İSLAM TARİHİ METODOLOJİSİNE DAİR GÜNCEL TARTIŞMALAR
Yunus Emre ÇELİKBİLEK[1]
Özet
Günümüz İslam Tarih yazımında tarihçinin hangi meseleleri, nasıl, ne şekilde ele alması ve değerlendirmesi gerektiği noktasında tartışmalar mevcuttur. Mevcut olan tartışmalar metot sorununu beraberinde getirmektedir.
Bu araştırmada İslam Tarihi yazımında meseleleri ele alırken hataya düşmemek adına dikkat edilmesi gereken hususların neler olduğu, hangi metotların kullanılması gerektiği üzerinde durulmaya çalışılmıştır. Ayrıca İslam Tarihi yazımındaki benzerlik ve farklılıklar Adnan Demircan’ın “Tarih ve Tarihçi”, Şaban Öz’ün “İslam Tarihi Metodolojisi” ve Abdülkadir Macit’in “İslam Tarihçiliğinin Yeni Siması: Muhammed Hamidullah” isimli eserleri üzerinden irdelenmiştir. Nesnellik, tarafsızlık ve dil yetkinliği gibi konular üzerinde karşılaştırmalı olarak durulmuş, bahsettiğimiz eserler üzerinden Muhammed Hamidullah hocadaki yansıması ele alınmaya çalışılmıştır.
Giriş
Tarih, geçmişin günümüze insan eliyle ulaştırılması neticesinde
meydana gelmektedir. Buradaki “insan eliyle” [2] vurgusu
önemli bir ifadedir. Çünkü insanoğlu bilgilerini bir sonraki kuşağa aktarabilme
yetisine sahiptir. Yaratılış itibariyle hatırlama ve hatırladıkları şeyler
çerçevesinde, nedensel ve simgesel doğada ilişkiler oluşturma becerisine haiz
olan insanoğlu [3]
bu yeteneğinin yanında demin de bahsedildiği üzere bilgilerini sonraki kuşağa
da aktararak birikimin teşekkülünü zorunlu kılmaktadır. Böylece geçmişe ait bir
hafıza oluşumu meydana gelmekte, tarih olarak adlandırılan müessese de sonuç
olarak ortaya çıkmaktadır. Ancak günümüze aktarılan geçmişin birikimi nasıl ele
alınarak tarih oluşturulacak? sorusu hep tartışılagelen bir mesele olmuştur. Bu
soru ise “Tarih Metodolojisi” ilminin doğuşunu kaçınılmaz hale getirmiştir.
Ülkemizde her ne kadar erken dönemlerden itibaren Tarih Metodolojisiyle alakalı birçok çalışma kaleme alınmış olsa da İslam Tarihi sahasında bu çalışmaların yeteri düzeye erişmediğine şahitlik etmekteyiz. Buna rağmen son zamanlarda İslam Tarihi Metodolojisi ile alakalı eserler kaleme alınmaya başlanmıştır. Bu çalışmada, günümüzde İslam Tarihi Metodolojisi alanındaki konular karşılaştırmalı bir şekilde mercek altına alınarak Muhammed Hamidullah’ın tarihçiliği üzerinde nasıl bir karşılık bulduğu irdelenmeye çalışılacaktır.
İslam Tarihi Metodolojisine Dair
Günümüzde Var olan Tartışmalar
Öncelikle her üç yazarımız da kitaplarının başında yazılan
eserlerin tenkide açık olduğunu, [4]
geliştirilecek yöntemlerle daha önemli adımların atılabileceğini [5] ve
eserlere noktanın konulmadığını [6] yani
eserlerin bir virgül mahiyetinde olduğunu belirterek eserlerine başlamışlardır.
Öz, eserini ele alırken
İslam Tarihi’nin aslında nasıl isimlendirilmesi gerektiği üzerinde durmuş,
sohbet edasıyla meseleyi ele alarak tartışmış, “İslam Tarihi” isimlendirmesine
alternatif olarak “Müslümanların Yazdığı Tarih” veya “Müslümanlara Dair Yazılan
Tarih” gibi tanımlamaları öneri olarak sunmuştur. Ancak İslam Tarihi
tanımlamasına da karşı olmadığını ilave etmiştir. [7] Bu
itibarla da kitabına “İslam Tarihi Metodolojisi” ismini vermeyi uygun
görmüştür. Macit de eserine İslam Tarihi ile başlayan bir isim koymuş ve
Muhammed Hamidullah örnekliğinde bir tarihçi profilinde bulunması gereken
özellikleri açıklamaya çalışmıştır. Demircan ise “İslam” kaydını koymadan
“Tarih ve Tarihçi” ismini verdiği eserinde tarihçide bulunması gereken
özellikleri kendi hayat tecrübesinden yola çıkarak kitap haline getirmiştir.
Öz’ün Müslüman tarihçinin göz önünde bulundurması gereken
prensipleri sekiz maddede sıraladığını [8] ve bu
prensiplerin Muhammed Hamidullah’ta vücut bulduğunu görmekteyiz. Macit’in söz
konusu eserinden de bunları anlamak mümkündür. Bununla beraber Macit,
Demircan’ın eserinde yer alan “İdeal Tarihçi” [9] nasıl
olmalı bölümü altındaki maddeleri “Bir Tarihçi Nasıl Olmalı” [10] başlığı
altında tek tek ele alarak bunun Muhammed Hamidullah’taki yansımasını
okuyucunun istifadesine sunmuştur. Biz de Muhammed Hamidullah’ın kendisinde,
bir tarihçide bulunması gereken tüm güzel hasletleri barındırdığı kanaatini
taşımaktayız. Ayrıca “İdeal tarihçi” başlığı altına yeni maddeler eklense dahi,
eklenecek olan bu yeni maddelerde Muhammed Hamidullah’ın yeni bir veçhesini
göreceğimizden kuşkumuz yoktur. Ancak Demircan’ın söz konusu eserinde yer alan [11] ve
Macit’in de eserinde yer verdiği [12] “Tarihçi ilkin ele aldığı dönemin kahramanlarını
kavga ettirmemelidir” ve “Tarihçinin görevi ne hakemlik yapmaktır ne de
hâkimlik yapmaktır.” cümlelerine Hz. Ali’nin Hilafet meselesi ve Sıffin
savaşı özelinde katılmak mümkün olsa da bu ve benzeri özel durumların madde
haline getirilmesine ve bu olaylar üzerinden kat’i tarafsızlık düşüncesinin
oluşturulmasına ayrıca sadece bir olayı örnek (gerekçe) gösterip Muhammed
Hamidullah’ın aslında kat’i tarafsızlık içerisinde olduğu sonucunun
çıkarılmasına da katılmadığımızı belirtmek istiyorum.
