19 Ocak 2024 Cuma

Hz. Peygamber’in (sav) Vedâ Hutbeleri


HZ. PEYGAMBER’İN (SAV) VEDÂ HUTBELERİ

Prof. Dr. Âdem APAK

Hz. Peygamber’in (sav) Hicretin onuncu yılında (Miladi 632) gerçekleştirdiği haccına Vedâ Haccı, bu esnada toplanan Müslümanlara hitabına da Vedâ Hutbesi adı verilir. Vedâ hutbesi (Hutbetü’l-Vedâ) tabiri İslâm tarihi kaynakları arasında ilk defa Câhiz’in el-Beyân ve Tebyîn’inde zikredilmiş (nşr. Abdüsselam M. Hârûn, I-IV, Kahire 1968, II, 30-31), kendisinden sonra gelen Müslüman müellifler de bu tabiri kullanmıştır. Öyle ki gerek İslâm dünyasında gerekse ülkemizde bu tabirin isminde yer aldığı müstakil eserler kaleme alınmıştır.  Hâşim Sâlih Mennâ’nın Hutbetü’r-Rasûl fî Hacceti’l-Vedâ, (Dübey 1996); Cihan Aktaş’ın Vedâ Hutbesi: İnsanın Temel Hakları, (İstanbul 1992); Vehbi Ünal’ın, Peygamber Efendimizin Vedâ Hutbesi, (İstanbul 1998) ve Yavuz Ünal’ın Hz. Muhammed’in Vasiyeti (Vedâ Hutbesi), (Çorum 2006) kitapları buna örnek olarak verilebilir.

Allah Rasûlü (sav) (26 Zilkâde 10/23 Şubat 632) tarihinde hac görevini ifa maksadıyla yanında hanımları ve kızı Fâtıma olduğu halde diğer Müslümanlarla birlikte Medine‘den harekete geçti. Zülhuleyfe’de ihrama girdikten sonra Zilhicce’nin 4. günü Mekke‘ye ulaştı.[1]

Hz. Peygamber (sav) Kâbe ziyaretini tamamladıktan sonra Zilhicce ayının 8. günü Mekke‘den ayrılarak Mina’ya gitti. Ertesi sabah güneş doğduktan sonra Müzdelife yoluyla Arafat’a ulaştı. Burada vakfe için toplanan ve kaynaklarda sayıları 120 bine ulaştığı bildirilen Müslümanlara Vedâ Hutbesi olarak bilinen hutbesini îrâd etti.[2]

Allah Rasûlü’nün (sav) Vedâ Haccı esnasında bütün insanlığa vasiyeti kabilinden görülebilecek hutbelerde İslâm’ın bütün insanlığa hitap eden âlemşümul prensip ve esasları dile getirilmiştir. Hz. Peygamber (sav), Âdem peygamberin (as) soyundan gelen bütün insanların eşit olduğunu ifade etmiş, Allah’a iman, insan haklarına saygı, özellikle kadın haklarının gözetilmesine dikkat çekmiş, Allah’ın affetmeyeceği iki günahtan bir olan kul hakkına önemle işarette bulunmuştur. Câhiliyye adetleri olan faiz ve kan davalarının kaldırıldığı bu hutbe vesilesiyle bir kez daha hatırlatılmış, suçun şahsiliği esasına atıfta bulunulmuş, ayrıca ailede eşlerin birbirleri üzerindeki hak ve sorumlulukları, Müslümanların kardeşliği, emanetlerin sahiplerine iade edilmesinin önemi üzerinde durulmuş; inanç bağlarının güçlendirilerek, din kardeşliğinin korunması ve nihayet Kur’ân’a ve Sünnet’e sarılmanın önemi gibi dinin temel, insanlığın evrensel konuları vurgulanmış, her defasında ise hutbeleri dinleyen bütün Müslümanlar da bu ilana şahit gösterilmiştir.

Kaynaklarda yukarıda da belirtildiği üzere Arafat’ta irad edildiği yaygın olarak kabul edilmekle birlikte, Vedâ hutbesinin sadece Arafat’ta değil, Mina ve Akabe gibi yerlerde de gerçekleştiği, farklı zaman ve mekanlarda irâd edilen bu hitabelerin daha sonra tarih kitaplarında birleştirilip derlenmek suretiyle uzunca bir Vedâ hutbesi telif edildiği anlaşılmaktadır. Sonraki dönem tarihçiler de eserlerinde bu hutbeyi bütün halinde vermeyi devam ettirmişlerdir.

Hz. Peygamber’in (sav) arefe günü Arafat’ta irâd ettiği hutbeyi sahâbeden Cübeyr b. Mut’im, Câbir b. Abdullah ile Abdullah b. Mes’ûd rivayet etmişlerdir. Buna göre Allah Rasûlü (sav) Arafat’a ulaşınca Nemire denilen yerdeki çadırına yerleşmiş, daha sonra da devesiyle vadinin ortasına ulaştıktan sonra burada bulunan ashabına hitap etmiştir. Bu esnada Rebîa b. Ümeyye isimli sahâbî de söylenenleri tekrarlamak suretiyle Allah Rasûlü’nden (sav) uzakta bulunan Müslümanların da hutbeyi duymalarını sağlamıştır. Vakfe sebebiyle Müslümanların tamamı toplanmış olduğu için, Hz. Peygamber’in (sav) hutbesinin en çok Arafat’ta dinlenildiği, dolayısıyla onun da hutbesinin büyük bir kısmını burada irâd etmiş olduğunu ileri sürmek mümkündür. Belki de bu sebeple Vedâ Hutbesi, kaynaklarda Arafat’la birlikte anılmış ve burada sunulduğu kabul edilmiştir. Ancak hadis kaynaklarında onun bayramın birinci günü de bu defa Mina’da Müslümanlara hitap ettiği aktarılır. Allah Rasûlü’nün (sav) Mina’da bir hutbe irad ettiğini rivayet eden sahâbiler ise, Süleyman b. Amr, Ebû Bekre ile İbn Abbâs’dır. Ravilerden Ebû Bekre Nufey b. el-Hâris bu hutbesinde Hz. Peygamber’in (sav) bu ayın hangi ay olduğunu sorup ardından Zilhicce olduğunu söylediği, ardından bu beldenin hangi belde olduğunu sorup, Belde-i Haram olarak cevap verdiğini, bu günün hangi gün olduğunu sorduktan sonra kendisinin bu günün bayram günü olduğunu ifade ettikten sonra şu şekilde bir konuşma yaptığını zikreder: “Kanlarınız, mallarınız ve ırzlarınız birbirinize karşı şu ayınız, şu beldenizde, bu gününüzün haram olduğu gibi haramdır. Yakında Rabbimizin karşısına çıkacaksınız. O sizi amellerinizden sorguya çekecek. Dikkat ediniz. Benden sonra birbirinizin boynunu vuran kafirlere dönmeyin. Dikkat ediniz, burada bulunanlar bulunmayanlara tebliğ etsin. Olur ki, sözlerimin ulaştığı bazı kimseler bizzat duyanların bir kısmından daha iyi kavrarlar”. Ardından da kendisini dinleyenlere “Tebliğ ettim mi, tebliğ ettim mi?” diye sorduğunda oradakiler, “evet” cevabını verdiler. Bunun üzerine Allah Rasûlü (sav) “Şahit ol Allahım” buyurdu.[3] Bu son hutbeyi rivayet edenlerden İbn Abbâs, Allah Rasûlü’nün burada söylediği sözlerin onun ümmetine bir vasiyeti olduğunu ifade etmiştir.

Hadis rivayetlerine göre Allah Rasûlü (sav) bayramın birinci günü şeytan taşlama mekanına gidildiğinde burada da konuşma yapmıştır. Bu hutbeyi rivayet eden Abdullah b. Ömer’in rivayetine göre hitabesini bayramın ikinci ve üçüncü günü de aynı yerde tekrar etmiştir. Yine İbn Ömer’e göre Hz. Peygamber (sav) bu hutbesinden Deccal’dan bahsetmiş, bu konuda ashabına uzun bir konuşma yapmıştır. Ardından da “Dikkat ediniz, Şühhesiz Allah size kanlarınızı ve mallarınızı, şu beldenizde şu gününüzün hürmeti gibi haram kılmıştır. Dikkat edin benden sonra birbirinin boynunu vuran kafirler olmayın” buyurmuştur.[4]

Hz. Peygamber (sav) Vedâ Haccı esnasında son olarak Akabe mevkiine gelmiş, sahâbîler etrafında toplanınca son kez onlara hitap etmiştir. Anlaşıldığı kadarıyla Allah Rasûlü’nün (sav) bilhassa Mina’daki hutbeleri daha ziyade vedalaşma niteliğinde olmuş, bu vesileyle o, ümmetine adeta son mesajlarını iletmiştir. (Hz. Peygamber’in (sav) veda hutbeleri hakkında geniş bilgi ve değerlendirmeler için bk. Murat Gökalp, İlk Dönem Hadis ve İslâm Tarihi Kaynaklarına Göre Vedâ Hutbesi Rivayetlerinin Tekiki, (Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü), Ankara 2001).

