MODERN ZAMANLAR:
KİŞİLER YALNIZ, BİREYLER BENCİL,
DEĞERLER HİÇ
Cağfer KARADAŞ
Modern zamanlar değerlerin alt üst olduğu, müesses dinlerin baskılanmaya çalışıldığı, yeni yetme ve ayrıksı düşüncelerin revaç bulduğu bir dönemin adıdır. Tanrı’nın hayattan çıkarılarak şirazenin dağıldığı, insanın bireyselleştirilerek ve bütün aidiyetlerinden koparılarak merkeze taşındığı, toplumsal yapıların parçalanıp bireysel yaşamın öne çıkartıldığı bir süreçtir bu çağ.
Bu süreç kişiye yalnızlığı, bireye bencilliği ve değerlere
hiçliği getirdi. Yalnızlığını doğayla ve doğanın içindeki varlıklarla
gidermeye çalışan insan kendisini nereye koyacağını bilemedi, nerede olduğunu
kestiremedi, durduğu yeri anlayamadı; zirve sandığı yerden boşluğa savruldu ve
değerler sınıfında dibe doğru düşüşe geçti.
Sanal özgürlük ve değişim vesvesesine kapılan insan, arzularının
peşinden giderek ve sürekli değişerek daha mutlu olacağını zannetti. Bu gidiş,
onu daha fazla yalnızlaştırdı, ulaşacağını zannettiği hedefin hep uzağına
düştü, tatmin edeceğini sandığı arzuları her gün biraz daha kabardı. Aciz
kaldı, ama onu dahi anlayamadı.
Her yılın başında, her tepenin ardında, her yıldönümünde daha mutlu
olacağını sandı. Onlara da ulaştı, ama olmadı. Mutluluğun kendinde ve içinde olduğunu
göremedi, hep uzaklarda aradı. Çağın sanal zevkleriyle sarhoş olmuş, kendini
kaybetmişti. Düşünmek istiyor ama kendinde değildi. Her ileri hamlesi kendiyle
mesafeyi açıyordu. O yüzden kendine gelemiyordu.
Böylesi gerilim ve tatminsizlik bazılarında boş vermişliği,
yılgınlığı ve kötümserliği doğurdu; bazılarında ise çılgınlığa, azgınlığa ve
sapkınlığa neden oldu. Benliğinden, biyolojisinden ve psikolojisinden vaz geçme
noktasına evirildi insan. Kendine yabancılaştı ve kendini bulamaz oldu. Kimi
zaman vücuduna tuval muamelesi yaptırdı, kimi zaman bir heykeltıraşa teslim
etti. Ne vücuduna yapılan resimler onu memnun etti ne de heykeltıraşın yüzüne
ve vücuduna uyguladığı tasarımlar istediği gibi aynalara yansıdı. O masadan bu
masaya her bıçağın altında yattı ve geri dönülmez kalıplara mahkûm oldu.
Özgürlük, değişim ve zevke erişim gibi hep elmanın kızarmış,
olgunlaşmış ve haz tarafını gösteren modern zamanlar; kuralları, değerleri,
gelenekleri ve toplumsal yapıları hayatın dışına itti.
İnsanın bugün geldiği nokta kendi beşerî gerçekliğinin boyutlarını
kavramaktan aciz olmasına karşın aşırı bir özgüven yüklenmesi, bencillik
aşılanması ve sanal özgürlük yanılgısına itilmesi sonucu Allah yokmuş gibi bir
yaşantı içine girmiş olmasıdır.
Bu aşırı özgüven, bencillik ve özgürlük sarmalı insanı çevresine
tepeden bakmaya, otorite kurmaya, değerleri yok saymaya, doğal olanı tahrip
etmeye, hatta kendi kişiliğini aşındırmaya ve cinsiyetini inkâr etmeye sevk
etti.
Bu gidişat başta batı toplumları olmak üzere bütün dünyada umumi
salgına dönüştü. Bu çağın Müslümanı da
bundan nasibini aldı ya aşırılığa yöneldi ya ezikliğe evirildi ya da isyana kalkıştı.
Ama “Allah’ın rahmetinden ümit
kesilmez”.
Sıratı bulacak, istikameti tutturacak, fıtratı koruyacak kadınıyla
ve erkeğiyle yiğitler her zaman olacaktır…
“Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya
böyle gider!
Bana kefendir yatak, sana tabuttur
havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, Son
Peygamber Kılavuz!
Yol O’nun, varlık O’nun, gerisi hep
angarya;
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk,
Sakarya!..”
20
Cemaziyelahir 1445 / 2 Ocak 2024
0 yorum:
Yorum Gönder