HZ. PEYGAMBER’İN (SAV) VEDÂ HUTBELERİ
Prof. Dr. Âdem APAK
Hz. Peygamber’in (sav) Hicretin onuncu yılında (Miladi 632) gerçekleştirdiği haccına Vedâ Haccı, bu esnada toplanan Müslümanlara hitabına da Vedâ Hutbesi adı verilir. Vedâ hutbesi (Hutbetü’l-Vedâ) tabiri İslâm tarihi kaynakları arasında ilk defa Câhiz’in el-Beyân ve Tebyîn’inde zikredilmiş (nşr. Abdüsselam M. Hârûn, I-IV, Kahire 1968, II, 30-31), kendisinden sonra gelen Müslüman müellifler de bu tabiri kullanmıştır. Öyle ki gerek İslâm dünyasında gerekse ülkemizde bu tabirin isminde yer aldığı müstakil eserler kaleme alınmıştır. Hâşim Sâlih Mennâ’nın Hutbetü’r-Rasûl fî Hacceti’l-Vedâ, (Dübey 1996); Cihan Aktaş’ın Vedâ Hutbesi: İnsanın Temel Hakları, (İstanbul 1992); Vehbi Ünal’ın, Peygamber Efendimizin Vedâ Hutbesi, (İstanbul 1998) ve Yavuz Ünal’ın Hz. Muhammed’in Vasiyeti (Vedâ Hutbesi), (Çorum 2006) kitapları buna örnek olarak verilebilir.
Allah
Rasûlü (sav) (26 Zilkâde 10/23 Şubat 632) tarihinde hac görevini ifa maksadıyla
yanında hanımları ve kızı Fâtıma olduğu
halde diğer Müslümanlarla birlikte Medine‘den harekete geçti. Zülhuleyfe’de ihrama girdikten sonra Zilhicce’nin 4. günü
Mekke‘ye ulaştı.[1]
Hz.
Peygamber (sav) Kâbe ziyaretini tamamladıktan sonra Zilhicce ayının
8. günü Mekke‘den ayrılarak Mina’ya gitti. Ertesi sabah güneş doğduktan sonra
Müzdelife yoluyla
Arafat’a ulaştı. Burada vakfe için toplanan ve kaynaklarda
sayıları 120 bine ulaştığı bildirilen Müslümanlara Vedâ Hutbesi olarak
bilinen hutbesini îrâd etti.[2]
Allah
Rasûlü’nün (sav) Vedâ Haccı esnasında bütün insanlığa vasiyeti kabilinden
görülebilecek hutbelerde İslâm’ın bütün insanlığa hitap eden âlemşümul prensip
ve esasları dile getirilmiştir. Hz. Peygamber (sav), Âdem peygamberin (as) soyundan gelen bütün
insanların eşit olduğunu ifade etmiş, Allah’a iman, insan haklarına saygı,
özellikle kadın haklarının gözetilmesine dikkat çekmiş, Allah’ın affetmeyeceği
iki günahtan bir olan kul hakkına önemle işarette bulunmuştur. Câhiliyye
adetleri olan faiz ve kan davalarının kaldırıldığı bu hutbe vesilesiyle bir kez
daha hatırlatılmış, suçun şahsiliği esasına atıfta bulunulmuş, ayrıca ailede eşlerin
birbirleri üzerindeki hak ve sorumlulukları, Müslümanların kardeşliği,
emanetlerin sahiplerine iade edilmesinin önemi üzerinde durulmuş; inanç
bağlarının güçlendirilerek, din kardeşliğinin korunması ve nihayet Kur’ân’a ve Sünnet’e sarılmanın önemi gibi dinin
temel, insanlığın evrensel konuları vurgulanmış, her defasında ise hutbeleri
dinleyen bütün Müslümanlar da bu ilana şahit gösterilmiştir.
Kaynaklarda
yukarıda da belirtildiği üzere Arafat’ta irad edildiği yaygın olarak kabul edilmekle
birlikte, Vedâ hutbesinin sadece Arafat’ta değil, Mina ve Akabe gibi yerlerde
de gerçekleştiği, farklı zaman ve mekanlarda irâd edilen bu hitabelerin daha
sonra tarih kitaplarında birleştirilip derlenmek suretiyle uzunca bir Vedâ
hutbesi telif edildiği anlaşılmaktadır. Sonraki dönem tarihçiler de eserlerinde
bu hutbeyi bütün halinde vermeyi devam ettirmişlerdir.
Hz.
Peygamber’in (sav) arefe günü Arafat’ta irâd ettiği hutbeyi sahâbeden Cübeyr b.
Mut’im, Câbir b. Abdullah ile Abdullah b. Mes’ûd rivayet etmişlerdir. Buna göre
Allah Rasûlü (sav) Arafat’a ulaşınca Nemire denilen yerdeki çadırına yerleşmiş,
daha sonra da devesiyle vadinin ortasına ulaştıktan sonra burada bulunan
ashabına hitap etmiştir. Bu esnada Rebîa b. Ümeyye isimli sahâbî de
söylenenleri tekrarlamak suretiyle Allah Rasûlü’nden (sav) uzakta bulunan
Müslümanların da hutbeyi duymalarını sağlamıştır. Vakfe sebebiyle Müslümanların
tamamı toplanmış olduğu için, Hz. Peygamber’in (sav) hutbesinin en çok
Arafat’ta dinlenildiği, dolayısıyla onun da hutbesinin büyük bir kısmını burada
irâd etmiş olduğunu ileri sürmek mümkündür. Belki de bu sebeple Vedâ Hutbesi,
kaynaklarda Arafat’la birlikte anılmış ve burada sunulduğu kabul edilmiştir.
Ancak hadis kaynaklarında onun bayramın birinci günü de bu defa Mina’da
Müslümanlara hitap ettiği aktarılır. Allah Rasûlü’nün (sav) Mina’da bir hutbe
irad ettiğini rivayet eden sahâbiler ise, Süleyman b. Amr, Ebû Bekre ile İbn
Abbâs’dır. Ravilerden Ebû Bekre Nufey b. el-Hâris bu hutbesinde Hz.
Peygamber’in (sav) bu ayın hangi ay olduğunu sorup ardından Zilhicce olduğunu
söylediği, ardından bu beldenin hangi belde olduğunu sorup, Belde-i Haram
olarak cevap verdiğini, bu günün hangi gün olduğunu sorduktan sonra kendisinin
bu günün bayram günü olduğunu ifade ettikten sonra şu şekilde bir konuşma
yaptığını zikreder: “Kanlarınız, mallarınız ve ırzlarınız birbirinize karşı şu
ayınız, şu beldenizde, bu gününüzün haram olduğu gibi haramdır. Yakında
Rabbimizin karşısına çıkacaksınız. O sizi amellerinizden sorguya çekecek.
Dikkat ediniz. Benden sonra birbirinizin boynunu vuran kafirlere dönmeyin.
Dikkat ediniz, burada bulunanlar bulunmayanlara tebliğ etsin. Olur ki,
sözlerimin ulaştığı bazı kimseler bizzat duyanların bir kısmından daha iyi
kavrarlar”. Ardından da kendisini dinleyenlere “Tebliğ ettim mi, tebliğ ettim
mi?” diye sorduğunda oradakiler, “evet” cevabını verdiler. Bunun üzerine Allah
Rasûlü (sav) “Şahit ol Allahım” buyurdu.[3] Bu son hutbeyi
rivayet edenlerden İbn Abbâs, Allah Rasûlü’nün burada söylediği sözlerin onun
ümmetine bir vasiyeti olduğunu ifade etmiştir.
Hadis rivayetlerine
göre Allah Rasûlü (sav) bayramın birinci günü şeytan taşlama mekanına
gidildiğinde burada da konuşma yapmıştır. Bu hutbeyi rivayet eden Abdullah b.
Ömer’in rivayetine göre hitabesini bayramın ikinci ve üçüncü günü de aynı yerde
tekrar etmiştir. Yine İbn Ömer’e göre Hz. Peygamber (sav) bu hutbesinden
Deccal’dan bahsetmiş, bu konuda ashabına uzun bir konuşma yapmıştır. Ardından
da “Dikkat ediniz, Şühhesiz Allah size kanlarınızı ve mallarınızı, şu
beldenizde şu gününüzün hürmeti gibi haram kılmıştır. Dikkat edin benden sonra
birbirinin boynunu vuran kafirler olmayın” buyurmuştur.[4]
Hz.
Peygamber (sav) Vedâ Haccı esnasında son olarak Akabe mevkiine gelmiş, sahâbîler
etrafında toplanınca son kez onlara hitap etmiştir. Anlaşıldığı kadarıyla Allah
Rasûlü’nün (sav) bilhassa Mina’daki hutbeleri daha ziyade vedalaşma niteliğinde
olmuş, bu vesileyle o, ümmetine adeta son mesajlarını iletmiştir. (Hz.
Peygamber’in (sav) veda hutbeleri hakkında geniş bilgi ve değerlendirmeler için
bk. Murat Gökalp, İlk Dönem Hadis ve İslâm Tarihi Kaynaklarına Göre Vedâ
Hutbesi Rivayetlerinin Tekiki, (Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü), Ankara 2001).
Allah
Rasûlü’nün (sav) birkaç mekanda yapmış olduğu konuşmaları aktaran rivayetlerde
farklıklar mevcuttur. Bunun sebebi ise hutbede ifade edilen hususların lafzen
değil, manen rivayet edilmesi, ravilerin kendi tasarrufları ve mezhep faktörüdür.