Allah Rasûlü’nün (sav) birkaç mekanda yapmış olduğu konuşmaları aktaran rivayetlerde farklıklar mevcuttur. Bunun sebebi ise hutbede ifade edilen hususların lafzen değil, manen rivayet edilmesi, ravilerin kendi tasarrufları ve mezhep faktörüdür. Nitekim hutbede Hz. Peygamber’in (sav) Müslümanlara miras bıraktığı şeyin Kur’ân; Kur’ân ve Sünnet, Kur’ân, Sünnet, Ehl-i Beyt; Kur’ân ve Ehl-i Beyt olarak geçmesi ancak özellikle Şiiler’den kaynaklandığı anlaşılan mezhep faktörüyle açıklanabilir. Belki de bu sebeple hitabelerde hadis usulü açısından ferd, garîb, hatta şaz bazı rivayetler yer almıştır.[5]

Sonuç olarak ifade etmek gerekirse, Hz. Peygamber’in (sav) hutbelerinin genel olarak kısa, özlü ve anlaşılır olduğu hususu dikkate alınınca,[6] onun Vedâ haccındaki hitabelerinin de benzer nitelikler taşıması beklenir. Üstelik sayıları yüz bini aşan Müslüman bir topluluğa uzunca bir hutbenin irâd edilmesi -sözlerinin tekrar edilmek suretiyle bütün dinleyenlere aktarıldığı düşünüldüğünde- son derece zordur. Zira bu kadar kalabalık insan topluluğu arasında aktarılanların herkes tarafından tam olarak anlaşılması da mümkün olmaz. Dolayısıyla Vedâ Haccı sırasındaki hutbenin, tarih kaynaklarında ele alındığı gibi bir seferde ve sadece bir yerde değil, farklı zaman ve mekanlarda verildiği, bu esnada hazır bulunan ashâb tarafından parça parça rivayet edilen hitabelerin daha sonraki müellifler tarafından pratikliği ve mesajı düşünülmek suretiyle birleştirilerek kaydedildiği, bu sebeple de hutbenin bir yerde tek seferde verildiği izleniminin doğduğu anlaşılmaktadır. Bütün bunlarla birlikte Vedâ Hutbesi söz konusu olduğunda asıl üzerinde durulması gereken husus, hutbenin veya hutbelerin nerede veya nerelerde, hatta nasıl irâd edildiği değil gerek Müslümanlar, gerekse bütün insanlık için hangi mesajların verildiğidir. Unutmamak gerekir ki Vedâ Hutbesi, Allah’ın son elçisi Hz. Muhammed’in (sav) kıyamete kadar beşeriyete hidayet rehberi olacak vasiyetidir.[7] 

 

 



[1] Buhârî, Meğâzî 77; Vâkıdî, Kitabu’l-Meğâzî, (thk. Marsden Jones), I-III, Beyrut 1984, III, 1089-1091; İbn Hişâm, es-Sîretü’n-Nebeviyye, (thk. Mustafa es-Sakkâ-İbrahim el-Ebyârî-Abdülhâfız Şelebî), I-IV, Beyrut ts., IV, 248-249; İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, I-VIII, Beyrut ts. (Dâru Sâdır), II, 172-173

[2] Ahmed b. Hanbel, Müsned, VII, 307, 330, 372; Buhârî, Meğâzî 77, Hudûd 9; Hac 132; Müslim, Hac 147; Ebû Dâvûd Menâsik 56, 61; Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân 10; İbn Mâce Menâsik 76, 84; Vâkıdî, Meğâzî, III, , 1096-1102, 1103; İbn Hişâm, es-Sîre, IV, 250-252; İbn Sa’d, et-Tabakât, II, 184-186; Muhammed Hamidullah, el-Vesâiku’s-Siyâsiyye, Beyrut 1985, s. 360-368.

[3] Buhârî, Hac 132; Müslim, Kasâme 29

[4] Buhârî, Meğâzî 77; Müslim, Îmân 274, Fiten 100.

[5] Bk. Bünyamin Erul, “Vedâ Hutbesi”, DİA, 42/591.

[6] Buhârî, İlim 11.

[7] Hz. Peygamber’in Vedâ Hutbesi hakkında geniş bilgi ve değerlendirmeler için bk. Osman Şekerci, İnsan Hakları Alanında Temel Belgeler ve İslâm, (İstanbul 1996); İbrahim Bayraktar, “İslâm’ın İnsana Tanıdığı Bazı Temel Haklar ve Vedâ Hutbesi”, Erzurum Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sy. IX, Erzurum 1990, s. 245-269; H. Ahmet Özdemir, “Son Peygamber’in Son Mesajı Olarak Vedâ Hutbesi”, Din Bilimleri Akademik Araştırma Dergisi, V/1, 2005, s. 95-112; Bünyamin Erul, “Vedâ Hutbesi”, DİA, 42/591-592.


 

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar