22 Ocak 2024 Pazartesi

İslam Tarihi Metodolojisine Dair Güncel Tartışmalar

 

İSLAM TARİHİ METODOLOJİSİNE DAİR GÜNCEL TARTIŞMALAR

 

Yunus Emre ÇELİKBİLEK[1]

 

Özet

Günümüz İslam Tarih yazımında tarihçinin hangi meseleleri, nasıl, ne şekilde ele alması ve değerlendirmesi gerektiği noktasında tartışmalar mevcuttur. Mevcut olan tartışmalar metot sorununu beraberinde getirmektedir.

 Bu araştırmada İslam Tarihi yazımında meseleleri ele alırken hataya düşmemek adına dikkat edilmesi gereken hususların neler olduğu, hangi metotların kullanılması gerektiği üzerinde durulmaya çalışılmıştır. Ayrıca İslam Tarihi yazımındaki benzerlik ve farklılıklar Adnan Demircan’ın “Tarih ve Tarihçi”, Şaban Öz’ün “İslam Tarihi Metodolojisi” ve Abdülkadir Macit’in “İslam Tarihçiliğinin Yeni Siması: Muhammed Hamidullah” isimli eserleri üzerinden irdelenmiştir. Nesnellik, tarafsızlık ve dil yetkinliği gibi konular üzerinde karşılaştırmalı olarak durulmuş, bahsettiğimiz eserler üzerinden Muhammed Hamidullah hocadaki yansıması ele alınmaya çalışılmıştır.

Giriş

Tarih, geçmişin günümüze insan eliyle ulaştırılması neticesinde meydana gelmektedir. Buradaki “insan eliyle” [2] vurgusu önemli bir ifadedir. Çünkü insanoğlu bilgilerini bir sonraki kuşağa aktarabilme yetisine sahiptir. Yaratılış itibariyle hatırlama ve hatırladıkları şeyler çerçevesinde, nedensel ve simgesel doğada ilişkiler oluşturma becerisine haiz olan insanoğlu [3] bu yeteneğinin yanında demin de bahsedildiği üzere bilgilerini sonraki kuşağa da aktararak birikimin teşekkülünü zorunlu kılmaktadır. Böylece geçmişe ait bir hafıza oluşumu meydana gelmekte, tarih olarak adlandırılan müessese de sonuç olarak ortaya çıkmaktadır. Ancak günümüze aktarılan geçmişin birikimi nasıl ele alınarak tarih oluşturulacak? sorusu hep tartışılagelen bir mesele olmuştur. Bu soru ise “Tarih Metodolojisi” ilminin doğuşunu kaçınılmaz hale getirmiştir.

Ülkemizde her ne kadar erken dönemlerden itibaren Tarih Metodolojisiyle alakalı birçok çalışma kaleme alınmış olsa da İslam Tarihi sahasında bu çalışmaların yeteri düzeye erişmediğine şahitlik etmekteyiz. Buna rağmen son zamanlarda İslam Tarihi Metodolojisi ile alakalı eserler kaleme alınmaya başlanmıştır. Bu çalışmada, günümüzde İslam Tarihi Metodolojisi alanındaki konular karşılaştırmalı bir şekilde mercek altına alınarak Muhammed Hamidullah’ın tarihçiliği üzerinde nasıl bir karşılık bulduğu irdelenmeye çalışılacaktır.

İslam Tarihi Metodolojisine Dair Günümüzde Var olan Tartışmalar

Öncelikle her üç yazarımız da kitaplarının başında yazılan eserlerin tenkide açık olduğunu, [4] geliştirilecek yöntemlerle daha önemli adımların atılabileceğini [5] ve eserlere noktanın konulmadığını [6] yani eserlerin bir virgül mahiyetinde olduğunu belirterek eserlerine başlamışlardır.

 Öz, eserini ele alırken İslam Tarihi’nin aslında nasıl isimlendirilmesi gerektiği üzerinde durmuş, sohbet edasıyla meseleyi ele alarak tartışmış, “İslam Tarihi” isimlendirmesine alternatif olarak “Müslümanların Yazdığı Tarih” veya “Müslümanlara Dair Yazılan Tarih” gibi tanımlamaları öneri olarak sunmuştur. Ancak İslam Tarihi tanımlamasına da karşı olmadığını ilave etmiştir. [7] Bu itibarla da kitabına “İslam Tarihi Metodolojisi” ismini vermeyi uygun görmüştür. Macit de eserine İslam Tarihi ile başlayan bir isim koymuş ve Muhammed Hamidullah örnekliğinde bir tarihçi profilinde bulunması gereken özellikleri açıklamaya çalışmıştır. Demircan ise “İslam” kaydını koymadan “Tarih ve Tarihçi” ismini verdiği eserinde tarihçide bulunması gereken özellikleri kendi hayat tecrübesinden yola çıkarak kitap haline getirmiştir.

Öz’ün Müslüman tarihçinin göz önünde bulundurması gereken prensipleri sekiz maddede sıraladığını [8] ve bu prensiplerin Muhammed Hamidullah’ta vücut bulduğunu görmekteyiz. Macit’in söz konusu eserinden de bunları anlamak mümkündür. Bununla beraber Macit, Demircan’ın eserinde yer alan “İdeal Tarihçi” [9] nasıl olmalı bölümü altındaki maddeleri “Bir Tarihçi Nasıl Olmalı” [10] başlığı altında tek tek ele alarak bunun Muhammed Hamidullah’taki yansımasını okuyucunun istifadesine sunmuştur. Biz de Muhammed Hamidullah’ın kendisinde, bir tarihçide bulunması gereken tüm güzel hasletleri barındırdığı kanaatini taşımaktayız. Ayrıca “İdeal tarihçi” başlığı altına yeni maddeler eklense dahi, eklenecek olan bu yeni maddelerde Muhammed Hamidullah’ın yeni bir veçhesini göreceğimizden kuşkumuz yoktur. Ancak Demircan’ın söz konusu eserinde yer alan [11] ve Macit’in de eserinde yer verdiği [12] “Tarihçi ilkin ele aldığı dönemin kahramanlarını kavga ettirmemelidir” ve “Tarihçinin görevi ne hakemlik yapmaktır ne de hâkimlik yapmaktır.” cümlelerine Hz. Ali’nin Hilafet meselesi ve Sıffin savaşı özelinde katılmak mümkün olsa da bu ve benzeri özel durumların madde haline getirilmesine ve bu olaylar üzerinden kat’i tarafsızlık düşüncesinin oluşturulmasına ayrıca sadece bir olayı örnek (gerekçe) gösterip Muhammed Hamidullah’ın aslında kat’i tarafsızlık içerisinde olduğu sonucunun çıkarılmasına da katılmadığımızı belirtmek istiyorum.