Nitekim hutbede Hz. Peygamber’in (sav) Müslümanlara miras bıraktığı şeyin Kur’ân;
Kur’ân ve Sünnet, Kur’ân, Sünnet, Ehl-i Beyt; Kur’ân ve Ehl-i Beyt olarak geçmesi
ancak özellikle Şiiler’den kaynaklandığı anlaşılan mezhep faktörüyle açıklanabilir.
Belki de bu sebeple hitabelerde hadis usulü açısından ferd, garîb, hatta şaz
bazı rivayetler yer almıştır.[5]
Sonuç
olarak ifade etmek gerekirse, Hz. Peygamber’in (sav) hutbelerinin genel olarak
kısa, özlü ve anlaşılır olduğu hususu dikkate alınınca,[6]
onun Vedâ haccındaki hitabelerinin de benzer nitelikler taşıması beklenir. Üstelik
sayıları yüz bini aşan Müslüman bir topluluğa uzunca bir hutbenin irâd edilmesi
-sözlerinin tekrar edilmek suretiyle bütün dinleyenlere aktarıldığı
düşünüldüğünde- son derece zordur. Zira bu kadar kalabalık insan topluluğu
arasında aktarılanların herkes tarafından tam olarak anlaşılması da mümkün
olmaz. Dolayısıyla Vedâ Haccı sırasındaki hutbenin, tarih kaynaklarında ele
alındığı gibi bir seferde ve sadece bir yerde değil, farklı zaman ve mekanlarda
verildiği, bu esnada hazır bulunan ashâb tarafından parça parça rivayet edilen
hitabelerin daha sonraki müellifler tarafından pratikliği ve mesajı düşünülmek
suretiyle birleştirilerek kaydedildiği, bu sebeple de hutbenin bir yerde tek
seferde verildiği izleniminin doğduğu anlaşılmaktadır. Bütün bunlarla birlikte Vedâ
Hutbesi söz konusu olduğunda asıl üzerinde durulması gereken husus, hutbenin
veya hutbelerin nerede veya nerelerde, hatta nasıl irâd edildiği değil gerek
Müslümanlar, gerekse bütün insanlık için hangi mesajların verildiğidir.
Unutmamak gerekir ki Vedâ Hutbesi, Allah’ın son elçisi Hz. Muhammed’in (sav) kıyamete
kadar beşeriyete hidayet rehberi olacak vasiyetidir.[7]
[1] Buhârî, Meğâzî 77; Vâkıdî, Kitabu’l-Meğâzî, (thk.
Marsden Jones), I-III, Beyrut 1984, III, 1089-1091; İbn Hişâm,
es-Sîretü’n-Nebeviyye, (thk. Mustafa es-Sakkâ-İbrahim el-Ebyârî-Abdülhâfız
Şelebî), I-IV, Beyrut ts., IV, 248-249; İbn Sa’d, et-Tabakâtü’l-Kübrâ, I-VIII,
Beyrut ts. (Dâru Sâdır), II, 172-173
[2] Ahmed b. Hanbel, Müsned, VII, 307, 330, 372; Buhârî,
Meğâzî 77, Hudûd 9; Hac 132; Müslim, Hac 147; Ebû Dâvûd Menâsik 56, 61;
Tirmizî, Tefsîru’l-Kur’ân 10; İbn Mâce Menâsik 76, 84; Vâkıdî, Meğâzî, III, ,
1096-1102, 1103; İbn Hişâm, es-Sîre, IV, 250-252; İbn Sa’d, et-Tabakât, II,
184-186; Muhammed Hamidullah, el-Vesâiku’s-Siyâsiyye, Beyrut 1985, s. 360-368.
[3] Buhârî, Hac 132; Müslim, Kasâme 29
[4] Buhârî, Meğâzî 77; Müslim, Îmân 274, Fiten 100.
[5] Bk. Bünyamin Erul, “Vedâ Hutbesi”, DİA, 42/591.
[6] Buhârî, İlim 11.
[7] Hz. Peygamber’in Vedâ Hutbesi hakkında geniş bilgi ve
değerlendirmeler için bk. Osman Şekerci, İnsan Hakları Alanında Temel Belgeler
ve İslâm, (İstanbul 1996); İbrahim Bayraktar, “İslâm’ın İnsana Tanıdığı Bazı
Temel Haklar ve Vedâ Hutbesi”, Erzurum Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Dergisi, sy. IX, Erzurum 1990, s. 245-269; H. Ahmet Özdemir, “Son Peygamber’in
Son Mesajı Olarak Vedâ Hutbesi”, Din Bilimleri Akademik Araştırma Dergisi, V/1,
2005, s. 95-112; Bünyamin Erul, “Vedâ Hutbesi”, DİA, 42/591-592.
0 yorum:
Yorum Gönder