Duygu sahibi olan insanın
tarihte yaşanmış birtakım olayları incelerken bir tarafa meyletmemesi
düşünülemez bir durumdur. Bundan sebep zaman zaman fikir ayrılıkları meydana
gelmekte ve istenilemeyecek sonuçlarla karşı karşıya da kalınabilmektedir.
Ayrıca bu gibi problemler; tarihte yaşanmış birtakım olaylar karşısında ne
yapılmalı, nasıl bir yol ve yöntem takip edilmeli veya izlenilmelidir? gibi hem
birçok sorunu aklımıza getirmekte hem de birtakım soru işaretlerini bünyesinde
barındırmaktadır.
Kuşkusuz geçmişte yaşanmış bu tür (bazı) olayları dillendirmek,
düşünce ayrılıklarını ön plana çıkarmak bizi zaman zaman tefrikaya sevk
edebilmekte, hatta ve hatta düşünceden kaynaklanan bu gibi ayrışmalar, (kendini)
sonuçlarını hiç de istemeyeceğimiz eylemsel hareketlere dönüştürebilmektedir.
Geçmişten günümüze bunun pek çok örneğine de açıkça şahit olmaktayız. Ama tarihte yaşanmış olay (lar) karşısında fikrini
izhar etmese bile herkesin bir kanaatinin veya düşüncesinin varlığı da inkâr
edilemez bir gerçeklik olarak karşımıza çıkmaktadır. [13] Bu
durumda bir görüşe sahip olsak dahi geçmişte yaşanmış ve günümüzde bize fayda
vermeyecek, bizi birbirimize düşürecek olguların [14] ön
plana çıkarılmaması noktasında bir çabanın sarf edilmesi gerektiği kanaatinin
taşınması önemle üzerinde durulması gereken bir husustur. Söz konusu olaya
benzer durumlarda da aynı tavrın takınılması da bizce doğru bir tutumdur.
Aksi takdirde bu tür olayların az önce de bahsedildiği üzere bizi
tefrikaya sürükleyeceği kaçınılmaz bir gerçeklik olarak karşımıza çıkacaktır. Hz.
Ali’nin Hilafet meselesi [15] ile
Sıffin Savaşı buna örnek olarak gösterilebilir. Ancak bazı genel tanımlamalarda
bile istisnai durumlar söz konusu olabilirken, istisnai bazı durumların (Sıffin
Savaşı, Hz. Ali’nin Hilafet Meselesi vb. durumlar) madde haline getirilerek
koca bir tarihe mal edilmesi durumunun da benimsenmemesi gerektiğinin belirtilmesi
önem arz etmektedir. Nitekim İslamiyet’in Mekke döneminde Hz. Peygamber (s.a.v)
ve ona inananlara yapılan haksızlıklar herkesin malumudur. Bu tür olaylara ‘Tarihte
yaşandı oldubitti.’ veya ‘Bu konularla alakalı herhangi bir düşünce
serdetmeyelim’ gibi bir yaklaşım tarzını ortaya çıkartacağı ihtimalini
bünyesinde barındırması hasebiyle öncelikle böyle bir düşüncenin madde haline
getirilmesi ve tarafsızlığın bu şekilde anlaşılmasının bu tür yanlış yorumlamalara
kapı aralayacağı tehlikesinin göz önünde bulundurulması önem arz etmektedir. [16]
Nitekim Muhammed Hamidullah’ın gerektiğinde düşüncelerini hiç
çekinmeden ifade ettiğini, doğruyu kime karşı ve nerede olursa olsun
söylediğini kaleme alan Macit bu hakikatleri kendi eserinde ifade etmiş, hatta
Hamidullah’ın bu sebepten ötürü birtakım eleştirilere maruz kaldığını da
eklemiştir. [17]
Yazar her ne kadar tarihçinin görevinin hakemlik veya hâkimlik yaparak
tarafsızlığını koruması gerektiğini savunsa da biz bu satırlarda yazarın
aslında örtülü, ama haklı bir tarafgirlik içerisinde olduğu kanaatini
taşımaktayız.
Bu durumu başka bir madde altında ele alan Macit; “Tarihçi ele
aldığı dönemin aktörlerini kendi okumaları çerçevesinde belirler.” sözlerini sarf
etmekte, önceki siyer kaynaklarının Hz. Peygamber (s.a.v)’in mucizelerini ön
plana çıkarmasına karşın Muhammed Hamidullah’ın Hz. peygamberin beşeri özelliklerini
ele almasını ve insanlara rol model olacak yönlerini ön plana çıkarmasını buna
bir örnek olarak göstermektedir. Nitekim Muhammed Hamidullah Hz. Peygamberin
hayatını ele alırken diğer peygamberlerden üstünlüğünü mucizevi olayları anlatımın
merkezine yerleştirerek ortaya koymak yerine; O’nun yaptığı tebliği, uyguladığı
metodu ve hayatının örnek olması gibi özelliklerini ön plana çıkararak bu
yönlerdeki üstünlüğü üzerinde durmuştur. [18]
Hamidullah, Hz. Peygamberin hayatını ele alırken O’nu (s.a.v.)
farklı bir yönüyle değerlendirmiştir. Tıpkı bu (yukarıdaki) örnekte olduğu gibi
Sıffin konusunda da esas vurgulanması gereken ve asıl önemli olan nokta
tarihçinin meseleyi ele alırken kadrajını nereye tuttuğu hangi olguları seçtiği
(metni tahrif etmemek gizlememek kaydıyla), yorumladığı ve değerlendirdiği
önemli bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Sıffin savaşı da bu bağlamda değerlendirilmelidir.
Bunun için Muhammed Hamidullah’ın Ebu Hanife üzerinden verdiği örnek yol
gösterici olabilir. [19] Bu
meseleyi nesnellik konusunda tekrardan ele aldığımızda vuzuha kavuşturmaya
çalışacağız.
Öz ve Demircan Tarihi ele alırken
yararlanılması gereken kaynaklardan bahsetmiştir. Öz, tarihin tek kaynağa ve
anlatıya dayandırılmaması gerektiğine değinmiş[20] aksi
takdirde bunun kronolojik bir tarih yazımına iteceğine vurgu yapmıştır.[21] Devamında
“Sosyoloji, psikoloji, ekonomi, ilahiyat, mantık, istatistik, siyaset gibi
ilimlerin, İslam tarihçiliğinde rolleri hiçbir zaman kronoloji, paleografi,
epigrafi veya arkeolojiden az değildir. Şayet İslam Tarihçiliği yapılacaksa bu
ilimlerin verilerinden faydalanılması bir tercihten çok daha öte gerekliliktir”
[22] diye
ekleme yaparak tarih ele alınırken yararlanılması gereken çok kapsamlı bir
alanın olduğunu dillendirmiştir. Ayrıca Öz kaynaklardan bahsederken Kur’an’a
özel bir önem vermiş, Kur’an’ı tarih-beşer arası olanlar ve beşer-üstü olanlar
gibi bir ayrıma tabi tutarak farklı bir yaklaşım tarzı sergilemiştir.[23] Mevzu
haberin de yararlanılması gereken kaynaklar arasında olduğunu “Tarih dışı
sınıfına dâhil edebileceğimiz mevzu haberler, her ne kadar ilgili oldukları
konu hakkında doğruluk değeri olmasa bile, ortaya atılmış olduğu dönemin
sosyal, siyasi, dini, kültürel ve hatta iktisadi yapısının izlerini taşımaları
dolayısıyla büyük öneme haizdirler”[24]
cümlesiyle ifade ederek bu tür haberlerin önemine değinmiştir. Demircan bunlar
dışında sözlü kültür[25] ve
yazılı geleneğe[26]
vurgu yaparak sözlü geleneğin nakledilmesi sürecinde olayların meydana
gelişiyle nakli sırasında bir farklılığın olmasının kaçınılmaz bir durum
olduğunu söylemiş, yazılı geleneğe gelince de Hz. Peygamberin yaşadığı dönemde
ona sorma imkânının bulunmasından ötürü hadislerin yazımını gerektirecek bir
durumun olmadığını savunmuştur. Ancak Hz. peygamberin sosyal, siyasi ve dini
faaliyetleri sırasında yazdırdığı bazı metinlerin bunların dışında tutulması
gerektiğini de ilave etmiştir.
Kur’an’a ve Hadise ayrı bir
önem veren Demircan, Kur’an’ı “ihmal edilmemesi gereken bir kaynak”[27] başlığı
altında ele alarak üzerinde ihtilaf olmayan yegâne metnin Kur’an olması
dolayısıyla batıda yapılan çalışmalarda Kur’an’ın kaynaklığının göz önünde
bulundurulduğunu ve cahiliye devri ele alınırken yine Kur’an’a başvurulması
gerektiğini ısrarla vurgulamıştır.[28] Daha
önce Öz’ün Kur’an’a özel bir önem verdiğinden bahsetmiştik. Öz, Kur’an’ın başka
bir yönüne daha vurgu yapmıştır. O da kutsal metinlerin tarihi bilgi değeri
taşıyıp taşımayacağı konusudur. Öz bu konuda Müslüman tarihçinin Kur’an’ın
ihbarlarını “edebi metinler” veya “senaryolar” olarak görme lüksünün
olamayacağını belirtmiş [29]
devamında bir Müslümanın meselelere yaklaşırken temel ölçüt olarak Kur’an’ı ele
alması gerektiğini “İslam tarihçisi seküler bir tarihçi olamaz. Aksi durum
Kur’an’ın bütün haberlerini tartışmaya açmak olacaktır ki, bu da birçok sorunu
beraberinde getirecektir. Bu yüzden de kendisini Müslüman olarak ifade eden bir
tarihçinin, Kur’an’ın ifadelerini, ihbarlarını göz ardı etmesi mümkün değildir.
O halde yapılması gereken –bilimsel olmama eleştirisine maruz kalınsa bile-
ileri sürülen görüşlerin Kur’an metnine/ ihbarına/ anlatımına ters düşmemesine
dikkat edilmesi, haber sıhhati için Kur’anî bir paralellik aranmasına özen gösterilmelidir.
Unutulmaması gereken hususu; İslam tarih felsefesi yapıldığıdır. Bu yüzden de
Kur’an’ı dışlayan bir yorumun kabul edilebilirliği/ geçerliliği söz konusu
olamaz.”[30]
sözleriyle dillendirmiştir. Macit’in eserine baktığımızdaysa bir Müslüman
olarak Muhammed Hamidullah’ın araştırmalarını yaparken birçok kaynak ve veriden
faydalandığını görürüz. Macit’in, Demircan’ın eserinde yer alan “İdeal Tarihçi”
[31] başlığı
altında maddeleri ele aldığını daha önce belirtmiştik. Macit söz konusu
eserinde yer alan “Tarihçi belgeyle konuşur” maddesi altında Muhammed
Hamidullah’ın yararlandığı kaynaklar arasında ayet, hadis, ilk dönem tarih
kitapları, usul ve füru fıkıh kitapları, tefsirler, şiir, edebiyat ve
kitabeler, batılı çağdaş çalışmalar gibi çok kapsamlı bir literatürden istifade
ettiğini,[32]
kutsal kitapları da (Mesela çok eşlilik konusunda İncil’den alıntılar yapmıştır.
Ayrıca çok eşlilik meselesini karşılaştırmalı olarak ele almıştır[33]) işe
koştuğunu, çünkü bunların dönemin bilgisini bizlere aktaran tarih kitapları
mesabesinde olduğunu belirtmiştir. [34] Hamidullah
Kur’an ve Hadisin İslam’ın temel hukukunu teşkil ettiğini vurgulamış ve
bunların temel de aynı şey olduğunun altının çizilmesi gerektiğini ifade
etmiştir.[35]
Ayrıca Hamidullah Kur’an’daki Hz. Âdem çocuklarının kurbanlarının kabul edilme
meselesini Ahd-i Atik’te karşılaştırmalı olarak ele alınmasını istemiş,[36]
Hıristiyanların dominikal duası ile Fâtiha suresini de kıyaslayarak ele
almıştır.[37]
Yine Hamidullah’ın müracaat ettiği ilk kaynak Kur’an [38] olmakla
birlikte Kütûb-ü Sitte başta olmak üzere hadis kaynakları,[39] ilk
siyer müellifleri arasında bulunan İbn-i İshak gibi ilmi seleflerin
eserlerinden faydalandığını,[40] onun
çalışma azminin peygamberimizin bazı orijinal diplomatik mektuplarına
ulaştırdığını da aynı şekilde Macit’in eserinden anlamaktayız.[41] Bunlara
ilave olarak Hamidullah, farklı kültürlere ait kaynaklara da başvurma ihtiyacı
hissetmiş,[42]
yazılı yazısız her türlü bulguyu kaynak olarak kabul etmiştir.[43] Bu
kadar geniş bir alandan istifade etmesinin temel sebebi Demircan’ın eserinde
bahsettiği gibi tek kaynağa bağlı kalarak yapılacak bir çalışmanın insanı
yanlış bir tarih yazımına iteceği ihtimalinin yüksek olması tehlikesi[44] ve
nesnelliği yakalamak olsa gerektir. Ayrıca yine Demircan’ın eserinde yer alan
“olgu hakkındaki malzemeden kaynaklanan sorunları aşabilmek için olgularla
doğrudan ya da dolaylı ilgisi olan bütün malzemeler toplandıktan sonra,
bunların iyice tahlil edilmesi, sonra da olguların ihata edici bir bakış
açısıyla değerlendirilmesi gerekir” [45] cümlesi
doğru tarih yazımı için birçok kaynaktan yararlanılması gerektiğinin önemini
açıklar mahiyettedir. Ancak bu cümleye genel anlamda katılsak da tek seferde
bütün malzemelerin toplanmasının mümkün olamayacağı kanaatini de taşımaktayız.
Elden geldiğince tüm kaynaklardan faydalanılmaya çalışılır ancak şunu da
belirtmek de fayda var; ortaya çıkan yeni malzemenin evvelki tarih yazımlarını
değiştirebileceği hakikati. Bu yüzden elde edilen verilerden çıkacak sonuçların
yarın değişebileceği gerçeğini de yabana atmamak gerekir. Demircan’da bu konuda
“Diğer taraftan tarihçi, incelediği dönemin bütün olayları hakkında bilgi
sahibi olmaz”[46]
diyerek görüşümüzü desteklediğini görmekteyiz. Hamidullah da yeni bulgularla
eserlerini güncellemiştir.
Yazarların üzerinde durduğu bir diğer nokta da nesnellik
meselesidir. Demircan, nesnelliğe verdiği önemden olsa gerek, kitabında ele
aldığı ilk konu nesnellik olmuştur. Nesnellik başlığı altında tarihçinin
olguları yorumlarken yaşadığı kültürden ve çevreden bağımsız olamayacağını bu
sebeple de böyle bir nesnelliğin mümkün olmadığını, onu öznelliğe sürükleyen
durumların olacağını söylemiştir.[47]
Devamında tarihçiye ulaşan malzemenin gerçeği yansıtma derecesinin meçhul
olduğunu ve bunların da aslında tarihçinin meseleyi ele alırken nesnel olmasını
engelleyen durumların başında geleceğini eklemiştir.[48] Ancak
bunlar tarihçinin iradesi dışında olan nesnelliktir ve tarihçi elinden gelen
çabayı gösterdikten sonra onu aşan sebeplerden dolayı nesnellikle suçlanamaz.[49] Ayrıca “Tarihte nesnellik, olgunun nesnelliği
değil, olgu ile yorum arasındaki ilişkinin; geçmiş, bugün ve gelecek arasındaki
ilişkinin nesnelliği olabilir”[50] diyerek
elinden geldiğince doğru olgu ve ölçüt kullanabildiği oranda bir tarihçinin
nesnelliği yakalayabileceğini Edward Hallett Carr’ın eserinden de alıntı
yaparak nesnellik meselesine açıklık getirmeye çalışmıştır. Öz’de aslında
nesnellikten bahsederken Demircan gibi tarihçinin mutlak objektifliğinin mümkün
olmadığını; her insanın yetiştiği ve yaşadığı toplumun, inancın… etkisini
taşıdığını ve bunların ürünü olduğunu ifade etmiştir.[51]
devamında “Tarihçinin hadise karşısında tarafsız kalması, kendisine yüklenen
verileri değerlendiren bilgisayar gibi nötr olması beklenemeyeceği gibi böyle
bir beklentiyi gerçekleştirmesi de onun doğası itibariyle söz konusu değildir.”[52] diye
ekleme yapmıştır. Demircan’da “öznellik”[53] ve
“Tarihçi: etkilenen İnsan”[54] başlıkları
altında bu konuyu detaylı bir biçimde örnekler vererek açıklamıştır. Ayrıca
Demircan “öznellikle işaret etmek istediğimiz, bilinçli bir tarafgirliktir. Bir
tarihçinin tarafgir olması düşünülemez. Tarafgirlikten kastettiğimiz ise inanç
ve düşüncemize uymayan şeyleri tahrif etmektir. Elbette her insan yaşadığı
dönemde meydana gelen gelişmelerle ilgili taraf olabilir, hatta zamanının
şahidi olarak taraf da olmalıdır. Eğer siz bir toplumda yaşıyor ve o toplumu
okuyabiliyorsanız o toplumla alakalı bir bakış açınızın olmasından daha doğal
bir şey yoktur. Bu insan olmanın bir gereğidir. Böyle bir tarafgirlik, insana
zulmetmek ve adaletsizlik yapmak olmamalı, hakkı ikame etmeyi hedeflemelidir”[55] diye
ekleme yaparak Öz gibi tarafsızlık ve nesnellik konularına açıklık getirmeye çalışmış
ve kişinin bulunduğu dönemde yaşanan olaylar karşında taraf tutması gerektiğini
savunmuştur. Ancak cümlenin devamında dile getirilen “Tarihçinin görevi haklıyı
haksızı ortaya çıkarmak olmamalıdır”[56]
sözlerine katılmadığımızı zaten daha önceden belirtmiştik. Tekrardan Öz’e
dönecek olursak, tarafsızlık ve nesnellik konusunda tarihçinin duygularını
yansıtmakta, tercihini ifade etmede, yorumunu istediği gibi yapmada serbest
olduğunu vurgulamıştır. Ancak olguyu geldiği gibi nakletme, normatif
çözümlemelere gitme konusunda sınırlı olduğunu açıklamıştır. Yani meseleyi ele
alan bir tarihçinin öznelliğin arkasına gizlenerek kaynakları çarpıtmak,
belgeleri gizlemek, kanıtları tahrif etmek, kendi eylemlerini geriye dönük
haklı çıkarmak ve tarihin yargısı karşısında savunmak için delil toplamak gibi
bir eylem içerisine girmesinin yanlış olduğunu, tarihçilik ahlakının da aslında
bunu gerektirdiğini belirtmiştir. Devamında “İlk dönem İslam Tarihçileri
insanın doğasına uygun olanı seçmişler ve tarihçilik mesleğinde tarafsızlık
iddiasında bulunmamışlardır. Onları objektiflik anlayışları, kendi dönemlerine
göre oldukça ileri boyutlardadır. Onlar hiçbir zaman nesnelliğin hislerini,
duygularını yansıtmamak veya buna göre yorum, değerlendirme yapmamak olarak
anlamamışlar, bilakis inançlarını, duygularını bazen uç nokta diyebileceğimiz
şekilde belirtmekten imtina etmemişlerdir. Ancak metne müdahale etmekten de
ciddi bir şekilde kaçınmışlardır. Belki tarihçilik ahlakı bunu gerektirdiği,
belki de dinin emrine uyma konusundaki tercihlerinden dolayı menkule tepkisiz
kalmayı tercih etmişlerdir”[57] diye
ilave ederek Müslüman tarihçilerin nesnelliği; duygu ve düşüncelerini nakillere
yansıtmamak değil kendilerine ulaşan her türlü belgeyi tahrif etmeden, sonraki
nesle aktarmak olarak algıladıklarını ve bunu –birtakım mezhebi ve siyasi
çıkarları hesaba katmazsak- başarılı bir şekilde uyguladıklarını aktarmıştır.
Ayrıca Öz, tarihi kaynakların çarpıtılmasını ve tahrif edilmesini yani
nesnelliğin bozulmasını tarihçinin ahlaksızlığı olarak nitelendirmiş, buna
Ensar’ın faziletini Şamlılara öğretmemek adına kitap yaktıran zihniyetle sahte
soykırım belgeleri düzenleyen zihniyeti örnek olarak vermiştir.[58] Macit
söz konusu eserinde önceden de değindiğimiz gibi Hamidullah, nesnelliği
yakalamak için birçok alana hâkim olmaya çalışmış,[59] belgelerle
konuşarak birincil kaynaklardan yaralanmış,[60]
hayatını kütüphanelerde geçirmiş,[61]
Avrupalıların 18. asırdan itibaren geliştirdikleri nesnel olmayan ve yanlı
argümanlarına karşı cevaplar üreterek Hz. Peygamber (s.a.v) hakkında
sürdürdükleri yalan yanlış spekülasyonlara karşılık vermiş,[62] onların
yanlı (burada kastedilen şey metinleri tahrip etmektir.) ve nesnel olmayan
çürük iddialarına karşı nesnelliğini-belgelere olan vukûfiyetini - konuşturarak
son vermiştir. Ayrıca Hamidullah Hoca oryantalistlerin ortaya attığı mesnetsiz
iddialara hangi yöntemlerle cevap verdiğini Macit söz konusu eserinde ele
almıştır.[63]
Daha önceden de bahsettiğimiz gibi doğruyu söylemekten, tarafını belli etmekten
de çekinmeyen Muhammed Hamidullah birtakım eleştiriler de almıştır. [64]
Yazarlarımızın ele aldığı bir diğer konu da dil yetkinliğidir. Dil
yetkinliği, tarihi doğru bir şekilde anlamada, ele almada, yazmada ve okuyucuya
aktarmada belki de en önemli unsurlardan biridir. Söz konusu kabiliyet, yazara,
bilgileri; birincil kaynaklardan, ilk ağızdan, daha yazı tahrifata uğramadan
yararlanma imkânı sunar. Bu da nesnelliği yakalamak için elzemdir ve nesnellik
için vazgeçilemez bir öneme sahiptir. Öz, Müslüman tarihçilerin zaman ve
coğrafya tanımadıklarını farklı din (Yahudilik, Hristiyanlık vb.), kültür ve
medeniyetlerin (Hintliler, Çinliler, Yunanlılar vb.) tarihlerini yine onların kaynaklarına atıfla
tarih yazıcılığı yaptıklarını ve bunun devrim niteliğinde olduğunu
belirtmektedir.[65]
Muhammed Hamidullah da Müslüman toplumların İslam hakkındaki kitapların çoğunun
uluslararası dillere tercüme edilmemiş olması dolayısıyla bu dilleri öğrenme
çabasına girmiş, böylece on dilde uzmanlaşarak bu sıkıntıyı gidermiş ve
Müslümanların bilgi birikimini ortaya çıkararak hem ilk kaynaktan eserleri
inceleme imkânı bulmuş hem de farklı kaynaklardaki parçaları birleştirerek
insanlığın hizmetine sunmuştur. Böylece eserini ele alırken hata oranını en aza
indirme imkânı bulmuştur. Burada dil yetkinliğiyle birlikte Müslümanların
insanlığa kazandırdığı isnat sistemi de önemli bir olgu olarak karşımıza
çıkmaktadır. Muhammed Hamidullah bu konuda şunları kaydetmektedir: “Tarih, bir
efsane ve hele yazarın muhayyilesinde uydurulmuş bir roman olmamalıdır. Eski
zamanlarda yazara, yazdıkları ispat ettiriliyordu. Daha önce bir ifade için
delil istemek yalnız mahkemelerin imtiyazı idi. Müslüman müellifler tarafından
bahsedilen kaynaklarla meşgul olan ve İbn-i Hacer’in konuyla ilgili el-İsabe fi
Ma’rifeti’s-Sahabe adlı eserini bastıran Alman oryantalist Aloin Sprenger ilk
defa Müslümanların bu prensibi uyguladıklarını gözlemlemiş ve dile
getirmiştir.”[66]
Burada yine Hamidullah hocanın gerektiğinde oryantalistlerin araştırmalarını
tamamen reddetmediğini ve gerektiğinde onlardan yaralandığına da şahit
olmaktayız. Demircan’a baktığımızdaysa onun “Kur’an-Siyer İlişkisi” başlığı
altında daha çok Arapça üzerinde durduğunu görmekteyiz. [67] Aynı
şekilde Macit [68]
ve Demircan [69]
tarihin kaynaklara dayalı olarak yazılması gerektiğini vurgulamışlar, aksi
durumun ise hayal ürünü olacağını savunmuşlardır. Burada kaynaklara, belgelere
ve isnada dayalı bir tarih anlatımının ne kadar önem arz ettiğini görmekteyiz.
Demircan’ın üzerinde durmadığı ancak diğer yazarlarımızın üzerinde
durduğu bir konu da kronolojik tarih anlatımıdır. Öz, tarihi süreç açısından
kronolojik anlatıma itirazının olmadığını belirtse de tarihi sadece kronolojik
olaylar dizisi olarak ele almayı takvimin geçmişine benzetmiş, buna alternatif
olarak da konulu-kronolojik bir anlatımı öneri olarak sunmuştur. Bu tür anlatım
tarzına nelerin dâhil edileceğini ise tarihçiye bırakmıştır.[70] Elbette
konu ancak zamanla ilişkilendirilirse bir tarihten söz etme durumu söz konusu
olabilir. Bu da kronolojik tarih yazımını beraberinde getirecektir. Esasen
kronoloji gerekli olmakla birlikte tek başına yeterli bir yöntem değildir.
Çünkü bu olayların alt alta sıralanmasından başka bir şeyi ifade etmeyecek bu
durum ise tarihçinin tarih felsefesinden yoksun bir kronikle uğraşması sonucunu
doğuracaktır.[71]
Diğer taraftan sadece konu da tek başına bir anlam ifade etmeyecektir. Çünkü
kronolojiden kopuk bir tarih anlayışı meselenin hem muğlak kalmasına sebebiyet
verecek hem de meselenin sebep-sonuç ilişkisi içerisinde sağlıklı bir
değerlendirilmesini zorlaştıracaktır. Ebu Mûsâ el-Eş’arî’nin Hz. Ömer’den
mektupların tarihli göndermesini istemesi örnek olarak verilebilir. [72] Bunun
için Öz’ün de çözüm olarak sunduğu konulu-kronolojik tarih anlatımı içerisinde
meseleyi ele almak isabetli olacaktır. Öz, yine hadiselerin kronolojik olarak
alt alta sıralanması şeklindeki tarih anlatımından, olguların konumlandırılması
dönemine geçildiğini belirtmektedir. Macit’e göre kronoloji ihmal edilmeden
benimsenen sistematik tasnif; malzemenin iyi sınıflandırılmasını mümkün
kılmaktadır. Kronolojik Tarih, Muhammed Hamidullah’ın hukukçu nosyonunun (kavrayışının)
ortaya çıkarmış olduğu bir sonuçtur.[73]
Muhammed Hamidullah’ta bulunan keskin muhakeme ve hukukçuluğundan kaynaklı
kavrayış gücü, elindeki malzemeyi iyi bir şekilde sınıflandırmasına olanak
sağlamıştır.
Demircan her ne kadar
kronolojik tarihten bahsetmese de “Bütünden Kopuk Parçalar”[74] başlığı
altında konunun merkeze alındığı tarih yazımına dikkat çekmiş ve bunun ele
alınan dönemin sağlıklı bir şekilde değerlendirilmesine mâni olabileceğini
belirtmiştir. Bunu aşabilmek için olguyu ele alırken parçanın bütünle
birleştirilmesini savunmuş, tarihin ancak bu şekilde sağlıklı olarak
değerlendirilebileceğini ifade etmiştir.[75] Ayrıca
sebep-sonuç ilişkisine değinen Demircan, tarihin düzenli bir sebep-sonuç
ilişkisi içerisinde olguların ardada düzenlenmesi gerektiği kabulünün geride
kaldığını iddia etmiştir.[76] Dahası
olguları tek sebeple açıklamanın yanlış değerlendirmelere yol açabileceğini
savunmuştur.[77]
Öz de İslam Tarihi yazımına yeni birtakım usullerin getirilmesi gerektiğini,
neden-sonuç ilişkisinin tek yöntem olarak kabul edildiğini ve bunun
sorgulanması gerektiğini ifade etmiştir. Çözüm olarak “bu nedenden ötürü bu
sonuç ortaya çıkmıştır” diye tarif edilen sebep-sonuç ilişkisi yerine “olduğu
için olmuştur” şeklindeki bir tarih yazımına geçmeyi tavsiye etmiştir. [78]
Sonuç
Tarih, geçmişin
birikimi neticesinde ortaya çıkan bir sosyal alandır. Tarih Metodolojisi ise
var olan geçmiş birikimin nasıl ele alınacağıyla ilgilenir. Nasıl ele alınacağı
konusuyla ilgilenen kişi de tarihçidir. Asıl önemli olan tarihçinin hangi
olguları ele aldığı, ne şekilde ve nasıl değerlendirdiği hususudur. Tarihçi tıpkı
bir heykeltıraşın elindeki beton kalıbı şekillendirip sanat eseri ortaya
çıkarması gibi ulaşabildiği bilgi, belge vb. verileri; psikoloji, sosyoloji,
ilahiyat, ekonomi, mantık, siyaset, istatistik vb. ilimleri; kronoloji,
arkeoloji, epigrafi, arkeoloji ve paleografi gibi alanları imkânlar dâhilinde
bir araya getirerek toplar ve eserini kendinden bir şeyler katarak meydana
getirir.
İslam tarihçisi,
İslam’ın da temel yapı taşı olan Kur’an ve Hadisten faydalanmalı, eserlerini bu
iki temel yapı taşı üzerine inşa etmelidir. İslam Tarihçisi, bilimsel olmama
eleştirisine maruz kalma pahasına da olsa temel ilkelerinden taviz vermemelidir.
Aksi durum İslam’ın iki temel kaynağı olan Kur’an ve Hadisin eleştiri konusu
yapılabilmesine zemin hazırlayacaktır. İlk dönem İslam tarihçilerimiz gibi
Muhammed Hamidullah’ta bu yöntemi takip etmiştir.
Tarihçi,
geçmiş hakkında genel bir tanımlama yapmış olsa dahi istisnai durumların
olabileceğini her zaman göz önünde bulundurur. Eğer geçmişte yaşanmış birtakım
olaylar, günümüzde toplumun birlik ve bütünlüğüne zarar verme ihtimali söz
konusu olan meseleler ise tarafını belli etmeden düşünce serdetmeme gayreti
içerisinde olur. Ancak, gerektiğinde düşüncelerini ifade edip taraf tutabilir.
Muhammed Hamidullah, çağımızın en önemli simalarından biridir. Bunu
bir tarihçide bulunması gereken tüm güzel hasletleri kendisinde
barındırmasından ve mütevazı bir hayat yaşamasından anlamaktayız. Hamidullah
nesnelliği yakalamak ayrıca sınırlı kaynağa bağlı kalarak ortaya çıkacak yanlış
tarih yazımını en aza indirmek adına pek çok alana hâkim olmuştur.