 Duygu sahibi olan insanın tarihte yaşanmış birtakım olayları incelerken bir tarafa meyletmemesi düşünülemez bir durumdur. Bundan sebep zaman zaman fikir ayrılıkları meydana gelmekte ve istenilemeyecek sonuçlarla karşı karşıya da kalınabilmektedir. Ayrıca bu gibi problemler; tarihte yaşanmış birtakım olaylar karşısında ne yapılmalı, nasıl bir yol ve yöntem takip edilmeli veya izlenilmelidir? gibi hem birçok sorunu aklımıza getirmekte hem de birtakım soru işaretlerini bünyesinde barındırmaktadır. 

Kuşkusuz geçmişte yaşanmış bu tür (bazı) olayları dillendirmek, düşünce ayrılıklarını ön plana çıkarmak bizi zaman zaman tefrikaya sevk edebilmekte, hatta ve hatta düşünceden kaynaklanan bu gibi ayrışmalar, (kendini) sonuçlarını hiç de istemeyeceğimiz eylemsel hareketlere dönüştürebilmektedir. Geçmişten günümüze bunun pek çok örneğine de açıkça şahit olmaktayız.  Ama tarihte yaşanmış olay (lar) karşısında fikrini izhar etmese bile herkesin bir kanaatinin veya düşüncesinin varlığı da inkâr edilemez bir gerçeklik olarak karşımıza çıkmaktadır. [13] Bu durumda bir görüşe sahip olsak dahi geçmişte yaşanmış ve günümüzde bize fayda vermeyecek, bizi birbirimize düşürecek olguların [14] ön plana çıkarılmaması noktasında bir çabanın sarf edilmesi gerektiği kanaatinin taşınması önemle üzerinde durulması gereken bir husustur. Söz konusu olaya benzer durumlarda da aynı tavrın takınılması da bizce doğru bir tutumdur.

Aksi takdirde bu tür olayların az önce de bahsedildiği üzere bizi tefrikaya sürükleyeceği kaçınılmaz bir gerçeklik olarak karşımıza çıkacaktır. Hz. Ali’nin Hilafet meselesi [15] ile Sıffin Savaşı buna örnek olarak gösterilebilir. Ancak bazı genel tanımlamalarda bile istisnai durumlar söz konusu olabilirken, istisnai bazı durumların (Sıffin Savaşı, Hz. Ali’nin Hilafet Meselesi vb. durumlar) madde haline getirilerek koca bir tarihe mal edilmesi durumunun da benimsenmemesi gerektiğinin belirtilmesi önem arz etmektedir. Nitekim İslamiyet’in Mekke döneminde Hz. Peygamber (s.a.v) ve ona inananlara yapılan haksızlıklar herkesin malumudur. Bu tür olaylara ‘Tarihte yaşandı oldubitti.’ veya ‘Bu konularla alakalı herhangi bir düşünce serdetmeyelim’ gibi bir yaklaşım tarzını ortaya çıkartacağı ihtimalini bünyesinde barındırması hasebiyle öncelikle böyle bir düşüncenin madde haline getirilmesi ve tarafsızlığın bu şekilde anlaşılmasının bu tür yanlış yorumlamalara kapı aralayacağı tehlikesinin göz önünde bulundurulması önem arz etmektedir. [16]

Nitekim Muhammed Hamidullah’ın gerektiğinde düşüncelerini hiç çekinmeden ifade ettiğini, doğruyu kime karşı ve nerede olursa olsun söylediğini kaleme alan Macit bu hakikatleri kendi eserinde ifade etmiş, hatta Hamidullah’ın bu sebepten ötürü birtakım eleştirilere maruz kaldığını da eklemiştir. [17] Yazar her ne kadar tarihçinin görevinin hakemlik veya hâkimlik yaparak tarafsızlığını koruması gerektiğini savunsa da biz bu satırlarda yazarın aslında örtülü, ama haklı bir tarafgirlik içerisinde olduğu kanaatini taşımaktayız.

Bu durumu başka bir madde altında ele alan Macit; “Tarihçi ele aldığı dönemin aktörlerini kendi okumaları çerçevesinde belirler.” sözlerini sarf etmekte, önceki siyer kaynaklarının Hz. Peygamber (s.a.v)’in mucizelerini ön plana çıkarmasına karşın Muhammed Hamidullah’ın Hz. peygamberin beşeri özelliklerini ele almasını ve insanlara rol model olacak yönlerini ön plana çıkarmasını buna bir örnek olarak göstermektedir. Nitekim Muhammed Hamidullah Hz. Peygamberin hayatını ele alırken diğer peygamberlerden üstünlüğünü mucizevi olayları anlatımın merkezine yerleştirerek ortaya koymak yerine; O’nun yaptığı tebliği, uyguladığı metodu ve hayatının örnek olması gibi özelliklerini ön plana çıkararak bu yönlerdeki üstünlüğü üzerinde durmuştur. [18]

Hamidullah, Hz. Peygamberin hayatını ele alırken O’nu (s.a.v.) farklı bir yönüyle değerlendirmiştir. Tıpkı bu (yukarıdaki) örnekte olduğu gibi Sıffin konusunda da esas vurgulanması gereken ve asıl önemli olan nokta tarihçinin meseleyi ele alırken kadrajını nereye tuttuğu hangi olguları seçtiği (metni tahrif etmemek gizlememek kaydıyla), yorumladığı ve değerlendirdiği önemli bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Sıffin savaşı da bu bağlamda değerlendirilmelidir. Bunun için Muhammed Hamidullah’ın Ebu Hanife üzerinden verdiği örnek yol gösterici olabilir. [19] Bu meseleyi nesnellik konusunda tekrardan ele aldığımızda vuzuha kavuşturmaya çalışacağız.

Öz ve Demircan Tarihi ele alırken yararlanılması gereken kaynaklardan bahsetmiştir. Öz, tarihin tek kaynağa ve anlatıya dayandırılmaması gerektiğine değinmiş[20] aksi takdirde bunun kronolojik bir tarih yazımına iteceğine vurgu yapmıştır.[21] Devamında “Sosyoloji, psikoloji, ekonomi, ilahiyat, mantık, istatistik, siyaset gibi ilimlerin, İslam tarihçiliğinde rolleri hiçbir zaman kronoloji, paleografi, epigrafi veya arkeolojiden az değildir. Şayet İslam Tarihçiliği yapılacaksa bu ilimlerin verilerinden faydalanılması bir tercihten çok daha öte gerekliliktir” [22] diye ekleme yaparak tarih ele alınırken yararlanılması gereken çok kapsamlı bir alanın olduğunu dillendirmiştir. Ayrıca Öz kaynaklardan bahsederken Kur’an’a özel bir önem vermiş, Kur’an’ı tarih-beşer arası olanlar ve beşer-üstü olanlar gibi bir ayrıma tabi tutarak farklı bir yaklaşım tarzı sergilemiştir.[23] Mevzu haberin de yararlanılması gereken kaynaklar arasında olduğunu “Tarih dışı sınıfına dâhil edebileceğimiz mevzu haberler, her ne kadar ilgili oldukları konu hakkında doğruluk değeri olmasa bile, ortaya atılmış olduğu dönemin sosyal, siyasi, dini, kültürel ve hatta iktisadi yapısının izlerini taşımaları dolayısıyla büyük öneme haizdirler”[24] cümlesiyle ifade ederek bu tür haberlerin önemine değinmiştir. Demircan bunlar dışında sözlü kültür[25] ve yazılı geleneğe[26] vurgu yaparak sözlü geleneğin nakledilmesi sürecinde olayların meydana gelişiyle nakli sırasında bir farklılığın olmasının kaçınılmaz bir durum olduğunu söylemiş, yazılı geleneğe gelince de Hz. Peygamberin yaşadığı dönemde ona sorma imkânının bulunmasından ötürü hadislerin yazımını gerektirecek bir durumun olmadığını savunmuştur. Ancak Hz. peygamberin sosyal, siyasi ve dini faaliyetleri sırasında yazdırdığı bazı metinlerin bunların dışında tutulması gerektiğini de ilave etmiştir.

 Kur’an’a ve Hadise ayrı bir önem veren Demircan, Kur’an’ı “ihmal edilmemesi gereken bir kaynak”[27] başlığı altında ele alarak üzerinde ihtilaf olmayan yegâne metnin Kur’an olması dolayısıyla batıda yapılan çalışmalarda Kur’an’ın kaynaklığının göz önünde bulundurulduğunu ve cahiliye devri ele alınırken yine Kur’an’a başvurulması gerektiğini ısrarla vurgulamıştır.[28] Daha önce Öz’ün Kur’an’a özel bir önem verdiğinden bahsetmiştik. Öz, Kur’an’ın başka bir yönüne daha vurgu yapmıştır. O da kutsal metinlerin tarihi bilgi değeri taşıyıp taşımayacağı konusudur. Öz bu konuda Müslüman tarihçinin Kur’an’ın ihbarlarını “edebi metinler” veya “senaryolar” olarak görme lüksünün olamayacağını belirtmiş [29] devamında bir Müslümanın meselelere yaklaşırken temel ölçüt olarak Kur’an’ı ele alması gerektiğini “İslam tarihçisi seküler bir tarihçi olamaz. Aksi durum Kur’an’ın bütün haberlerini tartışmaya açmak olacaktır ki, bu da birçok sorunu beraberinde getirecektir. Bu yüzden de kendisini Müslüman olarak ifade eden bir tarihçinin, Kur’an’ın ifadelerini, ihbarlarını göz ardı etmesi mümkün değildir. O halde yapılması gereken –bilimsel olmama eleştirisine maruz kalınsa bile- ileri sürülen görüşlerin Kur’an metnine/ ihbarına/ anlatımına ters düşmemesine dikkat edilmesi, haber sıhhati için Kur’anî bir paralellik aranmasına özen gösterilmelidir. Unutulmaması gereken hususu; İslam tarih felsefesi yapıldığıdır. Bu yüzden de Kur’an’ı dışlayan bir yorumun kabul edilebilirliği/ geçerliliği söz konusu olamaz.”[30] sözleriyle dillendirmiştir. Macit’in eserine baktığımızdaysa bir Müslüman olarak Muhammed Hamidullah’ın araştırmalarını yaparken birçok kaynak ve veriden faydalandığını görürüz. Macit’in, Demircan’ın eserinde yer alan “İdeal Tarihçi” [31] başlığı altında maddeleri ele aldığını daha önce belirtmiştik. Macit söz konusu eserinde yer alan “Tarihçi belgeyle konuşur” maddesi altında Muhammed Hamidullah’ın yararlandığı kaynaklar arasında ayet, hadis, ilk dönem tarih kitapları, usul ve füru fıkıh kitapları, tefsirler, şiir, edebiyat ve kitabeler, batılı çağdaş çalışmalar gibi çok kapsamlı bir literatürden istifade ettiğini,[32] kutsal kitapları da (Mesela çok eşlilik konusunda İncil’den alıntılar yapmıştır. Ayrıca çok eşlilik meselesini karşılaştırmalı olarak ele almıştır[33]) işe koştuğunu, çünkü bunların dönemin bilgisini bizlere aktaran tarih kitapları mesabesinde olduğunu belirtmiştir. [34] Hamidullah Kur’an ve Hadisin İslam’ın temel hukukunu teşkil ettiğini vurgulamış ve bunların temel de aynı şey olduğunun altının çizilmesi gerektiğini ifade etmiştir.[35] Ayrıca Hamidullah Kur’an’daki Hz. Âdem çocuklarının kurbanlarının kabul edilme meselesini Ahd-i Atik’te karşılaştırmalı olarak ele alınmasını istemiş,[36] Hıristiyanların dominikal duası ile Fâtiha suresini de kıyaslayarak ele almıştır.[37] Yine Hamidullah’ın müracaat ettiği ilk kaynak Kur’an [38] olmakla birlikte Kütûb-ü Sitte başta olmak üzere hadis kaynakları,[39] ilk siyer müellifleri arasında bulunan İbn-i İshak gibi ilmi seleflerin eserlerinden faydalandığını,[40] onun çalışma azminin peygamberimizin bazı orijinal diplomatik mektuplarına ulaştırdığını da aynı şekilde Macit’in eserinden anlamaktayız.[41] Bunlara ilave olarak Hamidullah, farklı kültürlere ait kaynaklara da başvurma ihtiyacı hissetmiş,[42] yazılı yazısız her türlü bulguyu kaynak olarak kabul etmiştir.[43] Bu kadar geniş bir alandan istifade etmesinin temel sebebi Demircan’ın eserinde bahsettiği gibi tek kaynağa bağlı kalarak yapılacak bir çalışmanın insanı yanlış bir tarih yazımına iteceği ihtimalinin yüksek olması tehlikesi[44] ve nesnelliği yakalamak olsa gerektir. Ayrıca yine Demircan’ın eserinde yer alan “olgu hakkındaki malzemeden kaynaklanan sorunları aşabilmek için olgularla doğrudan ya da dolaylı ilgisi olan bütün malzemeler toplandıktan sonra, bunların iyice tahlil edilmesi, sonra da olguların ihata edici bir bakış açısıyla değerlendirilmesi gerekir” [45] cümlesi doğru tarih yazımı için birçok kaynaktan yararlanılması gerektiğinin önemini açıklar mahiyettedir. Ancak bu cümleye genel anlamda katılsak da tek seferde bütün malzemelerin toplanmasının mümkün olamayacağı kanaatini de taşımaktayız. Elden geldiğince tüm kaynaklardan faydalanılmaya çalışılır ancak şunu da belirtmek de fayda var; ortaya çıkan yeni malzemenin evvelki tarih yazımlarını değiştirebileceği hakikati. Bu yüzden elde edilen verilerden çıkacak sonuçların yarın değişebileceği gerçeğini de yabana atmamak gerekir. Demircan’da bu konuda “Diğer taraftan tarihçi, incelediği dönemin bütün olayları hakkında bilgi sahibi olmaz”[46] diyerek görüşümüzü desteklediğini görmekteyiz. Hamidullah da yeni bulgularla eserlerini güncellemiştir.

Yazarların üzerinde durduğu bir diğer nokta da nesnellik meselesidir. Demircan, nesnelliğe verdiği önemden olsa gerek, kitabında ele aldığı ilk konu nesnellik olmuştur. Nesnellik başlığı altında tarihçinin olguları yorumlarken yaşadığı kültürden ve çevreden bağımsız olamayacağını bu sebeple de böyle bir nesnelliğin mümkün olmadığını, onu öznelliğe sürükleyen durumların olacağını söylemiştir.[47] Devamında tarihçiye ulaşan malzemenin gerçeği yansıtma derecesinin meçhul olduğunu ve bunların da aslında tarihçinin meseleyi ele alırken nesnel olmasını engelleyen durumların başında geleceğini eklemiştir.[48] Ancak bunlar tarihçinin iradesi dışında olan nesnelliktir ve tarihçi elinden gelen çabayı gösterdikten sonra onu aşan sebeplerden dolayı nesnellikle suçlanamaz.[49]  Ayrıca “Tarihte nesnellik, olgunun nesnelliği değil, olgu ile yorum arasındaki ilişkinin; geçmiş, bugün ve gelecek arasındaki ilişkinin nesnelliği olabilir”[50] diyerek elinden geldiğince doğru olgu ve ölçüt kullanabildiği oranda bir tarihçinin nesnelliği yakalayabileceğini Edward Hallett Carr’ın eserinden de alıntı yaparak nesnellik meselesine açıklık getirmeye çalışmıştır. Öz’de aslında nesnellikten bahsederken Demircan gibi tarihçinin mutlak objektifliğinin mümkün olmadığını; her insanın yetiştiği ve yaşadığı toplumun, inancın… etkisini taşıdığını ve bunların ürünü olduğunu ifade etmiştir.[51] devamında “Tarihçinin hadise karşısında tarafsız kalması, kendisine yüklenen verileri değerlendiren bilgisayar gibi nötr olması beklenemeyeceği gibi böyle bir beklentiyi gerçekleştirmesi de onun doğası itibariyle söz konusu değildir.”[52] diye ekleme yapmıştır. Demircan’da “öznellik”[53] ve “Tarihçi: etkilenen İnsan”[54] başlıkları altında bu konuyu detaylı bir biçimde örnekler vererek açıklamıştır. Ayrıca Demircan “öznellikle işaret etmek istediğimiz, bilinçli bir tarafgirliktir. Bir tarihçinin tarafgir olması düşünülemez. Tarafgirlikten kastettiğimiz ise inanç ve düşüncemize uymayan şeyleri tahrif etmektir. Elbette her insan yaşadığı dönemde meydana gelen gelişmelerle ilgili taraf olabilir, hatta zamanının şahidi olarak taraf da olmalıdır. Eğer siz bir toplumda yaşıyor ve o toplumu okuyabiliyorsanız o toplumla alakalı bir bakış açınızın olmasından daha doğal bir şey yoktur. Bu insan olmanın bir gereğidir. Böyle bir tarafgirlik, insana zulmetmek ve adaletsizlik yapmak olmamalı, hakkı ikame etmeyi hedeflemelidir”[55] diye ekleme yaparak Öz gibi tarafsızlık ve nesnellik konularına açıklık getirmeye çalışmış ve kişinin bulunduğu dönemde yaşanan olaylar karşında taraf tutması gerektiğini savunmuştur. Ancak cümlenin devamında dile getirilen “Tarihçinin görevi haklıyı haksızı ortaya çıkarmak olmamalıdır”[56] sözlerine katılmadığımızı zaten daha önceden belirtmiştik. Tekrardan Öz’e dönecek olursak, tarafsızlık ve nesnellik konusunda tarihçinin duygularını yansıtmakta, tercihini ifade etmede, yorumunu istediği gibi yapmada serbest olduğunu vurgulamıştır. Ancak olguyu geldiği gibi nakletme, normatif çözümlemelere gitme konusunda sınırlı olduğunu açıklamıştır. Yani meseleyi ele alan bir tarihçinin öznelliğin arkasına gizlenerek kaynakları çarpıtmak, belgeleri gizlemek, kanıtları tahrif etmek, kendi eylemlerini geriye dönük haklı çıkarmak ve tarihin yargısı karşısında savunmak için delil toplamak gibi bir eylem içerisine girmesinin yanlış olduğunu, tarihçilik ahlakının da aslında bunu gerektirdiğini belirtmiştir. Devamında “İlk dönem İslam Tarihçileri insanın doğasına uygun olanı seçmişler ve tarihçilik mesleğinde tarafsızlık iddiasında bulunmamışlardır. Onları objektiflik anlayışları, kendi dönemlerine göre oldukça ileri boyutlardadır. Onlar hiçbir zaman nesnelliğin hislerini, duygularını yansıtmamak veya buna göre yorum, değerlendirme yapmamak olarak anlamamışlar, bilakis inançlarını, duygularını bazen uç nokta diyebileceğimiz şekilde belirtmekten imtina etmemişlerdir. Ancak metne müdahale etmekten de ciddi bir şekilde kaçınmışlardır. Belki tarihçilik ahlakı bunu gerektirdiği, belki de dinin emrine uyma konusundaki tercihlerinden dolayı menkule tepkisiz kalmayı tercih etmişlerdir”[57] diye ilave ederek Müslüman tarihçilerin nesnelliği; duygu ve düşüncelerini nakillere yansıtmamak değil kendilerine ulaşan her türlü belgeyi tahrif etmeden, sonraki nesle aktarmak olarak algıladıklarını ve bunu –birtakım mezhebi ve siyasi çıkarları hesaba katmazsak- başarılı bir şekilde uyguladıklarını aktarmıştır. Ayrıca Öz, tarihi kaynakların çarpıtılmasını ve tahrif edilmesini yani nesnelliğin bozulmasını tarihçinin ahlaksızlığı olarak nitelendirmiş, buna Ensar’ın faziletini Şamlılara öğretmemek adına kitap yaktıran zihniyetle sahte soykırım belgeleri düzenleyen zihniyeti örnek olarak vermiştir.[58] Macit söz konusu eserinde önceden de değindiğimiz gibi Hamidullah, nesnelliği yakalamak için birçok alana hâkim olmaya çalışmış,[59] belgelerle konuşarak birincil kaynaklardan yaralanmış,[60] hayatını kütüphanelerde geçirmiş,[61] Avrupalıların 18. asırdan itibaren geliştirdikleri nesnel olmayan ve yanlı argümanlarına karşı cevaplar üreterek Hz. Peygamber (s.a.v) hakkında sürdürdükleri yalan yanlış spekülasyonlara karşılık vermiş,[62] onların yanlı (burada kastedilen şey metinleri tahrip etmektir.) ve nesnel olmayan çürük iddialarına karşı nesnelliğini-belgelere olan vukûfiyetini - konuşturarak son vermiştir. Ayrıca Hamidullah Hoca oryantalistlerin ortaya attığı mesnetsiz iddialara hangi yöntemlerle cevap verdiğini Macit söz konusu eserinde ele almıştır.[63] Daha önceden de bahsettiğimiz gibi doğruyu söylemekten, tarafını belli etmekten de çekinmeyen Muhammed Hamidullah birtakım eleştiriler de almıştır. [64]                         

Yazarlarımızın ele aldığı bir diğer konu da dil yetkinliğidir. Dil yetkinliği, tarihi doğru bir şekilde anlamada, ele almada, yazmada ve okuyucuya aktarmada belki de en önemli unsurlardan biridir. Söz konusu kabiliyet, yazara, bilgileri; birincil kaynaklardan, ilk ağızdan, daha yazı tahrifata uğramadan yararlanma imkânı sunar. Bu da nesnelliği yakalamak için elzemdir ve nesnellik için vazgeçilemez bir öneme sahiptir. Öz, Müslüman tarihçilerin zaman ve coğrafya tanımadıklarını farklı din (Yahudilik, Hristiyanlık vb.), kültür ve medeniyetlerin (Hintliler, Çinliler, Yunanlılar vb.)  tarihlerini yine onların kaynaklarına atıfla tarih yazıcılığı yaptıklarını ve bunun devrim niteliğinde olduğunu belirtmektedir.[65] Muhammed Hamidullah da Müslüman toplumların İslam hakkındaki kitapların çoğunun uluslararası dillere tercüme edilmemiş olması dolayısıyla bu dilleri öğrenme çabasına girmiş, böylece on dilde uzmanlaşarak bu sıkıntıyı gidermiş ve Müslümanların bilgi birikimini ortaya çıkararak hem ilk kaynaktan eserleri inceleme imkânı bulmuş hem de farklı kaynaklardaki parçaları birleştirerek insanlığın hizmetine sunmuştur. Böylece eserini ele alırken hata oranını en aza indirme imkânı bulmuştur. Burada dil yetkinliğiyle birlikte Müslümanların insanlığa kazandırdığı isnat sistemi de önemli bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Muhammed Hamidullah bu konuda şunları kaydetmektedir: “Tarih, bir efsane ve hele yazarın muhayyilesinde uydurulmuş bir roman olmamalıdır. Eski zamanlarda yazara, yazdıkları ispat ettiriliyordu. Daha önce bir ifade için delil istemek yalnız mahkemelerin imtiyazı idi. Müslüman müellifler tarafından bahsedilen kaynaklarla meşgul olan ve İbn-i Hacer’in konuyla ilgili el-İsabe fi Ma’rifeti’s-Sahabe adlı eserini bastıran Alman oryantalist Aloin Sprenger ilk defa Müslümanların bu prensibi uyguladıklarını gözlemlemiş ve dile getirmiştir.”[66] Burada yine Hamidullah hocanın gerektiğinde oryantalistlerin araştırmalarını tamamen reddetmediğini ve gerektiğinde onlardan yaralandığına da şahit olmaktayız. Demircan’a baktığımızdaysa onun “Kur’an-Siyer İlişkisi” başlığı altında daha çok Arapça üzerinde durduğunu görmekteyiz. [67] Aynı şekilde Macit [68] ve Demircan [69] tarihin kaynaklara dayalı olarak yazılması gerektiğini vurgulamışlar, aksi durumun ise hayal ürünü olacağını savunmuşlardır. Burada kaynaklara, belgelere ve isnada dayalı bir tarih anlatımının ne kadar önem arz ettiğini görmekteyiz.

Demircan’ın üzerinde durmadığı ancak diğer yazarlarımızın üzerinde durduğu bir konu da kronolojik tarih anlatımıdır. Öz, tarihi süreç açısından kronolojik anlatıma itirazının olmadığını belirtse de tarihi sadece kronolojik olaylar dizisi olarak ele almayı takvimin geçmişine benzetmiş, buna alternatif olarak da konulu-kronolojik bir anlatımı öneri olarak sunmuştur. Bu tür anlatım tarzına nelerin dâhil edileceğini ise tarihçiye bırakmıştır.[70] Elbette konu ancak zamanla ilişkilendirilirse bir tarihten söz etme durumu söz konusu olabilir. Bu da kronolojik tarih yazımını beraberinde getirecektir. Esasen kronoloji gerekli olmakla birlikte tek başına yeterli bir yöntem değildir. Çünkü bu olayların alt alta sıralanmasından başka bir şeyi ifade etmeyecek bu durum ise tarihçinin tarih felsefesinden yoksun bir kronikle uğraşması sonucunu doğuracaktır.[71] Diğer taraftan sadece konu da tek başına bir anlam ifade etmeyecektir. Çünkü kronolojiden kopuk bir tarih anlayışı meselenin hem muğlak kalmasına sebebiyet verecek hem de meselenin sebep-sonuç ilişkisi içerisinde sağlıklı bir değerlendirilmesini zorlaştıracaktır. Ebu Mûsâ el-Eş’arî’nin Hz. Ömer’den mektupların tarihli göndermesini istemesi örnek olarak verilebilir. [72] Bunun için Öz’ün de çözüm olarak sunduğu konulu-kronolojik tarih anlatımı içerisinde meseleyi ele almak isabetli olacaktır. Öz, yine hadiselerin kronolojik olarak alt alta sıralanması şeklindeki tarih anlatımından, olguların konumlandırılması dönemine geçildiğini belirtmektedir. Macit’e göre kronoloji ihmal edilmeden benimsenen sistematik tasnif; malzemenin iyi sınıflandırılmasını mümkün kılmaktadır. Kronolojik Tarih, Muhammed Hamidullah’ın hukukçu nosyonunun (kavrayışının) ortaya çıkarmış olduğu bir sonuçtur.[73] Muhammed Hamidullah’ta bulunan keskin muhakeme ve hukukçuluğundan kaynaklı kavrayış gücü, elindeki malzemeyi iyi bir şekilde sınıflandırmasına olanak sağlamıştır.

 Demircan her ne kadar kronolojik tarihten bahsetmese de “Bütünden Kopuk Parçalar”[74] başlığı altında konunun merkeze alındığı tarih yazımına dikkat çekmiş ve bunun ele alınan dönemin sağlıklı bir şekilde değerlendirilmesine mâni olabileceğini belirtmiştir. Bunu aşabilmek için olguyu ele alırken parçanın bütünle birleştirilmesini savunmuş, tarihin ancak bu şekilde sağlıklı olarak değerlendirilebileceğini ifade etmiştir.[75] Ayrıca sebep-sonuç ilişkisine değinen Demircan, tarihin düzenli bir sebep-sonuç ilişkisi içerisinde olguların ardada düzenlenmesi gerektiği kabulünün geride kaldığını iddia etmiştir.[76] Dahası olguları tek sebeple açıklamanın yanlış değerlendirmelere yol açabileceğini savunmuştur.[77] Öz de İslam Tarihi yazımına yeni birtakım usullerin getirilmesi gerektiğini, neden-sonuç ilişkisinin tek yöntem olarak kabul edildiğini ve bunun sorgulanması gerektiğini ifade etmiştir. Çözüm olarak “bu nedenden ötürü bu sonuç ortaya çıkmıştır” diye tarif edilen sebep-sonuç ilişkisi yerine “olduğu için olmuştur” şeklindeki bir tarih yazımına geçmeyi tavsiye etmiştir. [78]                                            

Sonuç

         Tarih, geçmişin birikimi neticesinde ortaya çıkan bir sosyal alandır. Tarih Metodolojisi ise var olan geçmiş birikimin nasıl ele alınacağıyla ilgilenir. Nasıl ele alınacağı konusuyla ilgilenen kişi de tarihçidir. Asıl önemli olan tarihçinin hangi olguları ele aldığı, ne şekilde ve nasıl değerlendirdiği hususudur. Tarihçi tıpkı bir heykeltıraşın elindeki beton kalıbı şekillendirip sanat eseri ortaya çıkarması gibi ulaşabildiği bilgi, belge vb. verileri; psikoloji, sosyoloji, ilahiyat, ekonomi, mantık, siyaset, istatistik vb. ilimleri; kronoloji, arkeoloji, epigrafi, arkeoloji ve paleografi gibi alanları imkânlar dâhilinde bir araya getirerek toplar ve eserini kendinden bir şeyler katarak meydana getirir.

         İslam tarihçisi, İslam’ın da temel yapı taşı olan Kur’an ve Hadisten faydalanmalı, eserlerini bu iki temel yapı taşı üzerine inşa etmelidir. İslam Tarihçisi, bilimsel olmama eleştirisine maruz kalma pahasına da olsa temel ilkelerinden taviz vermemelidir. Aksi durum İslam’ın iki temel kaynağı olan Kur’an ve Hadisin eleştiri konusu yapılabilmesine zemin hazırlayacaktır. İlk dönem İslam tarihçilerimiz gibi Muhammed Hamidullah’ta bu yöntemi takip etmiştir.

  Tarihçi, geçmiş hakkında genel bir tanımlama yapmış olsa dahi istisnai durumların olabileceğini her zaman göz önünde bulundurur. Eğer geçmişte yaşanmış birtakım olaylar, günümüzde toplumun birlik ve bütünlüğüne zarar verme ihtimali söz konusu olan meseleler ise tarafını belli etmeden düşünce serdetmeme gayreti içerisinde olur. Ancak, gerektiğinde düşüncelerini ifade edip taraf tutabilir.

Muhammed Hamidullah, çağımızın en önemli simalarından biridir. Bunu bir tarihçide bulunması gereken tüm güzel hasletleri kendisinde barındırmasından ve mütevazı bir hayat yaşamasından anlamaktayız. Hamidullah nesnelliği yakalamak ayrıca sınırlı kaynağa bağlı kalarak ortaya çıkacak yanlış tarih yazımını en aza indirmek adına pek çok alana hâkim olmuştur. Şarkiyatçıların mesnetsiz iddialarına bu yönüyle cevap vermiş ve onların nesnel olmayan (yanlı) eserlerinin yanlışlığını gün yüzüne çıkarmıştır. Ömrünü kütüphanelerde geçiren Hamidullah Hoca İslam dini için uğraşmış, çabalamış; İslam’a hizmet etmiştir.

         Son olarak desteklerini her zaman yanımda hissettiğim Doç. Dr. Gülşen İstek, Doç. Dr. Abdülkadir Macit ve Doç. Dr. Bahattin Turgut hocalarıma sonsuz şükranlarımı sunarım.

Kaynakça

Carr, Edward Hallett. Tarih nedir?: Ocak-Mart 1961’de Cambridge Üniversitesi’nde verilmiş George Macaulay Trevelyan konferansları. çev. Misket Gizem Gürtürk. İstanbul: İletişim Yayınları, 23.baskı., 2023.

Demircan, Adnan. Tarih ve Tarihçi. İstanbul: Beyan Yayınları, 2. Basım, 2017.

Fahri, Sakal. “Tarih Yazımında Temel Kavramlar”. TARİH NASIL YAZILIR? Tarihyazımı İçin Çağdaş Bir Metodoloji. ed. Ahmet Şimşek. 29-48. Ankara: Türk Tarih Kurumu, 3. Basım, 2021.

Hamidullah, Muhammed. Aziz Kur’an. çev. Abdülaziz Hatip- Mahmut Kanık. İstanbul: Beyan Yayınları, 2016.

Hamidullah, Muhammed. İslâm’da Devlet İdâresi. çev. Hamdi Aktaş. İstanbul: Beyan Yayınları, 2020.

Hamidullah, Muhammed. İslam’ın Doğuşu. çev. Murat Çiftkaya. İstanbul: Beyan Yayınları, 2018.

Hamidullah, Muhammed. İslamiyet ve Hıristiyanlık. çev. İhsan Süreyya Sırma. İstanbul: Beyan Yayınları, 2019.

Hamidullah, Muhammed. Sorunlar, Sorular ve Cevaplar. çev. Kâmil Yeşil. İstanbul: Beyan Yayınları, 2017.

Macit, Abdülkadir. İslam Tarihçiliğinin Yeni Siması Muhammed Hamidullah. İstanbul: Beyan Yayınları, 1. Basım, 2022.

Öz, Şaban. İslam Tarihi Metodolojisi. İstanbul: İz Yayıncılık, 3. Basım, 2015.

Şulul, Kasım. İslam Düşüncesinde Tarih Tasavvuru ve Usulü. İnsan Yayınları, 2015.

Woolf, Daniel. Tarihin Küresel Tarihi. çev. Mehmet Moralı. Alfa Yayınları, 2014.

 

Yunus Emre ÇELİKBİLEK

Kocaeli Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü

İslam Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Öğrencisi



[1] Kocaeli Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İslam Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Öğrencisi.

[2] Elden kasıt kalemdir. Muhammed Hamidullah’a göre kalem, geçmişin bilgisini korumak için vardır. (Muhammed Hamidullah, İslam’ın Doğuşu, çev. Murat Çiftkaya (İstanbul: Beyan Yayınları, 2018), 22.)

[3] Daniel Woolf, Tarihin Küresel Tarihi, çev. Mehmet Moralı (Alfa Yayınları, 2014), 27.

[4] Şaban Öz, İslam Tarihi Metodolojisi (İstanbul: İz Yayıncılık, 2015), 33.

[5] Adnan Demircan, Tarih ve Tarihçi (İstanbul: Beyan Yayınları, 2017), 11.

[6] Abdülkadir Macit, İslam Tarihçiliğinin Yeni Siması Muhammed Hamidullah (İstanbul: Beyan Yayınları, 2022), 9.

[7] Öz, İslam Tarihi Metodolojisi, 13-15.

[8] Öz, İslam Tarihi Metodolojisi, 30-31.

   Bunlar; 1- Önyargılı ve peşin hükümlü olmamak

 2- Hadiselere çift yönlü ve bütüncül bakma

 3- Sınırlı ve dar öncüllerden sonuca gitmemek

 4- çıkarımlarda delillendirme açısından sağlam veriler kullanmak

 5- Tek kaynağa ve anlatıya dayanmamak

 6- Geçmişi, bugünün şartları ve kabulleriyle değerlendirmemek

 7- Merviyâta müdahale etmemek

 8- Tek bir disipline bağlı kalmamak olarak sıralanabilir.

[9] Demircan, Tarih ve Tarihçi, 60-62.

[10] Macit, İslam Tarihçiliğinin Yeni Siması Muhammed Hamidullah, 22-32.

[11] Demircan, Tarih ve Tarihçi, 60.

[12] Macit, İslam Tarihçiliğinin Yeni Siması Muhammed Hamidullah, 24.

[13] Bunlar; çevresel faktörler, yazarın yönlendirmesi, bir takım ideolojik kaygılar vb. gibi daha birçok sebepten teşekkül edebilir.

[14] Olgu: Tarih araştırmalarında konu olarak seçilebilecek her şeydir. Geçmişte yaşanmış, bitmiş ve toplumlar üzerinde etkiler meydana getirmiş her türlü olay, zihniyet, kurum ve yaşantı gibi tarihsel vakıa, olgu olarak adlandırılır. (Sakal Fahri, “Tarih Yazımında Temel Kavramlar”, TARİH NASIL YAZILIR? Tarihyazımı İçin Çağdaş Bir Metodoloji, ed. Ahmet Şimşek (Ankara: Türk Tarih Kurumu, 2021), 29-48.)

[15] Muhammed Hamidullah, Sorunlar, Sorular ve Cevaplar, çev. Kâmil Yeşil (İstanbul: Beyan Yayınları, 2017), 59.

[16] Tarihçi, heykeltıraşın eline aldığı beton bloğunu alıp şekillendirerek eserini gün yüzüne çıkardığı gibi eserini seçtiği olgulardan meydana getirir. O yüzden tarihçinin seçtiği olgular çok önemlidir. Burada önemli olan bir nokta daha vardır ki o da tarihçinin kendisidir. Çünkü tarihçinin ortaya koyduğu eser mutlak manada kendisinden izler taşımaktadır. Bu tıpkı uçsuz bucaksız olan okyanusa açılan bir balıkçının nerede balık tutmak istediğiyle alakalı bir durumdur. Avcı, en çok sevdiği balığın bulunduğu yere oltasını atar. Tarihçi de balık avcısı gibi uçsuz bucaksız olan olgular okyanusuna açılır, hangi balığı seviyorsa orada avlanır. (Edward Hallett Carr, Tarih nedir?: Ocak-Mart 1961’de Cambridge Üniversitesi’nde verilmiş George Macaulay Trevelyan konferansları, çev. Misket Gizem Gürtürk (İstanbul: İletişim Yayınları, 2023), 75.)

[17] Macit, İslam Tarihçiliğinin Yeni Siması Muhammed Hamidullah, 27.

[18] Macit, İslam Tarihçiliğinin Yeni Siması Muhammed Hamidullah, 25.

[19] Muhammed Hamidullah, İslâm’da Devlet İdâresi, çev. Hamdi Aktaş (İstanbul: Beyan Yayınları, 2020), 74-79.

[20] Öz, İslam Tarihi Metodolojisi, 30.

[21] Öz, İslam Tarihi Metodolojisi, 32.

[22] Öz, İslam Tarihi Metodolojisi, 32.

[23] Öz, İslam Tarihi Metodolojisi, 85.

[24] Öz, İslam Tarihi Metodolojisi, 87.

[25] Demircan, Tarih ve Tarihçi, 63.

[26] Demircan, Tarih ve Tarihçi, 64.

[27] Demircan, Tarih ve Tarihçi, 71.

[28] Demircan, Tarih ve Tarihçi, 72.

[29] Öz, İslam Tarihi Metodolojisi, 23-24.

[30] Öz, İslam Tarihi Metodolojisi, 24.

[31] Demircan, Tarih ve Tarihçi, 60-61-62.

[32] Macit, İslam Tarihçiliğinin Yeni Siması Muhammed Hamidullah, 26.

[33] Muhammed Hamidullah, İslamiyet ve Hıristiyanlık, çev. İhsan Süreyya Sırma (İstanbul: Beyan Yayınları, 2019), 38-39.

[34] Macit, İslam Tarihçiliğinin Yeni Siması Muhammed Hamidullah, 108.

[35] Hamidullah, İslam’ın Doğuşu, 49.

[36] Muhammed Hamidullah, Aziz Kur’an, çev. Abdülaziz Hatip - Mahmut Kanık (İstanbul: Beyan Yayınları, 2016), 95.

[37] Hamidullah, İslamiyet ve Hıristiyanlık, 27.

[38] Macit, İslam Tarihçiliğinin Yeni Siması Muhammed Hamidullah, 145.

[39] Macit, İslam Tarihçiliğinin Yeni Siması Muhammed Hamidullah, 149.

[40] Macit, İslam Tarihçiliğinin Yeni Siması Muhammed Hamidullah, 150.

[41] Macit, İslam Tarihçiliğinin Yeni Siması Muhammed Hamidullah, 152.

[42] Macit, İslam Tarihçiliğinin Yeni Siması Muhammed Hamidullah, 153.

[43] Macit, İslam Tarihçiliğinin Yeni Siması Muhammed Hamidullah, 155.

[44] Demircan, Tarih ve Tarihçi, 33.

[45] Demircan, Tarih ve Tarihçi, 33.

[46] Demircan, Tarih ve Tarihçi, 23.

[47] Demircan, Tarih ve Tarihçi, 22.

[48] Demircan, Tarih ve Tarihçi, 23.

[49] Demircan, Tarih ve Tarihçi, 22.

[50] Demircan, Tarih ve Tarihçi, 25.

[51] Öz, İslam Tarihi Metodolojisi, 33.

[52] Öz, İslam Tarihi Metodolojisi, 33.

[53] Demircan, Tarih ve Tarihçi, 25.

[54] Demircan, Tarih ve Tarihçi, 34.

[55] Demircan, Tarih ve Tarihçi, 74-75.

[56] Demircan, Tarih ve Tarihçi, 75.

[57] Öz, İslam Tarihi Metodolojisi, 34.

[58] Öz, İslam Tarihi Metodolojisi, 47.

[59] Macit, İslam Tarihçiliğinin Yeni Siması Muhammed Hamidullah, 23.

[60] Macit, İslam Tarihçiliğinin Yeni Siması Muhammed Hamidullah, 26.

[61] Macit, İslam Tarihçiliğinin Yeni Siması Muhammed Hamidullah, 38.

[62] Macit, İslam Tarihçiliğinin Yeni Siması Muhammed Hamidullah, 73-74.

[63] Macit, İslam Tarihçiliğinin Yeni Siması Muhammed Hamidullah, 71-79.

[64] Macit, İslam Tarihçiliğinin Yeni Siması Muhammed Hamidullah, 27.

[65] Öz, İslam Tarihi Metodolojisi, 34.

[66] Macit, İslam Tarihçiliğinin Yeni Siması Muhammed Hamidullah, 91-92.

[67] Demircan, Tarih ve Tarihçi, 87-96.

[68] Macit, İslam Tarihçiliğinin Yeni Siması Muhammed Hamidullah, 26.

[69] Demircan, Tarih ve Tarihçi, 61.

[70] Öz, İslam Tarihi Metodolojisi, 76-77.

[71] Öz, İslam Tarihi Metodolojisi, 18.

[72] Kasım Şulul, İslam Düşüncesinde Tarih Tasavvuru ve Usulü (İnsan Yayınları, 2015), 3/279.

[73] Macit, İslam Tarihçiliğinin Yeni Siması Muhammed Hamidullah, 56.

[74] Demircan, Tarih ve Tarihçi, 135-136.

[75] Demircan, Tarih ve Tarihçi, 135-136.

[76] Demircan, Tarih ve Tarihçi, 126.

[77] Demircan, Tarih ve Tarihçi, 127.

[78] Öz, İslam Tarihi Metodolojisi, 63.


 

0 yorum:

Yorum Gönder

Yazarlar