KADERLERİNE TERK EDİLEN YETİM FİLİSTİNLİLER
Bu yazı, ırkdaşları ve dindaşları tarafından yalnız bırakıldıkları için yaklaşık üç ay içinde 12 bin 40’ı çocuk, 6 bin 103’ü kadın olmak üzere katledilen 30 bin 676 Filistinli yetim Müslüman ve insan kardeşime ithaf edilmiştir.
Doç. Dr. İbrahim Barca
7 Ekim Hamas saldırısı üzerinden yaklaşık üç ay geçti. İsrail, bu
süreçte insanlık tarihinde eşine az rastlanacak türden katliamlara, işkencelere
ve zulümlere imza attı. 12 bin 40’ı çocuk, 6 bin 103’ü kadın olmak üzere 30 bin
676 Filistinli katledildi. Yıkılan binaların altından ne kadar ceset olduğu
bilinmemektedir. Gazze ve Batı Şeria’da esir edilen tutukluların sayısı da
binlere ulaştı. Gazzeliler İsrailliler tarafından güneye tehcir edilmeye
zorlanmaktadır. Buna rağmen Gazze’nin hiçbir yeri siviller için güvenli
değildir. Nitekim İsrail güneye göç edenleri hem güneyde hem de beyaz bayrak
taşıdıkları halde yollarda katletmiştir. Güneye tehcirin nihai hedefi de Gazzelileri
Ortadoğu ülkelerine göç etmeye zorlamaktır. Yoğun İsrail saldırıları ile abluka
altından olan yaklaşık 2 milyon Gazzeli, her an katledilme, esir alınma, tecavüze
ve tacize uğrama korkusunu hissetmekte; açlık ve susuzluk çekmekte ve bulaşıcı
hastalıklara duçar olmaktadırlar. İsrail’in izin vermemesinden dolayı binlerce
yardım tırları hala Refah kapısında beklemektedir. İsrail güçleri, binlerce
Gazzeli yaralının bulunduğu Şifa, Nasr, el-Ehli Baptist ve Türk-Filistin
Dostluk, Kudüs ve Endonezya hastanelerini ve bu hastanelerin çevresini vurdu.
Bu saldırılar esnasından yüzlerce kişi ya şehit oldu ya da yaralandı. Tıbbi
eksiklikten ve gerekli tedavi yapılamadığı için şehit olan hasta ve yaralıların
sayısı da net olarak bilinmemektedir.
İsrailli Siyonistler, yaklaşık 75 yıl içinde Filistin, Lübnan ve
Suriye topraklarında bugüne kadar birçok katliam gerçekleştirdi. Siyonistlerin
bazı katliamlarına şöyle örnekler verilebilir: Deyr Yasin Katliamı (09 Nisan
1948), Safsaf köyü Katliamı (29 Ekim 1948), Davayima köyü Katliamı (29 Ekim
1948), Kibya Köyü Katliamı (12 Ekim 1953), Kefer Kasım Katliamı (29 Ekim 1956),
Samu Katliamı (Kasım 1956), Şeria Nehri Katliamları(15 Şubat 1968), İrbit
katliamı (4 Haziran 1968), Sabra ve Şatilla Katliamı (16 Eylül 1982), Kudüs
Katliamı (8 Ekim 1990), Hazreti İbrahim Camii Katliamı (25 Şubat 1994), Kana
Katliamı (18 Nisan 1996), Cenin Katliamı (3-15 Nisan 2002), Nuseyrat Katliamı
(Mart 2004), Gazze Katliamı (Aralık 2008), Mavi Marmara Katliamı (31 Mayıs
2010). 7 Ekim’de başlayıp yaklaşık üç ay içinde gerçekleştirilen İsrail
katliamları ise insanlık tarihinde benzeri az olan ve ancak Moğol katliamlarına
benzetilebilecek türdendir. Nitekim Moğol
Hükümdarı Cengiz Han, 1221 yılında intikam saikiyle neredeyse bir gün için on
binlerce Nişaburluyu katletmiştir. Onun Nişabur’daki katliamından can taşıyan
ve hareket eden her hayvan da etkilenmiştir.
İsrailli Siyonistler, Filistinlilere yönelik bu katliamlarını
“İsrail’in Zaferi” adını verdikleri amaç çerçevesi içinde işlemektedirler. Büyük
Ortadoğu Projesi ya da Büyük İsrail Projesi de İsrail’in Zaferi denilen
kavramla özdeş kavramlardır. İsrail’in tüm stratejisi, bu amacın
gerçekleştirmesine yöneliktir. Uzun yıllardır ABD ve Avrupa devletlerinin
desteğiyle başarılı bir şekilde uygulanan bu proje ve strateji sayesinde
İsrail, amacına oldukça yaklaşmıştır. Sadece önünde iki engel kalmıştır. Biri Suriye’de,
Irak’ta, Yemen’de ve Lübnan’da önemli etkisi bulunan Şii Tahran İslam Yönetimi,
diğeri ise Hamas’ın da mensup olduğu Sünni İhvan-ı Müslimin cemaatidir. İsrailli
önemli ve etkili karar alıcılar, bu iki engel ile artık savaşılması gerektiğine
inanmaktadır. İsrailli Tuğgeneral Yossi Kuperwasser, Begin Center’da düzenlenen
İsrail Zafer Projesi etkinliğinde (4 Temmuz 2018) bu meyanda şöyle demiştir: “Zafer
hakkında konuştuğumuzda kazanmaya başlarız. Tanrı, Tesniye 20:3-4’te İsrail’e
seslenirken İsrail Zaferi’ni açıkça onaylamaktadır: ‘Bugün düşmanlarınıza karşı
savaşa giriyorsunuz. Yüreksiz ya da korkak olmayın; onlar karşısında paniğe
kapılmayın, dehşete düşmeyin. Çünkü Tanrınız Rab, düşmanlarınıza karşı sizin
için savaşmak ve size zafer vermek üzere sizinle gelendir.”[1]
Bu yazı kaleme alınırken bile devam eden İsrail katliamlarına
karşın dünya çapında kınama ve protesto etme eylemleri yapıldığına şahit
olmaktayız. Özellikle ABD, İskoçya, Norveç, Danimarka ve İngiltere gibi Batı ülkelerinde
bireysel ve toplu, ciddi protestolar ve eylemler gerçekleşmektedir. Müslüman ülkelerde
ise ya yasaklanmakta ya ciddi manada yapılmamakta veya yöneticiler/iktidarlar
tarafından kendi iktidarları için manipüle edilmektedir. Bu ve başka bazı
sebeplerden dolayı Müslüman ülkelerdeki zaten oldukça sınırlı olan protestolar
cılız kalmakta ve amacına ulaşamamaktadır. İsrail’e en büyük desteği veren ve
“İsrail zaferine” inanan ABD ve Avrupa iktidarlarının topraklarından gerçekleşen
etkili ve ciddi protestolar, oradaki ulus devlet, hukuk, siyaset, insan hakları
ve demokrasi gibi kavramların tekrardan tartışılmasına ve derin yaralar
almasına neden olacağa benzemektedir. Bunun emarelerini şimdiden görmekteyiz. Bir
önceki paragrafta geçtiği üzere “İsrail’in Zaferi” önünde İsrail açısından iki
düşman mevcuttur. Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında gerçekleştirilen adımlar
sayesinde bu iki düşman, Arap ve Müslüman ülke iktidarları için de düşman
haline getirilmiştir. Bu yüzden bölgede
yer alan Suudi Arabistan, Mısır, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri ve Ürdün
gibi Müslüman ülkelerin birçoğu İhvan-ı Müslimin’in etkisini kırmak ve bu
yapıya son darbeyi vurmak; Şii İslami bir yönetim olan Tahran’ın bölgesel bir
güç olmasının önünü alabilmek gibi nedenlerle, düşmanımın düşmanı dostumdur
ilkesinden hareket ederek İsrail’in dostluğunu tercih etmişlerdir ve İsrail’i
desteklemişlerdir. Bu katliamlara ta başından beri destek veren mezkûr Müslüman
ülke iktidarları, bu katliamlar işlenirken İsrail ile ilişkilerini bırakın
kesmeyi daha da güçlendirmiştir. Bazen mecburiyetten dolayı İsrail’i kınasalar
da Hamas’ı özellikle ve içten kınamışlardır. Katliamların gerçek sorumlusu
olarak Hamas’ı görmüş ve Hamas’ı terör örgütü olarak lanse etmişlerdir.
Yazımızın
başında Filistinlilerin Müslüman kardeşleri ve ırkdaşları tarafından yalnız
bırakıldıkları için bunca katliama ve zulme maruz kaldıklarını belirtmiştik. Bu
bağlamda Müslüman ve Arap ülke iktidarlarının durumu anlatıldı. Her birinin
mezhep, millet ve devletlerinin menfaati bu katliamlara göz yummalarına ve hatta
Suudi Arabistan ve Mısır gibi birçoklarının bu katliamlara destek olmasını sağlamıştır.
2 milyara erişen Müslüman ahalinin kahir-i ekseriyeti de Filistin’de işlenen
katliamlar, zulümler, işkenceler, tecavüz ve tacizler karşısında tıpkı
iktidarları gibi hareket etmektedirler. Hatta ülkemizde daha garip ve ilginç
bir durum yaşanmaktadır. Yöneticiler; İsrail’i her şekilde kınayın, eleştirin,
yazılar yazın, herkes elinden geleni yapsın, İsrail mallarını boykot edin,
İsrail terör devletidir, Netenyahu Gazze Kasabıdır gibi söylemlerle Müslüman
ahaliyi bu yönde teşvik ettikleri halde İslami camialarda, okur-yazar
çevresinde, stklarda, ilahiyat fakültelerinde, Diyanet camiasında, müntesipleri
milyonlara erişen tarikat ve cematler içinde bu teşviklere paralel ve orantılı seslere,
yazılara, çalışmalara ve etkinliklere rastlanmamaktadır. Tabi hem İslami kesimde hem laik, solcu veya
milliyetçi canipten bu katliamlara karşı elinden geleni yapan duyarlı ve
vicdanlı insanlar da yok değildir. Fakat neticede son söz yerine maalesef şunu
söylemeliyiz ki; sayısı 2 milyarı bulan Müslüman topluluk ve sayısı 57 olan
Müslüman devlet mevcutken İsrail Siyonist devleti Gazze’de üç ay içinde 30
binden fazla Müslüman katletti. Zannımca bu utanç, bizim peşimizi kıyamete
kadar bırakmayacak. İslam alemi ve ümmeti olarak Filistin imtihanını ne
hazindir ki şu an için kaybettik.
09.01.2024
Bitlis Eren Üniversitesi
0 yorum:
Yorum Gönder