Şarkiyatçıların mesnetsiz iddialarına bu yönüyle cevap vermiş ve onların nesnel
olmayan (yanlı) eserlerinin yanlışlığını gün yüzüne çıkarmıştır. Ömrünü kütüphanelerde
geçiren Hamidullah Hoca İslam dini için uğraşmış, çabalamış; İslam’a hizmet
etmiştir.
Son olarak desteklerini
her zaman yanımda hissettiğim Doç. Dr. Gülşen İstek, Doç. Dr. Abdülkadir Macit
ve Doç. Dr. Bahattin Turgut hocalarıma sonsuz şükranlarımı sunarım.
Kaynakça
Carr, Edward Hallett. Tarih nedir?: Ocak-Mart 1961’de Cambridge
Üniversitesi’nde verilmiş George Macaulay Trevelyan konferansları. çev.
Misket Gizem Gürtürk. İstanbul: İletişim Yayınları, 23.baskı., 2023.
Demircan, Adnan. Tarih ve Tarihçi. İstanbul: Beyan
Yayınları, 2. Basım, 2017.
Fahri, Sakal. “Tarih Yazımında Temel Kavramlar”. TARİH NASIL
YAZILIR? Tarihyazımı İçin Çağdaş Bir Metodoloji. ed. Ahmet Şimşek. 29-48.
Ankara: Türk Tarih Kurumu, 3. Basım, 2021.
Hamidullah, Muhammed. Aziz Kur’an. çev. Abdülaziz Hatip-
Mahmut Kanık. İstanbul: Beyan Yayınları, 2016.
Hamidullah, Muhammed. İslâm’da Devlet İdâresi. çev. Hamdi
Aktaş. İstanbul: Beyan Yayınları, 2020.
Hamidullah, Muhammed. İslam’ın Doğuşu. çev. Murat Çiftkaya.
İstanbul: Beyan Yayınları, 2018.
Hamidullah, Muhammed. İslamiyet ve Hıristiyanlık. çev. İhsan
Süreyya Sırma. İstanbul: Beyan Yayınları, 2019.
Hamidullah, Muhammed. Sorunlar, Sorular ve Cevaplar. çev.
Kâmil Yeşil. İstanbul: Beyan Yayınları, 2017.
Macit, Abdülkadir. İslam Tarihçiliğinin Yeni Siması Muhammed
Hamidullah. İstanbul: Beyan Yayınları, 1. Basım, 2022.
Öz, Şaban. İslam Tarihi Metodolojisi. İstanbul: İz
Yayıncılık, 3. Basım, 2015.
Şulul, Kasım. İslam Düşüncesinde Tarih Tasavvuru ve Usulü.
İnsan Yayınları, 2015.
Woolf,
Daniel. Tarihin Küresel Tarihi. çev. Mehmet Moralı. Alfa Yayınları,
2014.
Yunus Emre ÇELİKBİLEK
Kocaeli
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü
İslam
Tarihi ve Sanatları Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Öğrencisi
[1] Kocaeli
Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İslam Tarihi ve Sanatları Anabilim
Dalı, Yüksek Lisans Öğrencisi.
[2] Elden
kasıt kalemdir. Muhammed Hamidullah’a göre kalem, geçmişin bilgisini korumak
için vardır. (Muhammed
Hamidullah, İslam’ın Doğuşu, çev. Murat Çiftkaya (İstanbul: Beyan
Yayınları, 2018), 22.)
[3] Daniel
Woolf, Tarihin Küresel Tarihi, çev. Mehmet Moralı (Alfa Yayınları,
2014), 27.
[4] Şaban
Öz, İslam Tarihi Metodolojisi (İstanbul: İz Yayıncılık, 2015), 33.
[5] Adnan
Demircan, Tarih ve Tarihçi (İstanbul: Beyan Yayınları, 2017), 11.
[6] Abdülkadir
Macit, İslam Tarihçiliğinin Yeni Siması Muhammed Hamidullah (İstanbul:
Beyan Yayınları, 2022), 9.
[7] Öz, İslam
Tarihi Metodolojisi, 13-15.
[8] Öz, İslam
Tarihi Metodolojisi, 30-31.
Bunlar; 1- Önyargılı ve
peşin hükümlü olmamak
2- Hadiselere çift yönlü ve
bütüncül bakma
3- Sınırlı ve dar öncüllerden
sonuca gitmemek
4- çıkarımlarda delillendirme
açısından sağlam veriler kullanmak
5- Tek kaynağa ve anlatıya
dayanmamak
6- Geçmişi, bugünün şartları
ve kabulleriyle değerlendirmemek
7- Merviyâta müdahale
etmemek
8- Tek bir disipline bağlı
kalmamak olarak sıralanabilir.
[9] Demircan,
Tarih ve Tarihçi, 60-62.
[10] Macit,
İslam Tarihçiliğinin Yeni Siması Muhammed Hamidullah, 22-32.
[11] Demircan,
Tarih ve Tarihçi, 60.
[12] Macit,
İslam Tarihçiliğinin Yeni Siması Muhammed Hamidullah, 24.
[13] Bunlar;
çevresel faktörler, yazarın yönlendirmesi, bir takım ideolojik kaygılar vb.
gibi daha birçok sebepten teşekkül edebilir.
[14] Olgu:
Tarih araştırmalarında konu olarak seçilebilecek her şeydir. Geçmişte yaşanmış,
bitmiş ve toplumlar üzerinde etkiler meydana getirmiş her türlü olay, zihniyet,
kurum ve yaşantı gibi tarihsel vakıa, olgu olarak adlandırılır. (Sakal
Fahri, “Tarih Yazımında Temel Kavramlar”, TARİH NASIL YAZILIR? Tarihyazımı
İçin Çağdaş Bir Metodoloji, ed. Ahmet Şimşek (Ankara: Türk Tarih Kurumu,
2021), 29-48.)
[15] Muhammed
Hamidullah, Sorunlar, Sorular ve Cevaplar, çev. Kâmil Yeşil (İstanbul:
Beyan Yayınları, 2017), 59.
[16] Tarihçi,
heykeltıraşın eline aldığı beton bloğunu alıp şekillendirerek eserini gün
yüzüne çıkardığı gibi eserini seçtiği olgulardan meydana getirir. O yüzden
tarihçinin seçtiği olgular çok önemlidir. Burada önemli olan bir nokta daha
vardır ki o da tarihçinin kendisidir. Çünkü tarihçinin ortaya koyduğu eser
mutlak manada kendisinden izler taşımaktadır. Bu tıpkı uçsuz bucaksız olan
okyanusa açılan bir balıkçının nerede balık tutmak istediğiyle alakalı bir
durumdur. Avcı, en çok sevdiği balığın bulunduğu yere oltasını atar. Tarihçi de
balık avcısı gibi uçsuz bucaksız olan olgular okyanusuna açılır, hangi balığı
seviyorsa orada avlanır. (Edward
Hallett Carr, Tarih nedir?: Ocak-Mart 1961’de Cambridge Üniversitesi’nde
verilmiş George Macaulay Trevelyan konferansları, çev. Misket Gizem Gürtürk
(İstanbul: İletişim Yayınları, 2023), 75.)
[17] Macit,
İslam Tarihçiliğinin Yeni Siması Muhammed Hamidullah, 27.
[18] Macit,
İslam Tarihçiliğinin Yeni Siması Muhammed Hamidullah, 25.
[19] Muhammed
Hamidullah, İslâm’da Devlet İdâresi, çev. Hamdi Aktaş (İstanbul: Beyan
Yayınları, 2020), 74-79.
[20] Öz, İslam
Tarihi Metodolojisi, 30.
[21] Öz, İslam
Tarihi Metodolojisi, 32.
[22] Öz, İslam
Tarihi Metodolojisi, 32.
[23] Öz, İslam
Tarihi Metodolojisi, 85.
[24] Öz, İslam
Tarihi Metodolojisi, 87.
[25] Demircan,
Tarih ve Tarihçi, 63.
[26] Demircan,
Tarih ve Tarihçi, 64.
[27] Demircan,
Tarih ve Tarihçi, 71.
[28] Demircan,
Tarih ve Tarihçi, 72.
[29] Öz, İslam
Tarihi Metodolojisi, 23-24.
[30] Öz, İslam
Tarihi Metodolojisi, 24.
[31] Demircan,
Tarih ve Tarihçi, 60-61-62.
[32] Macit,
İslam Tarihçiliğinin Yeni Siması Muhammed Hamidullah, 26.
[33] Muhammed
Hamidullah, İslamiyet ve Hıristiyanlık, çev. İhsan Süreyya Sırma
(İstanbul: Beyan Yayınları, 2019), 38-39.
[34] Macit,
İslam Tarihçiliğinin Yeni Siması Muhammed Hamidullah, 108.
[35] Hamidullah,
İslam’ın Doğuşu, 49.
[36] Muhammed
Hamidullah, Aziz Kur’an, çev. Abdülaziz Hatip - Mahmut Kanık (İstanbul:
Beyan Yayınları, 2016), 95.
[37] Hamidullah,
İslamiyet ve Hıristiyanlık, 27.
[38] Macit,
İslam Tarihçiliğinin Yeni Siması Muhammed Hamidullah, 145.
[39] Macit,
İslam Tarihçiliğinin Yeni Siması Muhammed Hamidullah, 149.
[40] Macit,
İslam Tarihçiliğinin Yeni Siması Muhammed Hamidullah, 150.
[41] Macit,
İslam Tarihçiliğinin Yeni Siması Muhammed Hamidullah, 152.
[42] Macit,
İslam Tarihçiliğinin Yeni Siması Muhammed Hamidullah, 153.
[43] Macit,
İslam Tarihçiliğinin Yeni Siması Muhammed Hamidullah, 155.
[44] Demircan,
Tarih ve Tarihçi, 33.
[45] Demircan,
Tarih ve Tarihçi, 33.
[46] Demircan,
Tarih ve Tarihçi, 23.
[47] Demircan,
Tarih ve Tarihçi, 22.
[48] Demircan,
Tarih ve Tarihçi, 23.
[49] Demircan,
Tarih ve Tarihçi, 22.
[50] Demircan,
Tarih ve Tarihçi, 25.
[51] Öz, İslam
Tarihi Metodolojisi, 33.
[52] Öz, İslam
Tarihi Metodolojisi, 33.
[53] Demircan,
Tarih ve Tarihçi, 25.
[54] Demircan,
Tarih ve Tarihçi, 34.
[55] Demircan,
Tarih ve Tarihçi, 74-75.
[56] Demircan,
Tarih ve Tarihçi, 75.
[57] Öz, İslam
Tarihi Metodolojisi, 34.
[58] Öz, İslam
Tarihi Metodolojisi, 47.
[59] Macit,
İslam Tarihçiliğinin Yeni Siması Muhammed Hamidullah, 23.
[60] Macit,
İslam Tarihçiliğinin Yeni Siması Muhammed Hamidullah, 26.
[61] Macit,
İslam Tarihçiliğinin Yeni Siması Muhammed Hamidullah, 38.
[62] Macit,
İslam Tarihçiliğinin Yeni Siması Muhammed Hamidullah, 73-74.
[63] Macit,
İslam Tarihçiliğinin Yeni Siması Muhammed Hamidullah, 71-79.
[64] Macit,
İslam Tarihçiliğinin Yeni Siması Muhammed Hamidullah, 27.
[65] Öz, İslam
Tarihi Metodolojisi, 34.
[66] Macit,
İslam Tarihçiliğinin Yeni Siması Muhammed Hamidullah, 91-92.
[67] Demircan,
Tarih ve Tarihçi, 87-96.
[68] Macit,
İslam Tarihçiliğinin Yeni Siması Muhammed Hamidullah, 26.
[69] Demircan,
Tarih ve Tarihçi, 61.
[70] Öz, İslam
Tarihi Metodolojisi, 76-77.
[71] Öz, İslam
Tarihi Metodolojisi, 18.
[72] Kasım
Şulul, İslam Düşüncesinde Tarih Tasavvuru ve Usulü (İnsan Yayınları,
2015), 3/279.
[73] Macit,
İslam Tarihçiliğinin Yeni Siması Muhammed Hamidullah, 56.
[74] Demircan,
Tarih ve Tarihçi, 135-136.
[75] Demircan,
Tarih ve Tarihçi, 135-136.
[76] Demircan,
Tarih ve Tarihçi, 126.
[77] Demircan,
Tarih ve Tarihçi, 127.
[78] Öz, İslam
Tarihi Metodolojisi, 63.
0 yorum:
Yorum Gönder