece babası ile şehit edilen Muhammed’i koyacağım!

İlminizde iki yaşındaki bir çocuğun kanından daha ağır gelen bir rivâyetiniz varsa...

İlminizde 17 yaşında bir kız çocuğunun öldürülen cesedinden daha ağır gelen bir görüşünüz varsa...

İlminizde Yahudilerin postallarıyla çiğnediği bir mabedden daha korunmuş bir metniniz varsa...

İlminizde Kudüs’ten daha ağır gelen bir tespitiniz varsa...

Yok kardeşim yok!

Ben önce Müslümanım!

Allah’a karşı sorumluyum!

Sonra Resulüne!

Sonra ümmete!

Kısacası...

Yemişim sizin rivâyetlerinizi!

Ta ki...

Özgür Filistin’e kadar!

Ta ki...

Özgür Kubbetu’s-Sahra’ya kadar!

Ta ki...

Özgür Ömer Mescidi’ne kadar!

Ta ki...

Özgür Mescid-i Aksâ’ya kadar!

Ta ki...

Hilâl’in nazlı nazlı dalgalandığını görünceye kadar...

İşte o zaman...

Rivâyetleri konuşuruz...

Görecek miyim?

Dedim ya; ben Müslümanım diye!

Tabi ki göreceğim!

 

[İlk yayın tarihi: 10 Aralık 2017]


 

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar